22 Nisan 2024

Silah varsa kanun yok: Namlunun ucundayız!

15 Temmuz darbe girişimi sonrası bireysel silahlanma rakamlarında yaşanan artışa dikkat çekiliyor. Muhalefet bireysel silahlanma konusunda bir tür “göz yumma” olduğuna vurgu yapıyor


Sokakta bir adamla kavga ettiniz diyelim. Mesela trafikte. Silahlı bir saldırıya uğrama ihtimalinizin yüzde 50 olduğunu biliyor musunuz?

Yüzde 50!

Bu öyle yüksek bir ihtimal ki, mesela hiçbir doktor - normal şartlar altında- yüzde 50 yaşama şansınızın olduğu bir ameliyatı yapmaya kalkmaz.

Özellikle “adam” demeyi tercih ettim. Zira bu silahların sahipleri genelde erkekler. Silahlanmaya karşı mücadele eden Umut Vakfı’nın verilerine göre her iki yetişkin erkekten birinde silah var.

Bazı istatistikler var ki, söze yer bırakmıyor. Büyük bir laf kalabalığının yanında duran birkaç istatistik, en can yakıcı meseleleri kısa yoldan tarif etmeye yetiyor.

O yüzden gelin yine istatistiklerle devam edelim:

- Umut Vakfı’nın verilerine göre Türkiye’deki toplam silah sayısı 36 milyon ve bu rakamın sadece 9'da 1'i, yani 4 milyonu ruhsatlı.

- Yani her 10 silahtan sadece biri ruhsatlı. Cinayetlerin yüzde 96’sı ruhsatsız silahlarla işleniyor.

- Her 72 dakikada bir kişi silahla yaralanıyor, her 312 dakikada bir kişi öldürülüyor.

- Her 3 evden 1'inde silah var.

- Neredeyse her gün bir kadının cinayete kurban gittiği Türkiye’de kadın cinayetlerinin yarısından fazlası ateşli silahlarla işleniyor.

 - 10 yıl önce silahlı cinayet oranı yüzde 50 iken bugün bu oran yüzde 85’i aşmış durumda. Yani öldürülen her 10 insandan 9’u silahla öldürülüyor.

 - Her 5 vakanın birinde tabanca da değil, artık otomatik silahlar kullanılıyor. Keleşler, Uzi’ler havada uçuşuyor.

 - Silah ele çocuk yaşta alınıyor. Ağızları süt kokanlar birbirini vuruyor. 18 yaşının altında eline silah alan 5 çocuktan 1'i 12- 14 yaş aralığında.

Bunlar çok acayip rakamlar! Çok!

Bugün Türkiye’nin acil çözüm bekleyen konularını saymamız istense belki aklımıza silahsızlanma gelmez ama bu rakamlara bakılırsa derhal, hiç vakit kaybetmeden bu konuya el atılması gerekiyor.

Geçtiğimiz hafta içinde Birgün gazetesi son 24 saatte ajanslara yansıyan silahlı saldırı haberlerini derlemiş. 18 Nisan günü 24 saat içinde basına yansıyan soygun, çatışma, yaralama ve cinayet gibi silahlı saldırıların sayısı 8! Hemen hepsinin görüntüsü anında sosyal medyaya düşüyor. Önce televizyon dizilerinden üzerimize mermi yağıyordu, şimdi gerçek hayat, şarjörü sosyal medya üzerinden üstümüze boşaltıyor.

Sokaktan, AVM’lerden, kafelerden, restoranlardan… Her yerden çatışma haberleri geliyor.

Twitter’a (X’e) “silahlı saldırı” yazın ve sadece son bir haftanın görüntülerini izleyin. İnsanın kanı donuyor. Kalaşnikoflar, otomatik silahlar, pompalı tüfekler, tabancalar…

Ülke koskoca bir cephaneliğe, devasa bir atış poligonuna dönmüş durumda. Hedefler kanlı canlı… Her biri kendi öyküsüne sahip bu canlar gözlerimizin önünde maktule dönüşüyor.

Konunun uzmanları ruhsatsız silah sayılarında son yıllarda yaşanan bu artışın en büyük nedeninin güney sınırlarımızdaki ülkelerde yaşanan istikrarsızlığa bağlı olarak bu sınırlardan Türkiye’ye kolaylıkla silah sokulabilmesi olduğunu söylüyor. Özellikle de Suriye…

Ayrıca 15 Temmuz darbe girişimi sonrası bireysel silahlanma rakamlarında yaşanan artışa dikkat çekiliyor.

Muhalefet bireysel silahlanma konusunda bir tür “göz yumma” olduğuna vurgu yapıyor. Lakin birkaç cılız açıklama dışında muhalefetin gündeminde bu konunun bir yer teşkil ettiğini söylemek zor.

Oysa her 72 dakikada bir, 1 insanımızın kurşun yediği Türkiye’de silahsızlanma meselesinin muhalefetin öncelik listesinde en üst sırada yer alması gerekiyor.

