2024 yılı sonunda 2025 yılı için ücretler ve maaşlar nasıl, ne düzeyde belirlenecek? Şu yüksek enflasyon ortamında ne kadar artacak? Bu soru Türkiye’de çalışan ve emekli milyonlarca kişinin aklındadır. Elbette, firmaların ve iktidarın da aklındadır.
Konunun çok tartışması da yapılıyor. Bazı tartışmaların yanlış yönlendirme yaptığı görülüyor. Tartışmalarda asgari ücret ve emekli aylıkları yanında kaçınılmaz olarak enflasyon ve enflasyonu düşürme konusu da yer alıyor. Bu yazıda bu konuları ele alıyorum.
İktisatta ücret
Ana akım (neoklasik diyelim) bir iktisat kitabına bakarsanız, bir sektörde veya bir piyasada ücretin, “herhangi bir malın fiyatı gibi”, emek arz ve talebi ile belirlendiğini yazar. Yani emeği sunan varlığın bir insan olduğu dikkate alınmaz.
Aslında bu bakış açısı bazılarının kadına ve kedi, köpek gibi diğer canlılara bakış açısı ile benzeşir. Üstelik, arz ve talebin belirlediği ücret, tam rekabetçi piyasada oluşur. Tam rekabetçi emek piyasasında şu özellikler vardır:
Küçük, rekabet eden birçok firma; aynı niteliklere sahip, aynı işi yapan birçok işçi; her konuda tam bilgi vardır. Piyasada emeğin arz talep dengesini sağlayan ücret aynı zamanda firmanın kârını ençok (maximum) yapar. İşçi ve firma bu ücreti değiştiremezler.
Kitabın sonlarına doğru bu varsayımların bazıları değişir. Örneğin;
1) Bazı piyasalarda istihdam sağlayan tek (monopson) veya çok az sayıda firma olabilir, rekabet yoktur; bu firma(lar) ücreti düşük tutabilir.
2) Eğitimle ve kurslarla daha becerili ve nitelikli emekçi grubu oluşur. Bunlar teknolojiye yakındır, verimliliği yükseltirler ve bu yükselme ölçüsünde daha yüksek ücret alabilirler.
3) Piyasada işçi ve işveren sendikalarının varlığı kabul edilir, tam rekabet yoktur. Ücret için toplu pazarlık yapılır. Tabii sendikalar varsa, kalmışsa.
Bir piyasadan tüm piyasaları kapsayan makroekonomi düzeyine geldiğimizde, sendikalar ve toplu pazarlık yine etkilidir. Sendikaların toplu pazarlığına iki özellik daha eklenir.
A) Özellikle tam istihdamın olmadığı koşullarda, ücretin açlık ve yoksulluk sınırları altına inmemesi için, hükümetler asgari ücret ilân eder. Asgari ücretin insanca yaşamaya; doyunmaya, giyinmeye ve barınmaya olanak vermesi beklenir.
Asgari ücret işsizliği yükseltir diyenler varsa da belli başlı ülkelerin tümü asgari ücret ilân ediyor. Zaten çalışmalarda asgari ücret işsizlik ilişkisi bulunmamıştır. Ücretin açlık ve yoksulluk sınırları altına inmesi sosyal ve toplumsal bir sorun anlamına da gelir ve istenmez.
Asgari ücret ilan etmenin bir başka nedeni de teknolojik gelişmelere uzak ve yeterli eğitimi olmayan niteliksiz emeğin ücretinin çok düşük kalmasını önlemektir. Özellikle bazı hizmet sektörlerinde bu tür emeğe sıkça raslanır.
B) İşçiler, kendileri veya sendikaları yoluyla, ücret talebinde bulunduğunda enflasyonla ilgili unsurları dikkate alırlar:
1). Enflasyon beklentisi bu bağlamda önemlidir, çünkü ücretler ve maaşlar bir süre değişmeyecek, sabit kalacaktır. İşçiler, satınalma gücünü düşürmemek için en az bekledikleri enflasyon kadar ücret artışı talep ederler.
2). İşçiler yakın geçmişte beklenmedik yüksek enflasyon yaşamışlar, enflasyon beklentilerini aşmış ise, satınalma güçleri azalmıştır. Bu, önceki dönem reel ücretin düştüğü anlamına gelir. İşçiler ücret talebinde bulunurken bu kayıplarının da telafi edilmesini isterler. Bu konularda bakınız DeLuca ve Van Zandweghe (Ağustos 2023).
3) Genel veya makro verimlilik artışının da ücretlere yansıtılması beklenir.
Türkiye’de ücret
Türkiye’de asgari ücretin son yıllarda belirlenmesinde işçi kesiminin veya sendikaların çok belirleyici olduğunu söylemek zor. Tablo 1’de 2020 yılından bu yana baktığımızda, yalnızca 2023 yılında bir reel ücret artışı olduğunu görüyoruz.
