20 Temmuz 2020

Bütçede çanlar Maastricht Kriteri için çalıyor!

Ocak-Haziran dönemi bütçe gerçekleşmeleri geçtiğimiz günlerde yayımlandı. Önce 2020 Bütçe Kanunu’nun temel büyüklüklerine sonra da Ocak-Haziran dönemi bütçe gerçekleşmelerine bakalım

2020 Bütçesinin temel büyüklükleri…

2020 Bütçe Kanunumuz 1 trilyon 95,5 milyar TL bütçe gideri, 956,6 milyar TL bütçe geliri ve dolayısıyla 138,9 milyar TL bütçe açığı öngörüyordu. Bütçe giderleri içinde ise "personel giderleri" 282,5 milyar TL ile yine başı çekiyordu. Merak edenler için hemen belirtelim faturası her yıl yükselmekte olan "faiz giderleri" için bütçede 138,9 milyar TL ayrılmıştı.

"2020 için öngörülen "açık" rakamının oldukça iyimser bir görüntü arz ettiğinin altını çizmemiz lazım. Belirlenen bütçe açığı rakamının tutturulması, ekonomide yüzde 5 büyümeye, istihdamda 1 milyon 52 bin artışa ve 190 milyar dolar ihracata bağlı. Kamu maliyesi tarafında bütçemizin yumuşak karnı, bütçe finansmanının büyük oranda dolaylı vergilere dayanıyor olması. Bütçe giderlerimiz, personel ve sosyal güvenlik giderleri gibi, esnek olmayan kalemlerden oluşurken; gelir kanadında vergi gelirlerimiz, ekonomik konjonktürdeki dalgalanmalardan anında ve şiddetle etkilenen ÖTV ve KDV gibi dolaylı vergilere dayanıyor. 2020’de ekonomide istenen hareketlenme sağlanmazsa, vergi gelirlerinde ciddi bir daralmaya ve dolayısıyla yeni bazı vergisel tedbirlere hazırlıklı olmamız gerekebilir." bu satırlar 2020 Bütçe Kanunu için yılbaşında kaleme almış olduğum bir yazıdan[1]. Bu gerçeklerin üzerine bir de Covid - 19 Salgını ile yüzleşmiş bir bütçe ile karşı karşıyayız.

"Karşımızdaki tablo maliye politikasının bu dönem için hayati önemde olduğunu ortaya koyuyor. Uzun yıllardır, en önemli ekonomik çıpamız olan "mali disiplinden" taviz vermeden bu adımların atılması da pek mümkün görünmüyor. Eğer ciddi bir ekonomik daralmanın ve bunun yaratacağı bazı sosyal komplikasyonların önü alınmak isteniyorsa, 2020 için ciddi bir bütçe açığının da göze alınması gerekiyor. Kaldı ki verilecek muhtemel desteklerin ve vaz geçilen/ertelenen vergilerin yaratacağı nakit sıkışıklığı için TL emisyonunun arttırılması da gündeme gelebilir. Bu takdirde 2020 ve ertesinde yine ciddi bir enflasyon sorunu ile de karşı karşıya kalabiliriz. Ancak ekonomik faaliyetlerde gittikçe büyüyen bir durgunluk ve bunun sonucu olabilecek sosyal komplikasyonlar karşısında, bütçe açığı da enflasyon artışı da ilk anda önemlerini yitiriyorlar. Yeter ki atılacak adımlar proaktif olsun ve bütçe açığı ile enflasyon göstergeleri çok yakından takip edilsin. Zamanında atılmayan adımların -sonradan atılsalar bile- çok daha büyük ekonomik ve sosyal krizlerin önünü alamayacağının altını da kalın çizgilerle çizelim." bu satırlar da salgın dolayısıyla maliye politikası bağlamında yapılması gerekenleri özetlediğim ve Bloomberg HT için yazdığım yazımdan[2].

Bu çerçevenin içinden şimdi bütçenin Ocak-Haziran gerçekleşmelerine bakalım…

Gelir kanadında ciddi yavaşlama dikkat çekiyor…

Ocak-Haziran döneminde "bütçe gelirleri" yüzde 13 artışla 402,9 milyar TL’ye ulaşabilmiş. Bu yıl sonu için hedeflenen 880,4 milyar TL’nin yüzde 47,6’sını temsil ediyor. Elbette tablo henüz çok olumsuz görünmese bile yılın geri kalanı için umutlanmak da biraz zor görünüyor.

