15 Şubat 2022

İhracat, dış denge ve kur

Görüntü şudur; bir yanda gevşek para politikası ve kurun da desteği ile ihracat artsın, dış denge iyileşsin isteği var. Diğer yanda kuru sınırlayarak enflasyonu sınırlama ve düşürme isteği var

20 Aralık 2021 operasyonuna kadar, ekonomi yönetimi Türkiye için ihracatı ve dış dengeyi (cari denge ve dış ticaret dengesi) çok vurguladı; bunların iyileşmesi ana hedefti, bu hedefler kurdaki sıçramaların gerekçesi oldu. Büyüme ve düşük enflasyon da böyle sağlanacaktı.

20 Aralık sonrasında ise ana hedef değişti. Öncelik artık TL değer kaybetmesin, enflasyondaki sıçrama sürmesin yönünde, çünkü anlaşıldı ki sürekli kur ve fiyat artışları istikrarsızlığa ve politik puan kaybına neden oluyor. Dolayısıyla hedefler ve öncelikler değişti, yeni olduğu söylenen politika araçları öne sürüldü.

Ancak kısa sürede değişen hedefler, öncelikler ve politika araçları ekonomide sıkışma ve belirsizlik yaratıyor. Bu yazıda amacımız çelişen hedefleri, sıkışmaları ve belirsizlikleri açıklamaktır. Bu bağlamda reel kurdaki, dış ticaret haddindeki, dış talepteki ve iç talepteki gelişmeleri ele alıyoruz.

Çelişen hedefler

Önce para (faiz ve kredi) politikası, seçimi de düşünerek, daha da gevşedi. Sonra, değişik nedenlerle zaten yükselmiş olan ihracat ve olumlu gelişen dış denge ana hedefler olarak açıklandı.

Genişlemeci düşük faiz yüksek kredi politikası TL’yi elbette zayıflatacaktı. Ama bu yolla ihracat ve dış denge hedefleri için uygun bir ortam var mıydı? Bir iyileşme olsa bile, kalıcı ve sürdürülebilir miydi? Bu sorulara değişik açılardan olumsuz yanıtlar verdik. Neden?

Birincisi, kurda yükselmenin ihracat ve dış dengede kalıcı iyileşme yaratması için, kurun iç fiyatlara etkisi sınırlı olmalıdır. Türkiye’de bunu söylemek çok zordur. İkincisi, Türkiye’de enflasyon, enflasyon beklentileri ve dolarlaşma eğilimi yüksektir, kur geçişkenliği için hazır bir ortam vardır.

Üçüncüsü, dünyada enflasyonun giderek yükselmesi, buna tepki olarak da para politikasının sıkılaşıyor olmasıdır. Bu gelişmelerin olumsuz parasal ve talep sonuçları da görülecektir.

Politika uygulayanlar 20 Aralık’tan sonra faiz ve kredi politikasını değiştirmeden, kuru belli bir düzeyde tutma çabasına girdiler. Para ve kur politikaları birbirinin ayrılmaz parçasıdır, bu nasıl olacak? Burada zor ve yaman bir çelişki var.

Görüntü şudur; bir yanda gevşek para politikası ve kurun da desteği ile ihracat artsın, dış denge iyileşsin isteği var. Diğer yanda kuru sınırlayarak enflasyonu sınırlama ve düşürme isteği var.

Türkiye’nin ihracatını ve dış dengesini etkileyen başlıca unsurları şöyle ele alıyoruz. 

1) Reel kur

İhracatı ve dış dengeyi etkileyen birçok unsur var. Birisini yukarıda söyledik, reel kur kavramıyla da kısaca söyleyelim. Reel kur yükselirse, TL reel olarak değer kazanıyor, ihracatın karlılığı düşüyor, üreticiler iç pazara yönelmek istiyorlar ve ihracat yavaşlayıp gerileyebiliyor.

Burada bir not düşelim; yukarıda nominal kur yükselirse TL değer kaybediyor dedik. Burada ise reel kur yükselirse TL değer kazanıyor diyoruz. Nedeni şu; nominal kuru örneğin dolar için tanımlarsak 1 dolar = 14 TL diyoruz. Ancak reel kur için 1 TL = (1/14) dolar tanımını kulanıyoruz.  

20 Aralık 2021 operasyonu ile nominal kur önemli bir şok aldı, TL reel olarak değerlendi. Şimdi de kuru belli bir sınır içinde tutma çabası sürüyor. Haliyle ihracatçılar kar oranlarının düşmesinden yakınıyorlar. ÜFE’ye göre hesaplanmış reel kur endeks değerleri tabloda görülüyor.

