18 Ocak 2023

1973 cumhurbaşkanlığı seçimi ve 2023 için sonuçlar

İktidardaki siyasi parti zayıfladığını görünce, iktidarını uzatmak için öyle politikalar uyguluyor ki, önce enflasyon yükselirken paranın değeri düşüyor. Cari açık yoluyla borçlanma da artıyor, sonunda büyüme düşüyor. Sonra da bunlara çare bulmak için kendisini de ülkeyi de yıpratıyor

50 yıl önce, 1973 başlarında, Türkiye bir cumhurbaşkanlığı seçiminin siyasi gerginliğini yaşıyordu. Ülkede ayrıca 14 Ekim 1973’te yapılacak genel seçimlerin hazırlıkları vardı.
 
50 yıl önceki cumhurbaşkanlığı seçiminden 2023’teki seçim için hangi sonuçlar çıkarılabilir? 1973’te askeri vesayete Ecevit – Demirel ikilisi ne tepki verdi? Bu ikili, mutabakat ve ortak akıl ile askeri vesayeti nasıl zayıflattı? Askeri vesayet kendini nasıl zayıflattı?
 
Askeri vesayet 2000’lere kendini zayıflatarak geldi ve bitti varsayıyoruz. Şimdi askeri vesayetten başkanlık vesayetine geçtik. Başkanlık vesayeti yine bir mutabakat ve ortak akıl ile önlenebilir mi? Bu yazının amacı bu sorulara kısaca yanıt aramaktır.
 
50 yıl önce enflasyon, devalüasyon ve gelen askeri vesayet

Bugün olduğu gibi, 50 yıl önce de ekonomik gelişmeler ve siyasi gelişmeler birlikte evrildiler. Önce bu gelişmeleri ve ilgili tarafları ele alalım.
 
1973 cumhurbaşkanlığı seçimindeki taraflardan birisi, Süleyman Demirel’in genel başkanlığını yaptığı Adalet Partisi (AP) idi. 1965’e göre oyu 6,4 puan gerilemiş olsa da, AP, 12 Ekim 1969’daki genel seçimlerde yüzde 46,5 oyla birinci parti olmuş ve hükümeti kurmuştu.
 
Oylarının gerilediğini gören AP, 1969 seçimleri öncesinde genişlemeci maliye ve para politikaları izledi ve enflasyon giderek yükseldi. (Tablo 1.) 1968’de enflasyon yüzde 4 dolayında iken, seçim öncesi memur maaşlarına yüzde 10 zam yapıldı. Bütçe açığı 1968’de 1,2 milyar TL’den, 1969’da 2,5 milyar TL’ye çıktı. (Karavar-Öz, 2018, s.382)
 
Sabit kur sistemi nedeniyle TL değerlenmiş, cari açıklar artmış ve ayrıca dış borçlanma zorlaşmıştı. Bunun üzerine AP hükümeti 10 Ağustos 1970’te bir IMF stand-by anlaşması eşliğinde devalüasyon kararı aldı. 1 Dolar 9 TL’den, 15 TL’ye yükseldi. Çünkü bazı ithal ürünler bulunamaz olmuştu. Kazgan (2002)

Tablo 1’de görüyor ki, enflasyon ortamında kurları sabitleyince piyasada farklı, çok daha yüksek kurlar oluşuyor. Sabit kur ve devalüasyon dışında 1970’lerdeki birçok gelişme bugünleri hatırlatıyor. Özellikle enflasyon konusunda yine bugünleri hatırlatan birkaç alıntı aşağıda. (Karavar-Öz, 2018, s. 391)

1). “Demirel: ‘Kendi Başınıza Zam Yapmayın’ dedi”. Hürriyet (1970, Ağustos 13).
2). “Demirel: Haksız Kazancı Önlemek İçin Her Türlü Tedbiri Alacağız’ dedi”. Tercüman (1970, Ağustos 16).
3). “Hükümet Gümrüksüz Mal Getirip Ucuza Satacak”. Hürriyet (1970, Ağustos 18).
4). “Kapalı Dev Pazarlar Kuruluyor”. Hürriyet (1970, Ağustos 22).
5). “Demirel: ‘Zam Yapanı Şikayet Edin’ dedi”. Hürriyet (1970, Ağustos 27).

Aynı dönemde işçi hareketleri ve gençlik eylemleri yükselişte idi. Örneğin, değiştirilen sendikalar yasasına tepki olarak 15-16 Haziran 1970’te büyük işçi yürüyüşleri vardı. Hemen sıkıyönetim ilan edildi.

