03 Ekim 2011

SUSURLUK ve TOPAL cinayeti için 15 yıl gecikmiş sorular!

“Kumarhaneler Kralı” olarak bilinen Ömer Lütfü Topal’ın öldürülmesi


“Kumarhaneler Kralı” olarak bilinen Ömer Lütfü Topal’ın öldürülmesi Susurluk skandalından yaklaşık üç ay öncesine rastlar. Ancak Topal dosyasında adları yan yana gelenler ve cinayet sonrasında yaşananlar dikkate alındığında, Kumarhaneler Kralı cinayetinin, Susurluk skandalının ifade ettiği bütün ilişkileri hem yatay, hem de dikey boyutta bünyesinde taşıdığı görülür.

Mehmet Ağar
’ın Uğur Mumcu cinayeti için kullandığı ifadeyle, 15 yıl sonra hâlâ ayakta olan Susurluk duvarının altındaki büyük tuğlalardan biri Topal cinayetidir. Birinin üzeri örtüldüğü için diğeri de karanlıktadır.
Bugün de, yıllar önceki Topal cinayeti ve Susurluk davaları sürecinde karşılaştığımız bazı tuhaflıkların yinelenebileceğini gösteren bazı belirtiler karşısındayız.
Filmi başa saralım ve önce şu üç tarihi alt alta yazalım.
28 Temmuz 1996 gecesi Ömer Lütfü Topal Sarıyer’deki evine giderken otomobili içinde Kaleşnikof silahlarla çapraz ateşe tutularak öldürüldü. Katiller, kullandıkları iki Kaleşnikof’u cinayet mahalline bırakarak kaçtılar.
3 Kasım 1996’da o ünlü Mercedes Susurluk’ta kamyona çarptı ve “devlet görevlisi-siyasetçi-mafya” ilişkilerini ortaya koyan Susurluk skandalı patladı.
22 Aralık 1996’da, dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel Çankaya’da Başbakan Necmettin Erbakan, Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller ve muhalefet liderleri Bülent Ecevit, Mesut Yılmaz, Deniz Baykal ve Muhsin Yazıcıoğlu’nun katılımıyla bir toplantı düzenledi. Toplantının 75 sayfalık tutanaklarına göre, Topal’ı üç özel tim polisinin öldürmüş olabileceği bilgisi zirvede konuşuldu.
Topal cinayeti sırasında İstanbul Emniyet Müdürü olan Kemal Yazıcıoğlu, Susurluk skandalı patladıktan sonra TBMM’de kurulan Araştırma Komisyonu’nun sorularını 27 Aralık 1996’da parlamentoya giderek yanıtladı.
Şimdi hikâyemize, Yazıcıoğlu’nun yaklaşık 15 yıl önce TBMM’ye verdiği bilgileri esas alarak başlayalım. Bir önceki Topal cinayeti yazısında verdiğim bilgileri özetledikten sonra bazı sorular üzerinde duralım. “Topal cinayeti ve Susurluk skandalını çözecek bir kayıt var” başlıklı geçen pazartesi günü bu köşede yayımlanan yazıyı okuyanlar, bu yazıyı “Bu sorular cevaplanmadan Susurluk çözülmez” ara başlığına kadar atlayabilir.

Sedat Bucak: Polisleri niye gözaltına aldınız?

