ABD’nin New Orleans kentinde önceki gece, on gün kadar önce Almanya’da yaşanana benzer bir saldırı gerçekleşti.
Şehirde o gece oynanacak Amerikan Futbolu Kolej Ligi finali -“Sugar Bowl” deniyormuş bu finale, profesyonel ligdeki “Super Bowl”a göndermeyle- ve yılbaşı etkisiyle caddelerin kalabalık olacağını kestiren saldırgan bir telefon uygulamasından kiraladığı aracını insanların üstüne sürdü, yetmedi araçtan inerek silahıyla çatışmaya girdi.
Otuzdan fazla insan yaralandı, son rakamlara göre 15 kişi hayatını kaybetti.
Gece yarısını 3 saat 15 dakika geçe yaşanan bu vahim olaydan hemen sonra saldırı ve saldırgan hakkında bilgiler akmaya başladı.
İlk gelen bilgiler arasında en dikkat çekici olan saldırıda kullanılan pikaptan bir IŞİD (DAEŞ) bayrağı çıkmasıydı.
Saldırganın ismi de Shamsud-Din Bahar Jabbar olarak açıklanınca insanın aklına doğal olarak yakın zamanda ABD’ye bir şekilde girmiş, Orta Doğulu birinin örgütün yönlendirmesiyle bu kanlı eylemi gerçekleştirdiği geliyordu.
Hatta Trump da sıcağı sıcağına yaptığı açıklamada saldırganın sınırı izinsiz geçen biri olduğu imasında bulunuyor, konuyu tam da istediği noktaya; ABD’nin sınır güvenliğine getiriyordu.
Lakin bilgiler akmaya başlayınca karşımızda bambaşka bir profil olduğunu görmeye başladık.
42 yaşındaki Shamsud Jabbar bırakın Orta Doğu’dan birkaç gün önce gelmeyi, uzun süre Amerikan ordusuna hizmet etmiş bir veterandı. Sekiz yıl boyunca Afganistan görevi dahil farklı birimlerde bilgi teknolojileri uzmanlığında görev yaptıktan sonra 2020’de başçavuş rütbesiyle ordudan terhis edilmişti.
Askeri kariyerini 2015’ten sonra rezerv birliklere atanarak bir nevi donduran Jabbar 2015-2017 arasında George State Üniversitesi’nden bilişim alanında lisans derecesi almıştı.
Teksaslıydı. İki kere evlenmiş; ilk evliliği 2012’de boşanmayla sonuçlanmış, ikinci evliliği ise üç yıldır devam eden bir boşanma sürecine girmişti.
Saldırı sıcaklığını korurken Jabbar’ın 2020’den bir Youtube videosu düştü (video silinmiş ama ben yazıyla birlikte size göndereceğim) sosyal medyaya. Büyük bir emlak şirketinde çalışmaya başlamış, emlakçılığa soyunurken kendini anlatan bir video çekmek istemişti. Tam bir Amerikalı orta sınıf beyaz yakalı çalışan gibi görünüyor ve konuşuyordu videoda.
İş dünyasından kişilerin iletişim bilgilerini paylaşan RocketSearch’te de bir sayfası vardı ve burada da yine “parlak” bir beyaz yakalı fotoğrafının altında halihazırda Deloitte’ta bilişim alanında iş geliştirme departmanında çalıştığı bilgisi yer alıyordu.
NY Times; yıllık 120 bin dolar geliri olmasına rağmen boşanma sürecindeki avukat masrafları, ilk evliliğinden doğan nafaka yükümlülüğü derken maddi açıdan zora girdiği bilgisini paylaşıyordu.
Yine NY Times’a göre ilk eşi son bir yılda giderek “tuhaflaştığını” ifade ediyordu. Saçlarını kazıtmıştı, ilk evliliğinden olan 15 ve 20 yaşlarındaki iki çocuğuna kötü davranıyordu.
Jabbar’ın 24 yaşındaki kardeşi, çocuklukta Hristiyan olarak büyütüldüklerini ama ağabeyinin uzun bir süre önce İslamiyet’i seçtiğini söylüyordu.