Ocak-Haziran döneminde vergi gelirleri de sadece yüzde 9,2’lik bir artış ve 335,9 milyar TL’lik bir performans gösterebilmiş. Vergi gelirleri arasında yüzde "eksi" 18,3’lük olumsuz performansıyla dahilde alınan KDV dikkat çekiyor. Salgın dönemindeki ciddi durgunluk ve mücbir sebep hali nedeniyle ertelenen beyannameler düşünülünce bu sonuç şaşırtıcı değil.

ÖTV -her türlü olumsuzluğa rağmen- yüzde 19,6’lık pozitif bir performansı tutturmuş; bunda elbette türün ve akaryakıt ürünlerinin olumlu etkisi yadsınamaz.

İthalde alınan KDV de bu dönem sadece yüzde 9,2’lik zayıf bir artışla üretim ve ihracat için olumsuz bir sinyal veriyor. Üretim ve ihracatımızın ithalata olan bağımlılığının yüksek olduğu düşünülünce, ithalde alınan KDV’de gözlemlenen düşük performansın, üretim ve ihracat açısından endişe verici; ancak "cari açık" için sevindirici olduğunu söyleyebiliriz.

Eğer ek bazı önlemler alınmaz ve/veya yeni bir vergi yapılandırılması/affı gündeme gelmezse, vergi gelirleri için 2020 yılsonu hedefi olarak belirlenen 756,5 milyar TL’nin tutturulmasının çok zor olduğunu şimdiden söylememiz mümkün.

Giderler ve bütçe dengesi

"Bütçe giderleri" Ocak-Haziran döneminde yüzde 17,3 artmış ve 564,9 milyar TL olarak gerçekleşmiş durumda. Yani giderler tarafında yıl sonu için hedeflenen tutarın yüzde 51,6’sına ulaşılmış. Gider disiplininde -salgın nedeniyle uygulanan maliye politikaları nedeniyle- bir gevşeme olduğu dikkat çekiyor. Ancak yine de tam anlamıyla ciddi bir gevşeme olduğunu söylemek için henüz oldukça erken.

Faiz harcamalarında değinmeden geçmeyelim; bu dönemde faiz harcamalarında dikkat çekici şekilde yüzde 40,4’lük ciddi bir artış var.

Gider ve gelir kanalındaki gerçekleşmeleri bir araya topladığımız zaman Ocak-Haziran döneminde 109,4 milyar TL bir bütçe açığı karşısında olduğumuz ortaya çıkıyor. Yıl sonu hedefinin 139,9 milyar TL olduğu düşünülünce, hedefin neredeyse yüzde 80’ine ilk altı ayda ulaşıldığı anlaşılıyor. Bütçe dengesi 2019’un aynı dönemine göre yüzde 39,3 kötüleşmiş olduğunun da altını çizelim.

Özetlersek, bütçenin Ocak-Haziran gerçekleşmeleri, ekonomik anlamda uzun yıllardır en kıymetli çıpamız olan "mali disiplin"in sürdürülmesi ve "Maastricht Kriteri"nin tutturulması bağlamında tehlike çanlarının çaldığını söylüyor.

Maastricht Kriteri mi ekonominin sağlığı mı?

1 Ocak 1993’te yürürlüğe giren Maastricht Antlaşması, AB üyelerinin ekonomik ve parasal birliğe geçişte aralarındaki mevcut farklılıkların giderilmesi için bazı koşullar belirlemişti. Bu kriterlerden birisi de mali disiplin anlamında son derece önemli, buna göre "üye ülkenin bütçe açığının GSMH’ya oranının yüzde 3’ü geçmemesi" gerekiyor. Mali disiplin anlamında son yirmi yıllık dönemde büyük bir ilerleme kaydeden Türkiye -AB üyesi birçok ülkenin aksine- bu kriteri yıllardır tutturabilen ender ülkelerden birisi olageldi.

Bu yıl için öngörülen bütçe açığı rakamı bile yüzde 3’ün hemen altında kalınacağına işaret etmekteydi; ancak bütçenin altı aylık sonuçları ve salgının ekonomik etkileri bu sene bu kriteri tutturmamızın son derece güç olduğuna işaret ediyor. 2020 uzun yıllar sonra, bütçe açığının GSMH’ya oranının yüzde 3’ü geçtiği bir yıl olmaya ciddi şekilde aday görünüyor. Ancak hemen itiraf edelim, salgının karşımıza koyduğu ekonomik tablo bütçe açığında olağandışı bir kötüleşmeye de işaret ediyordu.

