04 Ocak 2021

Sermaye kaybı ve borca batıklık durumu ile ilgili düzenleme çıktı

Sermaye ile yasal yedek akçeler toplamının en az yarısının karşılıksız kalması ne anlama geliyor?

12 Kasım 2020 tarihli yazımda bahsettiğim sermaye kaybı ve borca batıklık durumu ile ilgili beklenen düzenleme nihayet çıktı. Ticaret Bakanlığı 26 Aralık 2020 tarihinde tebliği yayımladı.

Tebliğ ile sermaye kaybı olan veya borca batık şirketler için bazı kolaylıklar getirildi.

Yapılan değişiklikle sermaye kaybı yaşayan veya borca batık durumda olan şirketlerce uyulacak usul ve esaslar ile alınabilecek tedbirlere ilişkin kalıcı düzenlemeler yapıldı. Uygulamada yaşanan tereddütler giderilmeye çalışıldı.

Ayrıca ekonomik kriz ve pandemi nedeniyle özkaynakları hızla eriyen şirketlerin "teknik iflas" korkusu, bazı giderlerin sermaye kaybı veya borca batıklık hesaplamalarında dikkate alınmaması sağlanarak geçici bir süre için giderildi. Bu durumda olan veya hızla bu duruma doğru sürüklenen şirketler rahatladı.

Yapılan düzenlemeleri açıklamadan önce Türk Ticaret Kanununun 376. maddesini hatırlayalım.

 Bu maddeye göre;

- Son yıllık bilançodan, sermaye ile kanuni yedek akçeler toplamının yarısının zarar sebebiyle karşılıksız kaldığı anlaşılırsa, yönetim kurulu derhâl genel kurulu toplantıya çağırmak ve uygun gördüğü iyileştirici önlemleri sunmak zorunda. Bu alarm maddesi yönetim organına bilgilendirme görevi yüklüyor.

- Yine son yıllık bilançoya göre, sermaye ile kanuni yedek akçeler toplamının üçte ikisinin zarar sebebiyle karşılıksız kaldığı anlaşılırsa, derhâl toplantıya çağrılan genel kurul, sermayenin üçte biri ile yetinme veya sermayenin tamamlanmasına karar verebilir. Bu kararları vermediğinde şirket kendiliğinden sona erer, yani iflas süreci başlar. Bu madde güvenli sayılabilecek sınırı aşan şirketlerde genel kurulun alabileceği tedbirleri düzenliyor.

- Şirketin borca batık durumda bulunduğu şüphesini uyandıran işaretler varsa, yönetim kurulu, aktiflerin hem işletmenin devamlılığı esasına göre hem de muhtemel satış fiyatları üzerinden bir ara bilanço çıkarmakla görevli. Bu bilançodan hareketle aktiflerin, alacaklıların alacaklarını karşılamaya yetmediğinin anlaşılması hâlinde, yönetim kurulu, bu durumu asliye ticaret mahkemesine bildirmek ve şirketin iflasını istemek zorunda. Burada da yönetim organına hem durumu değerlendirme hem de mahkemeye bildirme görevi veriliyor.

Sermaye kaybı, bir şirket için en kötü senaryo olan iflasa giden yolda önemli bir işaret. Yönetim organının bu süreçte çok önemli bir rolü var.

Şimdi tebliğle yeni yapılan düzenlemeleri açıklayabiliriz.

Kira, amortisman ve personel giderlerinin yarısı hesaplamada dikkate alınmayacak!

2018 yılında yaşanan kur krizi nedeniyle ortaya çıkan sermaye kaybı veya borca batık olma durumlarını önlemek amacıyla Ticaret Bakanlığı geçici bir süre için (1 Ocak 2023 tarihine kadar) henüz ödenmemiş yabancı para cinsinden borçlardan doğan kur farkı zararlarının, sermaye kaybı veya borca batık olma hesaplamalarında dikkate alınmamasına imkan vermişti.

Bu istisnanın kapsamı şimdi genişletildi. Kur farkı zararlarına ilave olarak, 2020 ve 2021 yıllarında tahakkuk eden kiralamalardan kaynaklanan giderler, amortismanlar ve personel giderlerinin toplamının yarısı da 2023 yılına kadar sermaye kaybı veya borca batık olma hesaplamalarında dikkate alınmayabilecek.

Kur farkı zararları ile yeni kapsama alınan giderlere ilişkin düzenlemenin iki farkı var. Değerlendirmede, kur farkı giderlerinin hem tamamı dikkate alınmıyor, hem de borçlanma hangi tarihte yapılmış olursa olsun henüz ödenmemiş döviz cinsinden borçlara ait önceki yıllarda doğanlar da dahil olmak üzere tüm kur farkları dikkate alınmıyor. Oysa kira, amortisman ve personel giderlerinde sadece 2020 ve 2021 yıllarında tahakkuk edenler ve bunların yarısı dikkate alınmıyor.

Euler Hermes Küresel İflas Raporu'na göre küresel şirket iflasları 2021 yılında yüzde 35 artacak. Rapor "Fırtına Öncesi Sessizlik" manşetiyle duyuruldu. Raporda Covid-19'un küresel ekonomiyi bir göktaşı gibi vurduğu ifade ediliyor. 2020 yılında küresel iflasları ABD sürükleyecek, 2021 yılında ise Avrupa (ve Hindistan) başı çekecek.