Tabloda 2021 sonu, 2022 başındaki reel kur değerleri yanında 2018 yılındaki reel kur değerleri de karşılaştırma amacıyla yer alıyor. Görülüyor ki, Ağustos 2018’deki şok ile TL iki ay önemli değer kaybediyor, ancak sonraki aylarda enflasyonun etkisiyle hızla değer kazanmaya başlıyor.

Anlaşılıyor ki, benzer bir gelişme 2022 başında oldu ve devam edecek; Aralık 2021’de önemli ölçüde düşen reel kur yükselecek ve iki nedenle TL değer kazanacak. Birinci neden, yönetimin döviz kurunu belli bir düzeyde tutmak istemesidir. İkincisi, sürmesi beklenen yüksek enflasyondur.    

Goldman, 4 Şubat 2022 tarihli Asia Times yazısında, Türkiye’deki ihracatçının ülkede “finansal felaket yaratan” politikalardan ve yüzde 50’ye varan TÜFE enflasyonundan etkilenmediğini, çünkü Türkiye ile ilgisi olmadığını yazıyor. Sonuçta hızlı ihracat artışının sürebildiğini söylüyor. (Bu yazıyı dikkatime getiren Andrea Hosso’ya çok teşekkür ederim.)

“Ülkedeki gelişmelerden etkilenmiyorlar” yorumuna katılmıyoruz. İhracatçılar elbette Türkiye’deki enflasyondan etkileniyorlar. Öncelikle kullandıkları elektrik, petrol ve doğalgaz gibi enerji ürünlerinin, ulaştırmanın, petrole dayalı ürünlerin fiyatları çok arttı. Ayrıca, (i) sık sık değişen politikalarla, (ii) ihracat döviz gelirlerinin %25’inin TCMB’ye TL karşılığında devredilmesi zorunluluğu gibi önlemlerle yaratılan belirsizlikten etkileniyorlar.

Goldman birkaç önemli noktanın altını çiziyor; 1) Türkiye, özellikle imal ürünler ihraç etmek için ara malı ithal etmek zorunda. 2) Türkiye’deki üretici, Çin’den yatırım malı ve özellikle ara malları ithal edip işledikten sonra Avrupa’ya ihraç ediyor. 3) Bu bakımdan, Türkiye’nin Çin’e olan ekonomik bağımlılığı önemli ölçüde arttı.   

2) Dış ticaret haddi

Tabloda ayrıca dış ticaret haddi endeks değerleri de yer alıyor. Dış ticaret haddi bir ülkenin ihraç ettiği ürünlerin fiyat endeksi Fx / ithal ettiği ürünlerin birim fiyat endeksi Fm oranı ile şöyle bulunuyor; TH = (Fx/Fm).100

Ülkenin “ürün dış ticaret haddi” endeksi TH giderek artıyorsa, ihraç ürünleri fiyatları ithal ürünleri fiyatlarına göre yükseliyor demektir. Bu durumda ülke, ithalat için daha az ihracat yapmak zorundadır. Bu  gelişme ülkenin refahını yükseltir.

Türkiye için, özellikle hızlı nominal kur artışları (reel kur düşüşleri) sonrasında, tam tersi geçerli oluyor ve dış TH endeksi düşüyor. Bu durum, tablodan görüldüğü gibi, hem 2018’de hem 2021’de yaşanmıştır ve şu genel kanıyı, görüşü doğrulamaktadır:

Nominal kur hızlı yükseldiğinde (reel kur hızlı düştüğünde) ihracatçılar satış fiyatını düşürmeye zorlanıyor ve bu da ülke için bir refah kaybı anlamına geliyor. TH endeksinde gerileme, ihracat miktar olarak artarken, değer olarak artamıyor demektir.

Belirtmek gerekir ki, Türkiye’nin TH endeksinin son dönemdeki düşüşünde petrol ve doğalgaz gibi ithal yakıt fiyatlarının artışının etkisi vardır. Diğer yandan, hem ihracatta hem ithalatta daha yüksek payları olan imalat sanayi ürünlerinde Türkiye’nin TH endeksi giderek düşmüştür. Bunun bir nedeni ihraç ve ithal imalat ürünlerindeki teknoloji farkıdır.   

