24 Ocak 2020

CHP-T24 buluşması üzerine: Yolculuğumuz çetin, ama yaşanmaya değer...

Yalandan da medet umarak T24'ü hedef alırken CHP'de dükkân açmaya çalışan her türlü iktidara müptela yanaşmalarla işimiz olmaz...

"Eğer takdir seslerini; dostlarımızın alkış sadalarından değil de, düşmanlarımızın kin ve garaz dalgalarından duyabilirsek, yolumuz çetin, fakat yolculuğumuz yaşanmağa değer olacaktır..."

Bu köşede daha önce de altını çizdiğim bu sözler Şevket Süreyya Aydemir'in İsmet İnönü biyografisinden. Aydemir, "Tek Adam" adıyla yayımladığı üç ciltlik Atatürk biyografisinden sonra "İkinci Adam" adıyla kaleme aldığı yine üç ciltlik İnönü biyografisinin ikinci cildine, girişte alıntıladığım cümleyle başlar. Ve yine daha önce altını çizdiğim üzere, Aydemir, başkalarında aradıkları kusurda mutluluk arayanlara, başkaları için kusur da icat ederek sözüm ona kendilerine itibar inşa etmeye çalışanlara karşı yılmamanın kıymetini, umudun adresini böyle tarif eder. CHP'nin ikinci Genel Başkanı İsmet İnönü'nün biyografisine dair bu notlar, CHP'nin son Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun T24 yönetici ve yazarlarına verdiği mülakat üzerine yapılan kimi yorumlar, öne sürülen iddialar üzerine bir kez daha aklıma geldi.

Kılıçdaroğlu, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, CHP Genel Başkan yardımcıları Tuncay Özkan ve Faik Öztrak, CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, Genel Başkan Danışmanı Okan Konuralp, Sarıyer Belediye Başkanı Şükrü Genç ve Sarıyer İlçe Başkanı Sevim Yalınkılıç'la birlikte katıldığı buluşmada T24 yazarlarının sorularını, kitabın ortasından konuşacak ölçüde büyük bir açık sözlülükle yanıtladı.

Kılıçdaroğlu'nun açıklamalarındaki temel eksen, Türkiye'nin içinden geçtiği demokrasi/insan hakları/hukuk/ekonomi krizine karşı "çatı parti" olarak CHP'nin icra ettiği/edeceği fonksiyona ilişkin yaklaşımlar oldu. Bu yöndeki çalışmalarını, partilerle temaslarını, sivil toplum kuruluşlarının güçlenmesinin demokrasi adına önemini anlatan Kılıçdaroğlu, CHP ve CHP'nin bir arada tuttuğu muhalefet ittifakının nasıl daha da büyüyebileceği üzerine düşüncelerini paylaştı.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı İmamoğlu da, özellikle Kanal İstanbul projesi konusundaki görüşlerini paylaştı. İmamoğlu, Türkiye'de tabiata tarihin en radikal müdahalesini ifade eden projeye karşı olanların inşaatın başlamasını beklememesi gerektiğini, "100 bin kişi dava açsa kimsenin Kanal İstanbul'u yapamayacağını" anlattı.

CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu da, üç yılı aşkın süredir tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın cezaevinde yazdığı Devran kitabına ilişkin okuma tiyatrosunu, Selvi KılıçdaroğluDilek İmamoğlu ve Başak Demirtaş'la birlikte izlemelerine karşı yöneltilen saldırıları "son 20 yılda bağımsız lider eşi figürünün unutturulması" üzerinden de okuduğunu söylemekle yetindi.

Özetlemeye çalıştığım mülakatın hiçbir yorum içermeyen haberini T24'te okudunuz. Kılıçdaroğlu'nun T24'e yaptığı açıklamaların, uzun süredir en fazla ilgi gören açıklamalar olduğunu söylersem abartmış olmam.

Siyaset mühendisliği haberciliğin işi değil

T24-CHP buluşması üzerine yapılan bazı yorumlar da gösteriyor ki, Türkiye'nin "mesleğini iktidara kiralamış gazeteci" sorunu gibi sözüm ona kendisini "muhalif" olarak niteleyen bir "gazeteci" sorunu da var. Ana muhalefet partisi ve liderinin kimlerle görüşmesi, kimlerle görüşmemesi gerektiğini buyuracak kadar konumunu şaşırmış, ihtimal CHP'de dükkân açmaya çalışan bir "gazeteci" esnafından söz ediyorum.