Bu artışın nedeni de bellidir; birincisi 2021 ve 2022 yıllarında reel ücretin önemli oranda gerilemesi ve 2023 yılındaki genel ve cumhurbaşlanlığı seçimleri. 2024 yılında da reel asgari ücretin önemli ölçüde gerileyeceği bellidir.
Tablo 1-Asgari Ücret Artışı ve Geçinme Enflasyonu
Kaynak: Çalışma Bakanlığı ve İTO
(*) Tahmin. 12 aylık enflasyon oranlarıdır ve yıl sonları içindir.
Burada asgari ücreti kullanıyorum, çünkü bu ücret diğer ücretleri de önemli ölçüde etkiliyor ve belirliyor. Ayrıca, diğer ücretlerde Covid döneminden gelen ölçüm hataları var.
Şimdi de enflasyon beklentilerinin asgari ücret talebinde ne kadar etkili olduğuna bakalım. Şekil 1’de İTO’nun 12 aylık “geçinme enflasyonu” ile TCMB’nin “piyasa katılımcıları” ve “hanehalkı tüketici” enflasyon beklentilerine bakalım.
Aslında piyasa katılımcıları anketine hiç bakmak gerekmez. Bu beklentiler, enflasyon konusunda bilgi içermiyor. Bunlar, hiçbir rasyonellik sınamasını geçemiyor. TÜİK’in enflasyonunu kullansak bile. Sanırım, daha önce de söylediğim gibi, bunlar TÜİK’in açıkladığı enflasyonu tahmin etmeye çalışıp beklenti ifade ediyorlar.
Buna karşılık bu beklentiler “piyasa beklentileri” olarak tanıtılıyor ve bazı inclemelerde kullanılıyor. Bu yaklaşımın bilimsel olmadığını ve hatta etik olmadığını söylemek gerekir. İşin garip tarafı, bu “piyasa beklentileri” anket yaptıran ve anketlerde 12 aylık tüketici enflasyon beklentisi yüzde 100’e varan kurumlardaki meslektaşlarımız tarafından da öne sürülüyor.
Kaynak: TCMB ve İTO
Peki, Şekil 1’de yer alan hanehalkı tüketici enflasyonu beklentisi neden kullanılmıyor? Çünkü bu beklentiler 12 ay snrası için Ağustos 2024’te bile yüzde 73’ü aşıyor. Bunun kullanılması “dezenflasyon” için söylenen her şeyin tersini kabul etmek demek olacak.
Belentilerin bu kadar yüksek olmasının nedeni nedir? Elbette güvenilmeyen ve inanılmayan iktidar.
Diğer ülkelere bakınız, merkez bankaları politika değişikliği açıkladığı anda enflasyon beklentileri kırılıyor.
“Piyasa beklentileri” 2024 sonunda belirlenecek olan asgari ücretlerin ve diğer ücretlerin belirlenmesinde kullanılabilir. Hatta ücret artışlarının belirlenmesinde daha da düşük oranlar kullanılabilir.
Şöyle düşünenler olabilir; iktidar enflasyonu düşürmeye çalışıyor ve bu nedenle ücretleri sınırlıyor ve insanları sefalete sürüklüyor. Peki ama, enflasyonu yükselten başta Cumhurbaşkanı olmak üzere iktidar değil mi?
Ekonometrik nedensellik anlamında söyleyebilirim; ücretler enflasyonun nedeni değil.Nedensellik sınamalarında ve etki tepki incelemelerinde öyle görünmüyor. Ekonometrik çalışmalarla bu ortaya konulmadı. Bu nedenle olmalı, TCMB bu konuda daha suskun kalıyor.
Enflasyonun nedeni yanlış politikalar uygulatan ve uygulayanlar olduğuna göre, hiç olmazsa kendi “itibar” harcamalarından ve hatta ücretlerinden bir ölçüde vazgeçemezler mi? Bütçe açıkları gösteriyor ki, tam tersine davranıyorlar ve bedelini düşük ve sabit gelirli yoksul halka ödetiyorlar.
Vicdanlar sızlamıyor demek ki.
Kaynaklar
DeLuca, Martin ve Willem Van Zandweghe (Ağustos 2023) “Postpandemic Nominal Wage Growth: Inflation Pass-Through or Labor Market Imbalance?” Federal Resrve Bank of Cleveland
https://www.clevelandfed.org/publications/economic-commentary/2023/ec-202313-postpandemic-nominal-wage-growth-inflation-passthrough-or-labor-market-imbalance
Lee, James, Tyler Powell ve David Wesse (Haziran 2022) “What are inflation expectations? Why do they matter?”
