14 Haziran 2024

Talepte varlıklı ve yoksul farkı

Yüksek gelirlilerin eğitim harcamalarındaki payı hızla artarken, düşük gelirlilerin bu konudaki harcama payları hızla düşmekte ve neredeyse sıfıra gitmektedir. Bu gelişme, sonrası için endişe vericidir

Toplam ve kişi başına milli geliri ve büyümeyi hesaplarken genellikle Gayrisafi Yurtiçi Hasılayı (GSYH) kullanıyoruz. Ama aslında kullanmamız gereken Gayrisafi Milli Gelir veya Gayrisafi Milli Hasıla’dır.

Diğer yandan, GSYH’nin reel talep veya harcama yönünden hesabında son üç yıldır dikkat çeken bir fazlalık var. Şöyle ki, reel özel tüketim, kamu tüketimi, yatırım ve net ihracat gibi kalemleri toplayınca reel GSYH’yı aşıyor.

Bu konuyu geçen yazıda açıklamıştım; fazlalık giderek artıyor ve 2024’ün ilk çeyreğinde GSYH’nın yüzde 20’sine ulaşmış durumda. Bu çok yüksek fazlalığa dikkat çekerken giderilmesi gereken köpük benzetmesi yapmıştım.  

Bu konuda meslektaşlardan mesajlar aldım. “Bu nasıl olur, bu fazlalık nasıl yapılır?” sorusunu soranlar, “Konuyu iyi ki yazdın” diyenler ve “TÜİK veya ilgili bakanlık seni aradı mı?” merakında olanlar vardı. Beni kimse aramadı, öyle bir beklentim olmadı.

Meslektaşlarımız daha geniş notlar da gönderdi. Diğerlerine sonra değineceğim. Ama şimdi DPT, Dünya Bankası ve IMF uzmanlığı yanında öğretim üyeliği yapmış olan Dr. Mete Durdağ’ın yazısındaki noktaları kısaltarak özetlemek istiyorum.

Sonra, daha önceki yazılarda sözünü ettiğim ve Dr. Durdağ'ın da belirttiği gelir gruplarının talebi/harcamaları üzerinde durmak istiyorum. İlginç bir rastlantı olarak, TÜİK iki gün önce bu konuda veriler yayımladı. Bu verileri de ele almak istiyorum. 

Dr. Mete Durdağ’ın görüşleri

Dr. Mete Durdağ’ın kısaltarak özetlediğim açıklama ve önerileri şöyle:

1) “Yazınızda, enflasyonun yüksek iç talepten geldiği görüşüne karşılık, bunun TÜFE’nin düşük gösterilmesinin sonucu olarak ortaya çıkan hatalı bir görüntü olduğunu belirtiyorsunuz. Bunu yaparken TÜİK’in TÜFE’de yaptığı hileyi çarpıcı şekilde göstermiş oluyorsunuz.”

2) “Fakat enflasyon sorunumuzun esas nedeninin “excess ex-ante demand” (piyasaya arz edilecek mal ve hizmet toplamından daha fazla harcama temayülü) olduğunu vurgulamalısınız.”

3) “Bu toplam “excess demand”in hangi sektör ve gelir guruplarında yaratıldığına baktığımızda, memur ve işçi kesiminin GSYH’ya yaptığı reel katkıdan daha fazla harcama talebi olamayacağı açıktır.”

4) “Dolayısıyla etkin bir enflasyona karşı mücadele için GSYH’ya reel katkısından daha fazla harcama temayülü ve imkanı olan grupların taleplerini, harcama planlarını, para-kredi politikalarından ziyade maliye politikaları ile ve özellikle kamu gereksiz yatırım ve transferlerini iptal ederek azaltmak gerekir.”

5) “Doktora tezimde Birinci Beş Yıllık Plan’ımızda enflasyon tehlikesi var mıydı konusunu incelediğim bölümün giriş paragrafını ilginç bulacağınızı düşünerek size gönderiyorum.”

Dr. Durdağ’a yazısı ve önerileri için çok teşekkür ettim. Yukarıdaki maddelere ilişkin yanıtlarım şöyledir:

I) Birinci madde için bir yanıtım olmadı, çünkü Dr. Durdağ burada benim yazdıklarımı kendi yorumu çerçevesinde ifade etmiştir. Beşinci madde için de yalnızca teşekkür ettim.

II) İkinci maddeye ilişkin şunu söyledim:

“Fazla harcama temayülü (excess ex-ante demand) kavramı elbette enflasyon açıklamasında uygun bir kavramdır. Bu, Keynesyen "gap" analizinde vardır. Kitaplarda “ex-ante talep” yerine, "planlanan talep” olarak  görürüz.

Fazla harcama temayülü, Keynes'in kendisinin dediği gibi, enflasyon beklentisine yansır. Geçen yazıda ve başka yazılarda enflasyon beklentisini hep belirttim. Belki iki kavram arasındaki ilişkiyi daha açıkça belirtmek iyi olur.” 

