07 Ocak 2020

İlişkiler-9 | Rüyalarda buluşuruz: Tedbirli partnerler-kayıp ilişkiler

"Les Partenaires Prudent-Les Relations Mort"

Günlük hayatın nankörlüğünde boğulmuşken kadın, koşturarak bir işten diğer işe giderken, birden burnundan içeri teklifsizce mis gibi güzel bir koku giriveriyor. Bir kapıya çarpmış gibi duruyor kadın kaldırımın ortasında. Açtığında bu kokunun tarihindeki yerine dönmek için adeta, bir anlık gözlerini kapatıyor. Ardından otomatik bir hareketle pardesüsünün yakasını topluyor sanki yaptığından utanır gibi, etrafına bakınıyor ve kokunun ne olduğunu, nereden geldiğini, nasıl tanıdık geldiğini ve kaynağını araştırıyor milisaniyeler içinde. Muhtemelen şu kapısı açık pastaneden geliyor. Hiç tereddüt etmeden, içeriden buram buram kendisini çağıran koku mozaiğine doğru yöneliyor. (Tereddüt etmeyi bırakalı çok olmuş.) Sıcak poğaça ile karışık bir parfüm kokusu bu; zeytin ağacı, amber ve mandalina karışımı bu parfüm, içerdeki muhtelif karbonhidratlı gıdaların fırından çıkmasıyla baş döndüren bir esans haline gelmiş. Bütün acelesini bir kenara bırakarak (bunu yapmayı da çoktan öğrendi) kadın, boş bir masaya yöneliyor, şöyle havadar ve kokulara hakim olan bir masa bu, oraya öyle bir yerleşiyor ki sanki yıllardır o sandalyeyi arıyormuş, yıllardır o sandalye onu orada bekliyormuş gibi. 

Kadının gözleri, bazı sahne ve fotoğrafları arar da bulamaz gibi pastanenin içinde cirit atıyor. Sanki tanıdık birilerini, gülüşen birilerini, bakışan birilerini, belki de kendisini bulmak için salonu araştırıyor. Ama bulamıyor. Bir çay söylüyor, bir de yeni çıkan, pastaneyi böyle güzel kokutan her neyse, "ondan" rica ediyor. Güler yüzlü ve anlayışlı bir garson, bu tanıdık durumu anlıyor ve hemen servisleri getiriyor: sıcacık bir dereotlu-peynirli ev poğaçası ve bir de taze demli çay. Ama diğer kokuyu getiremiyor.

Kadın orada yarım saat kadar zaman geçiriyor, parfümü, pastaneyi, poğaçayı, oradaki sahneleri, başroldekileri, geçmiş ve geleceği hepsini hatırlıyor. İçi acıyor ama hatırladığına da memnun oluyor. (İçi acırken memnun olmayı da öğrenmiş kadın.) 

Deneyim, hafıza, değerlendirme, birleşik navigasyon sistemi*

Koku, hafızamız için en kuvvetli araç. Anılarımızı bilinç düzeyine getiren en hızlı çağrıcımız, koku duyumuz. Hafızamızdaki türlü bilgiler aslında gün içinde onlarca defa böyle tetikleniyor. Kimisi kokularla, kimisi gördüklerimizle, kimileri duyduklarımızla, dokunduklarımızla. Bazı anılar kişisel tarihimizin çok gerilerinden ve pek dokunulmamış yerlerinden geliyor, öte yandan bazı anılar da daha sık gelip geçiyor zihnimizden. Aslında anılarımızın temel işlevlerinin ikisinden söz edebilirim bu yazıda; birincisi uzun süreli hafızamıza bizi biz yapan deneyimler bırakıyorlar ve ikincisi bizi tehlikelerden koruyorlar ve hayatımızı kolaylaştırıyorlar. İç içe geçmiş işlevler. Limbik sistemimize işlenmiş, doğumdan (belki küçük bir kısmıyla doğumdan da önce) bugüne dek bizimle gelen her türlü bilinçli ve bilinçdışı bilgi ve deneyim, bizim nasıl kimseler olduğumuzun prospektüsünü oluşturuyor.

"Elin sobaya değdi ve acıdı, bir daha sobaya uzatma ve hatta o kadar sıcak olabilecek diğer hiç bir şeye uzatma. Tatlı bir kurabiye yedin, tadına bayıldın her zaman onu yemeye çalış, haz duyacaksın. Öğretmenine güvenip bir sırrını açtın, ailene söyledi, bir daha sır verme, hatta öğretmenlerine hiç güvenme. İlk uzun ilişkindi, onu çok sevdin, buna karşılık aldatıldın, bir daha kimseyi böyle sevme. Annen hala, bu yaşında en ufak bir tatsız duygunda seni sakinleştirmek için telefonun diğer ucunda hazır bekliyor, her yakın ilişkinden de bunu bekle, çünkü sevgi bu demektir, yapmazlarsa sevmiyorlardır, o zaman sen de onları sevme."

