01 Mart 2021

Darbeler ülkesi Myanmar: Aung San Suu Kyi ve Myanmar Büyükelçisi

26 Şubat’ta BM Genel Kurulu’nda Myanmar Büyükelçisi, ülkesinde gerçekleşen askeri darbeye karşı demokratik güçleri ve gösterileri destekleyen bir konuşma yaptı. Ertesi gün darbeciler tarafından görevden alındı, ama olsun, diplomasi ve demokrasi tarihine geçti…

Myanmar, Güneydoğu Asya'da büyük ve önemli bir ülke. 1948'de bağımsızlık kazanmış. Bağımsızlık öncesi adı Burma. Sömürge dönemini çağrıştırdığı için adını değiştirmiş. Doğusunda Çin, Laos ve Tayland; batısında Hindistan ve Bangladeş ile çevrili. Türkiye'ye yakın büyüklükte, 676 bin km2. 57 milyonluk nüfusun yüzde 88'i Budist, yüzde 6'sı Hıristiyan, yüzde 4'ü Müslüman.

Myanmar uluslararası alanda üç konuda görünürlük kazandı. Bir; darbeler ülkesi olması, bağımsızlık döneminin üçte ikisi silahlı kuvvetlerin yönetiminde geçti. İki; Aung San Suu Kyi (okunuşu An San Su Çi) bir demokrasi simgesi olarak algılandı ve desteklendi. Üç; ülkedeki Müslüman azınlığa karşı işlenmeye devam eden suçlar konusu Uluslararası Adalet Divanı'nın (UAD) gündemine girdi. UAD önünde Rohinga azınlığına yönelik uygulamaları savunan Suu Kyi'nin uluslararası alanda itibarı tartışmaya açıldı.

pastedGraphic.png

Myanmar: Darbeler ülkesi

Bugünü anlamak için yakın tarihe kısaca bakmakta yarar var. Myanmar 1948'de bağımsız olur. 1962'de silahlı kuvvetler darbe sonucu yönetimi ele geçirir. 1990'da yapılan seçimlerde Aung San Suu Kyi'nin lideri olduğu “Demokrasi için Ulusal Lig” (NLD: National League for Democracy) yüzde 80 çoğunluk sağlar. Askeri yönetim seçim sonuçlarını tanımayı reddeder. 2010'a kadar 30 yıl boyunca başka seçim yapılmaz. 2010'da düzenlenen seçimleri NLD boykot eder, seçimleri silahlı kuvvetlerin desteklediği “Ulusal Dayanışma ve Kalkınma Birliği Partisi” (USDP: Union Solidarity and Development Party) kazanır.

2015 Myanmar'da dönüm noktası olur. NLD seçimleri büyük çoğunlukla kazanır. Uluslararası toplumun baskısının da etkisiyle NLD hükümeti kurulur. Anayasa uyarınca, yabancı ile evlenmiş olan Suu Kyi devlet başkanı olamaz. Yakın çalışma arkadaşı Htin Kyaw devlet başkanlığına getirilir. Suu Kyi “Devlet Müsteşarı” (State Counsellor) olarak fiili başbakanlığı üstlenir.

Anayasayı değiştirmek için parlamentoda yüzde 75 çoğunluk gerekir. Oysa, parlamentonun yüzde 25'i silahlı kuvvetlere tahsis edilmiştir. Zaten, anayasaya göre silahlı kuvvetler istediği zaman parlamentoyu feshetme yetkisine de sahiptir.

Son darbe ve uluslararası tepki

8 Kasım 2020'de düzenlenen seçimleri yine NLD kazanır. Silahlı kuvvetler, seçimlerde hile yapıldığı gerekçesiyle, 1 Şubat 2021'de darbe yaparak yönetime el koyar, Suu Kyi dahil, siyasetçileri gözaltına alır ya da ev hapsinde tutar.

