Bundan yıllar önceydi, Ankara’da Çankaya Belediyesi Mithatpaşa konferans salonunda “Gözaltında Kayıplar Sempozyumu” yapılacaktı. Sempozyum, iki gün boyunca çeşitli etkinlik ve bildiri sunumlarıyla sürecekti. Bu amaçla her yerden sempozyuma katılmak üzere insan hakları aktivistleri ve kayıp yakınları gelmişlerdi.
İstanbul’dan da Ragıp Zarakolu ve diger arkadaşlar gelmişlerdi. Onunla ikimiz, İnsan Hakları Derneği (İHD) merkez yönetim kurulu üyesi idik. O gün akşama dek çalıştık ve sempozyumu izledik. Akşam olunca, ertesi gün buluşmak üzere herkes dağıldı.
-Nerede kalacaksın Ragıp ağabey? diye sordum.
- Aşağı Ayrancı’da yaşayan bir arkadaşıma söz verdim.
- Tamam ben seni taksi ile oraya bırakır, oradan Dikmen’e devam ederim, dedim.
O sıralar Ankaranın Dikmeni’nde yaşıyordum.
Böylece hem yemek yemek, hem de birşeyler içmek için Kızılay’daki Mülkiyeliler Birliği’nin bahçesine oturduk. Sıcak bir yaz günü idi. Ȍyle oturmuş hem yemek yiyor, bir yandan da sohbet ediyorduk. Birden Şanar Yurdatapan, yanında çekim ekibinden iki kızla geldi ve masamıza oturmak istediklerini söyledi.
Kendisi “Gözaltında Kayıplar Sempozyumu”nu filme çekiyordu. Onlar da yemek yediler ve birer kadeh rakı içtiler. Biraz sohbetten sonra izin isteyerek kalktılar. Yurdatapan garsonu çağırdı ve kendi ekibini işaret ederek şöyle dedi:
- Bizim üçümüzün hesabını getirir misin?
Onlar hemen orada, Mülkiyeliler Birliği’nin otelinde kalıyorlardı. Ragıp ağabey ile bira içerek sohbet etmeye devam ettik.
Bir süre sonra Yurdatapan bu kez yalnız olarak geldi ve tekrar masamıza oturarak, bir kadeh rakı söyledi. Daha sonra tekrar garsonu çağırdı ve:
- Benim hesabımı ayrı olarak getirir misin? dedi.
Yine hesabını ödeyerek kalktı, biz oturmaya devam ettik. Biraz zaman geçtikten sonra Şanar Yurdatapan yeniden geldi, yine bir kadeh rakı içti ve kendi hesabını ödeyerek gitti.
Artık vakit geç olmuştu, biz de kalkmaya karar verdik ve garsondan hesabı istedim. Garson gitti ve bir süre sonra döndü ve şöyle dedi:
-Hesap yok ağabey.
- Nasıl hesap yok? Bir sürü şey yedik içtik, dedim.
- Hesabınız Şanar bey tarafından ödenmiştir.
Meğerse Yurdatapan her hesap istediğinde kendi hesabı değil, masanın hesabı geliyormuş. Ragıp ağabey ile birbirimize baktık, o bir kahkaha atarak,
- Alman usulü hesap yapar mısın, Allah işte adamı böyle yapar, dedi.
Güldük.
Daha sonra garsonu tekrar çağırdım.
- Sen bize son olarak birer bira daha getir.
Arkasından da bağırdım:
-Bizim hesaptan!