24 Aralık 2023

Anadolu'da uluslarötesi bir rüzgâr: Dirmit'in evinde Lala'nın salonu

Hem dilsel hem de geleneksel günlük pratikleri açısından Anadolu kültürünün bir temsili olan Dirmit'in yaşadığı ev, Caramelo'da Lala'nın anlattığı evle neredeyse aynıdır

Her etnik edebiyat yazarı doğrusal tarihin bize verdiklerinin aksine kendi kültürlerine özgü derin yapıları; kalemleri ve hayal dünyaları aracılığıyla yaptıkları arkeolojik kazılarla gün yüzüne çıkarırlar. Ortaya şeffaf bir şekilde saçılıp dökülen bu yapılar, kültürlerin sıradan insanlar tarafından nasıl yaşam pratiklerine dönüştüklerini, kimi zaman reddiyelerle kimi zaman itaatkâr bir şekilde oldukları gibi kabul edilişleriyle ortaya konurlar. Etnik edebi eserlerin her sayfasına sinen kültürel doku ve motifler, bu eserlerdeki karakterlerin bireysel gelişimlerinde de hayati rol oynarlar. Özellikle kuşaklar boyu devam eden geleneklerinden, yaşadıkları topraklardan, uzak yerlerde yurt edinen insanların sahip olduğu çok kültürlülük ya da iki kültür arasında sıkışmışlık hissi etnik edebiyatın da dert edindiği ana sorunlardan biridir. Hem geldikleri yerin hem de yaşadıkları coğrafyanın kültürlerini bir çeşit "büyüme" sürecinden geçerek özümseyen karakterler, bir tarafa ait olma zorunluluğundan bir şekilde kurtulup "arada" yaşamayı bir yabancılaşma ya da itilmişlik olarak değil, bir zenginlik olarak algılamayı tercih ederler. Böylece ötekileşme/ötekileştirme kavramlarının da içini boşaltıp bunları olumsuz çağrışımlarından soyarlar ve bu kavramlara yeni bir giysi kazandırmış olurlar. Tüm bunları da kültürlerinin olumlu ve olumsuz yönlerini aynı oranda tartarak, reddetmeyerek, hem toplumsal ve kişisel tarihlerine hem de yaşadıkları zamanın sosyokültürel özelliklerine sırt çevirmeyerek -tam anlamıyla mutlu olmasalar dahi en azından- mutsuz olmadan yaparlar. Coğrafyalar ne kadar farklı olursa olsun karakterlerin kültürel özellikleri ve bunu kabul ediş biçimleri genelde benzer süreçlerden geçer. Sıradan insanın yeme-içme alışkanlıklarının, giyim kuşamlarının, evlerini süsleme biçimlerinin ve boş zamanlarını geçirme tarzlarının neredeyse evrensel denilebilecek kadar benzerlik göstermesi, birbirine yakın sosyopolitik deneyimler yaşayan insanların, yerleşik olarak dünyanın neresinde yaşarlarsa yaşasınlar kültürel kimliklerini bunlar üzerinden oluşturup ileriki nesillere aktarma çabalarından gelir. Tüm bu sözlü ve yazılı kültürün devamını sağlama çabası, aidiyet duygusunun arketipal bir şekilde evrenselleşmesindendir.

Örneğin, Latife Tekin'in kaleme aldığı Türkçe edebiyatın sevilen romanlarından Sevgili Arsız Ölüm'ün başkarakteri Dirmit'in deneyimleyip kendisini bir kadın olarak içinde var ettiği Anadolu kültürüne benzer kültürel harmanları, uzak coğrafyalarda da gözlemlemek mümkündür. Birbirlerinden ne kadar uzak olsalar da mesela Meksikalı-Amerikalı yazar Sandra Cisneros'un romanı Caramelo'nun başkarakteri Lala'nın kültürel izlenimlerinin ve deneyim sancılarının Dirmit'in hayatında da benzer şekilde nasıl işlendiğini görmek ve bunları kaleme alan farklı coğrafyalardan gelen yazarların (sırasıyla Latife Tekin, Sandra Cisneros) kendi kişisel büyüme öykülerini anlattığı romanlarda çok kültürlülük ve arada kalmışlığı bir kadın olarak nasıl ortak bir dille kurduklarını anlamak, etnik edebiyatın yaratım süreçlerinde kültürlerin nasıl benzeştiğini anlamak açısından önemli olabilir.

