Metin Tekin Beşiktaş'ın efsane futbolcularından biridir. Futbolculuk günlerinde başta kızlar, tüm Beşiktaşlılar ona hastaydı.
Lakin...
O Metin, hocası Gordon Milne ile ağır sorunlar yaşıyordu. Şayet Metin o günlerde azıcık kaypak bir adam olsaydı, hocası Gordon ile “top gibi” oynardı. Ama o asla kuyu kazmayı denemedi.
İşte o "Sarı Fırtına" Metin Tekin'in futbolcuların golden sonraki itirazlarıyla ilgili "çok tarihi" bir lafı vardır:
"Aslında biz de biliriz o itirazlar boşuna! Hakem golü vermiş bi kere, itiraz etsen kaç yazar! Ama itiraz ederiz ki; oyunun kalan sürelerinde olabilecek başka hataları bizim aleyhimize yapmasın diye hakemi hizaya getirmeye çalışırız; ona baskı yaratmaya uğraşırız."
***
Beşiktaş-Fenerbahçe maçı bitti. Kaybeden her zaman hakemi suçladığı için bizde; Fenerbahçe de onu yapıyor.
Olcay Şahan bu durumu çok güzel özetledi: "Geçmişte hep biz ağlıyorduk. Bugün de Fener ağlasın!"
Aziz Yıldırım bugün (“biz hiç konuşmuyoruz” konulu basın toplantılarının binbeşyüzüncüsüne) çıktı ve Halis Özkahya'nın "kellesini isteyerek" konuya girdi.
Ama herkes biliyor ki; tıpkı Metin Tekin'in futbolcu tayfasını tarif ettiği gibi, yönetici tayfası da bizde “aynısını” yapar!
Aslında Aziz Yıldırım da bilir; puanlar gittikten sonra Halis Özkahya'nın kellesini alsan ne olur? Ya da Deniz Çoban gibi "Maçı katletmişim yahu" diye özür dilese ne olur?
Ama bugün yapıldığı gibi çıkılır; esip gürlenir.
Çünkü kafalar bir sonraki "büyük maçta"dır!
O da nedir?
9. haftada Fenerbahçe-Galatasaray maçı vardır!
Bunca para harcandıktan sonra (hele ki Beşiktaş'a kaybetmişken) bir de Galatasaray'a kaybetmek olmaz! Kaybedersen adamı tefe koyarlar!
Bakmayın Aziz Yıldırım Cüneyt Çakır'a sallıyor...
Sallasa ne olacak ki; Cüneyt Çakır'ın totosu zaten bağırıyor:
"Ben bu ülkenin gelmiş geçmiş en iyi hakemiyim."
Aziz Yıldırım da bunu bilir. Ama ona sürekli "Kötü hakem... Hakem bile değil..." diyerek Fenerbahçe-Galatasaray maçına “ısrarla onun verilmesini” talep eder!
Bugünden Cüneyt Çakır'a hem maçı iyi idare etmesini tavsiye edermiş gibi yapar; (ki Aziz Yıldırım gözünde iyi idare edilmiş maçın tek karşılığı vardır: O maçı Fener'in kazanmış olması! Onun dışındaki her sonuçta "kesinlikle" hakem tek suçludur!)
Hem bunu yapar...
Hem de TFF ve MHK'ye "Benim Galatasaray maçıma Cüneyt Çakır'ı yollayın. O gerekeni yapacaktır. Şayet yapmazsa; o zaman ben size yükleneceğim. Diyeceğim ki; Ben size aylar önce ‘Cüneyt Çakır kötü hakem’ demiştim. Ama siz bana kulak asmayarak onu gene bizim maçımıza yolladınız” diyerek; hem hakemi, hem onun başındakileri açmaza sürüklemeye oynar.
***
İşte Galatasaray'ın Kadıköy'de 15 sene kazanamamış olmasının hikayesi budur!
Fenerbahçe için Galatasaray'ı yenmiş olmak o kulübün “varlık nedeni”dir!
Ama Galatasaray için öyle değildir. Galatasaray'ın daha ciddi misyonu vardır; yabancıları yenmek gibi!
2000'li yıllarda Galatasaray UEFA Kupasını almıştır, Süper Kupayı almıştır ve daha bi dünya yerel kupa kazanmıştır. O yüzden Galatasaray’ın “ipi kuşağına denk”tir!
Ama Fenerbahçe'nin ve Aziz Yıldırım'ın denk değildir!
Denk olması için Galatasaray'ı hep yenmesi lazım! Yoksa başka türlü o koltukta oturamaz!
Fenerbahçe'de (özellikle) 2000'den bu yana "taktik hep aynı"dır.
