27 Eylül 2015

Bu seferki sakatlık 'talihsiz' değil!

Burak Yılmaz’ın Trabzon maçında sakatlanması, Galatasaray açısından “talihli” bir sakatlık olacak!

Trabzon maçında sakatlanan Burak Yılmaz’ın tedavisi için yurt dışına giderken söylediklerini duydunuz mu? “Fenerbahçe maçına yetişebilecek misin?” diye sormuşlar; “Öyle bir hedefim yok. Tam olarak iyileşmeden sahalara dönmeyeceğim” cevabını almışlar.

Bunun anlamı şudur:

“Geçen sezon o kadar kısa sürede iyileşilmeyeceğini bilmeme rağmen Hamza hocanın hatırına kendimi sahaya attım. Bu acelecilik sakatlığımı kronik bir hale getirdi. Artık kimse için kendimi ateşe atmam. Attık da ne oldu; kıymet mi bilindi!”

Hatırlayın o günleri... Burak adale sakatıydı. Dinlenmesi şarttı. Ama hocayla Burak kulübede göz göze geliyor; Burak hocasına “Ne olur oynat beni hocam” der gibi bakıyor, hocası da onu kırmıyor ama; daha 5 dakika dolmadan golcü oyuncu bir kez daha sakatlanıyordu. Güya Avrupa’dan bir kadın bulmuşlar; o bu tür sakatlıkları çok kısada iyileştiriyormuş! Hikaye tabi... Burak cahillik ediyordu, Hamzaoğlu cahillik ediyordu; en kötüsü Galatasaray’ın doktorları cahillik ediyordu. O sakatlık, “üstüne gidilerek”yenilecek bir sakatlık değildi.

Sanki talihlisi varmış gibi muhabir dilinde hep “talihsiz” sakatlıktan bahsedilir ya... Burak Yılmaz’ın Trabzon maçında sakatlanması ve uzun bir süre sahalardan uzak kalması (göreceksiniz) Galatasaray açısından “talihli” bir sakatlık olacak!

Farkındayım; bu sözleri Galatasaray’ın son 4 sezonda kazandığı 3 şampiyonlukta en büyük pay sahiplerinden biri olan “milli golcü” için ediyorum...

Benim gördüğüm; Burak Yılmaz’la Hamza Hamzaoğlu arasındaki ipler çoktan kopmuş!

Olayın Burak açısından kötü tarafı şu...

Trabzon maçında Podolski oyundan çıkmış, gol yükü tamamen Burak’ Yılmaz’a kalmıştı. Ama tam o anda Burak da sakatlandığında yanımdaki Galatasaraylılar (öfkeyle) onun sakatlık numarasına yattığını iddia etmişti! Hafta içinde Burak’ın “sahiden” sakatlandığı anlaşılmıştı ama; o gece gördüm ki, rakip taraftarların zaten büyük tepkisini çeken golcü oyuncu artık kendi takımında da “yalancı çoban” durumundaydı! O “Yetişin, evim yanıyor” dese bile, taraftarı ona inanmıyor! Daha da kötüsü; hocasının kuyusunu kazabileceğini düşünüyor!

Galatasaray taraftarlarının bu ruh halinde olması boşuna değil. Çünkü Burak Yılmaz ve Hamza hoca buralara bir günde gelmedi.

Bu işler böyledir; şampiyonluk kazanmak kadar “şampiyonluktaki hisseleri pay edebilmek” daha önemlidir.

Aslında karakterine hiç uygun değildir. Ama “3 kupayla tek başına poz vermek” Florya’da birlikte çalıştıklarına karşı Hamza Hamzaoğlu’nu epey antipatik etti. Zaten dile de geldi: “Hamzaoğlu’nu biz şampiyon yaptık ama o kerameti kendinden biliyor!”

Prandelli ile kan uyuşmazlığı yaşadıklarını, aynı paraya oynasalar da Hamzaoğlu geldikten sonra eskiye oranla “ölümüne” oynadıklarını söyleyen Selçuk İnan’ın kendisi. Galatasaray’ın takım kaptanı; Burak Yılmaz’ın en iyi arkadaşı.