Ömer Lütfü Topal öldürüldükten sonra gelen bir ihbar üzerine, cinayette kullanılan çalıntı araç bulundu.
Yaklaşık bir ay sonra, İstanbul Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şube Müdürlüğü’ne bir ihbar daha geldi. Yapılan ihbara göre, kumar sektöründe bir iç hesaplaşmadan kaynaklandığı sanılan Topal cinayeti, üç özel tim polisi tarafından işlenmişti.
Sevk ve idare açısından İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne, özlük hakları bakımından Emniyet Genel Müdürlüğü Özel Harekât Daire Başkanlığı’na bağlı olan üç özel tim polisi, Ayhan Çarkın, Oğuz Yorulmaz ve Ercan Ersoy ihbarın ardından gözaltına alındı.
Gözaltı operasyonunun hemen ardından İstanbul Emniyet Müdürü Yazıcıoğlu’nun telefonu çaldı. Arayan DYP Şanlıurfa Milletvekili, “korucubaşı” Sedat Edip Bucak’tı. Bucak, Yazıcıoğlu’nun verdiği bilgiye göre, kendisine “Abi” diye hitap ederek “özel tim polislerinin neden gözaltına” alındığını sordu. Yazıcıoğlu, “bilmediğini, ama olayı tahkik edeceğini” söyledi.
Sedat Bucak bir daha aradı, “Yazıcıoğlu bir ihbar nedeniyle gözaltına alındıklarını” söyledi. Bucak iki-üç kez daha aradı, ancak bu kez Yazıcıoğlu telefonlara çıkmadı. TBMM’de bu durumu diplomatik bir dille ifade eden Yazıcıoğlu, daha sonraki aralamalarında Bucak’la görüşme imkânı bulamadığını söyledi.

İçişleri Bakanı Ağar: Ankara’ya gönder

Ankara’da, özel timci polislerin İstanbul’da gözaltına alınmasıyla ilgilenen sadece Sedat Bucak değildi. Bucak’ın hemen ardından Yazıcıoğlu’nu Emniyet Genel Müdür Muavini Halil Tuğ aradı. Tuğ, “bakanın talimatı üzerine aradığını” belirterek “özel timcilerin durumunun ne olduğunu” sordu. Yazıcıoğlu cinayet ihbarını anlattı. Tuğ, “Sayın Bakan bugün İstanbul’a gelecek” haberini verdi.
Gerçekten de o sırada İçişleri Bakanı olan Mehmet Ağar İstanbul’a geldi. Yazıcıoğlu, vali ile birlikte Ağar’ı havaalanında karşıladı. Vali ayrılınca Ağar ve Yazıcıoğlu havaalanında bir boş odaya geçtiler. Ağar “Mesele nedir” diye sordu, Yazıcıoğlu bildiklerini anlattı.
Ağar “delil” sordu, o sırada yoktu. “Peki” dedi Ağar, “Bu arkadaşlara bir de biz Ankara’da bakalım. Bir mahzuru var mı?”
Yazıcıoğlu “Mahzuru yok” dedi, “Ancak benim göndermem olmaz, siz yazılı bir talimat verin.”
Ağar, “Ben o tarafını hallederim” dedi ve ayrıldılar.
Akşam Yazıcıoğlu Polis Evi’nde yemek yerken telefon çaldı, arayan Özel Harekât Daire Başkan Vekili İbrahim Şahin’di. “Abi ben geldim” dedi. Özel timcileri İstanbul’dan Ankara’ya götürmek üzere İbrahim Şahin görevlendirilmişti.
Şahin; Ayhan Çarkın, Ercan Ersoy ve Oğuz Yılmaz’ı gizlice İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nden çıkarttırdı ve teslim aldı. 
Özel timciler Ankara’ya götürülüp serbest bırakıldılar!
Peki İstanbul’da kalsalar ne olacaktı?
Yazıcıoğlu, TBMM’ye bilgi verirken “Bırakacaktık” dedi. Zira henüz delil yoktu.
“Ama” dedi Yazıcıoğlu, “Karineler vardı.”
Neydi o karineler, yani belirtiler? Henüz bilmiyoruz, ancak İstanbul polisine yeni ihbarlar geldiği anlaşılıyordu.

Yazıcıoğlu: Anlatamıyorum, anlatabilsem…

TBMM Susurluk Skandalı’nı Araştırma Komisyonu üyeleri, Yazıcıoğlu’na “O karineler nedir, bize de anlatın” dediler.

Yazıcıoğlu, “Anlatamıyorum. Anlatabilsem…” işaretini vermekle yetindi. Ayrıntı verememesinin gerekçesini “Sistem bozulur” diye ifade etti. Ancak şunu eklemeyi ihmal etmedi:
“10-15 gün zaman verilse aydınlatabilirdik, özel timciler cinayeti itiraf etme noktasına gelebilirdi.”

