25 Ağustos 2011

Bir gün gazetenden utanırsan arkana bakma!

Gazetecilik, her gün kendi sicilinizi de kayıtlara geçirdiğiniz bir meslektir...


Gazetecilik, her gün kendi sicilinizi de kayıtlara geçirdiğiniz bir meslektir. İktidarla sarmaş dolaş yıllardan sonra, yolun başında yaptıklarınız yolun sonunda size sadece utanç verir.

Alper Görmüş
, Taraf'taki son yazısında, “paralel merkez medya” olarak andığı hükümete yakın medyanın işinin, devlete yakın “geleneksel merkez medya”ya göre neden daha zor olduğunu vurguluyordu. Ne istediği katı çizgilerle belli olan devletin önceliklerine sadık yayın yapanlara göre, sık manevra yapan hükümete uygun yayın yapmanın zorluğunu, daha önce yaptığı “dans” benzetmesini hatırlatarak anlatıyordu.
Medyanın eski hastalıklarının, AKP dönemi medyasında nüksettiği bir sır değil. Hastalık aynı; medya-iktidar ilişkileri. Yeni olan tek şey, divana uzanmış sayıklayan yeni hastaların varlığı.

AKP karşısında medyadaki iki eğilim

Bugünkü iktidara yaklaşım açısından medyayı incelediğinizde, iki sorunlu eğilimi bir bakışta görebilirsiniz. Bir cephede, AKP ile siyasi mücadeleye girmiş yayınlar ve gazeteciler var. Hükümet ne yaparsa yapsın, köşesindeki her yazıyı AKP'ye vurmaya ayarlamış gazeteciler, sütunlarındaki her haberi bu yolda zorlamaya karar vermiş gazeteler dikkat çekiyor. Siyasi mücadeleyi haberciliğin önüne koyan bu tutum “habercilik” adına ciddi sorunlar barındırıyor.
Karşı cephedeki sorun, daha derin. Yaklaşık 9 yıldır AKP'nin hoşuna gitmeyecek tek “haber” yayımlamamış gazeteler ve televizyonlar var. Bu cephedeki yayınların çerçevesi, Başbakan'ın söylemi ile AKP ve hükümetten esen rüzgârlar esas alınarak çiziliyor. Misal, emekli aylıklarına 50 lira zam yapılınca bu cephede “Emekliye süper zam” başlıkları atılabiliyor. 
Hükümeti protesto eden Tekel işçilerine, üniversiteli öğrencilere, doğa eylemcilerine cop, dayak ve biber gazı hükümete yakın bu yayınlarda savunuluyor. Her türlü imzasız belgeyi, yasadışı dinlemeyi büyük bir iştahla yayımlayan bu cephe, misal, ABD'li diplomatların yazışmalarını içeren Wikileaks belgelerinde Başbakan ve hükümete yönelik nahoş bir ifade mi geçiyor, zihnar o konuya girmiyor.

Gazetede kışkırtmaya karşı çıkanlar PKK'lı mı?

Bu yolda son unutulmaz eseri, biliyorsunuz, Yeni Şafak verdi. AKP hükümetinin demokratik açılım politikasını alabildiğine savunan Yeni Şafak, Çukurca saldırısı üzerine Başbakan “sözün bittiği yere gelindiğini” söyleyince, BDP'lileri “Katil sizsiniz” başlığıyla manşetinden suçlayabildi.
Ertesi gün, o manşeti eleştirenleri “PKK yandaşı” olmak gibi bir yalanla yaftalamaya da tenezzül edebildi Yeni Şafak. Üstelik Kürşat Bumin, Ayşe Böhürler gibi saygın yazarlarının da o kışkırtan manşete kayıtsız kalmayacaklarını öngöremeyerek. 
Öncü gazetesi ile BTV'yi hatırlar mısınız?

Tansu Çiller
ile eşi Özer Uçuran Çiller, Türkiye'yi yönetmek, bu arada kendilerine ayarlı bir medya oluşturmak yetmemiş olmalı ki, bir gazete ve televizyonu fiilen yönetmeye de soyundular; Öncü ve BTV. 
Özer Çiller gazeteye imzasız yazılar yazıyor, BTV ve Öncü'de çalışanları Çiller'in siyasi rakiplerine karşı kışkırtıyordu. 
Çiller muhaliflerine hakaretler yağdırılan bu yayınların önde gelen isimlerinden biri Memduh Bayraktaroğlu'ydu. Tansu Çiller'in danışmanlığını da yapan Bayraktaroğlu, yolun sonuna geldiğinde, kendi yaptıklarından midesi bulandı. Öncü'nün yazarları arasında bulunan Canan Barlas (şimdi hangi grupta dersiniz!) ne düşünüyor bilemem, ama Bayraktaroğlu o dönemi kendi mazisine bir utanç vesikası olarak kaydetti.  