Uluslararası toplum, dozu gittikçe yükselmekte olan tepkide bulunur. Uluslararası ve bölgesel kuruluşlar mekanizmalarını harekete geçirirler. BM İnsan Hakları Konseyi Cenevre'de 12 Şubat'ta toplanır ve darbeye son verilmesini talep eden bir karar kabul eder. BM Genel Kurulu 26 Şubat'ta New York'ta Myanmar özel oturumu düzenler. BM Genel Sekreteri'nin Myanmar Özel Temsilcisi üye devletlere durum ve temasları hakkında bilgi sunar. Farklı ya da temkinli olarak tanımlanabilecek tutum izleyen Rusya ve Çin dışında, söz alan temsilciler, güçlü ifadeler ile darbeyi kınarlar ve demokrasiye dönülmesini, gözaltında ya da ev hapsinde olan siyasetçilerin ve tutuklanan göstericilerin serbest bırakılmalarını ve barışçı gösterilere müdahale edilmemesini talep ederler.

Ne yazık ki, göstericilere karşı aşırı güç kullanımı ve şiddet devam ediyor. 28 Şubat'ta düzenlenen gösteriler sırasında en azından 18 göstericinin öldüğü ve 30'unun yaralandığı rapor edildi.

Türkiye de darbeye karşı bu dayanışma içinde yer alır. Dışişleri Bakanlığı darbenin hemen ertesinde 1 Şubat'ta bir açıklama yapar. BM Genel Kurulu'nda, darbelerin demokratik süreçlere müdahalesinin kabul edilmezliği vurgulanır. Bu yaklaşımın ilkeli ve tutarlı bir anlayışla ayrımsız sürdürülmesini dileyelim.

Myanmar Büyükelçisi'nin BM'de tarihi konuşması

26 Şubat'ta BM Genel Kurulu'nun Myanmar özel oturumunda ilgili ülke temsilcisi olarak söz alan Büyükelçi Kyaw Moe Tun, herkesi şaşırtarak, darbe ile yönetimi ele geçirmiş olan askeri rejim yerine, Kasım 2020'de seçimleri kazanan NLD ve demokratik olarak seçilmiş parlamenterler adına konuştuğunu belirtti. Darbeyi kınadı ve uluslararası toplumu ülkesindeki darbeye son verilmek üzere demokratik güçleri desteklemeye davet etti. Darbeye direnen göstericilerin simgesi olan el işaretini yapmayı da ihmal etmedi.

Bir kariyer diplomat olan Büyükelçi Kyaw Moe Tun'un diplomasi tarihinde çok ender görülebilecek bu davranışı Genel Kurul'da alkışlandı. Kendisinden sonra konuşan AB, ABD ve Birleşik Krallık büyükelçileri dahil çok sayıda temsilci tarafından desteklendi.

Tahmin edilebileceği gibi, darbe yönetimi tarafından ertesi gün görevinden alındı. Ama olsun. Diplomasi ve demokrasi tarihinde yerini aldı. Kendisine gerekli korumanın sağlanacağını umarım.

Benzer bir durum konusunda kısa bir araştırma yaptım. 2011'de yine New York'ta BM'de Libya temsilcisinin Kaddafi'yi eleştiren bir konuşma yapmış olduğunu belirledim.

Aung San Suu Kyi

Aung San Suu Kyi, önce hızla yükselişi, sonra gözden düşüşü, şimdi de yine darbe kurbanı oluşuyla, tarihte yerini almış önemli bir kişi. 1947'de iki yaşındayken bağımsızlık kahramanı sayılan babası General Aung San suikast sonucu öldürülür. Gençlik yılları Hindistan ve Birleşik Krallık'ta geçer. Oxford'da öğrenim yapar. Kocası İngiliz akademisyen, 1999'da kanser nedeniyle hayatını kaybeder.

Myanmar'a dönüşünde NLD'nin başına geçer. 2015'te NLD'nin seçimleri kazanmasına kadar yirmi yıl ev hapsinde kalır. Bu dönemde uluslararası alanda demokrasi simgesi olarak görülür ve yükselen bir saygınlık kazanır. Nelson Mandela, Mahatma Gandhi ve Martin Luther King ile karşılaştırılır. 1990'da Avrupa Parlamentosu'nun Sakharov Ödülü'nü; 1991'de Nobel Barış Ödülü'nü; 2000'de ABD Başkanı Özgürlük Ödülü'nü ve izleyen yıllarda diğer benzer ödülleri kazanır.

2015 seçimlerinden sonra ülkenin fiili lideri olur. 2020 seçimlerini de kazanır ama silahlı kuvvetlerin darbesi üzerine yeniden ev hapsine alınır.

İlgi duyanların Aung San Suu Kyi'nin hayatı konusunda Fransız yönetmen Luc Besson'un 2011'de yaptığı “The Lady” adlı biyografik filmi izlemelerini öneririm.