Emniyet Müdürü’nün DYP çekincesi

İstanbul Emniyet Müdürü, cinayette gördüğü manzara karşısında, devletin zirvesinde yüz yüze görüşmeler yapma ihtiyacı hissetmişti. Randevu istedi ve TBMM’ye gitmeden yaklaşık iki hafta önce aynı bilgileri dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ile Başbakanı Erbakan’a da verdi. TBMM Komisyonu üyelerine, “cinayeti 10-15 gün içinde çözebileceğini, polisleri itiraf etme noktasına getirebileceğini Cumhurbaşkanı ve Başbakan’a da söylediğini” anlattı.
Ancak ilginçtir; Cumhurbaşkanı ve Başbakan’a giden İstanbul Emniyet Müdürü, koalisyon hükümetinin DYP kanadında bulunan İçişleri Bakanı ile DYP Genel Başkanı ve Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller’e gitmedi! Bu noktaya mim koyun.
Yazıcıoğlu, Köşk ve Başbakanlık görüşmelerinin ardından İstanbul’a dönerken Kocaeli’nde telefonu çaldı. Telefonun öbür ucunda, Susurluk skandalından sonra istifa etmek zorunda kalan Mehmet Ağar’ın yerine İçişleri Bakanlığı’na atanan Meral Akşener vardı. Akşener, sabah 07:30’da, Ankara’daki özel ofisinde kendisini beklediğini söyledi. Yazıcıoğlu ertesi sabah 08:30’da o ofiste olabildi.
Akşener Yazıcıoğlu’na sordu; “Elinde belge, delil var mı?” Henüz yoktu, ama çok kısa sürede olabilirdi.
Akşener bu kez “Mesut Bey’le irtibatlı mısın?” dedi. Çiller ve Akşener, Yazıcıoğlu’nun, kendisini bir önceki hükümet döneminde İstanbul Emniyet Müdürü yapan Mesut Yılmaz’a el altından bilgi sızdırdığını düşünüyordu. Yazıcıoğlu, Akşener’in kastettiği anlamda bir irtibatı bulunmadığını söyledi ve başka soru gelmeyince izin isteyerek ayrıldı, İstanbul’a döndü.

‘Cinayeti çözerim’ dedi görevden alındı

İçişleri Bakanı Akşener, birkaç saat önce kendisine “Topal cinayetinin içinde üç özel tim polisinin bulunduğunu 10-15 gün içinde ortaya çıkarabileceğini” söyleyen Yazıcıoğlu’nu görevden aldı. Yazıcıoğlu, görevden alındığını, bir arkadaşının uyarısı üzerine televizyondan öğrendi.
Akşener, cinayeti soruşturan ve ihbarları değerlendiren asayişten sorumlu İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Bilgi Ünal’ı da görevden almayı ihmal etmedi.
Biraz önce “Yazıcıoğlu’nun hükümetin DYP kanadına gitmemesi” noktasına mim koymuştuk. Yazıcıoğlu, uzak durmaya çalıştığı hükümetin DYP kanadı tarafından, cinayeti çözme vaadinin hemen ardından görevden alınmıştı.
Buraya da bir mim koyup devam edelim.

Şüpheli Özel Tim’cilere Bucak görevi

Topal cinayeti için gözaltına alınıp Ankara’ya götürülen özel timci polisler ne olmuştu acaba? Sorup soruşturunca anlaşıldı ki, bu polisler serbest bırakıldıktan hemen sonra, “bakan onayıyla” İstanbul Emniyeti’ni “özel timcileri niye gözaltına aldınız” diye bunaltan DYP Şanlıurfa Milletvekili Sedat Bucak’ın “koruma görevlisi” olarak atanmıştı!
Bu atamanın üzerinden birkaç hafta geçtikten sonra Susurluk’taki o ünlü kaza oldu. Bucak’ın kamyona çarpan Mercedes’inde yan yana yolculuk ettikleri anlaşılan isimler şunlardı:
Sedat Bucak…
Polis şefi Hüseyin Kocadağ…
Ve polis tarafından arandığı sanılan ülkücülerin “Reis”i Abdullah Çatlı!