Müslümanların çoğunlukta olduğu mahallesinden arkadaşları da Shamsud’un radikalizmle hiç alakası olmadığını, gayet sakin ve saygılı bir profil çizdiğini anlatıyorlardı. Sadece ortaokul ve liseden bir arkadaşı, yıllar sonra Facebook’ta karşılaştıklarını belirterek son zamanlarda Jabbar’ın dinle ilgili paylaşımlarının artmasının dikkatini çektiğini belirtiyordu.
Kısacası New Orleans’ta kalabalığın arasına pikabıyla dalarak 15 kişiyi öldüren Jabbar son dönemde nakit sıkıntısına girmiş, özel hayatında sorunlar yaşayan fakat bunların dışında ABD’de doğup büyümüş, orta sınıfa mensup, beyaz yakalı bir çalışan ve eski bir Amerikan askeriydi.
Yani Amerikan sağına yakın sosyal medya hesaplarının sıcağı sıcağına “görmek istediği” gibi sınırı birkaç ay önce geçmiş bir Orta Doğulu veya alt sınıftan gelen suç dosyası kabarık bir profil kesinlikle değildi.
Olayla ilgili başka isimler olup olmadığı hala araştırılıyor. İlk gelen bilgilerde saldırının yaşandığı French Quarter bölgesinde başka noktalara yerleştirilmiş patlayıcılar olduğu, FBI’ın biri kadın dört kişiyi aradığı bilgisi yer alıyordu; federal yetkililer bu bilgiyi yalanladı.
Pikaptaki IŞİD bayrağı Jabbar’ın kendi mesajı mıydı yahut IŞİD Jabbar’ı kısa süre önce devşirerek eylemi organize bir şekilde mi gerçekleştirdi, henüz bilmiyoruz.
Bir diğer saldırı: Trump’ın otelinde, Musk’ın aracı patlatıldı
Dün gece yarısı tüm bu bilgiler akarken bir patlama haberi daha düştü ajanslara: Las Vegas’taki Trump Oteli’nin önünde Elon Musk’ın Tesla’sının üretimi olan bir “Cybertruck” patlamıştı.
Olaya ilişkin videolarda bir uzay aracı görünümündeki Cybertruck’ın alt kısmından başlayan bir patlama sonrası araçtan dışarıya havai fişekler sıçradığını görüyorduk.
Buna karşın otele bir şey olmamış, araç hemen kapıda patlamasına rağmen camlar bile kırılmamıştı.
Peki, bu patlama New Orleans’taki saldırının devamı niteliğinde bir eylem miydi, yoksa tamamen tesadüf eseri yaşanmış bir kaza mı?
Kazaysa bir patlama ancak bu kadar “tesadüfi” olabilirdi: Trump’ın otelinin önünde Musk’ın arabası patlıyordu. Adeta Tanrı, Trump-Elon kardeşliğiyle kazanılan ABD Başkanlık seçimine “ilahi” bir gönderme yapmak istemiş gibi…
Pek de “tesadüf” olmadığı anlaşıldı saatler geçtikçe. Önce FBI olayın bir terör eylemi olarak soruşturulduğunu, araç şoförünün patlama esnasında öldüğünü, o esnada araç çevresinde yer alan 7 kişinin de yaralandığını açıkladı.
Daha sonra bu olayda da saldırı şüphesi olduğu ve aracın içinde ölen 37 yaşındaki Matthew Livelsberger’in şüpheli olarak soruşturulduğu yerel medyaya yansıdı.
FBI yanan ceset üzerinde kimlik belirleme çalışmalarına devam ettiği için şüphelinin kimliğine dair resmi bir açıklama yapmamış fakat yerel medya Matthew Livelsberger ismine ulaşmıştı.
Çok çarpıcı olan bilgi ise Livelsberger’in de New Orleans saldırganı Jabbar gibi eski bir Amerikan askeri çıkmasıydı!
Hatta ikili aynı birlikte görev yapmıştı!
Üstelik Livelsberger de istihbarat ve bilişim alanında uzmanlaşmış ve tam 19 yılını askeriyede geçirmişti.
İki isim de bir tür pikap kiralamış ve araçları kiralarken aynı araç kiralama uygulamasını kullanmayı tercih etmişlerdi.