Öncelikle, Dirmit de Lala gibi yazarının gerçek hayatından derin izler taşır. Gerçek hayat, olduğu gibi düz bir anlatımla kaleme alınmaz. Bir çocuğun gözlüğünden ait oldukları dünyanın kimi zaman bulanık kimi zaman net göründüğü astigmat bir anlatımdır bu. Bu gözlük kimi zaman ataerkin zorlu dişlisiyle kırılır ve buna direnilerek yeniden tamir edilir; kimi zaman mercekleri değiştirilerek daha yakından bakılır ya da sınırları aşarak sınırların öte yanlarını, daha uzağı görmek için takılır. Gözlüğün optik dereceleri karakterler büyüdükçe değişkendir ta ki karakterler artık belirli bir bakışısıyla kendi kimliklerini kavrayıp kabul edene dek.

Daha detaylı olarak bakacak olursak, hem dilsel hem de geleneksel günlük pratikleri açısından Anadolu kültürünün bir temsili olan Dirmit'in yaşadığı ev, Caramelo'da Lala'nın anlattığı evle neredeyse aynıdır. Duvarda asılı duran aile fotoğrafları, her iki evin de ailenin mutlu ve bir arada olan günlerini tarihselleştirmesi bakımından önemlidir.

Dirmit'in annesi Atiye de Lala'nın yengeleri gibi batıl inançlara sahiptir. İstekleri yerine gelsin diye evlerinin salonlarında sürekli totemler oluştururlar. Tanrı ya da olağanüstü güçlerle yapılan anlaşmalar her iki romanda da benzerlik gösterir: Bir yandan Atiye kızının cinlerini çıkarmak için evde tütsüler yakıp tespih çekerken diğer tarafta Licha Hala tatile gidecekleri yere yetecek kadar parayı denkleştirebilirlerse kiliseye kadar dizlerinin üzerinde sürüneceğine ve tespih çekeceğine yemin eder. Bunun dışında Dirmit'in evindeki vitrin süslemeleri, kullanılmayan sayısız eşyanın yer aldığı konsollar, masalar, koltuk örtüleri Lala'nın hem kendi hem de akrabalarındaki evlerinin düzenlemesiyle aynıdır. Eşya, sosyal statünün gösterilmesi ve kadının kendi yarattığı dünyasının düzen ve tertibini diğer kadınlara sergilemesi açısından önemlidir. Hayatı eve sıkışıp kalmış kadının, evindeki eşya düzeninden başka gizil gücünü gösterebileceği alan olmaması, eşyaya verilen değeri artırır ve kadın emeğinin her iki romanda da sadece eşyaya indirgenmesi bu bağlamda eleştirilir. Ayrıca bu eşyalarla çevrelenmiş salonlarda konuşulan konular da aynıdır. Gelin-kayınvalide ya da gelin-görümce dedikoduları. Gelinler bir araya geldiklerinde mutlaka eşyaların düzeni ya da temizliği üzerinden kayınvalidelerini ya da görümcelerini; kayınvalideler ise kızlarıyla gelinlerinin düzenini çekiştirirler. Bunda küçük bir alana hapsedilmiş kadınların birbirleri üzerinde iktidar kurma çabası vardır ve bu mücadelede koca ya da oğul kimin tarafına çekilirse o kazanır ve başlangıç noktasına geri dönülür: gücünü erkekten alma ya da ifade gücünü erkeğe bağlı kılma. Bu noktada Atiye'nin giderek anlamsız cümleler kurması ve kocasıyla kavga ederken yeni bir dil yaratmasıyla Lala'nın annesinin sokak ortasında kocasına çığlıklar içinde saldırmasının sebebi ortaktır: Ataerkilliğin devamına yardım eden "geleneksel kadın baskısı". Her iki anne de kayınvalide ya da komşu kadın baskısına bir noktada tepki gösterirler; ama bundan kurtulup sıyrılamazlar da. Bu baskıyı gözlemleyen Dirmit ve Lala ise kendilerine "büyülü bir gerçeklik" yaratarak hayal âlemlerinde kitaplarda okudukları karakterlerin yaşadıkları diyarlara doğru yolculuğa çıkarlar ve bu baskıdan bir şekilde korunurlar. Bu dünyada ne ağabeyleri, ne babaları ne de onları erkek bakışısıyla şekillendirmeye çalışan komşu kadınlar vardır. Güçlüdürler ve bu dünyayla başa çıkabilmenin kurallarını aynı mimari üzerinden yani annelerinden ve büyükannelerinin kadınlıklarından öğrendikleriyle bizzat kendileri koyarlar. Bir yandan Dirmit annesinden aldığı mücadele timsali karanfili göğsüne takarak romanı noktalarken, Lala da büyükannesinden kendisine kalan şala sarınmaktadır. Her ikisi de kitapların kapanış paragrafları olan aşağıdaki alıntıların da gösterdiği gibi artık yepyeni bir dünyanın başoyuncularıdır ve yarattıkları rüzgar Anadolu'dan Meksika Körfezi'ne uzanarak onları aynı oranda sınırların ötesine taşır.

