09 Haziran 2011

Devlet için kurşun atan şerefli katiller!

Tansu Çiller, 20 Ekim 1991 seçimlerinde İstanbul Milletvekili olarak...


Tansu Çiller
, 20 Ekim 1991 seçimlerinde İstanbul Milletvekili olarak parlamentoya girdi. Süleyman Demirel liderliğindeki DYP ve Erdal İnönü liderliğindeki SHP ortaklığıyla kurulan koalisyon hükümetinde ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı oldu. Turgut Özal'ın 17 Nisan 1993'te beklenmeyen ölümü üzerine Süleyman Demirel Cumhurbaşkanlığı'na çıkınca Çiller 13 Haziran 1993'te yapılan olağanüstü DYP kongresinde genel başkan seçildi.
12 Eylül darbesinden sonraki yasaklı yılların ardından “yeni yüz” arayan Demirel'in yanında siyasete atıldıktan birkaç ay sonra milletvekili seçilmiş, "bilinen tek eseri bulunmayan bir ekonomi profesörü" olarak "ekonomiden sorumlu bakan" olmuş, hemen ardından iktidar partisinin zirvesine oturmuş ve kendisini Başbakanlık koltuğunda bulmuştu!
Sonunda Tansu Çiller, batırılan İstanbul Bankası'nın içi boşaltılırken “Genel Müdür” olan eşi Özer Uçuran Çiller ile birlikte İstanbul'daki yalısından çıkıp Ankara'da Başbakanlık Konutu'na yerleşmişti.
Türkiye “ilk kadın başbakan” ile tarihsel günler yaşıyordu. O ilk kadın Başbakan'ın Çiller olmasının, Türkiye için tarihselliğin talihsizliği anlamına geldiği bir süre sonra anlaşılacaktı.
“Tansu Çiller” deyip iki noktayı üst üste koyduğunuzda yazacağınız karşılıklar tartışmalı bir servetten faili meçhul cinayet yağan kısa bir zaman diliminde Başbakanlık yapmaya kadar uzanır.
3 Kasım 1996'da patlayan Susurluk skandalı nedeniyle cezaevinde yatan ve bugün bir tetikçi olarak bulaştığı cinayetlere ilişkin açıklamaları nedeniyle tekrar tutuklanan özel timci Ayhan Çarkın şu anda “Çillerli yıllar”ı anlatıyor. Çarkın'ın “vur dediler vurduk, öldür dediler öldürdük” dediği yılların Başbakan'ı Çiller, Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş, İçişleri Bakanı Mehmet Ağar ve Meral Akşener'di.

'Elimizde Kürt işadamlarının listesi var' dedi ve...

Başbakanlık koltuğuna oturalı birkaç ay olmuştu ki, Çiller gazetecilerle konuşurken ağzından bir şey kaçırdı. Tarih 4 Kasım 1993:
"Elimizde PKK'ya yardım eden Kürt işadamlarının listesi var. Listede 60 kadar isim bulunuyor. Devlet PKK'yla olduğu gibi, PKK'ya mali destek sağlayanlarla da her biçimde mücadele edecektir."
Söz ettiği mücadele Çiller'in dediği gibi “her biçimde” değil -zira bu yolda açılan resmi bir soruşturma ve dava bilmiyoruz- “bir biçimde” cereyan etti.
Çiller'in bu açıklamayı yapmasından iki ay sonra Kürt işadamı, avukat, bürokrat ve siyasetçileri hedef alan cinayetler dizisi başladı. 14 Ocak 1994'te Behçet Cantürk ile başlayıp 25 Şubat'ta avukat Yusuf Ziya Ekinci ile devam eden cinayet dizisinde Savaş Buldan, Hacı Karay, Adnan Yıldırım, Sağlık Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkan Yardımcısı Namık Erdoğan,  avukat Medet Serhat, DEP'li avukat Faik Candan, Fevzi Arslan, Şahin Arslan ve Ankara'nın Altındağ ilçesinin Yüksekovalı Nüfus Müdürü Mecit Baskın karanlık cinayetlere kurban gittiler.
Cinayetlerin yanı sıra Aralık 1994'te Özgür Ülke gazetesinin İstanbul'daki binaları bombalanmış, saldırılar sırasında gazeteden Ersin Yıldız hayatını kaybetmişti.
Avukat Medet Serhat'ın eşi Yurdanur Serhat'ın cinayet nedeniyle suçladığı Nurullah Tevfik Ağansoy'un Bebek'te girdiği çatışmada yanında bulunan Çiller'in koruma polislerinden Celal Babür de ölmüş, diğer koruma Ferda Temel ağır yaralanmıştı.
Malum, Ağansoy da hayatta bırakılmadı. Ağansoy'un eşi Hülya Ağansoy'un suçladığı polis şefi Hüseyin Kocadağ da, 3 Kasım 1996'da Susurluk'taki kazada parçalanan Mercedes'in içinde DYP Şanlıurfa Milletvekili Sedat Bucak ve kırmızı bültenle aranan Abdullah Çatlı ile beraberdi. Çatlı ve Kocadağ da “o kazada” öldüler.
Devlet görevlilerinin karıştığı suçları itiraf eden Ayhan Çarkın'ın bir bölümünü anlattığı cinayetler önemli ölçüde Çiller'in Başbakan olduğu 1993-1995 yıllarında odaklanıyordu. 

