07 Ocak 2024

Savaşlar döneminde savaş karşıtlığının imkânı (1): Mark Twain ve "Savaş Duası" üzerine

Twain'in, ölümünden sonra yayımlanmasını istediği hikâye, Amerikan dış politikasındaki emperyalist çizgiye ve insanlığın savaş üzerinden yarattığı yıkıcılığa karşı modernizm öncesi atılan bir çığlıktır

Yirminci yüzyılın ilk yarısında, ABD'de savaş karşıtı edebiyat örneklerine öncelikle, Amerika'nın dâhil olduğu erken dönem savaşlar hakkında yazan Mark Twain'in eserlerinde rastlanır. Britannica Ansiklopedisi'ne göre Amerika'nın en popüler ve en sevilen figürlerinden olan Mark Twain (gerçek adıyla Samuel Langhorne Clemens) (1835-1910), özellikle bir kara mizahçı olarak öne çıkmıştır. Yaşadığı yer ve çocukluk deneyimlerini eserlerinde de yansıtan Twain'in savaşa karşı bakış açısı da zaman zaman mizahi olmuştur. Her ne kadar kısa süreliğine İç Savaş döneminde Konfedere Devletler adına orduya girmiş olsa da savaşta aktif rol aldığı söylenemez. Ona göre İç Savaşı kaçınılmaz yapan şey, güney romantizmidir.

Filipin-Amerikan Savaşı (1899-1902) esnasında kaleme alınan "Savaş Duası" (War Prayer) Twain'in ölümünden sonra 1916'da yayımlanmıştır. Twain'in, ölümünden sonra yayımlanmasını istediği hikâye, Amerikan dış politikasındaki emperyalist çizgiye ve insanlığın savaş üzerinden yarattığı yıkıcılığa karşı modernizm öncesi atılan bir çığlıktır. Twain'in hikâyesi, dönemin küresel ruhunu da temsil eden milliyetçilik söylemlerini eleştirmesi bakımından önemlidir. Milliyetçi söylemlerin dini referanslarla toplumda dolaşıma sokularak kutsallaştırılması, savaşın uluslararası siyaseti ve diplomatik ilişkileri güdüleyen bir araç olarak hükümetler tarafından kullanılabilmesi için elzemdir. Militarist söylemlerin toplumsallaşması ve kültürlenmenin kodlarını oluşturması bu noktada kaçınılmazdır. Twain, tam da bu bağlamda, cepheye gitmeye hazırlanan askerlerin uğurlanma törenini hikâyesine taşır.

Hikâyenin girişinde bir kutlama havası hâkimdir ve askerlerin cepheye gidip savaşacak olması mübalağalı bir dille anlatılarak tüm kasabanın neşe ve gurur içerisinde eğlenmeleri tasvir edilir:

"Muazzam ve yücelten bir mutluluk dönemiydi. Tüm ülke ayaklanmış, savaş devam etmekte, her bir yürek vatanseverliğin kutsal ateşiyle yanmaktaydı: davullar vuruyor, bandolar çalıyor, oyuncak tabancalar patlayıp duruyordu; havai fişekler tıslıyor ve uğulduyor; her elde ve uzak köşelerin balkon ve çatılarında dahi bunları gölgesine alan ve güneşte parlayan bayraklar, bir çeşit vahşilik içinde dalgalanıyordu; genç gönüllüler geniş meydandan aşağıya doğru yeni üniformaları içinde mutlu ve hoş bir edayla yürüyorlar, gururlu babalar ve anneler ve kız kardeşler ve sevgililer mutlulukla çatallanan seslerle onları alkışlıyordu [...]." (Twain)

Sokaktaki coşku tasvirinden sonra kilise sahnesi gelir. Vaizler, vaazı dinlemeye giden cemaate, Kutsal Kitap'tan parçalar okuyarak yurdu ve ulusu için savaşmanın ne kadar yüce bir erdem olduğunun altını çizerek "vatanseverlik vazifelerinde Tanrının, [askerlere] yardım, rahatlık ve cesaret vermesini" dilerler (Twain). Bu esnada içeri giren berduş görünümlü yabancı bir adam mihraba gelerek kendisinin elçi olduğunu söyler ve cemaate karşı bir vaaz verir. Vaazında Tanrı'nın kelamını onlara aktaracağını belirterek vaizlerin savaşla ilgili dualarında hep kendi taleplerini merkeze alarak, savaşın meşruluğu konusunda hiç düşünmeden yakardıklarını, bu taleplerden olumsuz etkilenecek kişileri ise düşünmediklerini ima eden cümleler kurar. Uzun bir konuşmadan sonra geldiği gibi sessizce gider. Cemaat ise şaşkın bakışlar altında gelen adamın bir meczup olduğu konusunda hemfikir olur ve hikâye biter. Burada Twain'in göstermeye çalıştığı toplumun kendi çıkarları ve iyiliği uğruna dini, toplumsal normları ve inanışları şekillendirmesidir. Bunun altında yatan bencilliği ortaya çıkarmaya çalışan Twain, milliyetçiliğin ve dogmatik görüşlerin toplumu oluşturan bireylerin kendilerini merkeze alarak taleplerine ulaşmada nasıl meşrulaştırıldıklarını yine dini referansları ve mekânları kullanarak yansıtır. Savaş karşıtlığını, savaşın meşrulaştırıldığı kanallar olan milliyetçilik, ahlak ve kilise aracılığıyla yaparak hikâyenin etkisini artırır.