‘Devlet için kurşun atan’ Çatlı’nın parmak izi

Tarih 3 Kasım 1996. Kazanın ardından Abdullah Çatlı ile ilgili bazı haberler gazetelere yansımaya başladı. Çatlı’nın, 7 TİP’li silahsız gencin öldürüldüğü Ankara Bahçelievler katliamı için emir veren isim olduğu, devletin bazı gizli operasyonlarında kullanıldığı v.s. 
 
Ancak Çatlı’ya ilişkin yayınlar arasında küçük bir haber dikkat çeker. Habere göre, Çatlı, 1992 yılında “Şahin Ekli” adına düzenlenmiş bir pasaportla yurtdışına çıkarken İstanbul’da gözaltına alınmıştır. Yazıcıoğlu ve ekibi, “gözaltına alındığına göre parmak izi olabilir” diyerek araştırma yaptı. Yapılan araştırmada, Topal’ın öldürüldüğü yere atılan Kaleşnikof’lardan birinin üzerindeki çift şarjörü yapıştıran banta tespit edilen parmak izinin Çatlı’ya ait olduğu kesin olarak saptandı!
Bu delil nedeniyle Yazıcıoğlu, Tansu Çiller’in “Devlet için kurşun atan da, kurşun yiyen de bizim için şereflidir” sözleriyle koruduğu Çatlı için TBMM’de “Topal cinayetinin içinde olduğu kesindir” der.

Topal cinayeti dosyasında buluşan isimler

Bu arada, özel tim polisleri Ayhan Çarkın, Ercan Ersoy ve Oğuz Yorulmaz, Topal cinayetinden yargılandıkları Beyoğlu 1. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki davada “sanıkların mahkûmiyetine yeterli, kesin ve inandırıcı delil bulunamadığı” gerekçesiyle beraat ettiler. 
Şimdi, geçen haftaki yazıda yaptığımız gibi toplayalım.
 
Ömer Lütfü Topal’ın öldürülmesinden kullanılan Kaleşnikof silahların üzerinde Abdullah Çatlı’nın parmak izleri var. Cinayetten yaklaşık üç sonra meydana gelen Susurluk’taki kazada Çatlı ile DYP Şanlıurfa Milletvekili Sedat Bucak’ın yakın arkadaş oldukları ortaya çıkıyor. DYP’li Bucak’ın lideri Çiller, Çatlı’yı “devlet için kurşun atan adam” diyerek aklamaya çalışıyor. Cinayetle suçlanan özel timci polisler, kendilerini gözaltındayken kollamaya çalışan Sedat Bucak’ın koruma görevlisi olarak atanıyor. “Kumarhaneler Kralı”nı öldürmekle suçlanan polisleri kollayan Bucak için, 22 Aralık 1996’da Çankaya’da yapılan zirvede “kumarhanelerden haraç topladığı” iddiası dile getiriliyor. Cinayeti aydınlatmak için 10-15 gün isteyen Kemal Yazıcıoğlu, Tansu Çiller’in talimatıyla İçişleri Bakanı Meral Akşener tarafından görevden alınıyor. Özel timci polisleri İstanbul’dan Ankara’ya getirten dönemin İçişleri Bakanı Mehmet Ağar, bu olaydan 15 yıl sonra Çatlı’ya sahte isimle silah ruhsatı sağlamakla da suçlanarak “çete” suçundan ceza alıyor. Özel timci polisleri İstanbul’da teslim alarak Ankara’ya götüren Özel Harekât Daire Başkan Vekili İbrahim Şahin’in Abdullah Çatlı ile göbek atan fotoğrafları ortaya çıkıyor. 
Beyoğlu 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde Topal cinayetinden beraat edenler arasında, Çatlı’nın yönettiği Bahçelievler katliamının tetikçisi Haluk Kırcı da bulunuyor. Ve Bahçelievler katliamından yanlışlıkla tahliye edildikten sonra polis tarafından aranırken Erzurum’da düğün yapan Haluk Kırcı’nın nikâh şahitliğini, o sırada Erzurum Valisi olan Mehmet Ağar yapıyor.