Çiller'in kurdurduğu özel ordu

Çiller’in Başbakanlığı döneminde ortaya çıkan skandallardan biri de, Batman'da kurulan “gizli ordu” oldu. Çiller'in “Başbakan” olarak dönemin Batman Valisi Salih Şarman'a, koruculardan oluşan bir özel ordu kurdurduğu ortaya çıktı. Bu özel ordu için 14 uçak dolusu silah ve mühimmat temin edildiği kamuoyuna yansıdı.
Susurluk skandalının unutulmaz görüntülerinden birisi, bugün Ergenekon davasında yargılanan dönemin Özel Harekât Başkan Vekili İbrahim Şahin'in bir düğünde çekilen fotoğrafı oldu. Polis şefi Şahin, Ankara Bahçelievler'de 7 TİP'li gencin katledildiği saldırının emrini de veren ve sözüm ona bütün dünyada kırmızı bültenle aranan ülkücü Abdullah Çatlı ile halay çekiyor, göbek atıyordu.

Abdi İpekçi
'nin katili Mehmet Ali Ağca cezaevinden kaçırıldıktan sonra Abdullah Çatlı'nın evinde saklanmış ve yurtdışına kaçırılmıştı.

Nevşehir kardeşliği ve firari düğünde bir vali!

Peki Çatlı, kendisi de aranırken Ağca'yı nasıl saklamış, nasıl kendisi gibi onu da yurtdışına çıkarabilmişti?
Yanıtı, Susurluk'taki karanlık ilişkilerin bir bölümünü yıllar önce ortaya çıkaran ve kendisi de katledilen gazeteci Uğur Mumcu yıllar önce verdi. Çatlı, memleketi Nevşehir'e götürdüğü Ağca ve kendisi için Nevşehir Emniyet Müdürlüğü'nden sahte pasaport alarak yurtdışına kaçtı. Ve İbrahim Şahin o sırada Nevşehir Emniyet Müdürlüğü'nde görevliydi!
İbrahim Şahin ve Abdullah Çatlı'yı 30 yıl önce buluşturan Nevşehir'deki tesadüfler sürecek, daha sonra emniyette çıkan yangın, bütün evrakı yok edecekti!
Bu arada Bahçelievler katliamının diğer ülkücü kahramanı Haluk Kırcı yanlışlıkla tahliye edilmiş, firardayken evlenmişti. Kırcı'nın, polis tarafından aranırken yaptığı düğündeki nikâh tanığının o sırada Erzurum Valisi olan Mehmet Ağar olduğu da ortaya çıktı.