Savaş karşıtlığında insan dışı diğer canlılar

Bununla birlikte, Twain, hikâyede çizdiği savaş karşıtlığını, savaşın tarafı olan "öteki" üzerinde oluşturacağı tahribat üzerinden çizse de bu bağlamda merkez insandır ve doğa imgeleri, Tanrı'nın gazabını anlatma aracı olarak kullanılmaktan öteye gitmez. Bu bağlamda hikâye, sadece insan merkezli bir anlayışla kaleme alındığından, yaşayan çeşitliliğine referans vermez. İnsan olmayan varlıklara, olay akışında merkezi yer verilmemektedir. Her ne kadar hikâyede militarist söylemler, ironik bir şekilde eleştirilip herhangi bir militarist yeniden üretim olmasa da hikâye kurgusu ve mesajıyla post-hümanist bir bakış açısından uzaktır ve yine savaşın insanlara ("ötekine") zarar vermesi, hümanist/antroposentrik bir mercek üzerinden yansıtılır. Ötekiden kasıt, savaşta çarpışılan düşmandır ve ötekileştirme meselesi insanlar arası ilişkiler üzerinden tartışmaya açılır. Twain, öteki tanımına, hikâyesinde insan dışı canlıları eklemez. Bununla birlikte Twain'in yeri-mekânı, bir eleştirel kategori olarak aldığı söylenebilir. Yazar, hikâyeyi bir kilisede kurgulayarak, mekânın savaş söylemlerini ne kadar meşrulaştırıp uhrevi bir çehreye bürüdüğünü gözler önüne serer. Bu yönüyle de diğer savaş karşıtı çağdaşlarından ayrıldığı söylenebilir. Savaş karşıtlığı ve ekoloji üzerindeki ilişkiden kastımı bir sonraki yazımda biraz daha açmaya çalışacağım.

Herkes için iyi bir yıl olsun.

Yazarın Diğer Yazıları

2023 insan hakları endekslerinin satır aralarında Türkiye

Bu yazıda özel olarak Türkiye'ye ayrılan yerleri irdelemekten ziyade, metinlerin Türkiye'ye ayrılan özel kısımlarından ayrı olarak, farklı kısımlarda Türkiye'nin hangi durumlara örnek gösterilerek adının geçtiğini ortaya koyacağım

Yirminci yüzyıl öncesi Amerikan edebiyatı geleneğinde savaşlar, çatışmalar ve aykırı sesler

1700'lere kadar erken koloni döneminde Amerikan edebiyatının kanon eserlerinde, doğayla savaş başta olmak üzere yerlilerle çatışmalar detaylı bir şekilde anlatılarak Püriten ahlakına karşı barbarlığın savaşında, Avrupa medeniyeti ve inanışının gücü ve galibiyeti vurgusu yapılır. Burada karşıt güçler şeytani, barbar ve yıkıcı olarak düşmanlaştırılarak Amerikan tarihinin çatışmaları haklı bir zemine oturtulmaya çalışılır. Bu eserler, gelecek kuşaklar için Amerikan ulusunun tuğlalarını birbirine yapıştıran tutkallar olarak önemli bir rol oynayacaklardır

Savaşlar döneminde savaş karşıtlığının imkânı (2): Tim O'Brien'in Taşıdıkları Şeyler romanı üzerine

Romanda bir insanın öldürülmesi askerlerde farklı düzeylerde psikolojik travma yaratırken ve bu, birine yüklenmesi gereken bir suç olarak algılanırken milyonlarca balığın öldürülmesinde veya köpek ya da mandanın katledilmesinde aynı etki ortaya çıkmaz. Orman, pirinç tarlaları ya da nehir yaşayan bir öğe değil aksine taraflar için bir mücadele sahası ve hesaplaşma yeridir

"
"