Komplo teorileri, ciddi bir şekilde sorgulanmadan okunduğunda, gerçeklere uygunmuş gibi görünürler. Amaç, gerçeğin komplo terosinde telkin edildiği şekilde algılanmasıdır. “Gerçeğe benzerlik” komplo teorisi içinde çeşitli şekillerde inşa edilir. Gerçeği ikame etmesi istenen “gerçek”in tesisi mutlaka bir “veri”den hareket etmeyi ve çeşitli kaynaklara atıfta bulunmayı gerektirir. Bu veriler ve atıfların da yardımıyla kurgulanan “gerçek” temelde basit bir şey söylemekte, fazla kafa yormaya gerek bırakmayan bir hedefe işaret etmektedir.
NTV'DEKİ TARTIŞMANIN VİDEOSU
Yasemin Çongar ne yanıt verdi?/Video
Bazı komplo teorileri mantıklı tek soruyla bile çökebilir, bazıları ise belgelere dayanmadığı halde aksi ispat edilmedikçe komplo teorisindeki hedefe yönelik olarak insanların kafasında soru işaretleri, “acaba”lar, “neden olmasın”lar yaratır...
Gazetecinin haber iştahı
Ve komplo teorileri genellikle medyaya ekilir. Bu süreç için medyada “kötü niyet” şart değildir, gazetecinin “haber” iştahı, yazmanın şehveti yeter de artar bile.
Taraf gazetesinin sürmanşetinde 9 sütuna atılan “Ölüm helikopterinde 139 defa arandı” başlığıyla yayımlanan haber, ne yazık ki, komplo teorilerine ilişkin yukarıda özetlediğimiz hemen her unsuru içeriyor.
Türk basınında tek başına önemli bir dönemeci ifade ettiğini, takıntıları olmayan hiç kimsenin reddedemeyeceği Taraf gazetesinin çok sayıda haber, röportaj ve yazısını birebir veya özetleyerek www.t24.com.tr'de yayımladık. Ancak BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ve beraberindekilerin ölümüyle sonuçlanan helikopterin düşüşünü “NTV'den yapılan 139 telefon aramasına bağlayan” habere güvenmedik.
Neden?
Daha önce önemli haberlere imza atan muhabir Mehmet Baransu'nun haberinin kurgusunu ve yaratmak istediği etkiyi irdeleyerek yanıtlamaya çalışalım.
Sürmanşette “Ölüm helikopterinde 139 defa arandı”, iç sayfada “Sır dolu 139 arama” başlıklarıyla verilen habere göre, 25 Mart 2009'da seçim gezilerinde kullandığı helikopterin düşmesi sonucu yanındaki beş kişiyle birlikte yaşamını yitiren Yazıcıoğlu suikast sonucu öldürüldü. “Olayın kaza mı, suikast mi olduğu hâlâ tartışılırken Taraf konuyla ilgili çok tartışılacak yeni bilgilere ulaştı” denilen haberde şu ifadeler var:
“Kazada yaşamını yitirenlerin telefon dökümlerine göre, helikopter havalanır havalanmaz başta Yazıcıoğlu olmak üzere helikopterdeki dört kişinin telefonu NTV santralinden yüzlerce defa saniye aralıklarıyla arandı. Telefonu aranmayan tek kişi helikopterde olduğu bilinmeyen Murat Çetinkaya isimli BBP'li.... Taraf'ın ulaştığı telefon dökümlerine göre BBP Genel başkanı Muhsin Yazıcıoğlu'nun telefonu helikopter havalanır havalanmaz NTV'nin santralinden her beş saniyede bir aranmaya başlandı. Saat 14.36'dan itibaren başlayan aramalar kaza anına kadar sürüyor ve Yazıcıoğlu'nun telefonu tam 139 defa aranıyor. Kazadan sonra ise Yazıcıoğlu'nun telefonuna aynı santralden sadece iki arama var. (...) Kazada hayatını kaybeden İHA muhabiri İsmail Güneş de, aynı santral tarafından 113 kez aranmış. Saat 14:34'te başlayan aramalar, 18:58'de bitiyor. Aramalarda dikkati çeken ise, tıpkı Yazıcıoğlu'nun cep telefonunda olduğu gibi, helikopter havalanır havalanmaz 10 saniyede bir gerçekleşen aramaların kazanın ardından neredeyse kesilmesi. Kaza anına kadar 90 kez aranan Güneş, kazadan sonra NTV telefonundan yalnızca 23 kez aranıyor...”
