19 Ocak 2025

Trump, Kanada, Grönland ve Panama için neden ısrarlı?

Dünyamız, yirminci yüzyılda iki kez yaşanan ve her ikisinde de yeni paylaşımlara neden olan savaşların ertesinde dengesini sağlamakta büyük zorluklar yaşadı. Güç dengelerinin yerine oturması çok uzun zaman aldı, hatta bu dengeler yerine hiç oturmadı. Adil olmayan paylaşımlar ve sürekli değişen, renk değiştiren sömürü düzenleri yeni mücadelelere ve savaşlara neden oldular. Yeni yüzyıla girmeden biten soğuk savaş sonrasında umulan barış bir türlü gerçekleşemedi. Aksine ortam daha da gerildi ve bulanıklaştı. Trump’ın kabadayı tavırları bu dengesiz sürecin doğru bir yansıması sanki

Kuzey Kutbunda (Arctic) Kuzeybatı Geçiş Koridoru ve Kuzeydoğu Deniz Yolu*

20 Ocak günü ikinci görev dönemine başlayacak olan Başkan Trump’ın daha koltuğuna oturmadan ilan ettiği proje ve tehditlerini duyduğumda aklıma ilk gelen şey, küresel ısınma sürecinde erimeye başlayarak dünya ticaretinin geleceğine yön vereceğini düşündüğüm yeni deniz yolu altenatifleri oldu. Trump gibi devlet adamlarının umursamadığı küresel ısınmanın etkisiyle ortaya çıkan ve deniz taşımacılığında yeni ufuklar açarak, taşıma süre ve maliyetlerini büyük ölçüde düşürmesi beklenen potansiyel deniz yolları, Trump’ın tarife engelleri koymaya çalıştığı Çin’in “Tek Kuşak Tek Yol” Projesinin paralel ticari bağlantılarıdır. Çin hedeflerini belirlerken, küresel ısınmanın bu yan etkisini gözünden ayırmamış, Trump da yeni deniz koridorlarına yakın ülkeleri gözünü kırpmadan hedefinde tutmuştur.

Çin Halk Cumhuriyeti son on yıldır Trump’ın hedef gösterdiği ülkelerle haşır neşirdir. Bağımsızlığını ilan etmeye hazırlanan özerk Grönland’a ender metaller başta olmak üzere yakın ilgisi vardır. Kanada ile yıllardır geliştirdiği oldukça ciddi yatırım ve ticaret anlaşmaları bulunmakta, karşılıklı yatırımlar hızla büyümektedir. Panama, demiryolları ve limanlar gibi alt yapı projeleriyle Çin’in radarındadır. Grönland ve Kanada potansiyel yeni deniz yolları üzerindedir.

Coğrafi olarak Panama’nın konumu biraz farklıdır. Yeni su yollarından birinin alternatifi olup, söylentilere göre yıllar boyunca sığlaşmış, yeni yatırımlar yapılmazsa geleceği pek parlak olmayan bir geçiş yolu haline gelmiştir. Panama’daki geçiş trafiğinin Kasım 2023 tarihinden bu yana oldukça azaldığı yine söylentiler arasındadır. Bu arada, Kızıl Deniz’deki Houthi saldırıları sonrasında çok sayıda deniz taşımacılığı şirketi Süveyş Kanalını terk ederek daha uzun olmasına rağmen güvenli yolları tercih etmeye başlamıştır.

Şimdi gelelim Arctic-Kutup bölgesinde buz beyazından maviye dönen ve küresel ısınmaya paralel olarak ticari geçişlere alternatif hale gelen deniz koridorlarına...

Çin, 1925 yılında daha Çan Kay Şek, Milliyetçi Çin döneminde, Norveç’le imzaladığı Svalbard Anlaşması ile kuzeyde, kutuplarda küçük bir bölgenin kullanım ve kaynaklarına erişim hakkını garanti altına alır. Aradan 80 yıl geçtikten sonra 2004 yılında, bu defa Çin Halk Cumhuriyeti olarak ilk Arctic üssünü söz konusu bölgedeki Yellow River Station’da faaliyete geçirir. Bu atak, Arctic bölgesine sınırı olan başta Rusya olmak üzere diğer ülkelerin de dikkatlerini çekmekte gecikmeyecektir.