*Aung San Suu Kyi ve Silahlı Kuvvetler Komutanı General Min Aung Hlaing, 2016

Rohinga Müslüman azınlığına yönelik şiddet ve Suu Kyi'nin sarsılan güvenilirliği

Ülkenin Budist çoğunluğunun Rohinga Müslüman azınlığına yönelik baskı, şiddet ve etnik temizlik eylemleri uzun yıllardır izleniyor. Binlerce Rohinga öldürüldü, yüzbinlerce Rohinga yerlerinden edilerek ülke dışına göçmeye zorlandı. Komşu Bangladeş'e geçebilenler orada sağlanabilen uluslararası insani yardım ile, ya da sınırın Myanmar tarafında, istenmedikleri ülkelerinde, çok zor koşullarda yaşamaya çalışıyorlar.

İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) adına Gambiya, Myanmar'da Rohinga Müslüman azınlığına karşı “soykırım” yapıldığı iddiasıyla, konuyu Uluslararası Adalet Divanı'na (UAD) taşıdı. Suu Kyi Myanmar adına Lahey'e giderek iddiaları reddeti. Bunun da ötesinde, Myanmar'da Rohinga azınlığına karşı devam eden şiddet konusunda sessiz kaldığı da bilinmekte. Bu gelişme, uluslararası alanda Suu Kyi hakkında ciddi soru işaretlerine yol açtı. Bir anlamda saygınlığına gölge düştü. Ama içeride Budist çoğunluk nezdinde itibarının yükseldiği gözlendi. Yine de darbenin hedefi olmaktan kurtulamadı.

Bu durumun uluslararası toplumun darbeye karşı tutumunu etkilemesi beklenmemeli. İki konu da ayrı düzlemlerde değerlendirilmeli. Öyle de yapılıyor zaten. UAD'nin kararını göreceğiz.

Ne kadar barışçı olsalar ya da görünseler de, Budistlerin de ırkçılık ve şiddet virüsünden bağışık olmadıkları anlaşılıyor.

Rohinga azınlığının insan haklarının korunması

Nüfusun yüzde 88'i Budist olan ülkede yüzde 4'lük bir azınlık olan Rohinga azınlığı uzun yıllardır ayrımcılık, baskı ve şiddete maruz. Yerleşim yerleri yakılıyor, vahşice öldürülüyorlar, tecavüz ediliyorlar … Neden? Irkçı şiddet mazerete ihtiyaç duymuyor ki …

İşte bu nedenle BM sistemi insan haklarına saygı ve sosyal adaleti barış ve güvenliğin temeli olarak belirlemiştir. İnsan haklarına saygı, sosyal adalet ve demokrasi olmadan ne ulusal, ne bölgesel, ne de küresel düzeyde barış ve güvenlik sağlanabilir mi, sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşılabilir mi?

Diplomaside aktif görevim döneminde 2012'de Dışişleri Bakanı ve üst düzeyli bir heyet ile Myanmar'a gitmiştim, Rohinga azınlığının durumunu görmek, Myanmar hükümeti ile konuyu ele almak ve azınlığa insani yardım ulaştırılması kanalını istikrarlı şekilde açık tutabilmek için. Başkent Nepido'da (İngilizce Naypyidaw) yönetimin yanı sıra, ev hapsinde olan Aung San Suu Kyi ile de görüşmüştük. O dönemde uluslararası itibarı zirvedeydi. Başkentin bir mahallesinde gösterişsiz küçük evinde kabul etmişti. Uluslararası konulara bakışı etkileyiciydi. Ama Rohinga azınlığının sorunları konusunda çekingen bir duruş sergilediğini hatırlıyorum. Suu Kyi'nin bu çekingenliğinde, çoğunluğun siyasi desteğini kaybetmeme kaygısının yanı sıra, kendilerini gerçek Myanmarlı (Burmalı) ve üstün gören Bamar etnik grubundan gelmesinin rolü olabileceğine ilişkin önermeler de incelemeye değer olabilir.

pastedGraphic_3.png* Myanmar'da Aung San Suu Kyi ile görüşme / Erdoğan İşcan özel albümü

