10 Aralık 2023

Seçil Erzan'a ve Ponzi'ye ilham veren adam: "Yüzdebeşyüzyirmi" Miller

Gelin ben size Charles'a da ilham olduğu düşünülen bir ismin, "Ponzi Şeması"nın gerçek babasının -belki de dedesinin?- hikâyesini anlatayım

Ortalık bir süreden beri eski futbolcuların ve bazı iş insanlarının dahil olduğu "fon vurgunu" haberlerinden geçilmiyor. "Zenginin parası, züğürdün çenesini yorar" atasözümüzü haklı çıkarmak istercesine konuşuyoruz da konuşuyoruz. (Kendimi bunun dışında bırakmıyorum, aman yanlış anlaşılmasın.)

Bu esnada içinde çokça Ponzi kelimesi geçen haberler duyduk. Zira, çok para vaat eden ama aslında çalışma mantığı Ali'nin parasını Veli'ye faiz adı altında ödüyormuş gibi yapmak olan ve bir süre sonra patlayan bu saadet zincirleri 1920'lerde ABD'de vurgun yapan İtalyan asıllı Charles Ponzi ile anılıyor.

Charles Ponzi

Ama gelin ben size Charles'a da ilham olduğu düşünülen bir ismin, "Ponzi Şeması"nın gerçek babasının -belki de dedesinin?- hikâyesini anlatayım.

Kahramanımız William "Yüzdebeşyüzyirmi" Miller. Miller bundan 125 yıl önce gerçekten bu lakapla anılıyordu. Lakabını 1898'de, kendisine "emanet edilen" 10 dolara haftalık yüzde 10, yani 1 dolar faiz vermeyi vadederek, bir yılda 52 hafta olduğu için de yılda yüzde 520 gibi bir faiz vereceğine insanları inandırarak kazanmıştı. O esnada en kârlı yatırım aracından elde edebileceğiniz gelir yüzde 8'ler civarındaydı.

Üstelik Miller'la ana paranız, yani 10 dolarınız koruma altındaydı.

O dönemde 10 doların "hatırı sayılır bir para" olduğunun da altını çizelim. Yüzdebeşyüzyirmi Miller haftalık faizinizi de kendisine bırakmanız halinde (bileşik faiz) 10 dolarınızı yılda 1420 dolar yapacağını söylüyordu. Seçil Erzan'ın kulakları çınlasın!

Miller'ın ilk kurbanları Brooklyn'de cemaatine kendisinin de dahil olduğu bir kilisenin çatısı altında kurulan "Hristiyan Çaba Topluluğu" üyeleriydi. Dini bütün bir Hristiyan olmak için çabalayan arkadaşlarından aldığı 10 dolarları borsada spekülasyon yapmak için kullanacağını, bu sayede normalde elde edilemeyecek kârlar elde edeceğini söylemekte ve belli ki bunu epey inandırıcı bir şekilde yapmaktaydı.

Kimsenin anaparasını geri istememesi durumunda sistem mükemmel çalışabilirdi. Öyle de oldu. Kimse faiz dışında anaparayı istemedi. (Seçil Erzan vakasının bu kadar geç patlamasının nedeni de aynı: Açgözlülük!) Ve tahmin edebileceğiniz gibi Yüzdebeşyüzyirmi Miller'ın ünü bir anda Brooklyn sınırlarını aştı.

Hâl böyle olunca Miller "kurumsallaşmaya" karar verdi. Böylece "Franklin Syndicate" isimli ortak girişim kurulmuş oldu. Artık 1899 yılındaydık ve Miller reklam kampanyaları yapmaya, istediği kadar büyük bir yatırımla hareket edebilirse borsaları daha fazla manipüle ederek mevcut kârı beş kat artırma olanağına kavuşacağını duyurmaya başladı.

New York dışından postayla depozito kabul ediyordu. Sırada ekibi genişletmek vardı. Reklam kampanyaları için Cecil Leslie isminde bir halka ilişkiler uzmanı -sonradan itirafçı olacak-, muhasebe için Edward Schlesinger isminde bir ortak aldı.

Bir süre her şey yolunda gitti. Daha sonra Ponzi Şeması olarak anılacak bu türden bir şemanın elde patlama noktası bir süre sonra faiz ödemelerinin, yani temettünün, içeriye giren sıcak yatırımcı parasını aştığı noktadır. Daha önce gelenleri ya harcadığınız ya da kendinize ayırdığınız için bir yerden sonra artık temettü ödemelerinde sorun yaşamaya başlarsınız. Böyle bir noktada en "akıllıca" olan, bir üçkağıtçı olarak elinizde ne varsa alıp kaçmaktır.

Yüzdebeşyüzyirmi Miller ise tam bu noktada bir hata yaptı. Kaçmak yerine kendisine üçkağıtçıları savunmakla nam salmış bir avukat tuttu. Robert Ammon isimli bu avukat, Miller'a o esnada dahiyane gelen bir kurtuluş reçetesi sundu. Şirketi halka açmak!

Mevduat sahiplerine verilen makbuzlar şirketin hisseleriyle değiştirilecek, yarın öbür gün sistem patladığında mudiler iflas etmiş bir şirketin hiçbir değeri olmayan hisse senetleriyle kalakalacaklardı. Yani çakma makbuzlarla vaat edilen garanti ortadan kalkacak, mudileri şirkete ortak eden failler iflas sayesinde kanunen aklanacaktı.

