12 Eylül 2023

Myanmar ve Rohinga azınlığı

Uluslararası toplumun hafızası seçici, işine geldiğinde hatırlıyor. Ayrıca, benzer trajedilerden biri ile ilgilenirken diğerlerini görmezden gelebiliyor. İkiyüzlülük böyle bir şey sanırım!

İnsanların hafızası gibi toplumların hafızası da seçici. Belirli konuları işine geldiği zaman hatırlıyor, haksızlığa karşı çıkıyor, mağdurlara yardımcı oluyor, kurallara uyumu sağlamaya çalışıyor. Öte yandan, hesaplarına uymadığı zaman görmezden gelebiliyor. İlkeli ya da tutarlı davranıştan söz edilmesi, belki az sayıdaki örnek dışında, mümkün görünmüyor.

Bu yaklaşım iç siyasette olduğu gibi uluslararası ilişkilerde de büyük ölçüde geçerli. Ben de yazılarımın bir bölümünü bu yöndeki gelişmeleri değerlendirmeye ayırıyorum. Son olarak Hukukun Üstünlüğünün Düşmanı İkiyüzlülük başlıklı yazımda da çeşitli örnekler vermiştim.

Bu yazımda bir örnek olarak Myanmar’daki gelişmeleri ve Rohinga azınlığının durumunu hatırlatmak istiyorum. Bu da benzer çok sayıdaki sorun gibi uluslararası toplumun seçici hafıza odasında yer bulamayanlar arasında.

Myanmar örneği

Myanmar’daki durumu Darbeler Ülkesi Myanmar: Aung San Suu Kyi ve Myanmar Büyükelçisi başlıklı yazımda anlatmıştım. Güncel duruma bakmadan önce temel unsurları burada da kısaca hatırlayalım.

Myanmar Asya’nın güneydoğusunda, Türkiye’ye yakın büyüklükte (676 bin km2), 57 milyon kişinin yaşadığı bir ülke. Her toplum gibi, etnik, ırksal, dilsel, dinsel ve sosyo-kültürel farklılıklar içeren nüfusun yüzde 88’i Budist, yüzde 6’sı Hıristiyan, yüzde 4’ü Müslüman. Ne yazık ki, özellikle çoğunluğu oluşturan grubun radikal kesiminin, farklılıkların demokrasi zemininde barış içinde birlikte yaşamaları yerine, diğerlerini kabul etmemeyi, dışlamayı ve yok etmek için vahşi yöntemler uygulamayı tercih ettiğini gözlüyoruz.

Myanmar 1948’de bağımsızlık kazanmış. Sömürge dönemi çağrışımı ortadan kaldırmak amacıyla, ülkenin Burma olan adını Myanmar olarak değiştirmiş.

Myanmar’ı bir darbeler ülkesi olarak tanımlamak haksızlık olmaz. Bağımsızlık döneminin en az üçte ikisi darbecilerin yönetiminde geçmiş. 1 Şubat 2021’de gerçekleşen darbe yönetimi devam ediyor.

Aung San Suu Kyi

Bir de darbe karşıtı simge var: Aung San Suu Kyi (okunuşu An San Su Çi). Bağımsızlık kahramanı sayılan General Aung San’ın kızı. Oxford’da öğrenim yapmış. İngiliz akademisyen kocası 1999’da kanser nedeniyle ölmüş. Yakın zaman öncesine kadar uluslararası toplum Suu Kyi’yi Myanmar’da demokrasi simgesi olarak görmüş. Avrupa Parlamentosu Sakharov Ödülü, Nobel Barış Ödülü, ABD Başkanı Özgürlük Ödülü verilmiş.

Suu Kyi’nin darbe yönetimlerine direnmekle ve demokrasi mücadelesi ile geçen hayatı, 2011’de Fransız yönetmen Luc Besson’un yaptığı “The Lady” adlı biyografik filmde anlatılıyor.