Görüyorsunuz; Galatasaray’da işler futbolcunun keyfine göre yürüyor. Prandelli için yürümeyen ayakları Hamzaoğlu için şahlanıyor! Ama filmin sonu şampiyonlukla bitince Hamzaoğlu’ndan da “diyet” isteniyor:

“Seni biz şampiyon yaptık. Bizim kıymetimizi bil!”

Bir takımda işler bu noktaya geldiyse yapılması gereken bellidir. Takım içinde “beylik” ilan eden bu oyuncuların “ismine ve titr’ine bakmadan” biletini keseceksin! Başka türlü bu düzenle baş edemezsin!

Kriz kampta da devam etti. Koca yaz boyu İbrahimoviç transferi dillendirildikçe bundan en çok Burak Yılmaz rahatsız oluyordu. O da yetmiyor; Hamzaoğlu kulübe kazandırdığı 3 kupa karşılığında yönetimden sadece Niasse’ı istiyordu. Sadece bu bile Hamza hocanın yeni sezonu Burak Yılmaz’la yürümek istemediğini itiraf ediyordu.

“Gomez gibi bir golcü istiyorum” demesi de o krizin zirvesi oldu. Bakmayın dilden çıkan “Gomez gibi” lafına... Aslında Hamza hocanın istediği (eski takım arkadaşı)“Hakan Şükür gibi” bir golcü! Hakan Şükür 90 dakika pres yapan, rakibe nefes aldırmayan, topu hep rakibin yarı alanında tutan bir golcüydü. Ama Burak Yılmaz (Hakan Şükür gibi) oyunu rakip yarı alana yıkabileceğin bir oyuncu değildi. Dahası; yaşlanmıştı ve sakattı. O sakatlığın yeniden nüksedeceğini iki taraf da biliyordu. Westham’dan yaklaşık 10 milyon euroluk teklif geldiğinde yapılacak şey belliydi. Ama zaten transfer yapmadığı için eleştirilen yönetim, golcüsünü de satmaya cesaret edemedi.

Şayet milli takımın Letonya ve Hollanda’yla çok hayati 2 maçı olmasaydı Hamza Hamzaoğlu Burak Yılmaz’a bu kadar sabır göstermezdi. Ama ne çare ki; Türk milli takımının bırakın Burak Yılmaz’ı; o herkesin burun kıvırdığı Umut Bulut kadar olan bir golcüsü bile yok! Podolski’nin geldiği sezonda forveti “Burak Yılmaz-Umut Bulut” şeklinde yapmanın “özel bir rica” karşılığında olduğunu ilk önce ben yazmıştım. Ama benim demek istediğim Hamzaoğlu’nun (asla) Fatih Terim’den talimat aldığı anlamında değil. Hamzaoğlu’nunkisi milli bir sorumluluktu. Ülkesini düşünen her insan, bu işbirliğinden gocunmazdı.

 

*  *  *

 

Oydu-buydu derken; 6. haftaya geldik. Geçen sene gelir gelmez sırf daha fazla ofsayta düşmesin diye Burak Yılmaz’ı biraz geriye çeken Hamzaoğlu bu sene onu yapmıyor! Trabzon maçının sadece ilk yarı istatistiği bile düşülen 4 ofsayttan 3’ünde Burak’ın olduğunu yazıyor. Ama sanki Burak Yılmaz ısrarla “ofsayta düşsün diye” bekleniyor! Bu Hamzaoğlu cephesi... Ama gözümün önüne de Sivas maçında kulübede oturan Burak Yılmaz görüntüsü geliyor. O da; “Ben burada gayet iyiyim” diyordu. “Hamza hoca bu sene yolunu bensiz yürüsün” diyordu. İşte tüm bu olanlar eşliğinde büyük fotoğrafa bakıyor ve “Burak Yılmaz’ın sakatlanması HERKES İÇİN hayırlı olmuştur!” diyorum.