Bu sorular cevaplanmadan Susurluk çözülmez

Topal cinayeti dosyası, Ayhan Çarkın’ın Çiller’in Başbakanlığı dönemine de rastlayan 1994-1995 cinayetlerine ilişkin olarak yaptığı itirafların ardından 15 yıl sonra tekrar açıldı. Ankara Cumhuriyet savcılarından Hakan Yüksel’in İstanbul’dan istediği dosya, özellikle 75 sayfalık liderler zirvesi tutanakları dikkate alındığında, bugün konuştuğumuz her şeyin 15 yıl önce bilindiğini gösteriyor.
Şimdi bazı sorulara geçebiliriz.
Topal cinayeti davasında sanıklar hakkında “beraat” talep ederek davayı izleyenleri şaşırtan Savcı Özkan Süzmez ve Beyoğlu 1. Ağır Ceza Mahkemesi, yargılama sırasında Ordu Valisi olan Yazıcıoğlu’nun sadece Ordu’da talimatla ifadesinin alınmasıyla neden yetindiler?
Mahkeme ve savcılık, Yazıcıoğlu’nun 22 Aralık 1996’da Çankaya’da konuşulan “özel timci polisler cinayete karışmış” sözlerini TBMM Susurluk Komisyonu’nda çok daha ayrıntılı olarak açan konuşmasının üzerinde durdu mu? Başbaşa görüşme için Ordu’da talimatla alınan ifadesinde “Ben Başbakan’a ve Cumhurbaşkanı’na böyle bir şey söylemedim” diyen Yazıcıoğlu’nun, TBMM Susurluk Komisyonu üyeleri karşısında “zapta geçen” konuşması, reddedilmesi imkânsız diyaloglar içeriyor. TBMM tutanaklarındaki sözleri Yazıcıoğlu’na soruldu mu?
Yazıcıoğlu, özel timcilerin cinayete karıştığı konusundaki karineler için TBMM tutanaklarına geçen “Anlatamıyorum onu… Anlatabilsem” sözleri için savcılık ve mahkemenin sorusuna muhatap oldu mu?
Yazıcıoğlu, 15 yıl aradan sonra tekrar açılan dosya için 27 Eylül 2011’de Ankara’da ifade verdi. Yazıcıoğlu adliyeden ayrılırken Taraf muhabiri Arzu Yıldız’ın, Topal cinayetinin ardından dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in Necmettin Erbakan’a gönderdiği mektupta “Ömer Lütfü Topal’ı öldürmüşler, serbestçe dolaşıyorlar. Devletin içinde cinayet işleyenler var” sözlerini hatırlatması üzerine şunları söylüyor:
“Ben ifademde bu isimlerle ilgili bilgi vermedim. Bu konuda da bir şey sorulmadı. Mehmet Ağar ve İbrahim Şahin’in adı geçti. Onun dışında yeni bir bilgi veya isim vermedim.”
Yazıcıoğlu’nun bu sözleri, özel tim polislerinin cinayete karıştığını gösteren işaretler için TBMM tutanaklarına 15 yıl önce geçen “Anlatamıyorum onu… Anlatabilsem” sözlerinin geçen hafta yaklaşık 1 saat ifade verdiği savcılarca da gündeme getirilmediği anlamına mı geliyor?
Suçlanan polisler için defalarca emniyeti arayan, Çankaya'daki zirvede "kumarhanelerden haraç topladığı" öne sürülen, cinayet silahı üzerinden parmak izi çıkan Çatlı ile yakın ilişki kuran Sedat Bucak'ın olayın içindeki rolü neden bugüne kadar belirlenmedi? Bucak, yeniden açılan dosya kapsamında sorgulanacak mı?
Dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan’ın, Susurluk skandalı için MİT'ten gelen rapor için 22 Aralık 1996’da Çankaya’da yapılan zirvede, “Araştırılması lazım gerek dedikleri insanlar hakkında 4 tanesinin politikacı olduğunu, 4 tanesinin işadamı olduğunu isimleriyle bize bildirdiler. Ve 5 tanesinin asker, 13 tanesi emniyet mensubu, 14 tanesi ülkücü mafya mensubu diye yazmışlar raporlarda. 8 tanesinin ise bilinen eroin kaçakçıları olduklarını; bu yumağın içerisinde bunlar mevcuttur diyorlar" dediği ortaya çıktı. MİT’in hükümete gönderdiği liste hem 15 yıl önce başlayan, hem de birkaç hafta yeniden açılan soruşturmada savcılar tarafından talep edildi mi? MİT’in, Topal cinayeti ve Susurluk’taki kirli ilişkiler için Başbakan’a gönderdiği listedeki 4 politikacı, 4 işadamı, 5 asker, 13 emniyet mensubu, 14 ülkücü mafya mensubu kim?
Başbakanlığı döneminde Cumhurbaşkanı onaylamamasına rağmen Tansu Çiller’in fiilen özel bir birim kurduğunu, Behçet Cantürk’ün bu birimin uyarısından sonra öldürüldüğünü açıklayan Çiller’in danışmanı Memduh Bayraktaroğlu, bu iddiaları 6 yıl önce yayımlanan anılarında dile getirmesine rağmen neden bugüne kadar hiçbir savcıdan davet almadı? 