Seçimde diğer bir taraf, hükümeti, “sosyal ve ekonomik huzursuzluklar” yaratmakla itham eden ordu üst yönetimi idi. 12 Mart 1971’de bir muhtıra ile meclislerden (senato ve millet meclisi) “hemen partiler üstü bir hükümet” kurulmasını istedi.

“Aksi takdirde, Türk Silahlı Kuvvetleri kanunların kendisine vermiş olduğu Türkiye Cumhuriyeti'ni korumak ve kollamak görevini yerine getirerek idareyi doğrudan doğruya üzerine almaya kararlıdır.” Wikipedia (Ocak 2023).

Muhtıra üzerine Demirel hükümeti aynı gün istifa etti. 26 Mart 1971’de Nihat Erim başkanlığında “teknokrat nitelikli” yeni bir hükümet kuruldu.

Seçimde üçüncü bir taraf Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) idi. 1969 seçimlerine İsmet İnönü genel başkanlığında giren CHP yüzde 27,4 oy alabilmiş, ikinci olmuştu.

1966’da CHP genel sekreteri seçilen Bülent Ecevit, 1960’lar ortasından başlayarak CHP’yi “Ortanın Solu” yaklaşımıyla yükseltme düşüncesindeydi. “Ortanın Solu”na karşı çıkıp CHP’den ayrılan Turhan Feyzioğlu ve ekibinin 1967’de kurduğu Güven Partisi (GP) 1969 seçimlerinde yüzde 6,6 oy aldı.

CHP’nin 1969’daki düşük oy oranı için, GP’dekiler gibi, Ecevit’i ve “Ortanın Solu”nu eleştirenler az değildi. Buna karşılık Ecevit 1968’de “Bu Düzen Değişmelidir” kitabını yayınladı. Bu kitap CHP’nin 1969 seçim bildirgesinin temelini oluşturdu.

CHP’yi asıl karıştıran 12 Mart 1971 muhtırası idi. Genel Başkan İnönü muhtıraya da, her türlü askeri müdahaleye de karşıydı.

Ancak, “İnönü, Erim hükümetine destek verdiğini açıklarken Ecevit, seçimle gelmiş bir hükümete karşı arkasını orduya dayayan bir hükümeti desteklemeyeceğini ve partinin adının tekrar orduyla birlikte geçmesini istemediğini belirtti.” Güneş-Ayata (s. 83)

CHP içindeki bu tartışmalar aylarca sürdü ve 5 Mayıs 1972’de, İnönü’nün ısrarı ile eski delegelerle toplanan kurultayda, Ecevit oy üstünlüğü sağladı. Bunun üzerine İnönü istifa etti. Ecevit, 14 Mayıs 1972’de toplanan yeni kurultayda genel başkan seçildi. Güneş-Ayata (ss. 83 - 84)

1973 cumhurbaşkanlığı seçimi ve bugüne dersler

Dönemin cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın görev süresi 28 Mart 1973’te bitiyordu. Parlamento (millet meclisi ve senato) o tarihe kadar cumhurbaşkanını seçmeliydi. Bir öneri Sunay’ın görev süresini uzatmaktı. Ancak bu öneri, anayasa değişikliği de gerektiriyordu, yeterli destek bulmadı.

Yukarıda sözünü ettiğimiz üç taraftan AP, kendi senatörü ve emekli hava kuvvetleri komutanı olan Tekin Arıburun’u aday gösterdi. Ordu üst yönetimi, genelkurmay başkanı Faruk Gürler’in seçilmesini istiyordu. CHP’nin adayı yoktu. 1970’de AP’den ayrılıp Demokratik Parti’yi kuran Ferruh Bozbeyli üçüncü aday idi.

Üç hafta ve 14 tur süren seçimlerden sonuç alınamadı. CHP’den Gürler’e oy verenler olduysa da, Ecevit ve grubu Gürler’i de, diğer adayları da desteklemedi. Bunun üzerine Demirel Ecevit’e üç aday önerdi. Ecevit yeni senatör Fahri Korutürk’ü uygun buldu ve kendisi çoğunluk oyu ile cumhurbaşkanı seçildi.

Yukarıdaki açıklamalardan çıkan sonuç şudur: İktidardaki siyasi parti zayıfladığını görünce, iktidarını uzatmak için öyle politikalar uyguluyor ki, önce enflasyon yükselirken paranın değeri düşüyor. Cari açık yoluyla borçlanma da artıyor, sonunda büyüme düşüyor. Sonra da bunlara çare bulmak için kendisini de ülkeyi de yıpratıyor.