Buna karşın, son dönemde Müslüman Rohinga azınlığına karşı “soykırım” yapıldığı iddiasıyla, İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) adına Gambiya tarafından Uluslararası Adalet Divanı’na (UAD) taşınan davada Myanmar askeri yönetimi adına Lahey’e giderek savunma yapması; ayrıca Rohinga’lara karşı devam eden şiddet konusunda sessizliğini sürdürmesi, Suu Kyi’nin saygınlığının sorgulanmasına neden oldu.

Rohinga azınlığı

Myanmar’da Budistler (yüzde 88) nüfusun büyük çoğunluğunu oluşturuyor. Hıristiyanlar (yüzde 6) ve Müslümanlar (yüzde 4) azınlıktalar. Müslüman azınlık Rohinga etnik grubundan oluşuyor.

Rohinga azınlığı uzun yıllardır toplumdan ve yönetimden dışlanıyor; ayrımcılık, baskı ve şiddete maruz kalıyor. Yerleşim yerleri yakılıyor. Rohinga azınlık mensupları, ülke içinde yerlerinden edilmiş ya da sınırı geçebilenler mülteci statüsünde yaşamak durumundalar.

Budizm’in barışçı felsefesine karşın Myanmar’da radikal Budist grupların ırkçılık ve şiddet virüslerinden bağışık olamadıkları anlaşılıyor.

Birleşmiş Milletler (BM) raporlarına göre, Radikal Budist gruplara ek olarak, Myanmar silahlı güçleri de Ağustos 2017’de Rohinga azınlığına yönelik yoğun saldırı başlattı. Köyleri yaktılar, masum insanları öldürdüler, tecavüz ettiler, işkence yaptılar.

700 bin Rohinga Bangladeş’e geçti. Önceki saldırılar sırasında kaçabilenler ile birlikte Bangladeş’te kamplarda yaşayan mülteci sayısı bir milyonu buldu. Kalan Rohinga azınlık mensuplarının büyük çoğunluğu Myanmar içinde yerlerinden edilmiş durumda.

Diplomaside görevim döneminde bir heyet ile Myanmar’a gitmiştim. Rohinga azınlığına insani yardım kanalını açık tutabilmeyi amaçlamıştık. O sırada ev hapsinde olan Suu Kyi ile de görüşmüştük. O dönemde uluslararası saygınlığı sorgulanmıyordu. Bizi evinde kabul etmişti. Uluslararası konulara bakışı tutarlıydı. Bununla birlikte Rohinga azınlığının sorunları konusunda çekingen bir duruş sergilemişti.

Erdoğan İşcan ve Suu Kyi

Daha sonra Bangladeş sınırına giderek yerlerinden edilmiş Rohinga’lara insani yardım dağıtmıştık. Uzun yıllar insan hakları ve insani konularla ilgilenmiş ve ilgilenmeye devam eden biri olarak, insanların bu kadar kötü koşullarda yaşamak zorunda bırakılabileceklerini aklıma getirememiştim. İnsanlar yokluk içinde, sürekli yağan yağmurun altında yeterli giysi ve barınak olmadan toprağın üstünde yaşamak durumundaydılar.

BM’nin çabalarına ve insani yardımın güçlendirilmesine yönelik çağrılarına karşın devletlerin beklenen duyarlılıktan uzak olmalarını üzüntüyle izlemiştim. Bugün de bu tabloda önemli bir değişiklik olmadığını görmek cesaret kırıcı. Devletlerin uluslararası konulara ilişkin söyledikleri ile yaptıklarının örtüşmemesi de ikiyüzlülük değil mi?

2017 saldırılarından altı yıl sonra

Myanmar’da Rohinga azınlığına karşı Ağustos 2017’de başlayan yoğun saldırılarının altıncı yılında sadece BM insan hakları mekanizmalarının konuyu gündeme taşıdıkları gözlendi. Buna karşın, uluslararası toplumun Rohinga sorunu konusunda “akıl tutulması” yaşamaya devam ettiği görülüyor.

BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Türk 24 Ağustos’ta bir açıklama yaptı. Altı yıl önce Myanmar askeri rejiminin başlattığı vahim saldırılar sonucunda yaklaşık 10 bin kişinin öldürüldüğünü, 700 bin kişinin Bangladeş’e kaçtığını hatırlattı. Ülkeyi insan hakları ve insani krize sürükleyen askeri rejimden hesap sorulması gerektiğini vurguladı. Rohinga halkına kucak açan Bangladeş’e insani yardım katkısının artırılması ihtiyacını dile getirdi.

BM Myanmar’da İnsan Hakları Özel Raportörü Tom Andrews da aynı gün bir açıklama yaparak, “soykırıma yönelik saldırıların” (genocidal attacks) mimarlarından ve saldırganlardan hesap sorulması için uluslararası toplumun “akıl tutulmasına” son vererek sorumluluklarını yerine getirmesi gerektiğini belirtti. Somut delillerin varlığına karşın BM Güvenlik Konseyi’nin durumu Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne (UCM) iletme kararı almamasını eleştirdi. Myanmar’a silah satışına son verilmesinin, rejimin meşruiyetten yoksun bırakılmasının önemine dikkat çekti.

BM İnsan Hakları Konseyi’nin (BMİHK) 14 Temmuz’da kabul ettiği kararda, Rohinga azınlığına karşı şiddete son verilmesi, mağdurlara adalet sağlanması, sorumlulardan hesap sorulması, Bangladeş’te mülteci ve Myanmar’da yerlerinden edilmiş kişi statüsünde olan Rohinga azınlık mensuplarına insani yardım sağlanması ve güvenilir koşullarda yurtlarına dönüş için gerekli koşulların yaratılması talep edildi.

BM Mülteciler Yükek Komiserliği (BMMYK), 22 Ağustos tarihli açıklamasında, Bangladeş’te Rohingalı mültecilerin bulunduğu kampın dünyadaki en büyük sığınmacı yerleşim birimi olduğuna dikkat çekti. Beslenme, sağlık ve eğitim ihtiyaçlarına, çocuk evliliği ve cinsel şiddet gibi sorunların da eklendiğini vurgulayarak insani yardım katkılarının yükseltilmesi çağrısında bulundu.

BMMYK açıklamasında, BM insani yardım mekanizmalarının 1,5 milyon kişiye insani yardım sağlamak amacıyla bu yıl için talep ettiği 876 milyon Dolar’ın şimdiye kadar sadece yüzde 29’unun karşılandığı belirtiliyor.

BMMYK, bu yıl Aralık’ta Cenevre’de yapılacak Küresel Mülteci Forumu’nda Rohingalı mültecilerin ihtiyaçlarına yönelik destek taahhütlerini özendiriyor.

BM Dünya Gıda Programı’nın (BMDGP), devletlerin kuruluşun bütçesine katkılarını azaltmaları nedeniyle, Bangladeş kamplarına yardım düzeyini sınırlamak zorunda kaldığı bildirildi.

Bunlar BM mekanizmalarının son dönemdeki girişimlerinden örnekler. Bunun dışında uluslararası toplumun somut, sonuç alıcı, ciddi bir girişimi olduğu dikkatime gelmedi. Yani, BM Özel Raportörü’nün deyimiyle uluslararası toplumun “akıl tutulması”, benim tanımlamam ile “seçici hafıza” adaletsizliği devam ediyor.

Hesap verebilirlik ve cezasızlık

Hukuk ile çatışandan, insan haklarını ihlal edenden, insani hukuku çiğneyenden, insanlığa karşı suç işleyenden hesap sorulmazsa, hesap vermesi sağlanmazsa, ortaya çıkan cezasızlık adalete güveni yok edeceği gibi suç işlemeyi de özendirici olur.

