Bu yazı resepsiyonu 25. katta olan bir otelin 37. katındaki bir odada yazılıyor. Yazı bittikten sonra 58. kattaki cafe-bar'da kafayı cilalayacağız ve Şanghay'daki son geceyi böylece noktalayacağız.Sonra…
Sonra Çin'in derinliklerine doğru yolculuk. Bakalım Çin Halk Cumhuriyeti'nin Şanghay kentinde nereye bakarsan bak, kentin neresinde olursan ol üstünüze üstünüze gelen kapitalizm Çin'in derinliklerine dalınca nasıl olacak; hangi kılık ya da kılıfta karşımıza çıkacak…
Gökdelenleriyle, aşırı lüks mağaza bolluğuyla, yüksek bir yaşam kalite ve standardına işaret eden binaları, yolları ve insanlarıyla Şanghay'da benim -ve benden önceki ve sonraki birkaç- kuşağın kafasındaki sosyalizm kuruculuğuna girişmiş Çin'in simgesi olan şu uçuk mavi Mao ceketi giymiş tek bir kadın ve erkek görmedim.
Durun, durun, gördüm. Tek… Bir tek… Dün ünlü TV kulesinin dibinde, turist otobüslerinin çevresinde, uçuk mavi ve epey yıpranmış bir Mao ceketi giymiş yaşlı bir kadındı.
Dileniyordu…
Ötesine bakmadım.
Bakamadım…
* * *
Ve Wuhan…
Merkezi Çin denen bölgenin en büyük kenti (17 milyon)… İki buçuk saatlık bir uçak yolculuğundan sonra ulaştık.
Hayır, Şanghay'la bir akrabalığı, hatta hısımlığı bile yok. Şanghay anlaşılan Singapur, Bangkok, Hongkong gibi öteki doğu ve güneydoğu Asya metropolleri ile birlikte bir başka ligde oynuyorlar: Gökdelenler liginde…
Wuhan ise Çin'in derinliklerinde pek de bir özelliği olmayan bir kent. 300 doğal gölün bulunduğu, Yangtze Irmağı ile büyük kolu Han Irmağının buluştuğu yerde kurulmuş. Her yer bol bol su. Gezi rehberinin hava limanı ile kent arasında ayaküstü verdiği bilgiye göre Çin'in en verimli topraklarından birindeyiz. Böyle bir bölgede ne beklersiniz? Göl kıyılarında kurulmuş, evleri insani boyutlarda küçük küçük köyler; onları birbirine bağlayan basit ama bakımlı yollar filan değil mi?
Hayır. Wuhan'da sizi TOKİ karşılıyor. Hani kentlerde bulduğu her boşluğa, her yeşil alana konut adı altında zevksiz beton silolar diken TOKİ… Artık Çin Komünist Partisi'nin tepesindekiler TOKİ'nin namını duydu, "Yav, Türkiye'de Tayyip Erdoğan'ın takımı iş başına gelince TOKİ diye bir kuruluşa konut adı altında bir çeşit beton kuleler diktiriyorlar. Pek de güzel oluyor. Bir arsa üstüne birkaç değil birkaç yüz aileyi yerleştirebiliyorsun. Burada biz de yapalım mı" dediler, yoksa Tayyip Erdoğan, Çin gezisi sırasında bunlardan mı esinlendi bilemem ama, Wuhan'daki konut kulelerine bakınca "Al TOKİ'yi vur Wuhan'dakilere" diyorsunuz ve haklı oluyorsunuz…
Şimdi kimileri "Sen gelişmiş, sanayi toplumu ötesine geçmiş, refah toplumuna dönüşmüş Avrupa ülkelerine bakıyor ve Çin'de aynı kent ve yerleşme kültürünü arıyorsun. Oysa sanayileşmekte olan ülkelerde kentler kırsal kesimler için iş bulma olanağı sunan çekim merkezleridir. Hızlı iç göçler yaşanır ve kentlerde yoğun konut ihtiyacı doğar. Bütün benzer ülkelerde bu böyledir " filan dedi.
Haklısınız. Bütün kapitalist ülkelerde bu böyledir…
Ama benim de 1921'de kurulmuş, 1949'da iktidara gelmiş ve o gün bugündür iktidarı elinden hiç kaçırmamış bir komünist partinin, ÇKP'nin yönettiği bir ülkede insana yaraşır, doğaya saygılı bir yerleşim politikası beklemek, ummak hakkım olmasın mı?
* * *
İlk üç yazı gökdelendi, konuttu, TOKİ'ydi derken gezi notları olmaktan çıktı -sanki çok anlarmışım gibi- konut politikaları üstüne yazılar oldu.
Bu son olsun. Ben acı tatlı, kederli matrak gözlemlerden süzülmüş bir Çin gezisi notları yazmak istiyorum. Bundan sonrakilerde umarım beceririm. Zaten yarından itibaren tam dört gün Yangtze ırmağının üstüne bir nehir gemisindeyiz. Çin'in yakın dönemdeki en büyük proesini görme gırsatı da olacak. Yangtze üstüne dört nükleer santrala eşit güçte bir HES inşa edimiyor(muş).
Hele bir görelim…