III) Üçüncü ve dördüncü maddeler için yanıtım şöyle:

“Bu maddelerdeki gelir gruplarının planlanan harcama davranışları ile ilgili görüşlerinize katılıyorum. Özellikle 'memur ve işçi kesiminin GSYH’ye yaptığı reel katkıdan daha fazla harcama talebi olamayacağı açıktır' ifadesi uygun bir açıklamadır.

Maliye politikası ve gereksiz kamu (hükümet) harcamaları ve transferleri vurgulamanızla da aynı görüşteyiz.” 

Gelir gruplarında talep/harcama

TÜİK iki gün önce “Hanehalkı Tüketim Harcaması, 2023” başlıklı bülteni yayımladı. Bu bültende, hanehalkına en son 2023 yılında, ama 2022 verilerine dayanarak, uygulanan anketin sonuçları yer alıyor. (Anket 2006)

Bu anketlerde sonuçlar yüzde 20 gelir dilimlerine göre de veriliyor. En düşük gelirli grup, 1. yüzde 20 gelir grubudur, ikinci en düşük gelirli grup 2. yüzde 20 gelir grubudur... En yüksek gelirli grup, 5. yüzde 20 gelir grubudur. Hanehalkı tüketim harcamaları 13 harcama türüne ayrılmıştır.

Tablo 1’de yüzde 20’lik dilimlere bölünmüş beş gelir grubunun 2010 yılında türlere göre yaptıkları harcamaların toplam içindeki payları yer alıyor.

Örneğin, sağlık için yapılan toplam harcamanın yüzde 10’unu en düşük gelir grubu, 39,7’sini en yüksek gelir grubu yapmıştır. 

Tablo 1 Hanehalkı Tüketim Harcamalarının Gelir Gruplarına Göre Dağılımı, 2010
Kaynak: TÜİK

Tablo 2 ise beş gelir grubunun 2022 yılında türlere göre yaptıkları harcamaların toplam içindeki paylarını içeriyor.

Yine sağlık örneğini verelim; 2022’de sağlık için yapılan toplam harcamanın yüzde 6,3’ünü en düşük gelir grubunun, yüzde 42,6’sını en yüksek gelir grubunun yaptığı görülüyor.

Tablo 2 Hanehalkı Tüketim Harcamalarının Gelir Gruplarına Göre Dağılımı, 2022
Kaynak: TÜİK

Bu tablolardan şu sonuçlar ortaya çıkıyor.

1) Tüm harcama türlerinde yüksek gelir gruplarının harcamalar içindeki payı 2010’dan 2022’ye 12 yıllık dönemde önemli ölçüde artmıştır. Bu artışın önemli bir bölümü son üç yılda oluşmuştur. Bu gelişimin 2023 ve 2024’te de sürdüğü anlaşılmaktadır.  

2) Yüksek gelir gruplarının harcamada payları özellikle ulaştırma, lokanta-otel eğlence-kültür, eğitim, mobilya ve ev aletleri gibi türlerde görülmektedir. Karşılığında, bu türlerde düşük gelirlilerin payı azalmaktadır.

3) Lokantaların, kafelerin, eğlence kültür yerlerinin nasıl ve neden hala dolu olduğu buradaki bilgilerden anlaşılmaktadır.

4) Yüksek gelir gruplarının ulaştırma harcamasındaki paylarının artması, bu grupların hem otomobil hem yakıt taleplerinin yükselmesinin göstergesidir. Bu türden talep artışı tüketim ithalatının neden ve nasıl yükseldiğini de açıklıyor.

5) Eğitime yapılan harcamadaki gelişme, en olumsuz olanıdır. Yüksek gelirlilerin eğitim harcamalarındaki payı hızla artarken, düşük gelirlilerin bu konudaki harcama payları hızla düşmekte ve neredeyse sıfıra gitmektedir.

6) Bu gelişme, sonrası için endişe vericidir; gelir dağılımının giderek bozulacağının, yoksulun, daha az eğitimle, daha yoksul kalacağının bir göstergesidir.

7) Bu gelişme toplumsal dengeler bakımından da endişe vericidir.

Sonuç olarak, bu veriler iç talep artışı varsa, bu talep artışının yüksek gelir gruplarından kaynaklandığını gösteriyor. Enflasyona karşı alınan önlemlerde, bu gelişme ve göstergelerin dikkate alınması gerekiyor.

Ercan Uygur kimdir?

Türkiye'nin önde gelen ekonomistleri arasında yer alan Prof. Dr. Ercan Uygur, 1969'da ODTÜ'yü bitirdi. Mezuniyetinin ardından Devlet Planlama Teşkilatı'nda (DPT) 'uzman yardımcılığı' sınavına girdi. Ancak, Uygur'un da aralarında olduğu sınavda başarılı olan üç kişi göreve başlatılmadı.