Uzun yıllardır, en önemli ekonomik çıpamız olan "mali disiplinden" taviz vermeden salgında ekonomiyi yüzdürecek adımların atılması da pek mümkün olamayacaktı. Özetle ciddi bir ekonomik daralmanın ve bunun yaratacağı bazı sosyal komplikasyonların önünü almak için 2020’de ciddi bir bütçe açığının da göze alınması gerekiyordu. Ancak şunun altını çizelim, ülkemiz henüz salgın döneminde en kuvvetli ve en bonkör mali destekleri veren ülkelerden birisi de değil. Dikkat edilirse bütçe açığımızın temel kaynağı, vergi gelirlerindeki ekonomik durgunluk nedeniyle yaşanan ciddi performans düşüklüğü; ki bu tablo salgın öncesinde de zaten alarm veriyordu. Elbette mücbir sebep hali dolayısıyla bazı sektörlerde KDV ve muhtasar beyannamelerin ertelenmiş olmasının da bu tabloya olumsuz etkisi var; ancak bu ay sonuna kadar verilecek olan beyannamelerin ve yılın sonuna kadar ödenecek bu vergilerin bile tabloyu değiştirebileceğini söylemek aşırı iyimserlik olacak gibi görünüyor.

Yılın son çeyreğinde kuvvetle muhtemeldir ki bir vergi yapılandırması (affı) ve matrah arttırımı düzenlemesi ile karşılaşacağız (bir küçük parantez açalım, prensip olarak sıklıkla tekrarlanan vergi yapılandırmalarına/aflarına karşı olmama rağmen; müstakbel bir vergi yapılandırması/affı için salgın dönemi ve salgın ertesinden daha uygun bir zamanlama olamayacağını düşündüğümü de vurgulamak isterim). Bu muhtemel düzenlemenin bütçe gelirleri üzerinde olumlu bir etkisi olacağını şimdiden söyleyebiliriz; ancak ekonomik hareketlenme eski düzeyine gelmeden KDV (dahilde ve ithalde) ve ÖTV kanallarındaki kayıpları telafi etmek neredeyse imkansız olacak gibi görünüyor. Yapılandırma düzenlemesi 2021 başına da sarkabilir; o takdirde dramatik bir bütçe açığı ile karşılaşmaya da hazır olmamız gerekiyor. Kaldı ki global salgının etkilerini atlatmak için ek bazı mali önlemler almamız da hala gerekebilir.

Özetleyelim, ne tarafa bakarsak bakalım çanlar bu defa Maastricht Kriteri ve mali disiplin için çalıyor…


[1] "2020 Bütçesinin Söyledikleri, Söylemedikleri"T24 Yıllık 2020, sf. 54-58

[2] https://www.bloomberght.com/yorum/emrah-akin/2251081-korona-krizinde-maliye-politikasi-mi-mali-disiplin-mi



Bu yazı ilk olarak Bloomberg HT'de yayımlanmıştır.

Yazarın Diğer Yazıları

Bütçede fon uygulamalarına yeniden mi dönüyoruz?

Tahsisli vergi uygulamasının, devletin bütün gelir ve giderlerinin tek bir bütçe içinde toplanmasını ifade eden “Bütçe Birliği” ilkesi ile bu ilkenin doğal sonucu olan ve bütçe içindeki hiçbir gelirin hiçbir gidere tahsis edilememesini işaret eden “adem-i tahsis” ilkesi ile uyum içinde olduğunu söylemek pek mümkün değil

Son dönemde vergiyle ilgili konuştuklarımız: Para ve maliye politikası uyumunun neresindeyiz?

Para ve maliye politikalarının bütüncül şekilde, birlikte ve uyumlu çalışmadığı bir ekonomik sistemde, TCMB tarafından konulan enflasyon hedeflerinin tutturulmasının imkansıza yakın olduğunu söylemek mümkün. Vergi politikasının amacının da bu hedef dikkate alınarak şekillendirilmesi hayati önemde

Dolaylı vergi yapımız enflasyonu körüklüyor mu?

OVP'de de vurgulanan, "doğrudan vergilerin vergi gelirleri içindeki payının arttırılması" politikası sadece mali açıdan değil; dolaylı vergilerin enflasyon üzerindeki baskısı bağlamında da kritik önemde görünüyor

"
"