'Çip taktılar, telefonla düşürdüler'
Peki bu aramalar ne anlama geliyor?
Baransu'nun haberinden okuyalım:
“Telekomünikasyon ve ulaşım sektöründe görevli iki mühendise, NTV santralından yapılan ve sıfır saniye görünen yüzlerce telefon aramasının ne anlama geldiğini sorduk. Belgeleri ve arama kayıtlarını gösterdiğimiz her iki mühendis de, aramaların manyetik bir alan yaratmak için yapıldığını iddia etti. Mühendislere göre helikoptere daha önceden bir çip yerleştirildi. Telefon aramalarıyla elektro manyetik bir alan oluşturuldu ve helikopterin GPS ve yükseklik göstergesi olan Altimetre cihazları bozuldu. Bu nedenle helikopter pilotu Kaya İstektepe olduğundan daha yüksekte uçtuğunu zannederek, dağların üzerinde uçtuğunu düşünüyor ve hızla dağa çarpıyor...”
Toparlayalım. Habere göre, Yazıcıoğlu'nu öldürmek için helikoptere bir çip yerleştirildi. Bu çip NTV'den yapılan telefon aramalarıyla manyetik bir alan oluşturdu ve böylece bozulan göstergelerin pilotu yanıtmasıyla helikopter dağa çakıldı.
Olamaz mı, “teorik” anlamda elbette olabilir. Böyle bir düzen kurulabilir ve bırakın NTV'yi kim ararsa arasın çip işini görür ve helikopteri düşürür! Taraf yöneticileri de öyle düşünmüş olmalılar ki, bu haberi sürmanşetten ve emin ifadelerle kullanmışlar.
Peki sorun ne?
O kadar çok ki!
Düştükten sonra 'yalnızca' 23 kez aramışlar!
Birincisi; Baransu, “helikopterin düşüren suikast düzeneğinin” harekete geçirilmesinde NTV santralini merkezi bir şekilde konumlandırıyor. Çünkü başka bir telefon kaynağı içermeyen habere göre, “öldürülen” Yazıcıoğlu ve beraberindekiler sadece NTV tarafından arandı. Daha da önemlisi, haberde, NTV santralinden yapılan aramaların, helikopter düştükten sonra “kesildiği” idida ediliyor. Adeta “suikast tamam, görev bitti ve NTV'den aramalar kesildi” mesajı taşıyan haberdeki şu ifadeyi hatırlatalım:
“Kazadan sonra ise aynı santralden Yazıcıoğlu'nun telefonuna sadece iki arama var... Aramalarda dikkati çeken ise, tıpkı Yazıcıoğlu'nun cep telefonunda olduğu gibi, helikopter havalanır havalanmaz 10 saniyede bir gerçekleşen aramaların kazanın ardından neredeyse kesilmesi. Kaza anına kadar 90 kez aranan Güneş, kazadan sonra NTV telefonundan yalnızca 23 kez aranıyor...”
Bu ifadeden helikopterdekilerin düşüşten sonra da NTV'den defalarca arandığını öğreniyoruz değil mi? Ama hayır, Baransu, 23 telefon aramasını, bizim anladığımızın tam tersi şekilde yorumluyor ve bu rakamı “aramalar neredeyse kesildi” ifadesinin kanıtı olarak kullanabiliyor. Baransu'nun yaratmak istediği etkiye göre, NTV santrali İHA muhabiri Güneş'i kazadan sonra “yalnızca” 23 kez arayarak kendisini ele veriyor!
Sadece NTV mi aramış, helikopter kaçta düşmüş?
“Haber”deki ikinci sorun; Türkiye'nin her yerinden akrabalar, arkadaşlar ve gazeteciler tarafından arandığı kesin olan bir siyasetçi ve beraberindekilerin, sadece NTV santralinden arandığı izleniminin verilmesi. Ancak kısa süre içinde diğer medya kuruluşlarının arama kayıtlarının da ortaya çıkacağından emin olabilirsiniz.
