Talat (Kırış) Hoca’nın anılarını okumaya başladım yakın zamanda.
“Beyne Giden Yol / Bir Beyin Cerrahının Anıları” kitabında doktorluk yolculuğunu anlatıyor Talat Hoca.
Mesleğini çok seven, sevmekten de öte mesleğine açlık duyan bir insanın işini yaparken hissettiği tutku sayfalardan okura da sirayet ediyor. Okurken “keşke ben de doktor olsaydım” diye geçiriyorsunuz içinizden; öyle bir tutku, öyle bir aşk…
Bir yandan da iyi bir doktor için empati duygusunun önemini anlıyorsunuz.
Hastanın bir hastane odasında neler hissettiğine dair bir miktar kafa yoran, hastasıyla biraz olsun empati yapan bir hekimin ne kadar büyük bir fark yaratabileceğini görüyorsunuz.
Kafamdan bunlar geçerken önce bir haber düşüyor önüme: “Aile Hekimleri greve gidiyor.”
Aile Hekimliği Ödeme ve Sözleşme Yönetmeliği’nin, yazdıkları reçeteye bile karışan bir tür “tehdit yönetmeliği” olduğunu açıklayan aile hekimleri 6-10 Ocak arasında grev yapacaklar.
Daha önce de grev yapmışlar fakat yönetmeliğin uygulanmasına dair bir değişiklik olmayınca grevlere devam etme kararı vermişlerdi.
Memlekette hemen her iş kolu ekonomik güçlükler, mesleki sorunlar yaşıyor fakat söz konusu doktorlar olunca insanın içi bir başka sızlıyor.
Maddi karşılığı olmayan, parayla bedeli ödenemeyecek bir meslek icra ediyorlar.
Sadece bizde değil, dünyanın her yerinde…
Derken geçen haftadan bir fotoğraf karesi düşüyor ekranıma.
Beyaz önlüklü bir adam, harabeye dönmüş bir şehrin yıkıntılar içindeki bir sokağının öteki ucunda bekleyen tanklara doğru yürüyor.
O beyaz önlüklü adam, çalıştığı hastaneyi ve oradaki hastalarını terk etmeyi son ana kadar reddeden bir doktor.
İsmi Dr. Hüssam Ebu Safiya.
Geçen hafta Gazze’de çekilen bir videodan alınmış bu kare Hüssam Ebu Safiya’nın kamuya açık son görüntüsü.
Bu video çekildikten sonra Doktor Safiya bir bilinmeyene doğru yola çıkacak ve önceki güne kadar kendisinden doğrudan veya dolaylı bir haber alınamayacak.
Dünya Sağlık Örgütü, diğer meslek örgütleri, kimi ülkeler ve dünya basınının doktora ne olduğuna dair ısrarlı soruları sonrası İsrail devleti Safiya’nın Hamas ajanı olma şüphesiyle gözaltına alındığını, halen işkence görüntüleriyle gündeme gelen Sde Teiman Hapishanesi’nde tutuklu bulunduğunu açıklayacak.
Aynı hapishanede tutuklu bulunup serbest kalan kimi tanıklar uluslararası medyaya doktorun “gözlerinden kan gelene kadar” dövüldüğünü ve işkenceye uğradığını anlatacak.
Kafamda sorular:
Doktor Safiya tanklara doğru yürürken başına bunların geleceğini biliyor muydu?
Korkuyor muydu? Bacakları titriyor muydu örneğin? Kalbi deli gibi atıyor muydu? Midesi bulanıyor muydu?
Nasıl bilmesin? Nasıl korkmasın? Nasıl titremesin?
Aynı hastanenin kapısında iki ay önce oğlunu, İbrahim’i öldürdüler. Sırf Doktor Safiya hastaneyi terk etmeyi kabul etmediği için…
Etmedi çünkü başında bulunduğu Kamal Adwan Hastanesi Gazze’de ayakta kalan son hastaneydi. Özellikle çocuklar ve özel ihtiyaçları olan hastaların gidecek başka bir yerleri yoktu.