Deneyimler pratik yaşamımıza bu kadar doğrudan olmasa da benzer ufak dolayımlarla akıyor. Bir çeşit öğrenme hepsi, dolayısıyla hoş olmayan, işe yaramayan, gerçek dışı öğrenmeler de gerçekleşiyor. Deneyimlerimiz bizi tehlikelerden korumak, korkularımızdan sakındırmak, hoş duygulara doğru sürüklemek için birer yol gösterici. Ancak her zaman gerçek tehlikelerden kaçınamıyoruz, bazen de tam tersine içine düşüyoruz. Aynı öğrenme mekanizması bizi tehlikelerden ve hoş olmayacak durumlardan koruduğu gibi, bazı yanlış öğrenmelerin bir sonucu olarak kimi zaman da sürekli aynı acıların içine düşürüyor. En çok da genellemeler yoluyla. 

Geçmiş yaşamımızdaki deneyimlerimiz, yapmaktan hoşlandıklarımız ve hoşlanmadıklarımız olarak, kimi kararlar ve prensipler olarak, kimi obsesyonlar ve kaygılar olarak bugünümüzde yaşamaya devam ediyor. Tüm memelilerle ortak bir mekanizmadan gelen nörobiyolojimiz ve çok eski bilgilerle bezenmiş kişisel bilinçdışımız elele verip bize diyorlar ki: "Senin sağ ve sâlim kalman gerekiyor, az enerji harcayacaksın ve sağlıklı ve hoşnut bir yaşam süreceksin. Bu bakımdan deneyimlerinden hep ders almalısın, sen yapmazsan da ben yaparım. Bunu sevmezsin onu alma, ötekine bayılırsın ona ulaşmak için elinden geleni ardına koyma. Hayatta kal, enerjini çok harcama ve memnun ol. Böyle tiplere güvenme. Böyle olaylara kendini kaptırma. Kadınlara şöyle yap, erkeklere böyle davran, çocuklarla şöyle bir ilişki geliştir, otorite figürlerinden kork, kendini hep azımsa, güçlü ol, öne çık, geride dur…" Ama deneyimlere her zaman güvenmemek lazım, bazen de yolu yanlış çiziyorlar. Bu nöro-biyo-psiko birleşik navigasyon sistemimiz* ile kendinizi kimi zaman uçsuz bucaksız bir arazide de bulabilirsiniz. 

İlişkilerdeki check-list'ler

İlişkilerimiz için de durum benzer şekilde işliyor: "Sevileceksin, özleneceksin, takdir göreceksin, kabul edileceksin, kucaklanacaksın, şefkat duyulacaksın, sevecek ama hayal kırıklığına uğramayacaksın, aşık olacak ama acı çekmeyeceksin, rahat edeceksin, kendini üzmeyecek, sorun yaşamayacaksın, geçmişinde olduğu gibi boyun eğmeyeceksin bu defa, geçmişinde olduğu gibi sevilmediğin halde sevilmek için kendine saygından vazgeçmeyeceksin, daha önce olduğu gibi eğlenceli birine ilgi göstereceksin, güvenilir olmadığını görürsen uzaklaşacaksın..."

Bu içsel otomatik değerlendirmeler, bilinçli veya bilinçdışı değerlendirmeler halinde ortalıkta başı boş gezmiyorlar, her durum için bir check-list devreye giriyor. Her check-list kişiye ve kişisel tarihinden gelen tecrübelerine özel. Bu sebeple kimi zaman bizi tehlikeden uzak tuttuğunu ve hazza yönelttiğini sanan birleşik navigasyon sistemimiz, bize önümüzdeki sıcacık ve mis gibi yemeği yemeği yedirmiyor, ya da onu soğutuyor. Neticede ilişkiyi (check-listi dışarıda bırakarak) deneyimlemek ya da doğal akışında gitmesine izin vermek yerine, bu işaret ve işaretçileri toplamaya odaklı bir değerlendirme ve tahlil sürecinde takılıveriyor partnerler. Ve o ilişki hiç yaşanmıyor. Doğal ihtiyaçlarını karşılayamadığımız için adeta doğmadan, doğumda veya bakımsızlıktan kısa sürede ölüyor.

Tedbirli partnerler, cambazlar

Elbette ihtiyatlı olmak, tedbir almak ‘sapiens' için olağan bir durum. En eski davranışlarımızdan biri, üstelik tüm hayvan ve bitkilerde çeşitli düzey ve şekillerde tedbir almak varoluşsal bir eğilim. Canlılar güvende yaşamaya, serpilmeye, yaşama devam edebilmeye kuruludur. Ve böylece güvende hissetmeye de ihtiyaçları vardır. Hayvanlar da böyle, bitkiler de. Demek ki dünyada hep tehlike varmış ve demek ki hep olacak. Böylesine biyolojik bir otomatik davranışın ilişkilerdeki yansıması bugün, çağın da etkisiyle, ilişkileri olmaz yapan faktörlerden biri: Tedbir almak. Tedbirli partnerler.