İşin ilginç yanı, ülkesinden oldukça uzak bir bölgeye ilgi duyan Çin’in, Arctic bölge ülkelerine açıklamak zorunda olduğu bir gerekçesi ve açıklamasının olmamasıdır. Çin yetkilileri sonunda yeni bir gerekçe bularak kendilerine bir unvan yaratırlar, “Yakın Arctic Ülke”. Amaç, dünyanın ortak mirası olarak düşündükleri kutup bölgelerinin birinden yararlanabilmek için gerekçe yaratmak olmakla birlikte, çevre korunması, güvenlik, bilimsel araştırma gibi konuları da ileri sürüp, adımlarını gittikçe hızlandırmak suretiyle yeni kazanımlar elde etmektir.

ABD’nin doğal tepkisi ise güvenlik endişeleriyle ortaya çıkacaktır. Dünya denizaşırı ticaretinin en yoğun olduğu Güney Çin Denizi ve Malaka boğazının ticari gemiler için tek alternatif olduğu dönemde, bitmek tükenmek bilmeyen güvenlik problemi yaşayan Amerikan gemileri için yeni ticaret yolu düşüncesi yeni bir oyun planını gerektirecektir. Nazi Almanya'sının Grönland’ın sahibi Danimarka’yı işgal ettiği 1941 yılından beri Amerika’nın endişe duyduğu kutup bölgesi güvenliği, Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı sonrasında farklı bir anlam taşımaya başlamış, NATO’nun da ciddi olarak dahil olduğu bölge bir anda stratejik konuma gelmiştir.

Arctic’de doğal kaynaklar

Amerika Birleşik Devletleri Jeolojik Araştırmalar Kurumu Raporlarına (USGS) göre, Arctic buzul bölgesi yeryüzündeki toplam kara büyüklüğünün Alaska dahil yüzde altısını kapsamaktadır. Ana kıtalardan uzak, off-shore olarak tanımlanan bu bölgede henüz keşfedilmemiş müthiş petrol ve doğal gaz rezervi bulunmaktadır. 2016 yılı itibariyle bölgede tahmini olarak 90 milyar varil petrol (mevcut rezervlerin yüzde 13’ü), 1,669 trilyon kübik feet doğal gaz (rezervlerin yüzde otuzu) ve 44 milyar varil LNG stoku (toplam rezervlerin yüzde 20’si) bulunmaktadır. Araştırma raporunda, altın, platin, kurşun, demir, bakır, uranyum ve ender metaller açısından Arctic bölgesinin tahminlerin ötesinde rezerve sahip olduğu vurgulanmıştır.

ABD Çevre Koruma Kurumu verilerine göre de, 2012 yılı itibariyle kaydedilen Arctic buz kütlesi 1979-2000 yılları ortalamasına göre yüzde 49 küçülmüştür. 2016 yılı verilerine göre bu küçülme daha da artmış, yazımın başında sözünü ettiğim iki potansiyel kuzey geçiş koridorundan geçişi kolaylaştırabilecek seviyelere ulaşmıştır. Gözlemler, güçlü buz kıran gemileri ile bu geçişlerin yakın zamanda tamamıyla deniz trafiğine açılabileceğine işaret etmektedir. Bir örnek vermek gerekirse, Ağustos- Eylül 2016 yılında Alaska-Kanada Kuzeybatı Deniz Yolundan hareket eden Crysal Line isimli Amerikan lüks Cruise gemisi 1070 yolcu ve 655 mürettebatı ile bu geçiş yolunu kullanarak 32 günde Atlas Okyanusuna ulaşmayı başarmıştır.

Uygun limanlar ve iç kesimlere bağlantı yolları olmaması nedeniyle yeterli altyapıya sahip bulunmayan bu koridorun ilerde Panama kanalına alternatif olarak ticari taşımacılığı daha cazip hale getireceği düşünülmektedir. Destek hizmeti sağlamak üzere halihazırda Amerika’nın sahip olduğu buzkıran gemisi sayısı araştırma amaçlı kullanılan Polar Star ve Healy olmak üzere sadece ikidir. A.B.D bu alanda Kuzeydoğu Deniz Yoluna hakim, nükleer buzkıran gemileri olan Rusya’ya göre oldukça geri durumdadır. Buna rağmen 2011-2015 yılları arasında Kuzeybatı koridorundan 75 gemi geçmeyi başarmıştır. Günümüz verilerine göre bu yol Panama kanalı geçişine göre 4 gün daha avantajlı durumdadır.