Eğer Safiya orayı terk ederse ölümleri kesinleşecek 75 hasta hala hastanede yatmaktaydı.
Ekim ayından bu yana hastaneye tam altı İsrail saldırısı olmuş, doktorlar ve sağlık görevlileri öldürülmüş, 185 kadar sağlık görevlisinden geriye kala kala ikisi doktor altı, evet altı, kişi kalmıştı.
Hüsam Ebu Safiya o tanklara doğru, sırtında beyaz önlüğüyle yürürken büyük ihtimalle yolun sonuna geldiğini biliyordu.
Yine de daha önceki saldırılarda kendine isabet eden şarapnel parçalarından hasar görmüş vücudunu kaldırmayı, tanklara doğru bir adım daha atmayı, İsrailli askerlerden hastaneye saldırmaya bir son vermelerini istemeyi başardı.
Yine sorular:
Bir insan böyle bir gücü nasıl bulur?
Evladını birkaç gün önce arka bahçesine gömdüğün bir iş yerinde icra ettiğin mesleğine, en sevdiklerin ve kendi canın pahasına devam etmek nasıl bir cesaret ister?
İnsanın mucizesi bu olmalı: Kendine kutsal bellediğin bazı değerleri dünyadaki her şeyin ve herkesin ve hatta kendi hayatının önüne koyacak gücü bir yerlerden bulup çıkarmak…
O gücün titreyen bacaklarına, yerinden çıkacak gibi olan kalbine, kasılıp duran midene galip gelmesini sağlamak…
Tek bir ruhun; ürkek tek bir canlının dev gibi füzeleri, koskoca tankları, süper akıllı robotları yıkık dökük bir sokakta sadece otuz metre yürüme cesaretiyle galebe çalması…
Kaskatı kötülüklerin efendisi olmaya meftun bir varlığın yumuşacık ama parçalanamaz bir iradeyi üretmeye, her türlü içgüdüsü aksini söylerken ölümün üzerine yürümeye muktedir olması…
Aslında size bir yeni yıl yazısı yazmak istiyordum bugün ama Doktor Safiya’nın hikayesini anlatmadan edemedim.
Onun hikayesini de bir yeni yıl yazısı olarak kabul edin isterim.
2025’te içiniz sıkıştığında, dertleriniz üstünüze yığıldığında, yorgunluk ve yılgınlık hissettiğinizde aklınıza Doktor Safiya’yı getirin.
Onun tüm korkularını bir kenara bırakarak hiçliğin ortasında attığı o büyük adımları hayal etmeye çalışın.
İyi seneler.
Eray Özer kimdir?
Eray Özer ODTÜ'de psikoloji okudu, sosyoloji hatmetti. Akabinde Bilgi Üniversitesi'nde yüksek lisans, Anadolu Üniversitesi'nde ise tez aşamasına takılan bir doktora ile akademik hayattan bir türlü elini eteğini çekemedi. Hatta iki yıl boyunca Kadir Has Üniversitesi'nde sosyoloji dersleri verdi.
Meslek hayatına Radikal Gazetesi'nde başladı, kısa süreli televizyon haberciliği deneyiminin ardından Doğuş Dergi Grubu'nda devam etti.
Son olarak ise Cumhuriyet hafta sonu eki Sokak'ı çıkaran ekipte yer aldı. Radikal, Birgün, Cumhuriyet ve Diken'de yazdı.
Yaklaşık dört sezondur devam eden bir podcast içeriği hazırlıyor. Buzdolabının tarihinden Yapay Zekâ'ya, Roman halkının hikâyesinden Kayıp Kıta Mu'ya birbirinden farklı konular hakkında hiç bilinmeyenlerin anlatıldığı "Yeni Haller" ismindeki podcast yayınına Spotify'dan veya tüm podcast uygulamalarından ulaşabilirsiniz.
|