'Yaptıklarımdan utanıyorum, özür dilerim'

Aşağıda italik harflerle dizilmiş satırlar, Bayraktaroğlu'nun hatıralarını kaleme aldığı “Çiller'li Yıllarım” adlı kitabından. Birlikte okuyalım:

Bütün meslek hayatımın en kötü, en karanlık döneminin btv ve Öncü gazetesi olduğunu da gizleyemem…

Her şeyi yazmaya kalkarsam binlerce sayfayı bulur…

Ama yazmak demek, bir bakıma “yeniden yaşamak” demek…

Ve ben hayatımdaki bu en büyük hatayla, düştüğüm bu en büyük tuzakla bir kez daha yüzleşmekten çocuk gibi korkuyorum…

Yaşadığım o süreç bir film olsa, bir gece gizlice filmlerin saklandığı odaya gireceğim. Yakalanmaktan, hapse girmekten ve hatta öldürülmekten de korkmadan onları aradan çalıp kaçacağım…

Sonra da o kareleri bir bir kesip atacağım…

Ama; yaşadıklarım film değil ki…

Gerçekten yaşanmış şeyler…

Benim o kirli süreci silebilecek gücüm de yok…

Bana düşen, mücadele etmek…

Ta ki kazanıncaya kadar ama, öbür dünyada melekler, hesap sormaya “btv? Öncü?” diye başlarlarsa, ki öyle olacağından eminim:

“Beni hemen cehenneme gönderin ama bana o günleri hatırlatmayın çünkü o dönemde yapmak zorunda kaldıklarımdan utanıyorum. O dönemde bilerek veya bilmeyerek kırdığım herkesten özür dilerim… Bütün samimiyetim ve utancımla özür dilerim hem de…”  diyeceğim.

Öncü ve btv  –evine ekmek götürmekten başka derdi olmayan basın emekçileriyle değil belki ama-  var oluş sebepleri, işleyiş şekilleri, faaliyetleri ve yarattıkları sonuçlar itibarıyla, Türk medya tarihinin en başarısız, en korkunç, en karanlık ve en aşağılık sayfalarında yer alması gereken kurumlardı…

(…)  Ve en kötüsü Özer Çiller, kavgayı sürdürmeleri ve hatta daha da şiddetlendirmeleri için btv ve Öncü çalışanlarını öylesine taciz ve tahrik ediyordu ki; çalışma alanımız, boks maçlarındaki raund aralarını andırıyordu…

Özer Uçuran’ın bütün bu yaptıklarının Tansu Hanım’ın işine yaradığını sanması ise büsbütün trajikomikti…

* * * 

Memduh Bayraktaroğlu, kendi siciline düştüğü kayıtları bu satırlarla anlatıyor. 
Gerçeğe sadakat yerine her türlü iktidara itaati gazetecilik sananlar, pisliğin içine düştüklerinde arkalarına bakarlarsa hiç kimseyi göremezler.
Hayat onlara, içinde bulundukları çukura, sadece kendi günahlarının ağırlığıyla yuvarlandıklarını öğretir! 

 

Yazarın Diğer Yazıları

T24 15 yaşında: Anlatmadan anlayamazsan, anlatınca da anlamazsın!

T24, gazetecilikten başka hiçbir şeye ait olmayan bir yer. Editörlerimiz, muhabirlerimiz ve yazarlarımız; kelimelerle ifade edilemeyecek büyük bir çıkarsızlıkla bağımsız gazeteciliğin kurumsallaşmasına eşsiz katkılar sağladılar. 15 yıldır ilgilerini, övgülerini, eleştiri ve uyarılarını esirgemeyen takipçilerimize de sonsuz teşekkürler…

‘Haber elemanı’ arkadaşlar; nerede bu Almanya paraları, söyleyin bölüşelim!

Bir değil, iki değil, üç değil, dört değil… Devletin tam beş kez denetleyerek dışardan tek bir kör kuruş bulamadığı T24’te varlığını iddia ettiğiniz Alman sermayesi her neredeyse haber verin, bölüşelim! Bulamıyorsanız, gazetecilik yaptığınızı öne sürerek yıllardır inşa ettiğiniz utanç müzenize, bu nadide ‘Alman sermayesi’ eserinizi de ekleyelim…

Tolga’yla birlikte bütün hayal kırıklıklarının en güzelini yaşıyoruz!

Çalışmalarıyla mesleğini onurlandıran bir gazeteci, hâkimin büyük bir maddi hatayı da tutanağa geçirdiği bir kararla tutuklandı. Tutuklama talep edenler ve tutuklama kararı verenlere göre, Tolga Şardan “istihbarat örgütünün Cumhurbaşkanlığı’nın talimatıyla yargıdaki yolsuzluk iddialarını araştırdığını yazarak” halkı korku ve paniğe sevk etti!

"
"