PKK'nın, Abdullah Öcalan'ın İmralı'da avukatlarıyla görüşmesinden sonra terör saldırılarını 20 Eylül'e kadar durdurmak için açıkladığı ateşkes kararında öne çıkan üç nokta dikkat çekiyor.
Birincisi; Öcalan'ın, Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi'ndeki öğrencilik yıllarında sosyalist gençlik önderi Mahir Çayan'ın “devrimci şiddet” söyleminden de etkilenerek kurduğu ve Marksist bir jargonla geliştirdiği PKK'nın geleneksel olarak uzak durduğu dini ritüele giderek daha büyük bir önem vermesi.
Güneydoğu'da güçlenen Hizbullah ve cemaatlerin ardından AKP'nin üç Kürt seçmenden ikisinin oyunu alması örgütün din konusunda açılım arayışına girmesiyle sonuçlandı. Seri cinayetler işleyen Hizbullah'ın bölge halkıyla tekrar yakınlık kurmak için ev ziyaretleri düzenlemesi ve önde gelen ailelerden geçmişteki olaylar nedeniyle “özür dilemesi” hem PKK, hem de kapatılan DTP tarafından dikkatle izlenmişti. Mitinglerine binlerce kişi toplayabilen Hizbullah'ın bölgede tekrar önemli bir güç kazanmaya başlamasının yanı sıra Fethullah Gülen cemaatinin Güneydoğu'daki açılım arayışı da PKK cephesinde rahatsızlık yarattı. Son olarak AKP'nin bölgede açık arayla birinci parti olmasının ardından DTP mitinglerinde dinî unsurlar dikkat çekmeye başladı.
'Mübarek Ramazan ayı' da ateşkesin gerekçesi
PKK bir süredir, saha mücadelesinde, kendisini halktan uzaklaştırdığını gördüğü dini ihmal etmemeye özen gösteriyor. Bu bağlamda, Haziran ayında İstanbul'da toplanan Dünya İslam Alimleri Birliği'nin PKK'yı “terörist hareket” olarak nitelemesi üzerine derhal Kuzey Irak'taki Kürdistan İslam Alimleri Fetva Kurulu'ndan karşı fetva alındığını not etmemiz gerekiyor. “Türkiye'deki Kürtlerin haklarının İslam şeriatına göre de çiğnendiğini” öne süren Kuzey Irak'taki kurul, “Kürt hareketinin meşru olduğunu” belirtti ve İstanbul'da Başbakan Tayyip Erdoğan'a destek veren Dünya İslam Alimleri Birliği'ni “tövbe etme”ye çağırdı.
PKK'nın dini açılımı, ateşkes kararının duyurulduğu açıklamaya da yansımış bulunuyor. PKK, ateşkes kararının gerekçelerini açıklarken “Mübarek Ramazan ayının da dikkate alındığını” özellikle vurguluyor. 20 Eylül'e kadar süreceği açıklanan ateşkes kararının tarihi de, Ramazan ayı ile Ramazan Bayramı'nı öteleyen bir vadeyi yansıtıyor.
Tabana anayasa paketini boykot mesajı
PKK açıklamasında dikkat çeken ikinci nokta, anayasa değişikliğine ilişkin referandumu boykot tavrını, BDP'nin kontrol etmekte zorlanacağı belirtilen seçmen tabanı üzerinde pekiştirmeye yönelik olan bölüm. Değişikliği paketinin “Kürtleri yok saydığını” vurgulayan PKK, “demokratik bir yeni anayasayı ötelediğini” öne sürerek paketi boykot tavrında kuşkuya düşülmemesi yolunda Kürt seçmene kuvvetli bir mesaj vermeye özen gösteriyor.
Ateşkesin sürmesi mümkün olabilir mi?
Açıklamanın kritik bölümü, ateşkesin 20 Eylül'den sonra da sürmesi için öne sürülen dört koşul. “Operasyonların durması”, ateşkes sürecinde, resmen açıklanmasa da fiiliyatta karşılanamaz bir koşul olmaktan çıkıyor.
İkinci koşul, tutuklanan Kürt siyasetçilerin bırakılması. Tutuklamayla sonuçlanan KCK operasyonlarının eleştirildiği Türk kamuoyunda da “şiddete bulaşmamış olmak” çerçevesinde Kürt siyasetçilerin bırakılması tartışılıyor.
Üçüncü koşul olarak “Abdullah Öcalan'ın barış sürecine aktif katılımının sağlanması” öne sürülürken “siyasi muhataplık”tan söz edilmemesi dikkat çekiyor. Ateşkes kararını avukatlarıyla “haftalık olağan görüşmesi”nde “serbest bırakan” Öcalan'ın, 24 saat kontrol altında tutulduğu İmralı'da zaten fiilen bir sürecin içinde bulundurulduğu anlaşılıyor.
PKK açıklamasında dördüncü koşul olarak yer alan yüzde 10'luk seçim barajının indirilmesi de, Türkiye'de siyaset gündeminin ana tartışmalarından birisi.
Hülasa, Kürtler tarafından da yüksek sesle eleştirilmeye başlanan ve terör saldırılarıyla açılım sürecini baltalayan PKK'yı silahtan uzak tutacak meşru adımların atılmasının, çocuklarımızın hayatını korumanın yanı sıra şiddeti reddeden Kürtlerin elini kuvvetlendireceğini de unutmamak gerekiyor.
Siyaset, ancak akan kanı durdurabildiğinde Türkiye gerçek bir demokrasiye kavuşabilecek...