Nepido temaslarından sonra ülkenin güneybatısında Bangladeş sınırına giderek yerlerinden edilmiş Rohinga'lara insani yardım dağıtmıştık. Uzun yıllar insan hakları ve insani konularla ilgilenmiş ve ilgilenmeye devam eden biri olarak, bu kadar kötü koşullarda yaşanabileceğini aklıma getirememiştim. İnsanların büyük çoğunluğu, yokluk içinde, sürekli yağan yağmurun altında toprağın üstünde yaşamak zorundaydılar. BM'nin insani yardım çağrılarına uluslararası toplumun vermekte olduğu cılız karşılığın bir izahı olabileceğini de düşünemiyorum.

pastedGraphic_4.png* Myanmar'ın Bangladeş sınırında mülteci kampı / Fotoğraf: Erdoğan İşcan

Halen Bangladeş'in Cox Bazaar bölgesinde bir milyon dolayında Rohingalı mülteci insani yardıma muhtaç. Myanmar'da ise yerlerinden edilmiş Rohingalı sayısının 600 bin dolayında olduğu tahmin ediliyor.

Şimdi ne olacak?

Darbeci yönetimin şiddet uygulamasına karşın, Myanmar halkının büyük çoğunluğunun darbeye direnişi güçlenerek devam ediyor. Uluslararası toplum geniş kapsamlı bir dayanışma içinde, darbeyi tanımayacağını açıklıkla vurguladı ve darbeye son verilmesini istedi. Darbeciler buna ne kadar direnebilir. Yol yakınken darbeciler çekilmeli, demokrasinin önünü açmalıdır.

Seçim sonuçlarının da gösterdiği gibi, Aung San Suu Kyi ve NLD'ye destek sürmektedir. Demokrasiye dönüşle birlikte, çoğulcu ve katılımcı demokrasi zemini hızla ve güçlü bir şekilde oluşturulmalıdır. Bu kapsamda, ülkedeki Rohinga azınlığına ve diğer azınlıklara uluslararası insan hakları hukukunun tanımladığı haklar gecikmeden verilmelidir. Ancak o zaman demokrasi anlamlı bir işleyiş kazanabilir. Myanmar uluslararası toplumda anlamlı bir yer bulabilir.

Ülkesinde darbeyi kınayan ve demokratik güçlerin desteklenmesini talep eden Büyükelçi Kyaw Moe Tun da, görevine kaldığı yerden onurla devam edebilir.

Darbenin sona ermemesi, Rohingaların durumunu da olumsuz yönde etkileyebilir.

Öte yandan, darbe ile ilgili gelişmelerden bağımsız olarak, UAD'nin Rohinga azınlığına ilişkin dava konusunda vereceği karar, Myanmar'ın ve Rohinga'ların geleceği bakımından önem taşıyacaktır. Ayrıca, uluslararası insani hukuk ve “soykırım” içtihadı bakımından önemli bir aşama oluşturabilecektir.

Yazarın Diğer Yazıları

Azerbaycan’da seçim ve AKPM

Azerbaycan’da 7 Şubat’ta yapılan seçimlerde İlham Aliyev beşinci kez Cumhurbaşkanı seçildi. Öte yandan, AKPM Ocak toplantısında, Azerbaycan heyetinin yetki belgeleri onaylanmadı. Azerbaycan’ı AKPM dışında bırakan karar adil mi?

İsrail soykırım suçlaması ile yargılanıyor

İsrail Uluslararası Adalet Divanı’nda soykırım suçlaması ile yargılanıyor. Başvuruyu yapan G Afrika’nın ve sanık İsrail’in sunuşlarını yaptıkları duruşmalar tamamlandı. Divan kısa sürede ihtiyati tedbir talebine ilişkin kararını açıklayacak. Sonra esasa ilişkin incelemeye geçecek. Sonuç ne olsa da, İsrail’in soykırım suçlaması ile yargılanmış olması gerçeği değişmeyecek!

Soykırım kurbanının soykırım suçlusuna dönüşmesi

İsrail hükümeti Yahudi toplumu için yaşamsal önem taşıyan “Nazi soykırımı” kurbanı olma meşruiyetine ihanet etti. Uluslararası Adalet Divanı’nda soykırım davasında yargılanacak. Soykırım yaptığı belirlenirse, soykırım kurbanı soykırım sorumlusu olacak. İsrail ve Yahudi lobisi soykırım kurbanı olma meşruiyetini eskiden olduğu etkinlikte kullanabilecek mi?