'Örtülü ödeneği açıklarsam savaş çıkar'

Tansu Çiller, diyorduk. Kimler tarafından kullanıldı acaba ve kendisi kimleri kullandı? Bütün bu olaylarda varsa bir sorumluluğu, ortaya çıkarmak yargının görevi. Ancak Çiller deyince noktayı koymak zor. Misal Çiller, Başbakanlık'tan ayrılmadan hemen önce, 1995 yılında, bir gece yarısı bir kamu bankasının şubesi açtırılmış... Ve örtülü ödenek hesabından 500 milyar lira çekilmişti. Skandalı hükümetteki ortağı olan ve 1996'da Başbakanlığı kendisinden devralan Mesut Yılmaz  ortaya çıkardı.Çiller bu paranın akıbeti hakkında 15 yıl önce ne demişti hatırlıyor musunuz? 
“Açıklarsam savaş çıkar, dünya birbirine girer!..”  
Örtülü ödenek skandalı üzerine ANAP-DYP ortaklığı yıkılıp DYP-Refah Partisi koalisyonu kurulunca Necmettin Erbakan Başbakanlık koltuğuna oturdu. Merhum Erbakan da, Susurluk skandalının aydınlanması için gerçekleştirilen eylemler üzerine söylediği “Gulu gulu dansı yapıyorlar” sözleriyle kendisini bu “derin” deftere kaydetti.
Çiller için “Tak diye emrediyor şak diye yapıyorum” demesi üzerine adı “Tak-Şak Paşa”ya çıkan dönemin Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş, yüzünün yarısı Atatürk, yarısı da Çiller olan tuhaf bir portre yaptırmıştı. Çiller'in “teröre karşı büyük bir mücadele verdiğini” ağzından düşürmeyen Güreş emekli olunca ödülünü aldı, “şak” diye DYP Kilis Milletvekili olarak parlamentoya girdi.
Evet, ne diyorduk, Tansu Çiller... Söz Çiller'den açılınca, Abdullah Çatlı ve bugün o günkü devlet cinayetlerini itiraf eden Ayhan Çarkın'lar için TBMM kürsüsünden ne dediğini hatırlatmamak olmaz:
“Devlet için kurşun atan da, yiyen de şereflidir...”
O kurşunlar devletin polisi, korucusu, kullandığı itirafçısı, himaye ettiği VIP suçlusu, hülasa kollanan koca bir sürü devlet uğursuzu tarafından masum insanlara sıkıldı...
Madem alem böyle konuşuyor,  madem lisan bu, sahi kim şerefli bu hikâyede, kim şerefsiz?..

Yazarın Diğer Yazıları

Tolga’yla birlikte bütün hayal kırıklıklarının en güzelini yaşıyoruz!

Çalışmalarıyla mesleğini onurlandıran bir gazeteci, hâkimin büyük bir maddi hatayı da tutanağa geçirdiği bir kararla tutuklandı. Tutuklama talep edenler ve tutuklama kararı verenlere göre, Tolga Şardan “istihbarat örgütünün Cumhurbaşkanlığı’nın talimatıyla yargıdaki yolsuzluk iddialarını araştırdığını yazarak” halkı korku ve paniğe sevk etti!

T24 14 yaşında; nasıl da yılları buldu bir mısra boyu macera…

Bağımsız, sorumlu, güvenilir, yüksek profesyonel ve etik standartlarda gazetecilik, sadece gazetecilerin değil toplumun bütün katmanlarının meselesi haline gelmedikçe, sesimizi kısanlar sadece başkaları olmaz!

Schengen vizesi eziyeti için gazetecilere çağrı, AB başkentlerine mektup

Sığınmacı sorunuyla, üstelik milyonlarca insan eşliğinde Türkiye de muhatap. Ancak bu durumun, örneğin Federal Almanya’nın Volkan Konak, Deniz Türkali gibi sanatçıların da vize başvurularını reddetmesiyle nasıl bir ilgisi olabilir? AB ülkeleri diplomatlarının, sürekli mesai yaptıkları gazetecilere, vize talebi söz konusu olduğunda, “Bizim için Edirne sınırına kadar gazetecisiniz” anlamına gelen tavrı vize rejiminin amaçlarına uygun mu? Peki gazeteciler ve meslek örgütleri, yıllardır süren bu kötü muameleye karşı neden sessiz, neden bu eşitsiz ilişkiyi reddetmiyorlar?