“Havasına...”
O böyle başladığında her şeye “Memleketim” kadar ara verilirdi.
Kumlu, uykusuz bir sabah sesiyle devam ederdi.
“Suyuna...”
Çocukluğumuzun boyunu çok aşan sesini henüz ayırt edemiyor, “Ayten Alpman”ı bilmiyorduk. Ama o, türkünün belki de ilk kez “pop”a kaptırdığı “memleket” havasıyla, aslında başka bir unutulmaz şarkısında söylediğini geniş kitlelere kabul ettirmişti: “Ben varım!..”
Şerif Yüzbaşıoğlu, Fikret Şeneş'in sözleriyle kendisine ilk getirdiğinde önce “Ben cazcıyım, hep aşk şarkıları söyledim” diyerek okumak istemediği “Memleketim”, şansı kadar şanssızlığı da sayılır. Koyu milliyetçi ilk eşi İlham Gencer'in yeterince milliyetçi bulmadığı “Memleketim”, ilk okuduğunda değil, ama yaklaşık iki yıl sonra, 1974'teki Kıbrıs savaşı üzerine TRT ekranlarında patlayınca diğer şarkıları biraz göz-gönül tayinine çıkacaktır.
1929 yılında doğmuş bir müzisyenden söz ediyoruz. “83 yaşında öldü” diye yazılıyor, ama 83 yıl “yaşamış” bir müzisyenden...
Türkiye'de pop ve cazın Müzeyyen'i. Peki o neden sadece Ayten değil de, bir de Alpman?
Bütün bir yüzyıldan geçerken hem büyük icracı, hem de “Müzeyyen” olabilmişti Senar. “Türk müziği”nin toprağında, Türk müziğini bağırmayan, ama sazın ardında da kalmayan sesi ve tavrının etrafında büyüyen ailenin büyüğüydü “Müzeyyen.”
Ayten Alpman öncüydü. Müslüman mahallesinde salyangoz satmaya cesaret etmiş, “caz” yapmıştı! Onun için yaklaşık çeyrek yüzyıl sonra “Memleketim” önüne geldiğinde tuhafına gitmişti. Ancak memleket anahtarıyla açılacak kapı da önündeydi işte.
Bir de yalnızdı Ayten Alpman. Yalnızlık mahallinde tekin şahıstı, evet, ama tekil olamazdı. Olamadı da.
Mikrofon karşısındaki ilk deneyimini 1949'da, tam 63 yıl önce yaşadı. İstanbul Radyosu yeni binasında tekrar açıldığında stüdyodaki kırmızı lamba onun için de yanacak ve ilk şarkısıyla dinleyenleri o sabah uykusuzu sesiyle tanıştıracaktır: You are always in my heart...
İki evlilik, çocuklarından da uzak kalacağı İsveç yılları, ardından Türkiye ve Fecri Ebcioğlu'nun ısrarıyla Türkçe sözlü müzik.
Arada 1959'da basılan ilk taş plağı, “Sayanora / Passion Flower” var. Bu ve yine ilgi görmeyecek “İnan bana / Ayrıldık yalnızım” 45'liğinin ardından Ebcioğlu'yla çıkış yaptığı “Sensiz olamam” gelecektir.
“Söz” ve “müzik”, ama bir de “ses”tir şarkı, yorumdur. Ayten Alpman bu sıranın başına “ses”i ve “yorum”u koydu. Söylediği her şarkıyı kendisine tercüme etti.
1940'lardan, 50'lerden, 60'lardan ve nihayet “Memleketim”li, “Ben varım”lı 1970'lerden söz ediyoruz.
Sonra?
Sonra uzun süre yoktur Ayten Alpman. Öyle sanılır. Ve kimse beklemiyorken, ilk kez mikrofon karşısına çıktığı 1949'dan tam 58 yıl sonra girer stüdyoya ve onu her kuşağa bir kez daha yaşatan albümü gelir: “Bir başkadır...”
Köşesine çekildiği sanılmışken bir kuşağın daha tecrübesi olmanın gücüdür o. Bir kez daha “Ben varım” der. “Ben varım” yoktur albümde, ama o vardır.
Ondan gelen son habere inanmakta iki kez güçlük çekmemizin altında bu hayat var. Ne vedasına inanmak kolay oldu, ne de 83 yaşında olduğuna...
Evet, yalnızlık. Bastırılmaya direnen kederlerimize, onlardan korkmamaya davet eder bizi ve alır kendimize savurur.
Başkalarına çoğalan bir yalnızlığın da sesidir Ayten Alpman.
“Neler geçti kimbilir başından
Sevgi umdun hep başkalarından
Ağlama gidenlerin ardından
O giderse ben varım...”
Kim bilir kaç kuşağın dip akıntısıydı o ve durdu.
Hayat, ölümle anlaşmasını bir kez daha icra etti.
“Söyle” Ayten Alpman...
“Söyle buldun mu?..”
Bu yazı Ayten Alpman'ın ardından 5 yıl önce T24'te yayımlanmıştır.