19 Ekim 2022

Para politikası olmadı, makro ihtiyati politika verelim

TCMB sık sık makro ihtiyati önlemlere başvuruyor. Bu önlemlerle finansal riskler olduğunu ima ediyor. Halbuki dışarıdan gelen bir finansal şok yoktur. Bir finansal dengesizlik varsa içeriden kaynaklanmaktadır

Para politikasının asıl amacı fiyat istikrarı, yani düşük enflasyondur. Büyüme ve istihdamı da dikkate alır. Makro ihtiyati politikanın asıl amacı finansal istikrardır. Finansal dengesizliklerin ve şokların ekonomiyi olumsuz etkilemesini, bunalıma sürüklemesini engellemek ister. Bu iki politika birbirini tamamlayıcı olmalıdır.

 TCMB son dönemde şöyle bir politika çizgisi izliyor: Önce iki seçenekli bir para politikası kararı açıklıyor. Politika faizini ya sabit bırakıyor, ya da düşürüyor. Üç hanelere varan enflasyonda bile üçüncü seçenek yoktur, izin verilmiyor.

 Bu para politikasının enflasyona ve ekonomik istikrara olumlu bir etkisi yok elbette, tersine dengesizlikleri yükseltiyor. En belirgin dengesizlikler kredilerde, döviz kurlarında, cari işlemler hesabında, yatırım-tasarruf hesabında kendini gösteriyor. Örneğin kredi talebi, arzına göre, çok yüksek. Ortaya çıkan reel faizlerle kredi talebi neredeyse sonsuzdur, elbette karşılanamaz.

 Bu durumu gözleyen TCMB, makro ihtiyati politikalarla dengesizlikleri düzeltmek istiyor. Ancak, düzelme olmuyor demek ki. Zira bu politikaların sonu gelmiyor. Neredeyse her ay bir makro ihtiyati politika aracı öne sürülüyor; eskiler yenileniyor, eklemeler, düzeltmeler yapılıyor.

 İşte dün (18 Ekimde) yine bir “TL cinsinden menkul kıymet tesisi” duyurusu vardı. Daha önce de döviz ve kıymetli maden mevduatları için, TCMB’de devlet iç borçlanma senedi tutmak (disponibilite) gerekiyordu. Ortalama oran bu mevduatların yüzde 3’ü idi. Şimdi oran yüzde 5’e çıkarılıyor ve hatta bazı durumlarda daha yüksek de olabiliyor.

 Bu yazıda önce makro ihtiyatı politikaların gelişimine bakıyorum. Bu bağlamda TCMB’nin nasıl bir süreç geçirdiğini ele alıyorum. Makro ihtiyati politika araçlarının bazıları, özellikle zorunlu karşılıklar, eskiden para politikası içinde iken, şimdi makro ihtiyati politikaya giriyor. Buna dikkat çekiyorum.

 Sonra dünyadaki benzer kurumların ve TCMB’nin son dönemdeki makro ihtiyati politika uygulamasını irdeliyorum.

 Makro ihtiyati politikaların gelişimi ve araçları

Makro ihtiyati politikalar kavramının ilk olarak 1970’ler sonunda BIS (Bank for International  Settlements) toplantılarında kullanıldığı anlaşılıyor. Claessens (December 2014). Ancak bu kavramın kullanılması ve ilgili politikaların önerilmesi, ABD’de 2008’de başlayan finansal bunalımla birlikte ve sonrasında yoğunlaşıyor.

 Birincisi, 2008 bunalımında başta ABD olmak üzere birçok ülkede makro düzeydeki finansal dengesizliklerin ve finansal kurumların yeterince izlenmediği ve denetlenmediği anlaşılıyor. Dengesizlikler içinde 1) kredi büyümesi ve kredi/GSYH oranı; 2) finansal kesimde, özellikle bankacılıkta likidite düzeyi; 3) vade uyumsuzlukları; 4) açık pozisyonlar ve kur riskleri belirtilebilir.