"CHP liberallerle buluştu" gibi aşırı genellemelerle murat edilen; AKP iktidarı/Ergenekon/Balyoz davaları süreçlerinde icra edilen gazetecilik ise, T24, bu konularda en ciddi sorgulamaların yapıldığı mecralardan biri oldu. Bütün bu süreçlere ilişkin haberlerimiz bir yana, basın tarihimizin en geniş medya söyleşileri külliyatı T24 sayfalarında ve 838 sayfalık "Kayıp Medyanın İzinde" (Hazal Özvarış) başlıklı kitapta duruyor.

Bir kamuoyu işi olarak siyasetin de, gazeteciliğin de tartışılması elbette doğal. Ancak en büyük sadakati gerçeklere karşı olması gereken gazeteciliğin niyet edilmiş yalanlarla alışverişi olamaz. 

T24; hiçbir kişi, kuruluş, şirket, dernek, hareket ve fondan tek kuruş destek kabul etmeden 10 yılı geride bıraktı. Gazeteciler için hiçbir görüş ve inancın gazetecilikten daha değerli olamayacağına inanarak bağımsız gazeteciliği kurumlaştırıyoruz. Gazetecilik için her kesime kulak veririz, ancak gazetecilik dışında bir motivasyonla hiçbir kesimle yan yana gelmeyiz.

Ana muhalefet partisi ve liderine (ve elbette diğer partilere de) akıl vermek, siyasi yapıları yönetmeye kalkışmak haberciliğin işi olamaz. CHP'den İyi Parti'ye, yeni partilerden AKP'ye, HDP'den SP'ye kadar her kesime ulaşmaya çalışır, yanıtlarını/görüşlerini yansıtırız.

Siyaseti dizayn etme çabası, Türkiye'de geçmişten bugüne gazeteciliği araçsallaştıran, etkisizleştiren, itibarsızlaştıran ve kirleten bir hastalık oldu. T24, sağdan sola her mecrada süren bu hastalığa karşı, finansal bağların yanı sıra ideolojik takıntılardan da bağımsız gazetecilik yapma çabasının bir sonucu.
T24 haberlerinde yorum yapılmaz, T24 köşelerinde yayımlanan yorumlarda fikir birliği aranmaz.

Gazetecilik için gerçek tekil, versiyonları yalandır. "Gazetecilik" adı altında yalandan da medet umarak T24'ü hedef alırken CHP'de dükkân açmaya çalışan her türlü iktidara müptela yanaşmalarla işimiz olmaz.

Velhasıl İsmet Paşa biyografisindeki o sözler, demokrasi/hukuk/hakkaniyet peşinde siyaset yapmaya çalışanlar için de; gazetecilik, sadece gazetecilik yapmaya çalışanlar için de geçerli:
Yolumuz çetin, fakat yolculuğumuz yaşanmaya değer...

Yazarın Diğer Yazıları

Tolga’yla birlikte bütün hayal kırıklıklarının en güzelini yaşıyoruz!

Çalışmalarıyla mesleğini onurlandıran bir gazeteci, hâkimin büyük bir maddi hatayı da tutanağa geçirdiği bir kararla tutuklandı. Tutuklama talep edenler ve tutuklama kararı verenlere göre, Tolga Şardan “istihbarat örgütünün Cumhurbaşkanlığı’nın talimatıyla yargıdaki yolsuzluk iddialarını araştırdığını yazarak” halkı korku ve paniğe sevk etti!

T24 14 yaşında; nasıl da yılları buldu bir mısra boyu macera…

Bağımsız, sorumlu, güvenilir, yüksek profesyonel ve etik standartlarda gazetecilik, sadece gazetecilerin değil toplumun bütün katmanlarının meselesi haline gelmedikçe, sesimizi kısanlar sadece başkaları olmaz!

Schengen vizesi eziyeti için gazetecilere çağrı, AB başkentlerine mektup

Sığınmacı sorunuyla, üstelik milyonlarca insan eşliğinde Türkiye de muhatap. Ancak bu durumun, örneğin Federal Almanya’nın Volkan Konak, Deniz Türkali gibi sanatçıların da vize başvurularını reddetmesiyle nasıl bir ilgisi olabilir? AB ülkeleri diplomatlarının, sürekli mesai yaptıkları gazetecilere, vize talebi söz konusu olduğunda, “Bizim için Edirne sınırına kadar gazetecisiniz” anlamına gelen tavrı vize rejiminin amaçlarına uygun mu? Peki gazeteciler ve meslek örgütleri, yıllardır süren bu kötü muameleye karşı neden sessiz, neden bu eşitsiz ilişkiyi reddetmiyorlar?