Kuzeydoğu Deniz Koridoru bu açıdan daha iyi durumda. Avrupa ve Asya arasındaki seyahat süresini Süveyş Kanalına göre 10 gün daha kısaltan bu yol, gelecekte ticari taşımacılık için daha güvenli ve hızlı bir alternatif olabileceği görüntüsü veriyor.

ABD’nin Arctic politikasının temel ögeleri

ABD’nin 1971 tarihli Milli Güvenlik Memorandumu, Arctic bölgesi öncelikleri olarak çevresel olumsuzlukları en aza indirmeyi, deniz taşımacılığı ile uzay araştırmalarının önünün açılması yoluyla bölgesel güvenlik ve işbirliğini en üst seviyelere getirmeyi hedeflediğini açıklamıştır. Başkan Reagan döneminde bu üç maddeye “Bilimsel araştırmaların yapılması” dördüncü unsur olarak eklenmiştir. 2009 yılından itibaren Amerika bu bölgeyi daha fazla mercek altına alarak önceliklerini artırma yoluna gidecektir. 1941 yılında Nazi Almanya'sının Danimarka’yı işgal ettiği günlerde, ülkenin A.B.D. Büyükelçisi ile gizli bir anlaşma imzalayarak, Grönland’ın güvenliğini kontrol altına alan Amerikan yönetimi, henüz İkinci Dünya Savaşına bile girmeden bu devasa adaya ve Arctic alana olan ilgisini çok net bir şekilde ortaya koymuştur.

Bölgesel Arctic Konseyi

Arctic’e sınır ülkeler arasında bulunan Kanada, Danimarka (Grönland ve Faroe Adaları dahil), Finlandiya, İzlanda, Norveç, İsveç, Rusya ve A.B.D. 1996 yılında altı yerli halkın temsilcisiyle birlikte Arctic Konseyi kurarak, bölgesel iş birliğini başlatırlar. Konsey, çevre, bilimsel araştırma ve ekonomik işbirliğini ön plana alan bir modeli benimser. İşbirliğinin içinde askeri ve bölgesel savunma konuları özellikle yer almaz.

2013 yılında ise Çin Halk Cumhuriyeti Arctic Konseye Observer-İzleyici statüsünde dahil olmak ister.Bu isteği uzun tartışmalar sonrasında kabul edilir. Çin’li yetkililer bu yeni gelişmeden çok memnun kalırlar. Ülkelerinin Arctic bölgesindeki yasal haklarının korunmaya başladığını düşünmeye ve inanmaya başlamışlardır. Süreci dikkatle izleyen Çin, bölge için ciddi bir bütçe hazırlar. İlk iş olarak Norveç’le yaptığı anlaşmaya dayanarak Svalbard’ta Ar-ge faaliyetlerine öncelik verir. Hava sahası ve deniz geçişleri üzerindeki rolünü, yönetim hakkını ve mineraller üzerindeki sahiplik imkanlarını araştırır, değerlendirir. Gelişmeleri sessizce izler. Aynı Dünya Ticaret Örgütüne üyelik sürecinde olduğu gibi sinsice sessiz ve sakin kalır bir süre.

Aynı yıllarda İzlanda Cumhurbaşkanının daveti üzerine bu ülkeyi ziyaret eden üst düzey bir Çin heyeti yaptığı bir resmi açıklama sırasında Çin’in “Arctic’e Yakın Ülke” konumuna geldiği gibi hiç beklenilmeyen bir ifade kullanır. Çin’in Arctic’te en önemli paydaşlardan biri olduğunu vurgular. Bu açıklamalarla Çin’in gelecek politikaları konusunda ipuçları ortaya çıkmaya başlayacak, Amerika’nın tedirginliği daha da artacaktır.

Gelişmeleri yakından izleyen Avrupalı ve Amerikalı uzmanlar Çin’in temel hedeflerini sıralarken, Arctic’teki madenler, deniz ürünleri ve enerji kaynaklarının ilk sıralarda olduğunun farkındadırlar. Sırası geldiğinde finansman ihtiyacı olan Rusya ve kendisine göbekten bağladığı Tek Kuşak Tek Yol Proje ortaklarıyla birlikte gereken adımların atılacağından kimsenin şüphesi yoktur.