Tedbirli partnerler o kadar tedbirliler ki, ilişki yaşama süreleri çok kısa ve çoğunlukla partnersiz yaşıyorlar. Partnersiz yaşamaya karşı değilim, ilişki bir şart değildir; burda bahsettiğim bir ilişki içinde olmak isteyen kişilerin ilişkisizliği. Tahmin ediyorum insanlar hiç bir zamanda bu kadar çok ilişki hakkında konuşup, bu kadar ilişkisiz kalmıştır. En ideal, risksiz, hatasız ilişkiyi bulayım derken ömürlerini geçiriyorlar. Kaş yapayım derken göz çıkarıyorlar. 

Beni üzer mi? İdeal partnerim o mu? Daha iyisi ile tanışır mıyım? Beni terkeder mi? Beni beğenir mi? Bana hayran olur mu? Bu da diğerleri gibi kaba olacak mı? Bu da diğerleri gibi çok istekli olacak mı? Paragöz mu yoksa? Kıskanç mı? Bu da diğerleri gibi beni kandıracak mı? Aldatacak mı? Zorlayacak mı? Şiddet uygulayacak mı? Kıskandıracak mı? Benimle güç savaşına girecek mi? Bu da diğerleri gibi?…..

İnsanların özellikle ilişkiler konusunda tedbirli olma sebeplerine karşı anlayışlı olmak lazım. "İlişkisizlik çağında" (başka bir yazımda değineceğim) yaşadıkları türlü kötü deneyim onları süper tedbirli, aşırı kaygılı, bağ kurmadan aynı hatta durmaya çalışan cambazlar haline getirdi. Kimi zaman aynı anda bir kaç ipte zıplayarak durmaya çalışan bu cambazların kaygılarının yüksek olmaması için hiç bir sebep yok. Ya bir düşme endişesi, ya bir düşüş sancısı ve acısı. Kalkıp yeniden ve yeniden o gergin iplere çıkma ihtimallerini çok değerli ve zor kılıyor. 

Sonuçta, özellikle yaş ilerledikçe fazlaca yüksek tedbir ve önlemlerle, ilişkiler birer projeye dönüşüyor (proje çocuklardan sonra proje ilişkilere de değinmek gerekecek yakında, o da başka yazıda). Böylece ilişkileri var eden, besleyen, güzelleştiren spontanlık, doğallık, heyecan, akışta olabilecek hoşluklar, heyecanlı başlangıçlar, flörtün hafif sarhoşluğu ve hoşluğu, merak, özlem, yani ilişkiyi yudum yudum içmek gibi güzelliklerden ve hazlardan uzaklaşılıyor. Tedbirin telaşlı hızı, bu hazları silip süpürüyor. 

Zamane insanının tedbire olan ihtiyacını anlamakla birlikte, ilişkinin olup olmayacağına dair zamanı, daha çok sabırla ve farkındalıkla yaşayarak geçirmelerini öneririm.


*Birleşik navigasyon sistemi: Böyle bir bilimsel ifade yok, bu yazı içinde yaratıldı


TIKLAYIN - İlişkiler: Anne baba mıyız, karı koca mı?

TIKLAYIN - İlişkiler-2: "Beni taşısın istiyorum!"

TIKLAYIN - İlişkiler-3: Yürüyorum sana doğru!

TIKLAYIN - İlişkiler-4: Evladiyelik bariyerlerimiz

TIKLAYIN - İlişkiler-5: Biraz yakına gel... Orada dur... Çok da uzaklaşma...

TIKLAYIN - İlişkiler-6: Teker teker katlediliyoruz her gün ve her gün yeniden doğuyoruz erkeklerin dünyasına...

TIKLAYIN - İlişkiler-7 | Boşanma: Kurumsal ayrılık

TIKLAYIN - İlişkiler-8: Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın...

Yazarın Diğer Yazıları

Seçmenin cevabı: Seçimin psikolojik analizi 101

14 ve 28 Mayıs seçimleri, özellikle muhalefetteki siyasi partilere sert bir dille ve yüksek volümle seslendi: Değişin!

Utancımı duyan var mı? | Afetzedelere ve çaresiz tanıklara, psikolojik ilk yardım

Bu hafta uzaktakilerden veya bölgeden en çok duyduğum, gördüğüm okuduğum, yüksek düzeyde hissedilen utanç duygusu ve yoğun bir yardım etme isteği ve sorumluluğu. Bana kalırsa yaşadığımız utanç ve sorumluluk duygusunun üç sebebi var. Bir, bu kadar kötülük karşısında iyiliğe olan ihtiyacımız; iki, yaşamda kalmanın ve şanslı tarafta olmanın getirdiği suçluluk duygusu ama en önemlisi de utanması ve sorumluluk alması gereken kişilerin utanmaması ve sorumluluk almaması. Onların sahip olmadığı utanç sorumluluk duyguları sanırım bizde ikame ediyor

Kadın cinsel(siz)liği

Bakmaya bile cesaret edemediği, orada, aşağılarında başına bela olacak bir organın içine, nasıl olacak da bir erkeğin penisi girecektir? Yüzyıllarca kalınlıktaki kapıları kırarak hem de. Cinsellik budur kızım! 

"
"