Önemli bir sonuç da şudur: böyle partilerin iktidarları içeriden ve dışarıdan vesayetlerle karşılaşıyor. Bunlar, askeri vesayet de, bazı ülkelerde olduğu gibi başka silahlı güçlerin vesayeti de, dış güçlerin vesayeti de olabiliyor.

1970’lerde ordu üst yönetimi, muhtıra vererek, üstüne bir de genel kurmay başkanını cumhurbaşkanı seçtirmeye çalışarak kendi kurumu orduyu, hatta kendi vesayetini de zayıflattı. Demirel ve Ecevit’in vesayete karşı çıkmaları, sonunda mutabakata varıp ortak bir akılla seçim sürecini sonlandırmaları elbette çok önemli idi.

Bugüne gelelim. Türkiye’de başkanlık sisteminin gelmesiyle karar verme süreci katılımcı ve çoğulcu olmaktan çıktı. Böylece ortak akla ve mutabakata varma süreci de bitti. Bir kişinin veya küçük bir grubun verdiği kararlar mutlaka eksiklikler taşıyacaktır.

Bu süreçte tüm kurumlar geriledi, zayıfladı. Merkez bankası gibi ekonomik kurumlar, üniversiteler, yargı, ve hatta ordu artık bağımsız düşünüp ortak akla varan kurumlar değil. Bunların yeniden bağımsız düşünebilecek, ancak ortak akla katkı yapabilecek yapıya kavuşmaları gerekir.

Bu yapıyı getirmek için de bir mutabakat ve ortak akıl süreci işlemeli. Yani siyasi partiler bu noktaya varabilmeli. Burada akla önce altılı masa geliyor, çünkü onlar bu yapının tıkandığını ve değişmesi gerektiğinin farkındalar. Ancak Altılı Masa'nın ortak akla ve mutabakata gerçekten ihtiyacı var.

Kaynaklar

Ecevit, Bülent (1968) Bu Düzen Değişmelidir. Tekin Yayınevi, İstanbul.

Güneş - Ayata (1995) Türkiye'nin Demokratikleşme Sürecinde Ortanın Solu Hareketi”, SBF Dergisi, 50 (3), ss. 79-88.
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/36414

Karavar Öz, Hilal (2018) “Türkiye Cumhuriyeti’nin Üçüncü Büyük Devalüasyonu 10 Ağustos 1970 Kararları ve Etkileri” Mediterranean Journal of Humanities, VIII/2, ss. 379-391.
http://proje.akdeniz.edu.tr/mcri/mjh/8-2/MJH-23-Hilal_KARAVAR_OZ.pdf

Kazgan, Gülten (2002) Tanzimat’tan 21. Yüzyıla Türkiye Ekonomisi. Bilgi Üniversitesi, İstanbul.

Uygur, Ercan (1991a) Foreign Aid as a Means to Reduce Emigration; The Case of Turkey. International Labour Office, World Employment Programme Research Working Paper No. 64.

Uygur, Ercan (1991b) Policy, Trade and Growth in Turkey: 1970-1990. The Central Bank of the Republic of Turkey, Research Department, Discussion Papers No. 9103.

Wikipedia (Ocak 2023) 12 Mart Muhtırası https://tr.wikipedia.org/wiki/12_Mart_Muht%C4%B1ras%C4%B1

 

Ercan Uygur kimdir?

Türkiye'nin önde gelen ekonomistleri arasında yer alan Prof. Dr. Ercan Uygur, 1969'da ODTÜ'yü bitirdi. Mezuniyetinin ardından Devlet Planlama Teşkilatı'nda (DPT) ‘uzman yardımcılığı' sınavına girdi. Ancak, Uygur'un da aralarında olduğu sınavda başarılı olan üç kişi göreve başlatılmadı.

Uygur, daha sonra sınavına girdiği Maliye Bakanlığı'nda göreve başladı. Bir yıl sonra iki yıllık lisansüstü öğrenim bursu için OECD'ye yaptığı başvuru, davet edildiği mülakatın ardından kabul edildi. İngiltere Warwick Üniversitesi'nde yüksek lisans eğitimi aldı. Doktorasını East Anglia Üniversitesi'nde yaptı; bu sırada bir yıl ‘ekonometri' dersi verdi. 1977 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi (Mülkiye) İktisat ve Maliye Bölümü'ndeki ‘ekonometri' kürsüsünde asistanlık sınavına girdi; aynı yıl bu kürsüde göreve başladı.