Brookings Institution
https://www.brookings.edu/articles/what-are-inflation-expectations-why-do-they-matter/
Ercan Uygur kimdir?
Türkiye'nin önde gelen ekonomistleri arasında yer alan Prof. Dr. Ercan Uygur, 1969'da ODTÜ'yü bitirdi. Mezuniyetinin ardından Devlet Planlama Teşkilatı'nda (DPT) 'uzman yardımcılığı' sınavına girdi. Ancak, Uygur'un da aralarında olduğu sınavda başarılı olan üç kişi göreve başlatılmadı.
Uygur, daha sonra sınavına girdiği Maliye Bakanlığı'nda göreve başladı. Bir yıl sonra iki yıllık lisansüstü öğrenim bursu için OECD'ye yaptığı başvuru, davet edildiği mülakatın ardından kabul edildi. İngiltere Warwick Üniversitesi'nde yüksek lisans eğitimi aldı. Doktorasını East Anglia Üniversitesi'nde yaptı; bu sırada bir yıl 'ekonometri' dersi verdi. 1977 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi (Mülkiye) İktisat ve Maliye Bölümü'ndeki 'ekonometri' kürsüsünde asistanlık sınavına girdi; aynı yıl bu kürsüde göreve başladı.
Doçentlik çalışmaları için 1981'de dokuz aylık Norveç Hükümeti bursu ile bu ülkeye gitti, Prof. Dr. Leif Johansen ile çalıştı. Türkiye'deki doçentlik sözlü sınavının yapılacağı gün, 1402 Sayılı Sıkıyönetim Kanunu ile iki jüri üyesi, Prof. Dr. Tuncer Bulutay ve Prof. Dr. Nuri Karacan üniversiteden uzaklaştırılınca yapılamayan jüri toplantısı yedi ay sonra gerçekleştirilebildi. 12 Eylül 1980 darbesini izleyen süreçte üniversiteden uzaklaştırılan Türkiye'nin önde gelen iktisatçılarından Prof. Bulutay'ın "Bizleri temsilen Mülkiye'de kalacaksın" dediği Uygur, 1983'te 'doçent' unvanını aldı.
1988'de Fulbright bursu ile ABD'ye gitti, Prof. Dr. Lawrence Klein ile LINK projesinde çalıştı. 1989'da 'profesör' unvanını aldı. 1994-2012 döneminde Koç Üniversitesi'nde yaz dersleri verdi.
Mülkiye'den 2010 sonunda erken emekli oldu. Mülkiye'de öğretim üyesiyken şu kurumlara danışmanlık yaptı: - İslam Ülkeleri İstatistik, Ekonomik ve Sosyal Araştırma ve Eğitim Merkezi (1986-1994) - Wharton Econometric Forecasting Associates (1988-1991) - T. C. Merkez Bankası (1988-1993 ve 1997-1998) - Devlet İstatistik Enstitüsü, TÜİK (1990-1996) - ILO / Uluslararası Çalışma Örgütü (proje danışmanı, 1990) - T. C. Hazine Müsteşarlığı (proje danışmanı, 1992-1993 ve 1997-1999) - Dünya Bankası (proje danışmanı, 1999, 2002, 2009, 2010-2011) - Birleşmiş Milletler ECE (proje danışmanı, 1999-2000) - Third World Network (2009)
Yeni Yüzyıl gazetesinde köşe yazarlığı (1995-1998), Mülkiye'de İktisat Bölümü Başkanlığı (1996-2008), Ankara Üniversitesi Bilim Kurulu üyeliği (2002-2010), Türkiye Ekonomi Kurumu Başkanlığı (2003 -2019), Ekonomi-Tek dergisi editörlüğü (2012-2020), Uluslararası Final Üniversitesi Rektör Yardımcılığı ve İİBF Dekanlığı (2016-2021) yaptı.
2011'de Uluslararası Ekonomi Birliği (IEA) Danışma Kurulu üyeliğine seçildi, bu görevi halen devam ediyor. 2012'de Kyoto Ödülü Danışma Kurulu üyeliğine davet edildi; editörlüğünü yaptıkları dahil olmak üzere Türkçe ve İngilizce 12 kitabı yayımlandı, 50'nin üzerinde bilimsel makale yazdı. Eylül 2021'den itibaren, Mülkiye'den öğrencilerinin kurup yönettiği T24'te köşe yazısı yazıyor. Prof. Dr. Ercan Uygur, 38 yıllık üniversite hayatını; 18 Mayıs 2017'de davet edildiği Mülkiyeliler Birliği Çarşamba Söyleşileri'nde Prof. Dr. Tuncer Bulutay'ın konuşması için koyduğu başlıkla özetliyor: "ODTÜ'de Öğrenci, Mülkiye'de Hoca…"
|