Umalım ki ülkemizde alınan önlemler iflasları önlemede başarılı olsun. Tabii ki sadece yasal düzenleme yapılarak iflaslar önlenemez. Fiilen iflas etmiş şirketleri bu şekilde yasal düzenlemelerle yaşatmanın ticari hayatta meydana getireceği sıkıntılar da ayrı bir konu.

Şimdi de getirilen kalıcı düzenlemeleri kısaca açıklayalım.

Sermaye ile yasal yedek akçeler toplamının en az yarısının karşılıksız kalması ne anlama geliyor?

Sermaye ile yasal yedek akçeler toplamının en az yarısının karşılıksız kalması durumunun, zararın sermaye ile yasal yedek akçeler toplamının yarısına eşit veya bu tutardan çok ve üçte ikisinden az olmasını ifade ettiği açıklandı. Ayrıca tebliğde yer alan "Sermaye ile yasal yedek akçeler toplamının en az üçte ikisinin zarar sebebiyle karşılıksız kalması" ibaresi, "Zararın, sermaye ile kanuni yedek akçeler toplamının üçte ikisine eşit veya bu tutardan çok olması" olarak değiştirildi.

Değişiklikten önceki yaklaşımda, sermaye ve yasal yedek akçeler toplamının yarısı veya üçte ikisi özvarlık tutarı ile karşılaştırılıp özvarlık içinde varlığını koruyup korumadığına bakılıyordu.

Uygulamadaki tereddütleri ortadan kaldırmak için yapılan bu değişikliklerin yeni tereddütler yaratması gerçekten enteresan. Herkes "Ne değişti?" diye soruyor. Öncelikle değerlendirmeye esas alınacak "zarar" kavramının acilen açıklığa kavuşturulması gerektiğini düşünüyorum.

Zarardan, cari ve geçmiş dönem tüm kar ve zarar kalemlerinin netleştirilmesi sonucu ortaya çıkan negatif rakamın kastedildiğine şüphem yok, ancak zarar belirlenirken netleştirmede diğer pozitif özvarlık unsurlarının (sermaye tamamlama fonu, enflasyon düzetmesi olumlu farkları, yeniden değerleme değer artış farkları, istisna kazanç dahil tüm vergisel fonlar, birleşme işleminden kaynaklanan fonlar vs.) dikkate alınıp alınmayacağı belli değil.

Bence, zarar mahsubunda kullanılabilecek tüm fonların bu netleştirmede dikkate alınabilmesi gerekir.

Tebliğde, sermaye tamamlama fonlarının yalnızca zararların mahsubunda kullanılabileceği de düzenlendi. Bu nedenle söz konusu fonların sermaye kaybının hesabında dikkate alınmaması düşünülemez.

Diğer taraftan tebliğde, sermaye ve yasal yedekler akçeler toplamının en az üçte ikisinin zarar sebebiyle karşılıksız kalması halinde, toplantıya çağrılan genel kurulun, "sermaye azaltımı" veya "sermaye artırımı" veyahut "eşzamanlı sermaye artırımı ve azaltımı" yapılmasına karar vermesi halinde, bu işlemler sonucunda sermaye ile yasal yedek akçeler toplamının en az yarısının özvarlık içerisinde korunması gerektiği düzenlendi. Yani azaltılacak veya artırılacak tutarlar bu ilkeye göre belirlenecek. Bu da gösteriyor ki, özvarlık içinde korunma kavramı bir tarafa bırakılmamış.

Yapılan değişiklikler sonucunda, eşzamanlı yapılması halinde "önce sermaye azaltımı, sonra sermaye artırımı" şeklindeki anlayış da değiştirilmiş oldu. Yani sermayenin önce artırılması sonra eşzamanlı olarak azaltılması mümkün kılındı.

Diğer taraftan, sermaye ile kanuni yedek akçeler toplamının en az yarısının özvarlık içinde korunması şartıyla ve daha az kaynakla tedbir alınabilmesine imkân sağlanmış oldu. Bu da önemli bir kolaylık….

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

2024 yılı birinci geçici vergi dönemi için enflasyon düzeltmesi yapılmayacak

Enflasyon düzeltmesi yapılmayacak 2024 hesap döneminin birinci geçici vergi dönemi için bilanço hazırlanmayacak ve söz konusu dönem beyannamelerine bilanço eklenmeyecek

Lokanta ve kafe gibi işletmelerde satılan gıda maddeleri için KDV oranının yüzde 10 uygulanması kesinleşti; tartışmalar sürüyor!

Tebliğde yer alan ve geçen yıl yapılan oran artışlarına ilişkin değişikliklerin (yüzde 8’in yüzde 10; yüzde 18’in yüzde 20’ye yükseltilmesi) KDV uygulama Genel Tebliğine aktarılmasına ilişkin ibare değişikliklerinin, sanki yeni yapılmış ve KDV oranları artırılmış gibi sunulması gerçekten vahim!

İhracat ve üretim faaliyetlerinin birlikte yapılması halinde 1 veya 5 puan kurumlar vergisi indirimi nasıl uygulanacak?

Nasıl ki KDV uygulamasında, mükellef lehine bir yorumla indirilemeyen KDV’nin öncelikle iade hakkı doğuran işlemlerden kaynaklandığı kabul ediliyorsa, KV indirim uygulamasında da benzer bir yaklaşım sergilenebilir