 

*  *  *

 

Gelelim maça... Daha önceki yazılarımızda Galatasaray’ın bu seneki en büyük rakibinin “kendi taraftarı” olduğunu söylemiştik. Bunu demek için futbol uleması olmaya gerek yok. Çünkü eskiden kendi stadında rakibi boğan Galatasaray’ın bu sezon evinde galibiyeti yoktu. Taraftar maça öyle bir negatif enerjiyle gidiyor ki; bu olduğu gibi sahadaki futbolcuya yansıyor. Antep maçının kazanılması en çok bu açıdan önemli... Bu 3 puanla taraftarla barış sağlandı.

Bu maçın benim açımdan en ilginç istatistiği (çok kişi bilmez) geçmişte bayrama denk gelen birçok Antep maçında bayramın zehir olması. Bu maç da bir bayram günü oynandı. Antep’in baklavası ünlüdür. Nasılsa bayram, “tatlı yer, tatlı konuşuruz” diye maça gidersin ama... Sana başka bir Antep ünlüsünü takdim ederler; Antep acı biberi!

İlk gol Muhammed Demir’in ayağından gelince aklıma aklım gene o ilginç tesadüfe gitti. Ama Podolski beraberlik golü için çok bekletmeyince Galatasaray’ın maçı çevirmesi zor olmadı.

Hani Burak Yılmaz’ın sakatlığı herkes için hayırlı olacak demiştim ya... Benim beklediğim Podolski’yi en uca itmek, Yasin ve Sinan Gümüş’le kanatları kullanmaktı. Ama futbolculuk yıllarından kalma “Hakan Şükür etkisi” Hamzaoğlu’na oraya Umut Bulut’u koydurdu. Çünkü Umut hem gol atabilen hem de takım savunmasını ilk başlatan oyunculardan. Uzun süreden beri gol atamamasına rağmen Hamzaoğlu sırtını Umut’a dayadı. O da galibiyet golünü atarak hocasına teşekkürlerini sunmuş oldu.

Farkında mısınız bilmem! Hamza Hamzaoğlu geçen sene şampiyon takımı epey değiştirdi. Hamza hoca yavaş yavaş “kendi takımını” kuruyor. Bunu yaparken de Denayer, Rodriguez, Carole ve Sinan Gümüş gibi daha 20’li yaşların başındaki isimlerle yürüyor.

Gence sırtını yaslayarak kaybeden yoktur. Belki 1-2 maç kaybedersiniz ama geleceği kurtarırsınız. İlk başlarda sonuca gitme anlamında sıkıntılar normal... Ama dün geceki maçta gördüğümüz gibi “90+’lar oynanırken bile” Galatasaraylı futbolcuyu diri göreceksiniz. Bundan emin olabilirsiniz.

Galatasaray’ın en iyisi Rodriguez ve Denayer idi. Sniejder’in geldiği günden bu yana en etkisiz oyunlarından birini sergilediği maçta bu iki genç o kadar koştu ki; Galatasaraylı Sneijder’in ortalarda pek görünmediği maçta bile “kazanamayacağız” diye bir endişe duymadı.

Galatasaray yavaş yavaş Osmanlıspor ve Mersin İdman Yurdu gibi takımlara kaybettiği puanları telafi ediyor. Trabzon’dan “3 tam puan” alınmasından sonra Antep maçının karşısına da 3 puan yazılması şarttı. Çünkü Pazar akşamı Beşiktaş-Fenerbahçe derbisi var. Şimdi Galatasaraylı keyifle televizyon başına oturabilir. Çünkü bu galibiyetten sonra o maçın bütün skorları Galatasaray’ın işine gelecek!

 

*  *  *

 

Sevgili Galatasaraylılar; Hamza Hamzaoğlu’na öyle hak etmediği eleştiriler yapıyorsunuz ki; bunu yazmam farz oldu.

Daha önce de Hagi ve Bülent Korkmaz gibi Galatasaray’da efsane olmuş oyuncular teknik direktör koltuğuna oturtuldu. Ama ikisi de henüz çok acemiydi. Hagi biraz Bursaspor’u, Bülent Korkmaz da biraz Kayseri Erciyes’i çalıştırmıştı. O koltuğa öyle acemiyken oturdular ki; belki de hayatlarının kalan kısmında Galatasaray’a hoca olmaları asla mümkün olmayacak. Ama Hamza Hamzaoğlu öyle değil!