Diğer yandan Çin, Güney Çin Denizi ve Malaka Boğazına alternatif olarak mesafeyi kısaltan yeni ticari deniz yollarının önemini gittikçe daha fazla kavramakta, önemsemektedir. Yeni deniz yolları iklim değişikliğinin doğal bir sonucu olarak ortaya çıkmakla birlikte Çin için büyük stratejik öneme sahiptirler. Çinli uzmanlar, yeni ticari yolların Çin’in rekabet gücünü artıracağını, Tek Kuşak Tek Yol Projesiyle birlikte Çin’in enerji ve ulaşım ağını güçlendireceğini raporlarında vurgulamışlardır.

Çin-Rus yakınlaşması

Çin Halk Cumhuriyeti süreci takip ederken, Ukrayna toprağı Kırım’ın işgali sonrasında batı ile sorun yaşayan, ambargo altındaki Rusya ile yakınlaşarak yeni bir yol izlemeye başlar. Nisan 2016 yılına gelindiğinde Arctic bölgesine yakın yarım kalmış ve finansman bekleyen dev Rus yatırımlarını gözüne kestirerek destek sağlayan Çin, Rusya ile artık yeni bir yola girmiştir. Rusların Yamal’daki dev LNG yatırımına 12 milyar dolar için destek sözü veren Çin, kendisini Kuzeydoğu Denizinde kilitleme potansiyeli olan Ruslara karşı temkinli davranmayı hiçbir zaman ihmal etmeyecektir.

 Çin Milli Petrol Şirketi CNPC ile Rus Novatek Devlet Şirketi, Putin’in 2014 yılındaki Çin ziyareti sırasında bir anlaşma imzalayarak işbirliğini daha da öteye götürürler. Gelişmeler A.B.D.’nin endişelerinin gittikçe büyümesine neden olurken, Çin yetkililerini iyice cesaretlendirir. Geleceğe yönelik tahminler yaparak, 2020’li yılların sonlarında Avrupa ve batıyla olan dış ticaretlerinin önemli bir payının Rusya kontrolündeki Kuzeydoğu Deniz yolundan rahatlıkla yapılabileceğini öngörmeye başlarlar.

Asya ve Avrupa’da Kuşak Projesini hızla gerçekleştirmeye çalışan, Afrika ve Latin Amerika’da agresif yatırım atakları yapan Çin Şirketleri, Kuzey Denizini Rusya’nın iç bölgelerine bağlayan demiryolunu tamamlamaya çalışırken, Kuzeydoğu Deniz Yolu üzerinde, büyük tonajlı gemiler için yapılması planlanan Arhangelsk Limanını ve bu limana Urallardan kömür taşıyacak olan demiryolu projelerini yakın plana alırlar.

Rusya’yı bağlayan Çin yönetimi Arctic’e yakın ve komşu ülkelere olan ilgisini göstermeye başlamak üzeredir. İlk sırada İzlanda ve yarı özerk Grönland vardır.

Çin’in İzlanda ve Grönland girişimleri

Hu Jintao Danimarka’yı ziyaret eden ilk Devlet Başkanıdır. Wen Jiabao ise yıllar sonra İsveç ve İzlanda’yı ziyaret eden ilk Çin Başbakanıdır. Kuzey Avrupa ülkeleri Çin yetkililerin ziyaretlerinin ticari amaçlı olduğunun farkındadır. Bununla beraber İzlanda ve Grönland’a yapılan ziyaretlerde sunulan yatırım paketlerine şüphe ile bakarlar. Bu ziyaret sırasında İzlanda - Çin Serbest Ticaret Anlaşması yapılır. Çin, İzlanda’yı buzkıran gemilerinin imalatı için ağır sanayi merkezi olarak planlar. Çinli şirketlerin işçi hakları konusundaki kötü karnesi ve çevreye olan duyarsızlıkları başlangıçta soğuk bir hava estirse de sonunda İzlanda halkının gönlü alınır. İzlanda Çin’in Arctic Konseye girmesi için destek vermeye karar verir. Sonunda İzlanda sahillerinde petrol ve gaz arama lisansları Çinli şirketlerinin cebindedir.