Buna karşılık, ihracat fiyatının görece düştüğü, ürün ticaret haddinin gerilediği durumda bile ülke refah kaybını tersine çevirip gelirini arttırabilir. Bunun olabilmesi için ihracat yapan sektörlerin üretkenlik artışı yaratabilmeleri gerekir.

Üretkenliği dikkate alan “gelir dış ticaret haddi” endeksi şöyledir;

GT = (Fx /Fm).Qx

Burada Qx, ihracatçı sektörlerin üretkenlik endeksidir. Fx/Fm azalıyor olsa bile, Qx artıyor ise ihracata dayalı büyüme gelir ve refah artışı getirir. Türkiye’de Qx konusunda maalesef bilgimiz yoktur. 

3) Dış Talep, İç Talep

Küresel enflasyonun yükselmesi, buna tepki olarak merkez bankalarının parasal sıkılaşmaya gitmesi, dış talebi olumsuz etkileyecektir. Bunun zaten işaretleri vardır. v

İç talebe bakalım. Düşük faiz nedeniyle nereye yöneleceğini bilemeyen tasarrufların bir bölümü düşürülen kur nedeniyle ithalata yönelmiş oluyorlar. Bir bölümü de, beklenen yüksek enflasyon nedeniyle, iç talebi bir süre canlı tuttular. Ancak yaşanan kur ve fiyat şoklarından sonra iç talebin  artık bir ölçüde zayıflaması beklenir.

4) Dış Denge Beklentileri ve Sonuç

Belirttiğimiz nedenlerle, dış ticaret açığının ve cari açığın daralma süreci sona ermiş görünüyor. Son iki aydaki göstergeler bu gözlemi doğruluyor. Ticaret Bakanlığının verilerine göre Ocak 2022 dış ticaret açığı 10 milyar doları aşmış durumda.

Bu duruma bakınca, ekonomi yönetimi sanki dış denge ile ilgili iyimserliğini yitirmiş, kişilerin ve şirketlerin döviz ve altın birikimlerine yönelmiş görünüyor. Burada sorular var.

1) Hazinenin altın tahvili ve altına dayalı kira sertifikası gibi finansal araçları zaten var. Onlar yeterince ilgi görmedi ise yeni altın toplama girişimi bir sonuca ulaşır mı?

2) Bir miktar altın toplandı ve bir bölümü TCMB’de zorunlu karşılık olarak birikti diyelim. Bu kazanılmış bir rezerv birikimi olmaz ki. Yurt içinde bir varlığın el değiştirmesi olur. Bununla yine kura müdahale mi edilecek?

3) Kişiler ve şirketler altın (ve döviz) birikimlerini neden ekonomi yönetimine veya onların vekillerine yönlendirsinler? Düşünün ki yönetim sürekli yeni araçlarla döviz ve altın toplamaya çalışıyor. Ekonomi yönetimine ne ölçüde güvenebilirler?

4) Bu soruları da dikkate alınca gerçekçi bir kurun oluşması için para politikasının sıkılaşması gerekmez mi?

5) Doğru politikaları uygulayıp kur gibi tüm fiyat oluşumlarını piyasaya bırakmak gerekmez mi? Timler kurmaya, zabıtaya gerek var mı? 


Kaynakça

Goldman, David P. (Şubat 2004) “Crisis-hit Turkey survives as an extension of China”

Asia Times. https://asiatimes.com/2022/02/crisis-hit-turkey-survives-as-an-extension-of-china

Yazarın Diğer Yazıları

Ticaret savaşları ve ABD’nin vergi silahı

ABD’de alınan gümrük vergilerini yükseltme kararı AB ve Türkiye dahil olmak üzere tüm ülkeleri etkiliyor ve dikkate alınmak zorunda

Nobel Ekonomi Ödülü verilen çalışmalar ne diyor, Türkiye için ne mesaj veriyor?

Ödül alan üç yazarın çalışmalarından ortaya çıkan bir sonuç şudur: Hukukun, adaletin ve kurumların zayıf olduğu ortamlarda, toplum sisteme genellikle güvenmiyor, istismar edilip sömürülüyor ve sonuçta büyüme ve toplumsal ilerleme sağlanamıyor

Savaş ve enflasyon

Yargı kurumları, güvenlik kurumları, devlet okulları yanında merkez bankası, TÜİK gibi kurumlara güven yok. Bir savaş yaşamadık ama daha da beterini yaşamış gibiyiz. Yoğun bombalar altındaki Filistin’de enflasyon neredeyse Türkiye’ninki kadar

"
"