Ve tüm bunların diğer insanlar için ne ifade edeceğini bilemem ama benim için tüm bunlar bu şarkı, bu zaman, bu yer; sıla hasreti çektiğim bir ülkenin içerisinde birbirine yapışık bir şekilde duran tüm bu birliktelik daha fazla varlığını sürdüremez. Hiçbir zaman da sürdürmedi. Yarattığım bir ülke. Buranın ve oranın arasında sıkışmış tüm göçmenler gibi (Cisneros 434).

Dirmit, annesinin zebaniler karşısında diklendiğini, bir öfkeyle açıp onlara içini gösterdiğini, annesinin öldüğü günün akşamı küçük kara nokta oynarken öğrendi. Annesinin boyun eğmemesine sevindi. Sevincini yenemedi. Annesinin öte dünyanın altını üstüne getirdiğini evdekilere söyledi. Söyler söylemez Dirmit'e küçük kara nokta oynamak yasaklandı. Huvat [Dirmit'in babası] onun annesinin ruhunun ardından aklını uçuracağına dair bir yeminle parmağını ıslatıp duvara çaldı. Dirmit dişlerini sıkıp hırsla duvardaki ıslaklığa baktı. Baktığı yerde kıpkırmızı bir karanfil açtı. Dirmit bir şüpheyle gözlerini kırptı. Yavaşça yerinden kalktı, kırmızı karanfili duvardan alıp göğsüne taktı (Tekin 206).


Kaynaklar

Cisneros, Sandra. Caramelo. USA: Vintage, 2003. Baskı.

Tekin, Latife. Sevgili Arsız Ölüm. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. 2005. Baskı.

Yazarın Diğer Yazıları

2023 insan hakları endekslerinin satır aralarında Türkiye

Bu yazıda özel olarak Türkiye'ye ayrılan yerleri irdelemekten ziyade, metinlerin Türkiye'ye ayrılan özel kısımlarından ayrı olarak, farklı kısımlarda Türkiye'nin hangi durumlara örnek gösterilerek adının geçtiğini ortaya koyacağım

Yirminci yüzyıl öncesi Amerikan edebiyatı geleneğinde savaşlar, çatışmalar ve aykırı sesler

1700'lere kadar erken koloni döneminde Amerikan edebiyatının kanon eserlerinde, doğayla savaş başta olmak üzere yerlilerle çatışmalar detaylı bir şekilde anlatılarak Püriten ahlakına karşı barbarlığın savaşında, Avrupa medeniyeti ve inanışının gücü ve galibiyeti vurgusu yapılır. Burada karşıt güçler şeytani, barbar ve yıkıcı olarak düşmanlaştırılarak Amerikan tarihinin çatışmaları haklı bir zemine oturtulmaya çalışılır. Bu eserler, gelecek kuşaklar için Amerikan ulusunun tuğlalarını birbirine yapıştıran tutkallar olarak önemli bir rol oynayacaklardır

Savaşlar döneminde savaş karşıtlığının imkânı (2): Tim O'Brien'in Taşıdıkları Şeyler romanı üzerine

Romanda bir insanın öldürülmesi askerlerde farklı düzeylerde psikolojik travma yaratırken ve bu, birine yüklenmesi gereken bir suç olarak algılanırken milyonlarca balığın öldürülmesinde veya köpek ya da mandanın katledilmesinde aynı etki ortaya çıkmaz. Orman, pirinç tarlaları ya da nehir yaşayan bir öğe değil aksine taraflar için bir mücadele sahası ve hesaplaşma yeridir