27 Aralık 2020
Koronavirüs salgını, dünya genelinde etkisini sürdürüyor, hayatın tüm alanlarını sekteye uğratmaya devam ediyor. Geldiğimiz noktada pandeminin atlatılması için toplu aşılama birincil seçenek olarak gündemde bulunuyor. Bazı ülkelerde aşılamalar başladı[1], bazı ülkeler son hazırlıklarını yapıyor. Türkiye'de ise birçok husus hâlâ belirsizliğini koruyor. Aşılamada öncelik sıralamasının nasıl olacağı da tam olarak netleşmeyen hususlar arasında. Oysaki herkesin aşılanmasına yetecek kadar aşı bulunmadığı için, bu sıralamanın adil bir şekilde yapılması önem arz ediyor. Belirtmek gerekir ki bu sorun aslında ciddi bir etik ve ceza hukuku problemi olan triyajın büyük ölçekli halidir.[2]
2 Aralık 2020 tarihinde yapılan Bilim Kurulu Toplantısının ardından Sağlık Bakanı yazılı olarak üç gruplu bir öncelik sıralaması açıkladı.[3] Buna göre birinci grupta 65 yaş üstü vatandaşlar [1.1] ile toplu ve kalabalık yerlerde (yaşlı, engelli, koruma evleri) yaşayan yetişkinler [1.2]; ikinci grupta toplumun işleyişi için gerekli sektörlerde ve yüksek riskli ortamlarda bulunan ve kritik işlerde çalışan kişiler [2.1] ile 50 yaş ve üzeri en az bir kronik hastalığı bulunan kişiler [2.2]; üçüncü grupta 50 yaş altı en az bir kronik hastalığı bulunan vatandaşlar [3.1], genç yetişkinler [3.2] ile ilk iki grupta yer almayan sektör ve mesleklerde çalışanlar [3.3] bulunuyor. Bu kişilerin aşılaması bittikten sonra ise ilk üç grubun dışında kalan kişilerin tamamının aşılanması öngörülüyor.
Bu açıklama ve gruplama hakkında sorulabilecek çok sayıda soru var.[4] Örneğin insan hayatına ilişkin böyle bir sınıflandırmanın işlerliğe kavuşması için bir Bakan açıklaması yeterli midir? Son tahlilde birçok insan için ölüm kalım kararı niteliğinde olacak bu sınıflandırmaya ilişkin yeterli derinlikte bir araştırmaya dayanan, ayrıntılı bir mevzuat çalışması yapılmakta mıdır?
Açıklamanın içeriği açısından bakılırsa genel prensipler bakımından uluslararası kabul gören ölçütlerin esas alındığı görülüyor.[5] Açıklamada belirtildiği üzere "enfeksiyon kapma, ölüm oranı, olumsuz toplumsal etki riski gibi unsurlar"dan yola çıkılarak sınıflandırma yapılmış durumda. Ancak genel ölçütlerin daha net bir şekilde ortaya konulmasında fayda var. Bu bağlamda;
ölçütlerinden hareketle özel durum tanımları yapılabilir. Örneğin 2. ölçüt bakımından öncelenmesi gereken fakat izole bir hayat yaşayan veya vaka oranlarının çok düşük olduğu bir yerde yaşayan nispeten yaşlı bir kişi – ideal bir sıralamada – 1 ve 3 numaralı ölçüt bakımından gösterdiği özellik sebebiyle sıralamada genç bir sağlık personelinin gerisinde tutulabilir.[6] Her bir somut olayda en makul sonucu verecek soyut belirlemelerin yapılması oldukça güç olsa da[7], bu bakış açısından hareket edilmesi uygundur. Sağlık Bakanlığının da iradesinin bu yönde olduğu anlaşılmaktadır.
Buna karşın yapılan açıklama özellikle yeterli ayrıntıda olmaması, "vatandaş" kelimesinin kullanılması, yalnızca 65 ve 50 yaşa ilişkin belirleme yapılmış olması[8] bakımından tartışmaya açıktır.
İlgili belirsizliklerin giderilmesi yolunda Almanya örneğinden faydalanılabilir. Zira Alman Federal Sağlık Bakanlığı 21.12.2020 tarihinde aşı önceliğine ilişkin bir yönetmelik yayınladı (CoronaImpfV)[9] ve aşılamanın 27 Aralık'ta başlayacağını duyurdu.[10] Yönetmelikte; hak sahipliği, öncelik grupları, takip ve takviye aşıları, hizmetin nasıl sunulacağı ve sürecin nasıl işletileceği, aşılamanın gözetimi, randevu alımı, kod dağıtımı ve finansmana ilişkin düzenlemeler bulunuyor. Yönetmeliğe göre öncelikli olacak üç grup sırasıyla şu şekildedir:
1. Grup: En yüksek öncelik (m. 2)
2. Grup: Yüksek öncelik (m. 3)
3. Grup: Göreceli yüksek öncelik (m. 4)
Görüldüğü üzere Almanya'da öncelik sıralaması oldukça ayrıntılı bir yönetmelikle düzenlenmiş, gönüllülük esası kabul edilmiş durumda.[12] Öncelik sıralamasındaki yaş sınırları 80, 70 ve 60 olarak belirlenmiş. Zira Robert Koch Enstitüsünün verilerine göre 80-89 yaş aralığında ölüm oranı yüzde 45,2 iken 70-79 yaş aralığında yüzde 21 ve 60-69 yaş aralığında yüzde 8,5, 50-59 yaş aralığında yüzde 3,1. Bu oran devam eden yaş aralıklarında düzenli olarak düşüyor.[13] Bu veriler Türkiye'de sıralamanın 60 ve 50 yaş sınırı üzerinden yapılmasına şüpheyle bakılmasını gerektiriyor.
Yine Alman yönetmeliğinde sağlık çalışanları ve diğer meslek grupları ile çeşitli hastalıklara sahip kişiler bakımından ayrıntılı bir düzenleme söz konusu. Ayrıca hak sahipliği için de Almanya'da ikamet ediyor, Almanya'daki bir sağlık kurumunda hâlihazırda tedavi ediliyor veya çalışıyor olmak dahi yeterli sayılıyor (madde 1); vatandaşlık şartı söz konusu değil.
Aynı standartlarda bir düzenlemenin Türkiye'de de yapılması önünde bir engel bulunmamaktadır veya bulunmamalıdır.
Çoğunluğun inancına, diğerlerini aşan bir dokunulmazlık atfetmek hukuksuz olduğu kadar anlamsızdır. Özgürlük prensip olarak çoğunluktan ve/veya gücü elinde bulundurandan doğru tehdit altındadır. Bu, inanç ve ifade özgürlükleri için de geçerlidir. Çünkü modern bir hukuk sisteminin var olmadığı bir gücü gücü yetene düzeninde tehlikeye girecek olan çoğunluğun değil azınlığın inancı ve sözüdür
Ülkenin bu tür olayların yaşan(a)mayacağı bir yer haline gelmesi ve istismar alanlarının kapatılması laik hukuk devletinin asli görevi, bu görevi yerine getirecek siyasetin oluşması ise tüm toplumun sorumluluğudur
Mahkemelerin veya hâkimliklerin yayın yasağı kararı vermesine dayanak olacak hiçbir düzenleme bulunmamaktadır. Dayanak sayılan genel nitelikli düzenleme Basın Kanunu'nda bulunmaktadır ve ironiktir ki başlığı "Basın Özgürlüğü"dür
© Tüm hakları saklıdır.