Xi Jinping

Grönland konusunda Çinli uzmanlar işin ciddiyetinin daha da farkındadır. Adadaki ABD askeri üssünün varlığı ve füze fırlatma rampaları Çinlilere oldukça soğuk bir görüntü verse de gelecek paranın farkında olan ada yönetimi maden arama lisansları konusunda Çin’e geniş imtiyazlar tanımış, oldukça cömert davranmıştır. Görüşmeler sırasında, yabancı işçi mevzuatı değiştirilerek yüzlerce Çinlinin işçinin adaya gelmesi sağlanır. Çinli yatırımcıların ender metallere olan ilgisi bölgede büyük tepki çekmesine rağmen şirket olanca hızıyla faaliyetine devam eder. Amerika dünyanın en büyük ve en bakir adasındaki bu gelişmelerin farkındadır. Doğal olarak hiç de memnun değildir.

Trump’ın kısa bir süre önce ilan ettiği Grönland’ı satın alma düşüncesi Rusların kendi takvimlerine göre 2025 yılını kutladıkları tatil dönemine denk gelir. Olaya siyasilerden önce ilk tepkiyi Rus TV komedyenleri verirler. Vladimir Solovyov şovunda parmak sallayarak “Finlandiya, Varşova, Baltıklar, Moldova ve Talin’in hemen evlerine, Rusya’ya dönmesi şart oldu. Şaka yaptığımı mı düşünüyorsunuz? Tüm bu ülkeler Alaska dahil eski ana vatanlarına dönmek zorunda.” ifadesini kullanmış, programa dışardan katılan askeri analist Mikhail Khodaryonok “Bizler bu sorunu çözmek için derhal gereken askeri tedbirleri almak zorundayız. Avrupalı liderlerin bu konuda sessiz kalmaları bu durumu bizleri onaylıyor” yorumunu yapmıştır.

Çin-Kanada ilişkisi

Son on yıldır iki ülke gittikçe artan güçlü bir ekonomik ilişki içine girmişlerdir. Ülkenin batısında, başta Vancouver olmak üzere yerleşik Çinli göçmen sayısı toplam nüfus içinde önemli bir yer tutmaya başlayınca durumu frenlemeye çalışan Kanada yönetimi yabancıların mülk almasını zorlaştıran tedbirler uygular. Bu arada Çin, A.B.D.’nin ardından Kanada’nın en büyük ikinci ticari ortağı konumuna gelmiştir. Kanada’nın da Çin’deki konumu da başta sigorta ve mali sektörler olmak üzere gittikçe önem kazanmış; Kanada Çin’deki ikinci en büyük yatırımcı durumuna gelmiştir..

Yatırımlarda, Çin Kanada’daki hızını hiç kesmemiş, ilk beş büyük yatırımcı ülke arasına girmiştir. Ticari ilişkilerin genişliği ve artan karşılıklı yatırımlar, A.B.D’nin Kanada üzerindeki hassasiyetini gittikçe artırmaktadır. Trump’ın muhtelif sözler ve tehdit edici ifadelerle Kanada’ya A.B.D.’ne katılma çağrısı yapması boşuna değildir.

Çin-Panama ilişkisi

Güney Amerika’nın tamamında olduğu gibi, Panama’daki yatırımları da hızla artan Çin, bu ülkeye yoğun bir işgücü kaydırarak 135.000 gibi oldukça kalabalık bir azınlığı temsil eder hale gelmiştir. Artık A.B.D’den sonra Panama Kanalını en fazla kullanan ülke konumundadır. Son zamanlarda yapılan bir anlaşmayla Colon konteynır limanını 900 milyon dolar bir yapım maliyetiyle üslenen Çin, başkent Panama ile Chiriqui şehri arasında yapılması planlanan 400 milyon dolarlık demiryolu bağlantısını da kapmıştır. Diğer yandan, Kanalın her iki ucunun iki Çin’li şirketin kontrolü altında olduğu konusu Amerikan yönetimince defalarca bildirilmesine rağmen Panama yönetimi yapılan bu ikazlara kayıtsız kalmış, Trump’ın çığlığı bu konunun tüm dünya tarafından öğrenilmesine vesile olmuştur.