Hukuk önünde herkes eşit olmalı, hukuk herkese eşit olarak uygulanmalıdır. Bu temel ilke insan hakları hukuku ve insani hukuk için de geçerlidir. İnsan haklarının evrensel bütünlüğünün korunması uluslararası toplumun ortak sorumluluğudur. İnsan hakları hiç bir kültürün, devletin ya da bölgenin tekelinde değildir. İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nde yol haritası çizilen, temel hak ve özgürlüklere ilişkin evrensel ve bölgesel sözleşmelerde tanımlanan insan hakları, etnik, ırksal, dilsel, dinsel, sosyo-kültürel ayrım gözetilmeksizin tüm insanlara eşitlik temelinde uygulanmalıdır.

Erdoğan İşcan kimdir?

Birleşmiş Milletler İşkenceye Karşı Komite üyesi ve İstanbul Kültür Üniversitesi öğretim görevlisi Büyükelçi (E) Erdoğan İşcan, çeşitli düşünce kuruluşlarının çalışmalarına katkıda bulunuyor.

İşcan, Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde (ODTÜ) siyaset bilimi, uluslararası ilişkiler ve uluslararası hukuk öğrenimi yaptı. Ekim 1978’de Dışişleri Bakanlığı’na girdi. Diplomaside 40 yılı aşan hizmeti sonunda Nisan 2019’da emekli oldu. Ekim 2019’da Birleşmiş Milletler İşkenceye Karşı Komite üyesi olarak seçildi.

Türkiye’yi 2005-2009 döneminde Ukrayna’da ve 2009-2011 döneminde Güney Kore’de (aynı zamanda Kuzey Kore’ye de akredite) Büyükelçi, son olarak 2014-2018 döneminde Strazburg’da Avrupa Konseyi Nezdinde Büyükelçi/Daimi Temsilci olarak temsil etti.

Önceki görev yerleri: Doha, Frankfurt, Bonn, Viyana (silahsızlanma müzakereleri), Londra (Başkonsolos), Cenevre (Birleşmiş Milletler Daimi Temsilci Yardımcısı).

Ankara’da son olarak Dışişleri Bakanlığı genel siyasi işlerden sorumlu Müsteşar Yardımcısı (2013-2014), daha önce çok taraflı siyasi işlerden sorumlu Genel Müdür (2011-2013), Avrupa Konseyi ve İnsan Hakları Direktörü (2001-2005) olarak görev yaptı.

İşcan’ın diplomasi kariyeri boyunca bağımsız olarak sürdürdüğü uluslararası pozisyonlar şöyle:

- Kadına Yönelik Şiddet ve ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi (İstanbul Sözleşmesi) Taraf Devletler Komitesi Başkanı (2015-2018).

- Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi eğitim, kültür, spor, gençlik ve çevreden sorumlu Raportör Grup (GR-C) Başkanı (2017-2018).

- Demokrasi kültürü ve insan hakları alanında çalışan Norveç Kuruluşu “European Wergeland Centre” Yönetim Kurulu Üyesi (2017-2018).

Yazarın Diğer Yazıları

Küresel duruma BM’den bakış: Afganistan ve Suriye örnekleri

Suriye bir etnik, dinsel, mezhepsel mozaik. Siyasî istikrarın ön koşulu, çoğulcu ve katılımcı demokratik yönetimin oluşturulabilmesi. Yönetimi fiilen devralan yapının bunu gerçekleştirme iradesi ve yeteneği var mı, ön yargısız izleyip göreceğiz…

Siyaset işkence yasağına sahip çıkmalı

Geçmişte ve bugün birçok ülkede siyasetin isterse işkence yasağına sahip çıkarak hızlı ve görünür ilerleme sağladığı biliniyor. “İşkenceye sıfır tolerans” ilkesinin yalnız sözde değil, uygulamada da gerçekleşmesi, demokratik istikrarın kalıcı olmasını sağlayacaktır

BM Komisyonu: Filistin’de ve İsrail’de uluslararası hukuk ihlal edildi

Uluslararası Ceza Mahkemesi Savcısı’nın haklarında talep ettiği tutuklama müzekkerelerinin onaylanması durumunda, İsrail Başbakanı ve Savunma Bakanı yargılanmak üzere aranıyor durumuna düşecekler ve Roma Statüsü’ne taraf ülkeleri ziyaret edemeyecekler

"
"