Fenerbahçe bütün Galatasaray maçlarını... Hele bi de işler bugünkü gibi iyice karışmaya müsaitse tüm Galatasaray maçlarını 3 HAFTA ÖNCEDEN OYNAMAYA BAŞLAR!
Ben "acemi" Galatasaray yönetimine FENERBAHÇE KAFASI NASIL ÇALIŞIR; daha nasıl anlatabilirim ki!
Aziz Yıldırım’ın basın toplantısını bugün ve o saatte yapmasının kendi içinde değişik nedenleri vardır. Bunlar:
1- Galatasaray'ın akşam ŞL maçı var ve bu yüzden yarın sayfalar Sarı-Kırmızı çıkar. Bu toplantı öyle bir günde Galatasaray'dan sayfa çalarak oraya Sarı Lacivert haberler koymaktır.
2- Üç hafta sonra Fenerbahçe-Galatasaray maçı var. O maç bugünden itibaren (!) oynanmaya başlandı. Çok net gördüğümüz üzre, maçın hakemi de Cüneyt Çakır olarak tayin edildi!!! Haddini bilmesi, Fener yanlısı yönetmesi istendi!!!
3- Yakında mahkeme var. O mahkemeye kadar gündemde olmak lazım!
Ve 4- Yandex reklamı yapmak!
Bugün ekranlarda gördüğünüz Aziz Yıldırım Metin Tekin’in anlatmaya çalıştığı “hakeme itiraz eden futbolcunun yönetici versiyonu”dur!
Toplantının kendi içinde barındırdığı çok dramatik anlar da vardı. Geçen sene oynanan Akhisar maçı öncesi Aziz Yıldırım hakem Özgür Yankaya için “Bir daha bizim maçlarımıza gelemez!”demişti. Hafta sonu Fenerbahçe’nin gene Akhisar’la maçı var ve aynı Aziz Yıldırım o Özgür Yankaya’ya teşekkür etti! Neden? O maçta 4. hakem olan Özgür Yankaya Robin van Persie’nin ısınma krizi meselesinde ona müsamahakar davranmış. İşte Aziz Yıldırım’ın bir hakemin kellesini istemekle ona teşekkür etme arasındaki mesafe bu kadar uzaklıktadır! Geçen sene stada sokmuyordu; bu sene teşekkür ediyor! Neden? Çünkü bu sene basit bir meselede Fenerbahçe’den yana tavır alıyor!
Bayramın son günü bayramlaşma gerekçesiyle kulübe çağrılan Fenerbahçe muhabirleri Aziz Yıldırım eli ve diliyle paçavraya çevrilmişti. O gün çok tepki gören Fenerbahçe muhabirleri bugün taşı gediğine koyma konusunda çok kararlıydı. Beyaz tv’den Sezgin Gelmez soru sormak için elini kaldırdı. Yıldırım “Sor ‘atçı’ Sezgin” dedi. Aziz Yıldırım Sezgin Gelmez için o ifadeyi daha önce de kullandı. Çünkü Sezgin meslek hayatına Fenerbahçe muhabiri olarak başlamış; mesleğinin önemli bir bölümünde de atyarışı sayfası hazırlayarak yarış tahminleri yapmıştı. Yıldırım’ın Beyaz tv muhabirine “atçı” demesinin nedeni buydu. Sezgin başkanın kendisi hakkında yeniden aynı ifadeyi kullanması üzerine (kendine has) bir cümle kurdu ve cümleyi yarım bıraktı. Kalanını Aziz Yıldırım’ın anlamasını istedi ve emin olun anladı da!:
“Atçı diyorsunuz da... Fenerbahçe’ye futbol şube sorumlusu olduğunuz çömez yöneticilik günlerinizde bana, Gürcan’a (Bilgiç) futbol konusunda fikirlerimizi soruyordunuz. O günleri unuttunuz mu?”
Şimdi başlığa bakıyorsunuz ve bir ŞL maç yazısı okuyacağınızı sanarak “Ne anlatıyor bu abi?” diyorsunuz. Oraya geliyorum.
Astana-Galatasaray ŞL maçının en büyük özelliği Galatasaray 100. maçına çıkarken ev sahibi Astana tarihinde ilk ŞL (ev) maçına çıktı.
Biz bu duyguyu tam 22 yıl önce (futbolcu) “Hamza Hamzaoğlu ve takım arkadaşları” sayesinde yaşamıştık. Hani biz bugün “Kazakistan mı? Geçiniz” diye burun kıvırıyoruz ya... İşte o günlerde İngiliz Machester United de bize aynı şekilde burun kıvırıyordu. Peki onlar bizi küçümsedi diye teslim mi olduk? Tabi ki hayır... Onları doğduklarına pişman ettik! O yüzden Kazakların da aynı ruh halinde olacaklarını zaten tahmin ediyorduk.
