"Senin yaşında insanın kusuru olmaz, kusur daha sonra edinilir..."
80'ine merdiven dayamış Milliyet ve Vatan gazetelerinin patronu Erdoğan Demirören'in Başbakan Tayyip Erdoğan karşısında ağlamasını izlerken, Cesare Pavese'nin "Yalnız Kadınlar Arasında" romanından bu satırlar da geldi aklıma. Rosetta ile sohbet eden Oitana'ya "Kusur daha sonra edinilir" dedirten Pavese'nin lisanına Murathan Mungan'ın "Biz büyüdük ve kirlendi dünya"sıyla da aşina sayılırız. Aşinalık, "Kadınlar Arasında" adıyla Pavese'yi de selamlayarak yenilerde yayımlanan Mungan'ın benzersiz derlemesiyle sürüyor.
Bir kez daha "erk-ekler arasında" cereyan eden bir Türkiye'nin medya tarihine geçen bölümüne "Alo Fatih" hattından sonra Erdoğan Demirören konuşması da eklendi. Telefonun bir ucunda bu kadar kusuru itinayla biriktirecek uzunlukta bir ömür, diğer ucunda sandıktan yargıya, medyaya ve hayata doğru emreden bir ruh hâli var.
Gaz, tüp, inşaat, alışveriş merkezi işleriyle uğraşırken Nisan 2011'de Karacan ailesi ile birlikte Milliyet ve Vatan gazetelerini Doğan grubundan satın aldı Demirören. Karacan ailesi ile ihtilafın ardından iki gazetenin ve internet sitelerinin tek başına sahibi oldu.
Demirören'in medya patronluğundaki ilk icraatını, Başbakan'ın açıklamasından biliyoruz. Başbakan, Demirören'in kendisine "medya grubunun başına kimi tavsiye ettiğini sorduğunu" duyurmuş, soru üzerine "Akif Beki'yi önerdiğini" söylemişti. Malum, halen atandığı CNN Türk ve Hürriyet'te fonksiyon icra eden Beki, bir süre Demirören bordrosuna da tayin edildi.
Demirören'in medya patronu olarak sonraki icraatına dair, Hasan Cemal'i Milliyet'ten attırdıktan sonra gazeteden gönderdiği eski Genel Yayın Yönetmeni Derya Sazak'ın "Batsın böyle gazetecilik" kitabında önemli tanıklıklar var.
Demirören, cinayet suçlamasına dava açmadı
Kitapta, Sazak'ın, Erdoğan Demirören'in mazisine gönderme yaptığı bir bölüm de dikkat çekiyor . Sazak, Taraf'ın "Erdoğan Demirören'in Arşimidis Şirketi cinayeti ve şirketin varlıklarını haksız yere ele geçirmekle suçlandığı, bu konuda Genelkurmay Başkanlığı belgesi bulunduğu"na ilişkin olarak 20 Mayıs 2013'te yayımladığı haberi ve ardından yapılan açıklamaları kitabına aynen naklettikten sonra sözü Hayri Kozakçıoğlu'na getiriyor.
26 Mayıs'ta Taraf'ta yine Mehmet Baransu'nun imzasıyla yayımlanan "Arşimidis belgeleri onun dönemine ait" haberini de kitabına aynen alan Sazak, Arşimidis cinayeti sırasında İstanbul Emniyet Müdürü olan Kozakçıoğlu'nun, Demirören'e suçlandığı bu olayda yardım ettiği iddialarını aktarıyor. Sazak, burada önemli bir not düşüyor, okuyalım:
"Kozakçıoğlu'nun ölümünün Milliyet'te yer aldığı gece, Erdoğan Demirören gazeteyi aramış, Kozakçıoğlu'nun malvarlığı konusunda geçmişte açılan bir soruşturmayı hatırlatan cümlelere tepki göstererek o bölümlerin çıkarılmasını istemiş, o arada Kozakçıoğlu'nun daha birkaç gün önce yanına geldiğini, bildiği kadarıyla bir sağlık sorunu olmadığını söylemiş.
