Cali kentinde 21 Ekim'de başlayan ve 1 Kasım'da tamamlanan COP16 Konferansı
Bir yanda sınırları genişleyen savaşlar, diğer yanda ülkelerin dünyayı koruma çabaları…
Öyle görünüyor ki, bu ikisini aynı anda sürdürmeye çalışmak giderek daha zor hale geliyor.
Birkaç gün önce sona eren Birleşmiş Milletler Biyoçeşitlilik Zirvesi (COP16) da uzun ve bir yere varmayan tartışmalar, alınamayan kararlar, yerine getirilmeyen sözler ve toplanamayan fonlarla bu durumu bir kez daha gözler önüne serdi.
Kolombiya’nın Cali şehrinde 16. kez toplanan zirvede tartışmalar o kadar uzadı ki, kritik kararların alınacağı final oturumu sarktı ve bazı ülke temsilcileri uçaklarını kaçırmamak için konferanstan ayrılmak zorunda kaldı.
Fakat gelin iki iyi haberi paylaşayım önce:
Birincisi, genetik verilerin özel şirketler tarafından ücretsiz kullanımı yerine kâr paylaşımı yöntemiyle bir koruma fonuna aktarılması karara bağlandı.
Buna göre artık kozmetik, kimya gibi alanlarda faaliyet gösteren şirketler belli bir miktarın üzerine çıkan kârlarının bir kısmını “Cali Fonu” olarak isimlendirilen biyoçeşitliliği koruma fonuna aktaracak.
İkinci olumlu gelişmeyse biyoçeşitlilikle ilgili karar alma süreçlerinde yerli topluluklara da görüş hakkı verilmesi oldu.
Artık yerli toplulukların da resmi bir kurulu olacak ve davet beklemeksizin süreçlerde yer alacaklar.
Bunlar olumlu kararlar. Peki neler eksik kaldı?
Öncelikle COP16 sona erdiğinde 196 ülkeden sadece 44’ü yeni biyoçeşitlilik planına sahipti.
Yani katılımcı ülkelerin yüzde 80’i konferansa geldikleri gibi döndüler evlerine.
Bir önceki zirvede (COP15) hayati kararlar alınmış, 2030’a kadar dünyanın yüzde 30’unun korunması hedefi benimsenmişti. Bunun için de ciddi miktarda kaynak ayrılması kararlaştırılmıştı.
Çevre koruması açısından büyük önem taşıyan ve büyük beklentilerle hazırlanarak ülkeler tarafından imzalanan Küresel Biyoçeşitlilik Çerçeve Metni’nde (GBF) gelişmiş ülkelerin koruma faaliyetleri için 2025’e kadar yılda 20 milyar dolar, sonrasında ise 2030’a kadar 30 milyar dolar kaynak yaratması öngörülmüştü.
2024’ün bitimine iki ay kala gelişmiş ülkelerden bu yıl için toplanan para ise şu an için sadece 484 milyon dolar! (Bazı kaynaklara göre daha da az.)
2030’a kadar toplamda 200 milyar dolarlık bir kaynak yaratılmak istendiği düşünülürse bu hedefin ne kadar uzağında kalındığını anlamak kolaylaşıyor.
Yani dünyanın zenginleri “bize ne dünyanın öbür ucundaki biyoçeşitlilikten” demiş oluyor özetle.
Az zenginler ise (biliyorsunuz, üzmemek için bize “gelişmemiş” veya “fakir” demiyorlar da “gelişmekte olan” demeyi tercih ediyorlar. O nedenle ben de “az zengin” demiş olayım) isyan etti, “Bir önceki zirvede ne vadettiniz, şimdi ne yapıyorsunuz” diye…
Haksız değiller.
Zaten zirvede en çok tartışma yaratan konu da meselenin kaynak kısmının ilk oturumlarda konuşulmaması oldu.
Kimi katılımcılar para meselesinin sona bırakılmaması gerektiğini belirterek bu kısmı netleştirmeden diğer tartışmaların anlamsız olduğundan şikâyet etti.
WWF Uluslararası Genel Müdürü Kirsten Schuijt zirve sonrası “artık tehlikeli bir şekilde yoldan çıktığımızı” belirtti ve bir türlü alınamayan sonuçlardan kimsenin mutlu olmaması gerektiğini, zira bu durumun neticede herkesi etkileyeceğini söyledi.
Hep iç karartıcı haberler vermek olmaz, bir tane de matrak haber paylaşayım.
Çevre konferansının matrak haberi mi olur, demeyin. Cali’de bu zirve nedeniyle oteller o kadar dolmuş ki, Guardian’ın haberine göre organizatörler mecburen daha “sıra dışı” otellerden de rezervasyon yaptırmak durumunda kalmış.
“Sıra dışı” dediğim, bildiğiniz seks otelleri…
Çok komik fotoğraflar var: Birleşmiş Milletler Biyoçeşitlilik Zirvesi delegelerinin kaldıkları odalarda kelepçeler, kamasutra aşk koltukları, dolapsız fantezi ışıklandırmalı odalar…
Şimdi sırada COP29, yani İklim Zirvesi var. Önümüzdeki hafta başlıyor.
11-22 Kasım tarihleri arasında düzenlenecek COP29 bu yıl Bakü’de toplanıyor.
Umalım ki, Biyoçeşitlilik Zirvesi’nde yaşanan belirsizliklerin benzeri Bakü’de yaşanmasın.
Zira her şey için çok geç olacak bir noktaya doğru hızla ilerliyoruz.
Eray Özer kimdir?
Eray Özer ODTÜ'de psikoloji okudu, sosyoloji hatmetti. Akabinde Bilgi Üniversitesi'nde yüksek lisans, Anadolu Üniversitesi'nde ise tez aşamasına takılan bir doktora ile akademik hayattan bir türlü elini eteğini çekemedi. Hatta iki yıl boyunca Kadir Has Üniversitesi'nde sosyoloji dersleri verdi.
Meslek hayatına Radikal Gazetesi'nde başladı, kısa süreli televizyon haberciliği deneyiminin ardından Doğuş Dergi Grubu'nda devam etti.
Son olarak ise Cumhuriyet hafta sonu eki Sokak'ı çıkaran ekipte yer aldı. Radikal, Birgün, Cumhuriyet ve Diken'de yazdı.
Yaklaşık dört sezondur devam eden bir podcast içeriği hazırlıyor. Buzdolabının tarihinden Yapay Zekâ'ya, Roman halkının hikâyesinden Kayıp Kıta Mu'ya birbirinden farklı konular hakkında hiç bilinmeyenlerin anlatıldığı "Yeni Haller" ismindeki podcast yayınına Spotify'dan veya tüm podcast uygulamalarından ulaşabilirsiniz.
|