 İkincisi, 2008 bunalımından sonra gelişmekte olan ülkelere doğru yaşanan yoğun sermaye hareketlerini de dikkate alarak, özellikle bu ülkelerde ihtiyati önlemler alınması gereği ortaya çıkıyor. Bu bağlamda;

1) Yabancı para borçlanmasının sınırlanması

2) Finansal kuruluşlar için sermaye tamponları oluşturulması

3) Sektörel bazda da olabilen sistemik risk tamponu getirilmesi

4) Kaldıraç (borçlanma) oranlarının sınırlanması  

5) Kredi/değer ve kredi/gelir oranları sınırlaması

6) Yükümlülüklere (mevduatlara) zorunlu karşılık oranları getirilmesi belirtilebilir.

 Zorunlu karşılıklar (ZK) ve gelişmiş ülkeler

Dikkat edelim, ZK oranları geleneksel olarak para politikası araçları içindedirler. Benim gördüğüm Para ve Para Politikası kitaplarında da ZK hala para politikası aracıdır. Ancak 2010 sonrasında IMF ve BIS çalışmalarında ve giderek diğer çalışmalarda ZK, makro ihtiyati politika aracı olarak tanımlanıyor.

 Bu tanımın giderek yaygınlaştığını ve merkez bankalarının, IMF ve BIS’i izleyerek ZK oranını para politikası aracı olarak almadıkları, ihtiyati politika aracı olarak benimsedikleri görülüyor. Bunun nedeni, makro ihtiyati politika kararlarının denetleyici finansal kuruluşları da kapsayacak şekilde  merkez bankaları ile birlikte alınması olabilir.  

  29 gelişmiş, 35 gelişmekte olan ülkeyi kapsayan dört çalışmanın bulguları şöyledir: Bu ülkelerde 1990-2014 döneminde 1149 adet makro ihtiyati önlem alınmış veya politika uygulanmıştır. Bu politikaların büyük çoğunluğu 2008 küresel finansal bunalımı sonrasına aittir. Vollmer (October 2021).

 Buna karşılık gelişmiş ülkelerde makro ihtiyati politikalar, özellikle ZK’lar çok önemsenmiyor. Zaten Avustralya, Birleşik Krallık, İsveç, Kanada, Hong Kong gibi ülkelerin ZK oranları uzun süredir sıfırdır. Diğer bazı ülkelerde de bu oranlar uzun süredir değişmiyor.

 Sıfır ZK ülkelerine Mart 2020’den itibaren ABD de katıldı. Zaten düşük olan ve yalnızca vadesiz mevduatlara belli bir sınırın üstündeki miktarlar için uygulanana ZK, bu tarihte sıfıra indirildi. Federal Reserve Board (Eylül 2022).

 FED’e göre, bankalara bir panik hücumu olduğunda ZK oranının olması zonucu değiştirmiyor.  Ayrıca, bankalar için ZK tutmanın önemli bir maliyeti de vardır.  

 Türkiye’de makro ihtiyati politikalar ve araçları

TCMB, 2010 ortalarından itibaren makro ihtiyati önlemlere sahip çıktı ve sıklıkla kullandı. Bu konuda 2014’te bir bülten yayınlandı. TCMB (Eylül 2014). Bu bültenden alıntılarla TCMB’nin bakışını özetleyelim:

 “Ülkemizde TCMB, Hazine Müsteşarlığı, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK), Sermaye Piyasası Kurulu (SPK), Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) finansal istikrarı sağlamaktan sorumlu olan başlıca kurumlardır. TCMB (Eylül 2014, s. 3)

 “Küresel bunalım sonrasında Türkiye’de Makro İhtiyati Politika Uygulamaları 2010 yılı sonrasında Türkiye’ye yönelen sermaye akımları, TL’nin değerlenmesine ve kredilerde artışa neden olarak cari dengede bozulmayı beraberinde getirmiştir... TCMB, finansal istikrarı da gözeten daha esnek bir politika tasarlamıştır.” TCMB (Eylül 2014, s. 4)

 TCMB, eski politika çerçevesinde kullanılan politika faizinin yanı sıra faiz koridoru, zorunlu karşılıklar ve rezerv opsiyon mekanizması gibi birbirini tamamlayıcı araçları bir arada kullanmaya başlayarak birden fazla amaca aynı anda ulaşmayı hedeflemiştir.