Çok fazla tesadüf bir araya geliyordu ve Amerikan medyasına konuşan uzmanlar bu kadar rastlantının hayatın olağan akışına uygun düşmediğine dair yorumlar yapmaya başlamıştı.
İki olayda da soruşturmalar devam ediyor, detaylar geldikçe daha fazla yorum yapabileceğiz.
Benim dikkatimi çeken şey ise ikinci saldırganın da yine orta sınıf mensubu, radikal görüşlerle herhangi bir ilişkisi -henüz- göze çarpmayan, hali vakti yerinde -belki yakın zamanda maddi zorluklar yaşamak zorunda kalmış- tipik bir Amerikalı profili çizmesiydi.
Bu iki profil arasındaki benzerliği görünce hemen aklıma daha on gün önce yine burada yazdığım birkaç cümle geldi.
UnitedHealthcare CEO’suna düzenlenen suikastı ve suikastçının profilini aktardığım yazının finalinde şunları belirtmiştim:
“ABD’de yaşanan olay yaşam şartlarının tetiklediği bir deliliğin, şuur kaybının ve şiddet ihtiyacının alt sınıflardan orta sınıflara doğru kaydığını göstermesi açısından görmek isteyen için pek çok ders taşıyor. Zira orta sınıfta yaşanacak bir toplumsal patlama öncekilere benzemeyecektir. Bugün toplumun ekonomisine, kültür endüstrisine, tüketim alışkanlıklarına orta sınıfın refleksleri ve tercihleri yön veriyor. Buradan yayılacak bir şiddet dalgasının etkisi Türkiye’de de başka coğrafyalarda da geçmişteki benzerlerinden çok ama çok daha yıkıcı olacaktır.”
Acaba gerçekten böyle mi oluyor?
Ekonomik kriz, Demokratların elinde kötü yönetilen bir ülke, göçmen tartışmaları, Orta Doğu krizi, Trump etkisi vs… derken acaba ABD’de toplumsal patlama, yoksunluğa ve yoksulluğa doğuştan şerbetli alt sınıfları ıska geçip orta sınıflarda mı kendini gösteriyor?
Şu anda bilemiyoruz. Süreç içinde hep birlikte göreceğiz.
Kesin olan bir şey var ki, bu saldırılarda “farklı” bir profille karşı karşıyayız. Amerikan yetkililerini daha çok korkutması gereken bir profil bu.
Bu arada… Bitirmeden bir not daha düşeyim: UnitedHealthcare, New Orleans ve Trump Oteli… Bu üç saldırıda da faillerin bilişim formasyonundan geldiğini ve bu sektörden çıktığını görüyoruz.
Ertuğrul Özkök’ün pek sevdiği türden bir parasosyolojiyle bakarsak teknoloji dünyasındaki baş döndürücü değişimin en çok da sektörün mensuplarını içeriden “çıldırttığını” söyleyebilir miyiz?
Ne dersiniz?
Eray Özer kimdir?
Eray Özer ODTÜ'de psikoloji okudu, sosyoloji hatmetti. Akabinde Bilgi Üniversitesi'nde yüksek lisans, Anadolu Üniversitesi'nde ise tez aşamasına takılan bir doktora ile akademik hayattan bir türlü elini eteğini çekemedi. Hatta iki yıl boyunca Kadir Has Üniversitesi'nde sosyoloji dersleri verdi.
Meslek hayatına Radikal Gazetesi'nde başladı, kısa süreli televizyon haberciliği deneyiminin ardından Doğuş Dergi Grubu'nda devam etti.
Son olarak ise Cumhuriyet hafta sonu eki Sokak'ı çıkaran ekipte yer aldı. Radikal, Birgün, Cumhuriyet ve Diken'de yazdı.
Yaklaşık dört sezondur devam eden bir podcast içeriği hazırlıyor. Buzdolabının tarihinden Yapay Zekâ'ya, Roman halkının hikâyesinden Kayıp Kıta Mu'ya birbirinden farklı konular hakkında hiç bilinmeyenlerin anlatıldığı "Yeni Haller" ismindeki podcast yayınına Spotify'dan veya tüm podcast uygulamalarından ulaşabilirsiniz.
|