Çünkü daha futbolu bırakır bırakmaz (karakter olarak çok benzeştikleri) Saffet Susiç’e yardımcı hoca oldu. O bu işi o kadar seviyordu ki; daha 14 yaşında amatör takım kurarak onlara hocalık yapmışlığı vardı. Yani Hamzaoğlu o işe çok ciddi asılacaktı. Susiç’ten bir şeyler öğrendikten sonra Hamzaoğlu yoluna tek başına devam etti. Malatyaspor, Eyüpspor ve Denizlispor’dan sonra yolu bir ilçe takımı olan Akhisar’la kesişti. Sizin beğenmediğiniz Hamzaoğlu en çömez günlerinde (ilk senesinde son anda kümede bıraktığı) Akhisar’ı ertesi sene Süper Lige çıkardı!

Hadi buna burun kıvırın... Ama aşağı yukarı aynı kadroyla, 100 bin euroluk adamlarla Akhisar’ı Süper Lig’de kalıcı bir takım haline getirdi. İşte o günlerde Hamzaoğlu herkesin takdirini kazanıyordu. “Bu çocuk bu işi kıvıracak” dedirtiyordu.

Hadi buna da burun kıvırın; ama bir ilçe takımı olan Akhisar Hamzaoğlu’yla bunları yaparken o ilçenin ili Manisaspor (önce) Süper Lig’den, (daha sonra da) sonra da PTT 1. Lig’den düştü. Size bu da mı bir şeyler anlatmıyor!

Sonra?

Bugün milli takımda Abdullah Ercan ve Vedat İnceefe Fatih Terim’in yardımcıları... Bilen bilir; Fatih Terim’e yardımcı olmak demek biraz da ona “ayakçı” olmak demek. Ona yardımcı olan asla gelişmemeyi kabul edecek! Varsa tersi, Terim’in yardımcısıyken iyi bir hoca olan, adını söylesin; biz de duyalım. Çıkmaz!

Bülent Ünder, Müfit Erkasap orda! Oğuz Çetin, Metin Tekin orda! O yüzden de Abdullah Ercan ve Vedat İnceefe’nin bugün milli takımda olması Fatih Terim’in lütfudur! Ama Hamzaoğlu öyle değil... Çünkü o tırnaklarıyla kazıya kazıya tepeye çıkıyordu. Fatih Terim’in onu milli takıma götürmesi ona çelme takmak gibiydi. Keşke gitmeseydi! Ama oydu-buydu derken, o sayede Hamza Hamzaoğlu’na Galatasaray yolu açıldı. Kalbi de tertemiz bir adamdır. O yüzden Allah gönlüne göre verdi ve işe 3 kupayla başladı.

Şayet Galatasaray gemisini limana yanaştırmasaydı o da soluğu Akhisar’da alırdı. Orası bir gerçek ama... Hamzaoğlu’nun işe 3 kupayla başlaması da sizin için bir anlam taşımıyor mu?

Benim tanıdığım Hamza karakter açısından (hani o hep özendiğimiz) Alex Ferguson var ya... İşte onun gibi “emekli olana kadar” Galatasaray’da çalışması gereken bir adamdır. Onunla hep gurur duyarsınız. O başınızı önüne eğdirmez! O gideceği zamanı da bilir ayrıca... İsterseniz deneyin ve görün: Şayet bir gün “Hamza istifa” diye bağırırsanız Hamza’yı orada “parayla bile” tutamayacaksınız!

O yüzden...

Hamza’ya iyi davranın; zararlı çıkmazsınız!

 

Yazarın Diğer Yazıları

Fenerbahçe ve Galatasaray oynadı; maçı Beşiktaş kazandı

Yanılıyorsun sayın Başkan, Galatasaray ve Fenerbahçe ezeli rakiptir; ebedi de dost!

Ben gazetecinin aleyhte yazmayanını severim!

Bugüne kadar kimse de akreditasyon işini “Neden TSYD yapıyor?” diye sorgulamadı

Ben de varım!

Baktı herkes çok acımasız; Hamza hoca da ders çıkarmaya başladı