Nazlı Ilıcak, Çiller’e sormayı düşünür mü?
 
Tansu Çiller ve Meral Akşener’den, “10-15 gün içinde cinayeti aydınlatabilirdik” sözleri TBMM tutanaklarına geçen Yazıcıoğlu’nu neden görevden aldıkları konusunda 15 yıl önce açıklama istenmemişti, şimdi de istenmeyecek mi?
Ve Çiller’i “akil kişi” diye ilan eden Nazlı Ilıcak… Ilıcak, “Keşke, bu olgun ve tecrübeli haliyle siyasete girebilse” sözleriyle tekrar politikaya davet ettiği (8 Aralık 2009 - Sabah) Çiller’e, kendisine en yakın gazetecilerden biri olarak bu soruları yöneltir mi?
Çiller’in danışmanı Memduh Bayraktaroğlu’nun, “İbrahim Şahin Nazlı Ilıcak’ın gözdesiydi” sözleriyle ne demek istediğini “akil kişi”ye sormayı düşünür mü?

Yazarın Diğer Yazıları

Tolga’yla birlikte bütün hayal kırıklıklarının en güzelini yaşıyoruz!

Çalışmalarıyla mesleğini onurlandıran bir gazeteci, hâkimin büyük bir maddi hatayı da tutanağa geçirdiği bir kararla tutuklandı. Tutuklama talep edenler ve tutuklama kararı verenlere göre, Tolga Şardan “istihbarat örgütünün Cumhurbaşkanlığı’nın talimatıyla yargıdaki yolsuzluk iddialarını araştırdığını yazarak” halkı korku ve paniğe sevk etti!

T24 14 yaşında; nasıl da yılları buldu bir mısra boyu macera…

Bağımsız, sorumlu, güvenilir, yüksek profesyonel ve etik standartlarda gazetecilik, sadece gazetecilerin değil toplumun bütün katmanlarının meselesi haline gelmedikçe, sesimizi kısanlar sadece başkaları olmaz!

Schengen vizesi eziyeti için gazetecilere çağrı, AB başkentlerine mektup

Sığınmacı sorunuyla, üstelik milyonlarca insan eşliğinde Türkiye de muhatap. Ancak bu durumun, örneğin Federal Almanya’nın Volkan Konak, Deniz Türkali gibi sanatçıların da vize başvurularını reddetmesiyle nasıl bir ilgisi olabilir? AB ülkeleri diplomatlarının, sürekli mesai yaptıkları gazetecilere, vize talebi söz konusu olduğunda, “Bizim için Edirne sınırına kadar gazetecisiniz” anlamına gelen tavrı vize rejiminin amaçlarına uygun mu? Peki gazeteciler ve meslek örgütleri, yıllardır süren bu kötü muameleye karşı neden sessiz, neden bu eşitsiz ilişkiyi reddetmiyorlar?