Fakat tüm bunlar olurken beklenmedik bir gelişme yaşandı. Konu bu kadar karmaşık hale gelince devreye medya girdi. Önce gazeteler, sonra bankalar birliği ve nihayet polis konuyu soruşturmaya başladı.

1899'un son aylarında sorun içinden çıkılamaz bir hale gelince, avukatı Robert Ammon, Miller'ı Kanada'ya kaçırdı. Yüzdebeşyüzyirmi Miller bu esnada elindeki nakit paraları Ammon'a emanet etmişti. Diğer ortak Schlesinger ise Avrupa'ya kaçmayı tercih etmişti. O dönemin parasıyla 250 bin doları Ammon'a emanet etmek, Miller'ın yaptığı hataların belki de en büyüğüydü.

1900'ün 4 Şubat'ında Montreal'de yakalanan William Miller, 2 Nisan'da mahkeme karşısına çıktı. Sonra yıllar boyu sürecek mahkeme faslı başladı. Yargıç paranın izini sürmeye çalışınca oklar Avukat Ammon'a çevrildi. Miller giderek arasının bozulduğu avukatının elindeki tüm parayı aldığını itiraf edince Robert Ammon 1903 yılının haziran ayında tutuklandı ve dört yıl hapse mahkûm edildi.

Yüzdebeşyüzyirmi Miller ise hem kötüye giden sağlık durumu hem de Ammon'a karşı tanıklığı göz önüne alınarak 1905 yılında serbest kaldı. Hapishaneden çıktıktan sonra iyileşti ve soyadını değiştirerek uzun ama gözlerden uzak bir hayat sürdü.

Franklin Syndicate'in batana kadar toplamda 1 milyon 156 bin dolar para topladığı ortaya çıktı. Enflasyona göre oranlarsak bu para bugünün 43 milyon dolarına denk bir miktar. Yani aslında bir vurgun için hiç de fena değil.

Yüzdebeşyüzyirmi Miller bu vurgundan kendisine hiçbir şey kalmadığı, son 250 bin doları da avukatına kaptırdığı iddiasındaydı. Öyle mi oldu gerçekten bilinmez.

Bildiğimiz şu; Miller'ın açgözlü planı ifşa olduğunda henüz 18 yaşında olan bir delikanlı bu şemayı gözüne kestirmeye başlamıştı…

Evet, doğru tahmin ettiniz. Charles Ponzi…


NOT: Bu hikâyenin daha geniş ve detaylı versiyonunu Çarşamba günü yayınlanacak Yeni Haller podcast bölümünde dinleyebilirsiniz.

Eray Özer kimdir?

Eray Özer ODTÜ’de psikoloji okudu, sosyoloji hatmetti. Akabinde Bilgi Üniversitesi’nde yüksek lisans, Anadolu Üniversitesi’nde ise tez aşamasına takılan bir doktora ile akademik hayattan bir türlü elini eteğini çekemedi. Hatta iki yıl boyunca Kadir Has Üniversitesi’nde sosyoloji dersleri verdi.

Meslek hayatına Radikal Gazetesi’nde başladı, kısa süreli televizyon haberciliği deneyiminin ardından Doğuş Dergi Grubu’nda devam etti.

Son olarak ise Cumhuriyet hafta sonu eki Sokak’ı çıkaran ekipte yer aldı. Radikal, Birgün, Cumhuriyet ve Diken’de yazdı.

Yaklaşık dört sezondur devam eden bir podcast içeriği hazırlıyor. Buzdolabının tarihinden Yapay Zekâ’ya, Roman halkının hikâyesinden Kayıp Kıta Mu’ya birbirinden farklı konular hakkında hiç bilinmeyenlerin anlatıldığı "Yeni Haller" ismindeki podcast yayınına Spotify'dan veya tüm podcast uygulamalarından ulaşabilirsiniz.

Yazarın Diğer Yazıları

Küresel savaşta yeni bir cephe: İnternet

Yola çıkarken internetle ilgili hayallerimiz bunlar değildi. Bill Gates bile bir zamanlar interneti “yarının küresel köyü için bir köy meydanı” diye tanımlamıştı. Bugün artık o köy yok! İnternet bölünüyor, taraflar yeni ittifaklar kuruyor, cepheler sahada olduğu gibi dijital dünyada da belirginleşiyor

Unutmayın, mutluluk biraz sıkıcıdır

Neden en mutlu şehirler en sıkıcılar arasından çıkar? Yahut Atatürk mutlu bir yaşam hedefleseydi Atatürk olabilir miydi? Mutluluk insanın nasıl gelişeceğini bildiği bir hayatı, “kendiliğinden” olan şeylerden uzak durarak yaşaması olabilir mi? Ya da bir şeylerin aniden değişmesi ihtimaline çıkan her türlü kapıyı sıkı sıkıya kapatması?

Öğrenciler Gazze’nin yanında, “demokrat” medya ise nerede duracağını şaşırmış durumda…

ABD’de öğrenciler ayakta… İsrail protestoları kampüsten kampüse yayılıyor, polis eylemlere sert müdahale ediyor. Demokratları destekleyen medya seçime gidilirken Biden’ın elini zayıflatmaktan korkuyor. Özgürlüklerden yana tavır alması gerekenler eylemleri elden geldiğince büyütmeden haberleştirmeye çalışıyor. Acıklı bir hal bu…