 Biraz gerilere gittiğimizde Panama Kanalı’nın 1903 yılında Kolombiya ile yapılan görüşmelerin başarısızlıkla sonuçlanması üzerine Başkan Roosevelt’in “Gun Boat Diplomacy” adı verilen çabalarıyla bugünkü konumuna geldiğini görürüz. Bu süreçte Kanalın işletme hakkı A.B.D.’ye verilerek, Panama Cumhuriyeti bağımsızlığına kavuşmuştur. Başkan Trump, yakınlarda yaptığı değerlendirmede, Kanalın geçiş ücretleri ve Çin’in Panama ve Latin Amerika ülkelerindeki baskın konumuna değinerek, Çin Şirketi Landbridge Group ile Hong Kong’lu CK Hutchison Holdings’un Kanalın iki ucunu da domine ettiğini ve ülkesinin çıkarlarını zedelediğini iddia etmiştir. Bu durumun iki taraflı müdahale ve kontrole olanak sağlayarak Kanal’a yılda yaklaşık 3.8 milyar dolar yatırım yapan Amerika için tehdit oluşturduğunu ifade eden Trump, Kanalın tarafsız olarak yönetilmek zorunda olduğunu, askeri gemilerin geçişinin hiçbir şekilde engellenmemesi gerektiğini vurgulamıştır. Trump’a göre, Panama devletinin Kanal yönetimini gevşetme eğiliminde olması Amerika tarafından kabul edilemez bir davranış biçimidir. Trump bu nedenle Kanalın yeniden A.B.D.’ne dönmesi gerektiğini ağır bir tehdit olarak savurmuştur.

Amerika-Çin rekabeti: Nereye doğru?

Geçtiğimiz son bir ay içinde ABD’nin seçilmiş Başkanı Trump’ın gümrük tarifelerini yükseltme tehdidiyle başlayarak Çin’e yönelttiği suçlamaları, ardından Kanada’ya ABD’ne katılma çağrısı yapması ve Grönland’ın Danimarka’dan satın almanın zamanının geldiğini söylemesi, nihayet Panama Kanalının ABD’ye geri verilmesini vurgulaması dünya kamuoyunda oldukça önemli bir yer tuttu. Trump’ın yeni döneminin dünyaya neler getirebileceği konusunda onlarca, yüzlerce yorum yapıldı. Bence hala yapılması gereken onlarca, yüzlerce yorum var.

Kanaatimce dünyamız, yirminci yüzyılda iki kez yaşanan ve her seferinde yeni paylaşımlara neden olan dünya savaşlarının ertesinde dengesini sağlamakta büyük zorluklar yaşadı. Güç dengelerinin yerine oturması çok uzun zaman aldı, hatta dengeler yerine hiç oturmadı. Adil olmayan paylaşımlar ve sürekli değişen, renk değiştiren sömürü düzenleri yeni mücadelelere ve savaşlara neden oldular. Yeni yüzyıla girmeden biten soğuk savaş sonrasında umulan barış bir türlü gerçekleşemedi. Aksine ortam daha da gerildi ve bulanıklaştı. Trump’ın kabadayı tavırları bu dengesiz sürecin doğru bir yansıması sanki.

1963 yılında Sovyet Silikon Vadisi olarak da adlandırılan Zelenograd’ın Amerikan modelini kopyalama girişiminin fiyasko ile sonuçlanması ertesinde ciddi bir adım atmayı beceremeyen, çip teknolojisi başta olmak üzere teknoloji de, savunma sanayinde oldukça geri kalan bu nedenlerle Ukrayna ve Suriye’de çuvallayan soğuk savaş dönemi artığı Rusya da artık havlu atmış gibi.