 Yapısal araçlardan vadeye dayalı zorunlu karşılık uygulaması, bankacılık sektörünün varlık ve yükümlülükleri arasındaki vade uyumsuzluğunu azaltmak için kullanılırken, rezerv opsiyonu mekanizması sermaye akımlarına karşı otomatik dengeleyici işlevi görmektedir.

Kaldıraca dayalı zorunlu karşılık uygulaması ise bankaların borçluluk düzeyini sınırlamayı amaçlamaktadır.

 Yeni politika çerçevesinde, zorunlu karşılıklara faiz ödenmesi uygulaması sonlandırılmış, zorunlu karşılık oranları mevduatların vade yapısına göre farklılaştırılmış, finansman şirketleri zorunlu karşılık uygulaması kapsamına dahil edilmiştir.” TCMB (Eylül 2014, s. 4)

 Bugüne gelelim. TCMB sık sık makro ihtiyati önlemlere başvuruyor. Bu önlemlerle finansal riskler olduğunu ima ediyor. Halbuki dışarıdan gelen bir finansal şok yoktur. Bir finansal dengesizlik varsa içeriden kaynaklanmaktadır. Bu dengesizlikleri gidermek de, TCMB’nin ve ilgili diğer kurumların faiz dahil tüm araçları kullanarak görevi olmalıdır.


Kaynaklar

Claessens, Stijn (December 2014) “An Overview of Macroprudential Policy Tools”, IMF Working Paper, No. 14214.

https://www.imf.org/external/pubs/ft/wp/2014/wp14214.pdf

 Federal Reserve Board (Eylül 2022) Reserve Requirements. (https://www.federalreserve.gov/monetarypolicy/reservereq.htm

 TCMB (Eylül 2014) “Makro İhtiyati Politikalar ve Türkiye Uygulaması” Bülten No. 35. 

https://www.tcmb.gov.tr/wps/wcm/connect/77402706-96b8-4359-b59a-47ef0e01e23c/BULTEN35.pdf?MOD=AJPERES 

 Vollmer, Uwe (October 2021) “Monertary policy or macroprudential policies: What can tame the cycles?” Journal of Economic Surveys” 1 – 29.

https://www.researchgate.net/publication/355453744_Monetary_policy_or_macroprudential_policies_What_can_tame_the_cycles

Ercan Uygur kimdir?

Türkiye'nin önde gelen ekonomistleri arasında yer alan Prof. Dr. Ercan Uygur, 1960'ların ikinci yarısında ODTÜ'yü bitirdi. Mezuniyetinin ardından Devlet Planlama Teşkilatı'nda (DPT) ‘uzman yardımcılığı' sınavına girdi. Ancak, Uygur'un da aralarında olduğu sınavda başarılı olan dört kişi göreve başlatılmadı.

Uygur, daha sonra sınavına girdiği Maliye Bakanlığı'nda göreve başladı. Bir yıl sonra iki yıllık lisansüstü öğrenim bursu için OECD'ye yaptığı başvuru, davet edildiği mülakatın ardından kabul edildi. İngiltere Warwick Üniversitesi'nde yüksek lisans eğitimi aldı. Doktorasını East Anglia Üniversitesi'nde yaptı; bu sırada bir yıl ‘ekonometri' dersi verdi. 1977 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi (Mülkiye) İktisat ve Maliye Bölümü'ndeki ‘ekonometri' kürsüsünde asistanlık sınavına girdi; aynı yıl bu kürsüde göreve başladı.

Doçentlik çalışmaları için 1981'de dokuz aylık Norveç Hükümeti bursu ile bu ülkeye gitti, Prof. Dr. Leif Johansen ile çalıştı. Türkiye'deki doçentlik sözlü sınavının yapılacağı gün, 1402 Sayılı Sıkıyönetim Kanunu ile iki jüri üyesi, Prof. Dr. Tuncer Bulutay ve Prof. Dr. Nuri Karacan üniversiteden uzaklaştırılınca yapılamayan jüri toplantısı yedi ay sonra gerçekleştirilebildi. 12 Eylül 1980 darbesini izleyen süreçte üniversiteden uzaklaştırılan Türkiye'nin önde gelen iktisatçılarından Prof. Bulutay'ın "Bizleri temsilen Mülkiye'de kalacaksın" dediği Uygur, 1983'te ‘doçent' unvanını aldı.