Üçüncüsü; tamamen saatler üzerinden kurgulanan haberde helikopterin düşüş saatinin bulunmaması. Soruşturma makamları helikopterdeki zaman kayıtlarına göre Taraf'a bilgi vermiş olabilir. Ancak bu kayıtların gerçek zamanı gösterip göstermediği bir yana, haberde doğru-yanlış bir düşüş saatine yer verilmemesi büyük bir sorun.
Adı belirsiz iki mühendis yeter mi?
Dördüncüsü, “NTV santralı üzerinden suikast yapıldığı” gibi büyük bir iddia içeren haberin dayandırıldığı kaynak. “Telefon aramasıyla helikopteri düşüren çip” iddiası “telekomünikasyon ve ulaşım sektöründe görevli iki mühendis”e dayandırılıyor. Aksi yönde görüş bildirecek çok sayıda uzmana da başvurulabilirdi, ancak bu neye inanmak istediğinize, ne yazmak istediğinize bağlı. Örneğin havacılık konularında uzman olan DHA Genel Müdürü Uğur Cebeci, NTV'ye, “söz konusu helikopterin manuel uçtuğu ve bu tür cihazlarla göstergesi bozulacak bir donanıma sahip olmadığı” görüşünü iletti.
Beşincisi; arama yapılan yerin bir “haber kanalı” olduğunun ihmal edilmesi. Bir haber kanalının, bir partinin genel başkanını taşıyan helikopterden haber alınamadığı bilgisi geldikten sonra bu aramaları yapmış olabileceğine hiç olasılık tanınmaması inanılır gibi değil. Nitekim, NTV'den Mirgün Cabas, Taraf Gazetesi Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı Yasemin Çongar ile haberin tartışıldığı programda bu aramaları kendisinin yaptırdığını açıkladı. Çongar, iddialarla ilgili olarak NTV'deki meslektaşlarını tenzih ettiğini, ancak soruşturma makamlarının NTV santralından yapılan aramaların üzerinde durduğunu ekledi. Olay sırasında NTV Haber Koordinatörlüğü görevini de yürüten Cabas'ın yanıtı ise, “En az 100 kez ben aratmışımdır” oldu.
Gazeteci gazeteciyi aramaz mı?
Altıncısı; böyle bir suikast düzeneğinde merkezi bir konuma oturtulan bir haber kanalından hiçbir gazeteciye, örneğin o sırada haberlerin başındaki Mirgün Cabas'a başvurulmaması. Bu eksiklik için de “neye inandığınıza ve ne yazmak istediğinize bağlı” diyeceğim, ancak Yasemin Çongar, Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Altan'ın Doğuş Yayın Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Erman Yerdelen'le görüştüğünü, kendisinin de NTV Genel Müdürü Cem Aydın'ı aradığını, ancak yanıt alamadığını söyledi. Çongar'a, olay sırasında NTV Yayın Danışmanı olan Ruşen Çakır'ın “Bizi neden aramadınız? Diyelim ki Milliyet'le ilgili bir mesele olduğunda Aydın Doğan'ı mı arayacağız, böyle şey olur mu?” mealinde bir karşılık verdiğini belirtelim.
Ruşen Çakır'ın, Taraf'taki iddiaların “BBP gibi kolaylıkla harekete geçebilecek bir harekete NTV'yi ve oradaki gazetecileri hedef göstermiş olduğu” eleştirisinin çok yersiz olmadığını da belirtelim. Çakır ve Çongar'ın ABD'de gazetecilik yaptıkları dönemde yakın çalıştıklarını ve arkadaş olduklarını... İki ismi de gazetecilik ve birikim açısından Türk basınındaki en iddialı isimler arasında gördüğümüzü not edelim.
Saçma sapan komplo teorilerine belki de en çok hedef olan gazete durumunda bulunan Taraf'ın kendisi de bir komplo teorisine imza atmış görünüyor.
Evet, Taraf'ın haberinde bir komplo teorisine uygun şekilde “veri” (telefon görüşmeleri) var, “atıf” var (iki mühendis), inanç var (bu işi NTV santralından bitirmişler) ama, en basit sorular bile ihmal edilmiş.
O kadar ki, yayımlayana göre bu bir “haber” ise tek eksiği “Bu haberde geçen yer ve isimler hayal ürünüdür. İsim benzerlikleri varsa sadece tesadüften ibarettir” ifadesi olmuş!