Birinci Dünya Savaşı sonrasında güçlü devletlerin belirlediği yeni düzende yorgun imparatorlukların artığı, çoğu mücadele etmeden bağımsız kalan güçsüz küçük devletler bu sefer kucaklarına düştükleri eski sömürgeci yeni himayeci devletlerin bakımevlerinde yaşamlarını zorluklarla sürdürmek zorunda kaldılar. Yeni yöntemlerle sömürülmeye devam ettiler. Soğuk savaşın sonu bu dönemin de sonu oldu. İki kutuplu düzenin sona ermesinden sonra kendi dertlerine düşen devletler bakımevlerini kapatarak uydularını, bu çelimsiz ülkeleri ortada bıraktılar. Şimdilerde yaşanan süreç Çin Halk Cumhuriyetinin kendi bakımevine almaya çalıştığı devletlerle yeni dünya düzeninin büyük oyuncusu olma hazırlığı. Çin’in “Tek Kuşak,Tek Yol” söylemi yeni bakımevinin hazır olduğunu işaret eden bir gelişmeyi işaret ediyor. Semirmeye başladığı bu yeni dönemde, kendi paylaşma ve sömürü düzenini yeniden kurmaya çalışan Çin, çoğulculuğu tanımayan bir liderin Amerika’yı yeniden güçlü yapma sloganı ve tehditleri ile karşı karşıya geliyor. Ne yazık ki, her ikisi de en çok katkı yaptıkları büyük çevre felaketi, küresel ısınmaya omuz omuza destek vererek ringe çıkıyorlar, bozdukları doğanın yeni düzeninden yararlanmanın yollarını arıyorlar.


*Nortwest Passage NWP (Kuzeybatı Geçiş Koridoru), The North Sea Route NSR (Kuzeydoğu Deniz Yolu)


Kaynakça:

- CHINA’S INTERESTS AND GOALS IN THE ARCTIC: IMPLICATIONS FOR THE UNITED STATES, Elizabeth Wishnick, Strategic Studies Institute, U.S. War College, Carlisle,PA

- INDIAN AND CHINESE ENGAGEMENT IN LATIN AMERICA AND THE CARABBEAN: A COMPARATIVE ASSESSMENT, R.Evan Ellis, Strategic Studies Institute, U.S. War College.

- CHINESE ENGAGEMENT IN GREENLAND: MUTUAL ECONOMİC BENEFITS AND POLITICAL NON-INTERFERENCE, Chuan Chen, Department of Political Science, University of Copenhagen, Denmark.

- CHINA INCREASES ITS PRESENCE AROUND THE PANAMA CANAL, Ximena Barria, Universidad de Navarra.

- RISING TENSIONS AND SHIFTING STRATEGIES: THE EVOLVING DYNAMICS OF US GRAND STRATEGY IN THE ARCTIC, Kiel Pechko, The Arctic Institute, January 7th, 2025.

- UNCERTAINTY AND TENSION: RUSSIA REACTS TO TRUMP’S GREENLAND PROPOSAL, Pavel Devyatkin, The Arctic Instutite, January 10th, 2025

- THE US İS RIGHT TO BE CONCERNED ABOUT CHINA’S INFLUENCE OVER THE PANAMA CANAL, Gregg Curley, New Atlanticist, Atlantic Council, January, 9th, 2025

- CHIP WAR, THE FIGHT FOR THE WORLD’S MOST CRITICAL TECHNOLOGY, CHRIS MILLER

Enver Güney kimdir?

Enver Güney 1956 yılında Kars'ta doğdu. Ankara Bahçelievler Deneme Lisesi'ni 1973 yılında tamamladı. 1977 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden mezun oldu.

1978 yılı Nisan ayında çalışmaya başladığı Maliye Bakanlığı'nda 1988 yılı sonlarına kadar Maliye Müfettişi ve Maliye Başmüfettişi olarak görev yaptı.

Amerika Birleşik Devletleri Vanderbilt Üniversitesi'nde ekonomi üzerine yaptığı yüksek lisansını tamamlamasının ardından Ahmet Kurtcebe Alptemoçin'in Maliye Bakanlığı döneminde Bakan Özel Danışmanı olarak atandı. 1988-1991 yılları arasında Maliye Bakanlığı Gelirler Genel Müdürlüğü'nde Daire Başkanı olarak çalıştı.

İzleyen dönemde, Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı'nda Serbest Bölgeler Genel Müdür Yardımcılığı (1991-1993), Serbest Bölgeler Genel Müdürlüğü (1993-1994) görevlerini yürüttü. Bu görevi sırasında ‘Türk Serbest Bölge modeli'ni yeniden yapılandırdı.

Müsteşarlığın ikiye ayrılmasından sonra, Hazine Müsteşarlığı Yabancı Sermaye Genel Müdürlüğü'ne atanarak 1994-1997 yılları arasında üç yıl Genel Müdür olarak görev yaptı.