Uygur, daha sonra sınavına girdiği Maliye Bakanlığı'nda göreve başladı. Bir yıl sonra iki yıllık lisansüstü öğrenim bursu için OECD'ye yaptığı başvuru, davet edildiği mülakatın ardından kabul edildi. İngiltere Warwick Üniversitesi'nde yüksek lisans eğitimi aldı. Doktorasını East Anglia Üniversitesi'nde yaptı; bu sırada bir yıl 'ekonometri' dersi verdi. 1977 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi (Mülkiye) İktisat ve Maliye Bölümü'ndeki 'ekonometri' kürsüsünde asistanlık sınavına girdi; aynı yıl bu kürsüde göreve başladı.

Doçentlik çalışmaları için 1981'de dokuz aylık Norveç Hükümeti bursu ile bu ülkeye gitti, Prof. Dr. Leif Johansen ile çalıştı. Türkiye'deki doçentlik sözlü sınavının yapılacağı gün, 1402 Sayılı Sıkıyönetim Kanunu ile iki jüri üyesi, Prof. Dr. Tuncer Bulutay ve Prof. Dr. Nuri Karacan üniversiteden uzaklaştırılınca yapılamayan jüri toplantısı yedi ay sonra gerçekleştirilebildi. 12 Eylül 1980 darbesini izleyen süreçte üniversiteden uzaklaştırılan Türkiye'nin önde gelen iktisatçılarından Prof. Bulutay'ın "Bizleri temsilen Mülkiye'de kalacaksın" dediği Uygur, 1983'te 'doçent' unvanını aldı.

1988'de Fulbright bursu ile ABD'ye gitti, Prof. Dr. Lawrence Klein ile LINK projesinde çalıştı. 1989'da 'profesör' unvanını aldı. 1994-2012 döneminde Koç Üniversitesi'nde yaz dersleri verdi.

Mülkiye'den 2010 sonunda erken emekli oldu. Mülkiye'de öğretim üyesiyken şu kurumlara danışmanlık yaptı: - İslam Ülkeleri İstatistik, Ekonomik ve Sosyal Araştırma ve Eğitim Merkezi (1986-1994) - Wharton Econometric Forecasting Associates (1988-1991) - T. C. Merkez Bankası (1988-1993 ve 1997-1998) - Devlet İstatistik Enstitüsü, TÜİK (1990-1996) - ILO / Uluslararası Çalışma Örgütü (proje danışmanı, 1990) - T. C. Hazine Müsteşarlığı (proje danışmanı, 1992-1993 ve 1997-1999) - Dünya Bankası (proje danışmanı, 1999, 2002, 2009, 2010-2011) - Birleşmiş Milletler ECE (proje danışmanı, 1999-2000) - Third World Network (2009)

Yeni Yüzyıl gazetesinde köşe yazarlığı (1995-1998), Mülkiye'de İktisat Bölümü Başkanlığı (1996-2008), Ankara Üniversitesi Bilim Kurulu üyeliği (2002-2010), Türkiye Ekonomi Kurumu Başkanlığı (2003 -2019), Ekonomi-Tek dergisi editörlüğü (2012-2020), Uluslararası Final Üniversitesi Rektör Yardımcılığı ve İİBF Dekanlığı (2016-2021) yaptı.

2011'de Uluslararası Ekonomi Birliği (IEA) Danışma Kurulu üyeliğine seçildi, bu görevi halen devam ediyor. 2012'de Kyoto Ödülü Danışma Kurulu üyeliğine davet edildi; editörlüğünü yaptıkları dahil olmak üzere Türkçe ve İngilizce 12 kitabı yayımlandı, 50'nin üzerinde bilimsel makale yazdı. Eylül 2021'den itibaren, Mülkiye'den öğrencilerinin kurup yönettiği T24'te köşe yazısı yazıyor. Prof. Dr. Ercan Uygur, 38 yıllık üniversite hayatını; 18 Mayıs 2017'de davet edildiği Mülkiyeliler Birliği Çarşamba Söyleşileri'nde Prof. Dr. Tuncer Bulutay'ın konuşması için koyduğu başlıkla özetliyor: "ODTÜ'de Öğrenci, Mülkiye'de Hoca…"

 

Yazarın Diğer Yazıları

TL’ye talep kalıcı olarak arttı mı?

"Bu talep kalıcı mıdır?" sorunun yanıtı, döviz kuru ve enflasyon beklentisine, faizin kur artışından yüksek kalmasına ve cari açığın bitmesine bağlı

'Talep' hesabında köpük var: TÜFE'deki yanlışlar, açlık ve yoksulluk çeken dar gelirlilerin talebini yüksek gösteriyor!

Türkiye’de dar gelirlinin talebi yüksek midir? Yoksulluğunu ve açlığını söylemeye bile çekinirken!

Bir yanım döviz, diğer yanım yoksulluk

Çevremizde hep yoksulluğun nasıl arttığı anlatılıyor. Özellikle sabit ve düşük gelirliler acılarla, utançlarla açlık da çekiyorlar. Anlatılanlar bir yana, yoksulluğu nasıl ölçüyor, nasıl anlıyoruz? Bu soruya değişik bakış açılarıyla en ayrıntılı yanıt verenlerden birisi Hintli iktisatçı Amartya Sen’dir