Doçentlik çalışmaları için 1981'de dokuz aylık Norveç Hükümeti bursu ile bu ülkeye gitti, Prof. Dr. Leif Johansen ile çalıştı. Türkiye'deki doçentlik sözlü sınavının yapılacağı gün, 1402 Sayılı Sıkıyönetim Kanunu ile iki jüri üyesi, Prof. Dr. Tuncer Bulutay ve Prof. Dr. Nuri Karacan üniversiteden uzaklaştırılınca yapılamayan jüri toplantısı yedi ay sonra gerçekleştirilebildi. 12 Eylül 1980 darbesini izleyen süreçte üniversiteden uzaklaştırılan Türkiye'nin önde gelen iktisatçılarından Prof. Bulutay'ın "Bizleri temsilen Mülkiye'de kalacaksın" dediği Uygur, 1983'te ‘doçent' unvanını aldı.

1988'de Fulbright bursu ile ABD'ye gitti, Prof. Dr. Lawrence Klein ile LINK projesinde çalıştı. 1989'da ‘profesör' unvanını aldı. 1994-2012 döneminde Koç Üniversitesi'nde yaz dersleri verdi.

Mülkiye'den 2010 sonunda erken emekli oldu. Mülkiye'de öğretim üyesiyken şu kurumlara danışmanlık yaptı: - İslam Ülkeleri İstatistik, Ekonomik ve Sosyal Araştırma ve Eğitim Merkezi (1986-1994) - Wharton Econometric Forecasting Associates (1988-1991) - T. C. Merkez Bankası (1988-1993 ve 1997-1998) - Devlet İstatistik Enstitüsü, TÜİK (1990-1996) - ILO / Uluslararası Çalışma Örgütü (proje danışmanı, 1990) - T. C. Hazine Müsteşarlığı (proje danışmanı, 1992-1993 ve 1997-1999) - Dünya Bankası (proje danışmanı, 1999, 2002, 2009, 2010-2011) - Birleşmiş Milletler ECE (proje danışmanı, 1999-2000) - Third World Network (2009)

Yeni Yüzyıl gazetesinde köşe yazarlığı (1995-1998), Mülkiye'de İktisat Bölümü Başkanlığı (1996-2008), Ankara Üniversitesi Bilim Kurulu üyeliği (2002-2010), Türkiye Ekonomi Kurumu Başkanlığı (2003 -2019), Ekonomi-Tek dergisi editörlüğü (2012-2020), Uluslararası Final Üniversitesi Rektör Yardımcılığı ve İİBF Dekanlığı (2016-2021) yaptı.

2011'de Uluslararası Ekonomi Birliği (IEA) Danışma Kurulu üyeliğine seçildi, bu görevi halen devam ediyor. 2012'de Kyoto Ödülü Danışma Kurulu üyeliğine davet edildi; editörlüğünü yaptıkları dahil olmak üzere Türkçe ve İngilizce 12 kitabı yayımlandı, 50'nin üzerinde bilimsel makale yazdı. Eylül 2021'den itibaren, Mülkiye'den öğrencilerinin kurup yönettiği T24'te köşe yazısı yazıyor. Prof. Dr. Ercan Uygur, 38 yıllık üniversite hayatını; 18 Mayıs 2017'de davet edildiği Mülkiyeliler Birliği Çarşamba Söyleşileri'nde Prof. Dr. Tuncer Bulutay'ın konuşması için koyduğu başlıkla özetliyor: "ODTÜ'de Öğrenci, Mülkiye'de Hoca…"

Yazarın Diğer Yazıları

Tasarruflar ve geleceğimiz

Adı “Milli Eğitim” olan bakanlık, eğitim, öğretim diyemiyor da maarif diyor. İçerik diyemiyor, müfredat diyor. Amaç, seçilen kelimelerle bile tarihi geri döndürmek

Faiz kararı ve döviz kuru

TCMB, 500 baz puanlık artışın etkisini “bekleyip görelim” mi dedi? Hangi değişkene, değişkenlere etkisini bekleyip görecekti? Zaten bakabileceği göstergeler yok mu?

Uluslararası ticarette sınırlamalar ve Çin-Rusya gruplaşması

Şimdilerde tartışmayı ve çelişkiyi yoğunlaştıran iki gelişme yaşanıyor. Birincisi, yine başkan seçilmeye çalışan Trump’ın, seçilirse, ABD’nin Çin’den yaptığı tüm ithalata yüzde 60 vergi uygulayacağını açıklaması. İkincisi, ABD Hazine Bakanı Janet Yellen’in Çin’i ziyaret edip şöyle bir uyarıda bulunması