İlk anda şüpheli ölüm 'onulmaz bir hastalığa mı yakalandı?' sorularına yol açmıştı, ancak başkaca kuşkulu nedenler bulunamadı, ölüm raporu 'bitişik atış' olarak kayda geçti.
Taraf'ın Erdoğan Demirören'i 'cinayetle suçlayan' haberi üzerine ailenin çok daha güçlü tepki vermesi ve dava açması gerekiyordu.
Demirören dava konusunda hayli tereddüt etti. Benim ısrarım olmasa, gazeteye dava açılacağına ilişkin bir açıklama bile konmayacaktı!"
Sazak'ın aktardığına göre, Arşimidis cinayeti ve şirketin malvarlığına haksız el koyma iddiasıyla suçlanmasına rağmen Demirören dosyanın eşelenmesinden kaygı duyarak Taraf'a dava açmaktan uzak duruyor. Demirören, cinayet ve sebepsiz zenginlikle suçlandığı haberlere dava açsa Arşimidis cinayeti dosyası yeniden açılır mı dersiniz?
Başbakan ağlatmıyor Demirören'i
Henüz yazılmayan, ama kulaktan kulağa anlatılan bir Erdoğan Demirören de var. Misal, Milliyet çalışanlarının listesini MİT'e göndermek ve "sakıncalı gazetecileri" MİT'ten öğrenip işten atma projesini paylaşan bir medya patronu karşısındayız!
"Seni üzdük mü patron" diye hitap ettiği Başbakan karşısında ağlayan Demirören bu. Gazetesinde yayımlanan "İmralı zabıtları"nı "kimin sızdırdığını bulmak için" Başbakan'a "Bana bir yarım saat ver" diye yalvaran, bir medya sahibi için onur duyulacak bir haber için "rezillik, namussuzluk, kepazelik, alçaklık, terbiyesizlik" hakaretlerine boyun eğen... Ve "Nasıl girdim bu işe ya, kim için" diyerek ağlayan bir medya patronu...
Doymayan iştahına çılgınca sarılmış bir homo economicus!
Yanlış anlamayın, Başbakan'ın emirleri ağlatmıyor Demirören'i. Zaten o emirlere uyup diğer işlerini büyütmek için aldığı anlaşılıyor Milliyet'i, o emirlere "başüstüne" diyerek gazetesinde insan ve haber kıyımı yaptığı...
Hayır Başbakan ağlatmıyor Demirören'i. İnsanların, aslında kendileri olmayan, giyindikleri kişilikleri topluma nasıl tasladıklarını, oynadıklarını da gösteren o konuşmada birlikte küfrediyorlar gazeteciliğe, "haber yapan hainleri" birlikte lanetliyorlar.
Başbakan değil, doymayan iştahı ağlatıyor Demirören'i. O iştahla işte, gözyaşından da bir yudum yuvarlıyor. Sadakatini gözyaşı yontarak da sunuyor iktidar semalarına.
Aynı anda acıyla sevincin ortak lisanı olabilen gözyaşını, arka cebinden gayrimeşru bir dilekçe gibi de çıkartıyor Demirören... Maden suyu gibi akıtıyor!
İktidara ve kırıntılarına başka neler söylemiştir Demirören, başka ne hâller arz etmiştir, kim bilir...
Gözyaşını kirletmeyin; acının ve sevincin, kederin ve mutluluğun gözyaşında, "oynanan, ısmarlanan gözyaşı"ndaki gibi diş izi olmaz.
Velhasıl Demirören'ler bildiğiniz lisanda ağlamaz. Bir tırtık ricası dahadır o "maden suyu", mümkünse hayattan bir ısırığın daha lisanı.
Gerçek; katı veya sıvı, er ya da geç, imkânsızlığa mahkûm eder yalanı.
Demirören'lerin, iktidar mahfillerinden gözyaşıyla da ısırık rica eden servetleri, işte bu imkânsızlığı satın alamaz, gerçeğe mahkûmdur.
Pavese der ki; "kimi şeyler, onlarsız yaşayabildiğinizde elde edilebiliyor..."
Doymayan bir iştaha yapışık "homo economicus"ların öğrenemediği, vazgeçmeyi bilmedikleri için öğrenemeyeceği, budur...