Dört saatlik uçuş mesafesinde 56 ülke ve yaklaşık 2 milyar insan…
Dört saatlik uçuş mesafesinde 56 ülke ve yaklaşık 2 milyar insan bulunan Türkiye, ekonomik istikrarı tutturduğu her dönem uluslararası yatırımcı için önemli bir çekim merkezi.
Türkiye’ye gelecek doğrudan yabancı yatırımların artırılmasına ve doğrudan yabancı yatırımlara uygulanacak işlemlere ilişkin temel hükümler 4875 sayılı Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu’nda yer alıyor. Diğer bir anlatımla, doğrudan yabancı yatırımların özendirilmesine, yabancı yatırımcıların haklarının korunmasına, yatırım ve yatırımcı tanımlarında uluslararası standartlara uyulmasına ilişkin temel çerçeveyi bu Kanun çiziyor.
Uluslararası Yatırımcı için Türkiye’de “yatırım serbestisi” var!
“Yatırım Serbestisi” Kanun’un içine işlemiş temel bir prensip olarak karşımıza çıkıyor. Yani, uluslararası anlaşmalar ve özel kanun hükümleri tarafından aksi öngörülmedikçe;
-
Yabancı yatırımcıların Türkiye'de doğrudan yabancı yatırım yapmaları serbest ve daha da önemlisi
-
Yabancı yatırımcılar yerli yatırımcılarla eşit muameleye tabi tutuluyorlar.
Doğrudan yabancı yatırımların ülkelerin ekonomik sistemleri içindeki önemi düşünülünce “yatırım serbestisi” ilkesinin arkasındaki anlayış da daha iyi anlaşılıyor.
Aslında “Yabancı Yatırımcı” kavramı, Kanun’da yer alan serbesti ve eşit muamele kavramlarını da zedeliyor. Yerli yatırımcı ile eş tuttuğunuz yatırımcıya en azından “uluslararası yatırımcı” demek daha doğru görünüyor.
“Serbesti” sadece yatırım yaparken olmaz; bu yatırımlardan kaynaklanan kar, bedel vb. değerler ülke dışına transfer edilebilecek mi? Kısaca söyleyelim, evet; uluslararası yatırımcıların Türkiye’deki faaliyet ve işlemlerinden doğan net kâr, temettü, satış, tasfiye ve tazminat bedelleri, lisans, yönetim ve benzeri anlaşmalar karşılığında ödenecek meblağlar ile dış kredi anapara ve faiz ödemelerinin bankalar veya özel finans kurumları aracılığıyla yurt dışına serbestçe transfer edilmesi de mümkün.
Uluslararası yatırımcıların bölgesel yönetim merkezleri için yeni adres Türkiye olabilir mi?
Uluslararası yatırımcılar, Türkiye’ye yatırım yaparken Türk Ticaret Kanunu’nda yer alan şirketleri veya Borçlar Kanunu’nda düzenlenen adi şirketleri kurabilir veya bu şirketlere iştirak edebilirler; ancak bu yollara yönelmeden ve henüz büyük yatırımlar yapmadan da Türkiye’nin ekonomik potansiyelini ve koşullarını analiz etmelerine imkân veren bir yol daha var: İrtibat Büroları.
İrtibat Büroları, hâlihazırda Ekonomi Bakanlığı tarafından düzenlenen ve yönetilen bir sistemin içinde faaliyette bulunuyorlar. Bu kapsamda, Ekonomi Bakanlığı yabancı ülke kanunlarına göre kurulmuş şirketlere irtibat bürosu açma izni veriyor ve gerek görürse bu izinlerin süresini uzatıyor. Burada dikkate alınması gereken çok önemli bir şart var; irtibat büroları Türkiye’de ticari faaliyette bulunmamalılar.
Ekonomi Bakanlığı, uluslararası yatırımcıların Türkiye’de “Bölgesel Yönetim Merkezi” kurabilmelerinin önünü açabilmek için Temmuz 2012’de Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu Uygulama Yönetmeliği’nde çok önemli bir değişiklik yaptı.
Bu değişiklikle, uluslararası şirketlerin Türkiye’de -irtibat bürosu yapılanması altında- bölgesel yönetim merkezi kurarak;
-
Yatırım ve yönetim stratejilerinin oluşturulması,
-
Planlama,
-
Tanıtım, satış ve satış sonrası hizmetler,
-
Marka yönetimi,
-
Finansal yönetim,
-
Teknik destek,
-
AR-GE,
-
Dış tedarik,
-
Yeni geliştirilen ürünlerin test edilmesi,
-
Laboratuar hizmetleri,
-
Araştırma ve analiz, çalışanların eğitimi gibi faaliyetlere ilişkin koordinasyon ve yönetim hizmeti sağlanması
konularında -hem de Ekonomi Bakanlığından alınacak 10 yıllık izinle- faaliyette bulunmaları mümkün hale gelmiş oldu. Ancak belirtmemizde yarar var, kurulacak bölgesel yönetim merkezleri, uluslararası yatırımcıların diğer ülkelerdeki birimlerine yönelik olarak faaliyet göstermek zorundalar.
Vergi mevzuatı penceresinden bakınca durum henüz şeffaf değil…
İrtibat büroları, ticari bir faaliyette bulunmadıkları ve dolayısıyla ticari kazanç da elde etmedikleri için herhangi bir kurumlar vergisi ve katma değer vergisi mükellefiyeti altına girmiyorlar. Diğer yandan, çalışanlara ödenen ücretler de gelir vergisine tabi değil. Bölgesel yönetim merkezleri bu taraflarıyla da oldukça cazipler.
Buraya kadar her şey son derece olumlu; ancak işin içerisine “vergi mevzuatının” sıkıntılı ve flu alanları girdiği an bu tablo değişiyor. Bölgesel yönetim merkezlerinin, faaliyetlerin vergisel açıdan bir “iş merkezi” oluşturması ve vergiye tabi tutulmaları konusunda Maliye Bakanlığı’nın uygulama ve görüşleri henüz tam anlamıyla berrak değil. Bu durum, Türkiye’de bölgesel yönetim merkezi kurma bakımından, uluslararası yatırımcılarda ciddi bir tereddüt yaratıyor.
Üyeleri Türkiye’de faaliyet gösteren önemli uluslararası şirketler olan Uluslararası Yatırımcılar Derneği - YASED de bu konudaki sıkıntılara ve eksikliklere bir süredir dikkat çekiyor ve konuyu her vesile ile gündemde tutuyor. YASED haksız da sayılmaz, uluslararası yatırımcılar için “bölgesel yönetim merkezlerinin” konumlandırılacağı yer çok önemli.
TBMM gündeminde olan Gelir Vergisi Kanun tasarısına bu konuyu açıklığa kavuşturacak ve daha da özendirecek hüküm veya hükümlerin eklenmesi, ülkemize uluslararası sermayenin çekilebilmesi ve -dört saatlik uçuş mesafesinde 56 ülke ve yaklaşık 2 milyar insan bulunan- Türkiye’nin “bölgesel yönetim merkezleri” için global bir çekim merkezi olabilmesi için büyük önem taşıyor.
Twitter: @AKIN_EMRAH
E-mail: [email protected]