Kamuda çalıştığı dönemde OECD Mali İşler ve Çokuluslu Şirketler-Uluslararası Yatırımlar komitelerinde Maliye Bakanlığı ve Hazine Müsteşarlığı'nı temsil etti. Bu dönemlerde, çevre ile ilgili konuların uluslararası maliye ve muhasebe literatürüne girdiği ilk kurum olan Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal Konseyi Muhasebe Standartları Komitesi'nde iki dönem Türkiye'yi temsilen daimi üye olarak görev yaptı.

Hazine'yi temsilen Enerji Bakanlığı Enerji Fonu Kurulu üyesi olarak da görev aldı. Özelleştirme öncesinde Sümerbank (bankacılık) Yönetim Kurulu üyeliği ve Soma Elektrik A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini yürüttü.

Özel sektöre geçtikten sonra 1997 ile 2001 yılları arasında Denizbank Yönetim Kurulu üyeliği ve Zorlu Holding - Vestel'de Dış İlişkiler Koordinatörlüğü görevlerinde bulundu. 

Kısa bir süre yeminli mali müşavir / proje ve yatırım danışmanı olarak çalıştı; 2005-2007 yılları arasında Türkiye Barolar Birliği Sosyal Yardım ve Dayanışma Fonu Yönetim Kurulu üyeliği yaptı.

Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu "DEİK" bünyesinde yer alan Türk-ABD, Türk-Kanada, Türk-Letonya, Türk-Arjantin, Türk-İngiliz ve diğer ülkelerle kurulan iş konseylerinde yürütme kurulu üyesi ve başkanı olarak uzun yıllar çalıştı.

2005-2019 yılları arasında Uni-Mar Enerji Yatırımları A.Ş.'de Genel Müdür ve Yönetim Kurulu üyesi olarak görev yaptı.

"An Empirical Study of the Ratchet Effect on Money Demand for Selected Countries" başlıklı kitabı 1993 yılında Hazine ve Dışticaret Müsteşarlığı Ekonomik Araştırmalar ve Değerlendirmeler Genel Müdürlüğü tarafından yayımlandı.

T24'de yer alan yazılarının yer aldığı ikinci kitabı "Tarih Tesadüfleri Sever" Kasım 2022'de yayımlandı.

Enerji, vergi, dış ticaret ve yatırım politikaları, tarih ve uluslararası ilişkiler üzerine çeşitli dergi ve gazetelerde çeviri ve yazıları yayımlandı. 2020 yılından itibaren T24 Haftalık'ta yazan Enver Güney evli ve iki çocuk babası.

Yazarın Diğer Yazıları

Rusların Türkmenistan’daki Göktepe Katliamı, 12 Ocak 1881

Skobelev, Moskova yakınlarında kaldığı Hotel Dusseaux’da 7 Temmuz 1882 yılında 39 yaşında ölür. Göktepe katliamı ise ülkemizde yeterince bilinmediği için halkımızın zayıf hafızasından kolayca silinip, gitmiştir

Suriye’de yakın dönemde yaşananlar: 1 Mart Tezkeresi’nin gelişmelere etkisi ve sonrası?

2011 yılına gelindiğinde, tarım sübvansiyonlarının önemli ölçüde azaltılması ve yüksek enflasyon Suriye’de orta sınıfın ciddi ölçüde geçim derdine düşmesine neden olacaktır. 2008-2011 arasındaki dönemde küresel ısınmadan kaynaklanan büyük kuraklık felaketin ilk habercisidir

Roman Stashkov'un zoraki diplomatik görevi

Brest-Litovsk Barış Anlaşması, Lenin’in devriminin bitiş çizgisi olarak adlandırılır. Anlaşma boyunca izlediği yol ve politika, onun bireysel mücadelesinin ve gücünün göstergesidir. Lenin bu konuda hiçbir uzlaşmaya yanaşmamıştır. Onun belirlediği koşullar ve sınırlar dışında, devrim için belirlediği yoldan hiçbir fedakarlık yapılmadan yola devam edilir. Bu kararlı tutumu ve inatçılığı, Bolşeviklerin diğer devrimci partilerden ayrışmasına ve parti içinde birçok önemli görüş ayrılığına neden olur. (Orlando Figes-A People’s Tragedy)

"
"