1988'de Fulbright bursu ile ABD'ye gitti, Prof. Dr. Lawrence Klein ile LINK projesinde çalıştı. 1989'da ‘profesör' unvanını aldı. 1994-2012 döneminde Koç Üniversitesi'nde yaz dersleri verdi.

Mülkiye'den 2010 sonunda erken emekli oldu. Mülkiye'de öğretim üyesiyken şu kurumlara danışmanlık yaptı: - İslam Ülkeleri İstatistik, Ekonomik ve Sosyal Araştırma ve Eğitim Merkezi (1986-1994) - Wharton Econometric Forecasting Associates (1988-1991) - T. C. Merkez Bankası (1988-1993 ve 1997-1998) - Devlet İstatistik Enstitüsü, TÜİK (1990-1996) - ILO / Uluslararası Çalışma Örgütü (proje danışmanı, 1990) - T. C. Hazine Müsteşarlığı (proje danışmanı, 1992-1993 ve 1997-1999) - Dünya Bankası (proje danışmanı, 1999, 2002, 2009, 2010-2011) - Birleşmiş Milletler ECE (proje danışmanı, 1999-2000) - Third World Network (2009)

Yeni Yüzyıl gazetesinde köşe yazarlığı (1995-1998), Mülkiye'de İktisat Bölümü Başkanlığı (1996-2008), Ankara Üniversitesi Bilim Kurulu üyeliği (2002-2010), Türkiye Ekonomi Kurumu Başkanlığı (2003 -2019), Ekonomi-Tek dergisi editörlüğü (2012-2020), Uluslararası Final Üniversitesi Rektör Yardımcılığı ve İİBF Dekanlığı (2016-2021) yaptı.

2011'de Uluslararası Ekonomi Birliği (IEA) Danışma Kurulu üyeliğine seçildi, bu görevi halen devam ediyor. 2012'de Kyoto Ödülü Danışma Kurulu üyeliğine davet edildi; editörlüğünü yaptıkları dahil olmak üzere Türkçe ve İngilizce 12 kitabı yayımlandı, 50'nin üzerinde bilimsel makale yazdı. Eylül 2021'den itibaren, Mülkiye'den öğrencilerinin kurup yönettiği T24'te köşe yazısı yazıyor. Prof. Dr. Ercan Uygur, 38 yıllık üniversite hayatını; 18 Mayıs 2017'de davet edildiği Mülkiyeliler Birliği Çarşamba Söyleşileri'nde Prof. Dr. Tuncer Bulutay'ın konuşması için koyduğu başlıkla özetliyor: "ODTÜ'de Öğrenci, Mülkiye'de Hoca…"

 

 

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Nobel Ekonomi Ödülü verilen çalışmalar ne diyor, Türkiye için ne mesaj veriyor?

Ödül alan üç yazarın çalışmalarından ortaya çıkan bir sonuç şudur: Hukukun, adaletin ve kurumların zayıf olduğu ortamlarda, toplum sisteme genellikle güvenmiyor, istismar edilip sömürülüyor ve sonuçta büyüme ve toplumsal ilerleme sağlanamıyor

Savaş ve enflasyon

Yargı kurumları, güvenlik kurumları, devlet okulları yanında merkez bankası, TÜİK gibi kurumlara güven yok. Bir savaş yaşamadık ama daha da beterini yaşamış gibiyiz. Yoğun bombalar altındaki Filistin’de enflasyon neredeyse Türkiye’ninki kadar

Bizim program ne yana düşer usta?

Hükümetin ve bazı yabancı kurumların yaptığı açıklamalardan anlaşılabileceği gibi, Türkiye’de 16 aydır uygulanan “program” ancak ortodoks olabilir. Zaten hükümet kendisinin yönettiği ve yönlendirdiği fiyatlarda sürekli artış yapıyor. Bu artışlar da diğer fiyat artışları için sinyal etkisi yaratıyor. Ancak, uygulanan programa ortodoks da diyemiyoruz

"
"