Artı... Kazakistan futboluna milli takım düzeyinde yabancı değiliz. Kadıköy’de 4-0 kazandığımız Ersun Yanal’lı bir milli maç hatırlarım mesela... 4-0 biten maçta kan kusar mısınız? Kusturmuşlardı!
Bu tip takımların işini erkenden bitirmezseniz sizi aynı sonuç bekler. Kaldı ki Faroe Adaları denen takımların Avrupa Şampiyonu olmuş Yunanistan’ı yenebildiği bir çağda yaşıyoruz. Rakibi hafife alan yanar!
Devam edelim. Yazının çoğuna konu ettiğimiz Aziz Yıldırım bir günde Fenerbahçe başkanı olmadı. Onun bir de futbol şube sorumluluğu yaptığı dönemler vardır. (1991-92)
İşin enteresan tarafı; Hamza Hamzaoğlu da aynı yıl Galatasaray’a gelmişti. Rakip Astana’nın hocası Stoilov da tıpkı Hamza gibi orta sahanın solunda oynardı ve 1992-93 sezonunda Fenerbahçe’ye Aziz Yıldırım tarafından (!) transfer edilmişti.
Astana Kazakistan futbol tarihinde Şampiyonlar Ligi gruplarına kalan İLK takım. Tıpkı Galatasaray gibi! O yüzden de hocaları Bulgar Stoilov “Amacımız Türkiye’nin Galatasaray’ı olmak” diyor. Düşünün; Fenerbahçeli Stoilov, “Kazakistan’ın Galatasaray’ı olmak istiyoruz” diyor! Der; çünkü Stolilov Türk futbolundaki devrime birebir şahit olmuş! O olaya Aziz Yıldırım gibi “tesadüf oldu” gözüyle bakmamış; Bulgaristan’dan kalkıp taaa Kazakistan’a “futbol devrimi” yapmaya gitmiş!
Onlar bugün o devrim maçına çıkarken...
Bizim ülkemizde hala başkanlık yapan Aziz Yıldırım hala “atçı” Sezgin’le boğuşuyor!
O Aziz Yıldırım “atçı” Sezgin’le boğuştuğu gibi, hala hakemlerle uğraşıyor! Girin arşivlere; geçen sene bugünlerde “gene aynı konulu” Aziz Yıldırım toplantıları göreceksiniz. Bugün de ondan oldu; seneye bugünlerde emin olun gene aynı şeyleri konuşuyor olacağız!
Atletico Madrid maçında da ülkenin içinde bulunduğu “futbol ikliminden” bahsettik. “Eloğlu nelerle, biz nelerle uğraşıyoruz” demiştik. O gece ‘Galatasaray yenildi diye’ yazdıklarımıza gülen Fenerli, ertesi gün Molde’den tokadı yiyince ayılmıştı!
Hiçbir şey tesadüf değil... Türk futbolunun hala Aziz Yıldırım’ın izin verdiği kadar ilerleyebilmesi kesinlikle tesadüf değil. Yapılacak şey belli oysaki... Kim çıtayı yükselttiyse, onun yanına yaklaşmaya oynayacaksın. Ama yaklaşamayacağını bilen, oralardakini aşağıya çekmeye oynuyor. Aziz Yıldırım (özellikle son 5 yıldır) Türk futbolunun en büyük el frenidir!
Maçla ilgili ne diyelim ki?
2 gol yemişsin; 2’si de kendi kalene!
Kazanabilir miydin? Evet, kazanabilirdin... Ama kaybedebilirdin de!
Selçuk’un gördüğü komik sarı karta dikkatle bakın. Orada Türk futbolunun nasıl zavallı bir futbol iklimi içine sokulduğunu göreceksiniz. Rakibi faul yapıyor. Ama acelesi neyse daha hakem düdük çalmadan topu eliyle tutuyor! Türkiye’de öyle alışmışlar çünkü. Bizde o pozisyona hakem faul çalar. Belki bu hakem de çalacaktı ama... Selçuk İnan’a “Maçı ben yönetiyorum, sen değil” diyerek sarı kartı yapıştırıyor!
Kaçan gollerde hep Kazak taraftarların yüzlerine baktım. Adamlar orada olmaktan o kadar mutlu ki; “gol kaçırırken bile” gülümsüyorlar!
Hep de gülsünler inşallah!
Onlar futbol vesilesiyle mutlu olmaya bizden daha çok yakışıyorlar!