Bir hafta önce İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya bir açıklama yaparak 74 ilde düzenlenen Mercek- 17 Operasyonu kapsamında 707 silah ele geçirildiğini, 869 şüpheli hakkında işlem yapıldığını söyledi.

Konunun gündemde olması açısından olumlu ama yeterli olmanın çok uzağında bir sayı bu. Umut Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi Ayhan Akcan’a göre Türkiye’de yılda 80 bine yakın ruhsatsız silaha el konuyor. Fakat silahsızlanma için ciddi bir adım atmak istiyorsak yılda 300- 400 bin silah yakalamamız gerekiyor. Oysa bakanın 17’ncisini yaptıklarını söylediği Mercek Operasyonu durmaksızın her gün yapılsa bir yılda ancak 258 bin silaha el koyabiliyoruz.

32 milyon ruhsatsız silahın bulunduğu bir ülkede bana kalırsa 300- 400 bin de yeterli bir sayı değil. Dolayısıyla bu konuda kelimenin tam anlamıyla bir “seferberlik” gerekiyor.

“Inter arma enim silent leges.”

“Silahlar konuşunca kanunlar susar” der Cicero Milo Savunması eserinde. Savaşların hukuk tanımadığını anlatırken bir yandan da yalın bir gerçeği dile getirmiş olur: Silahın olduğu yerde kanun ve nizamdan söz edilemez.

Her 2 yetişkin erkekten 1'inin beline ruhsatsız bir tabanca taktığı bizimki gibi bir ülkede de güvenlikten, nizamdan, kurallar ve kanunlardan söz etmek mümkün değil ne yazık ki.

Bugün ülkenin yarısı kendi cezasını kendi vermek, birilerini gasp etmek, haraca kesmek yahut gözüne kestirdiğine garibana bir kuytuda tetik düşürmek için fırsat kolluyor.

Diğer yarısı ise bir kör kurşuna, hasmından bile değil tanımadığı bir mafya bozuntusunun tetiğinden çıkma bir serseri mermiye kurban gitmemek için dua ediyor.

Vaziyet acil! Duyurulur.

Eray Özer kimdir?

Eray Özer ODTÜ'de psikoloji okudu, sosyoloji hatmetti. Akabinde Bilgi Üniversitesi'nde yüksek lisans, Anadolu Üniversitesi'nde ise tez aşamasına takılan bir doktora ile akademik hayattan bir türlü elini eteğini çekemedi. Hatta iki yıl boyunca Kadir Has Üniversitesi'nde sosyoloji dersleri verdi.

Meslek hayatına Radikal Gazetesi'nde başladı, kısa süreli televizyon haberciliği deneyiminin ardından Doğuş Dergi Grubu'nda devam etti.

Son olarak ise Cumhuriyet hafta sonu eki Sokak'ı çıkaran ekipte yer aldı. Radikal, Birgün, Cumhuriyet ve Diken'de yazdı.

Yaklaşık dört sezondur devam eden bir podcast içeriği hazırlıyor. Buzdolabının tarihinden Yapay Zekâ'ya, Roman halkının hikâyesinden Kayıp Kıta Mu'ya birbirinden farklı konular hakkında hiç bilinmeyenlerin anlatıldığı "Yeni Haller" ismindeki podcast yayınına Spotify'dan veya tüm podcast uygulamalarından ulaşabilirsiniz.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Unutmayın, mutluluk biraz sıkıcıdır

Neden en mutlu şehirler en sıkıcılar arasından çıkar? Yahut Atatürk mutlu bir yaşam hedefleseydi Atatürk olabilir miydi? Mutluluk insanın nasıl gelişeceğini bildiği bir hayatı, “kendiliğinden” olan şeylerden uzak durarak yaşaması olabilir mi? Ya da bir şeylerin aniden değişmesi ihtimaline çıkan her türlü kapıyı sıkı sıkıya kapatması?

Öğrenciler Gazze’nin yanında, “demokrat” medya ise nerede duracağını şaşırmış durumda…

ABD’de öğrenciler ayakta… İsrail protestoları kampüsten kampüse yayılıyor, polis eylemlere sert müdahale ediyor. Demokratları destekleyen medya seçime gidilirken Biden’ın elini zayıflatmaktan korkuyor. Özgürlüklerden yana tavır alması gerekenler eylemleri elden geldiğince büyütmeden haberleştirmeye çalışıyor. Acıklı bir hal bu…

Bilim insanları uyarıyor: “İşimiz Allah’a kaldı” dönemi başlamış olabilir

Ben size lafı daha fazla dolandırmadan -gazetecilik tabiriyle- “manşeti” vereyim: Sıcaklıktaki yükseliş öyle bir hal almış durumda ki, bilim son bir yılda yaşanan değişimi açıklamakta zorlanıyor. Konunun uzmanları “meçhul bir alana” girmiş olabileceğimizi söylüyor