08 Haziran 2021

Toplumsal gerilime rağmen kendi merkezinde kalabilmek

İnsanları sürekli olarak yargılayan ama onlara hiç hoşgörü gösteremeyenler ile karşılaştığınız an kendinize güveninizi, sadakatinizi perçinlemek için en doğru andır

Yer: Market kasası

Zaman: Öğle saatleri

Kasadayım, aldığım ürünler kasiyer tarafından hesaba işleniyor. Gelen ürünleri paketliyorum. Kasiyerle basit, gündelik bir sohbetin içindeyiz. O kendi işini ben kendi işimi yapıyorum.

Ödemeyi kredi kartıyla yapacağım. Kartı cihaza yerleştirdim. Şifreyi girdim. Kasiyer de ben de onayı bekliyoruz. Kartı alabilirsiniz mesajını beklerken gündelik sohbet devam ediyor.

Tüm bunlar ortalama iki dakika kadar sürüyor. Hemen arkamda sırasını bekleyen altmış beş, yetmiş yaşlarında bir erkek var. Sinirli, sıkılgan bakışlarını bir bana bir kasiyere yöneltiyor. Kasiyer farkında değil.

Ben çok umursamıyorum. Yaptığımın ona bir zaman kaybı yaratmadığının farkındayım. Henüz işlemim tamamlanmadı. Ürünlerin geçişi de sohbet nedeniyle aksamadı.

Beyefendi durumdan rahatsız. Dayanamıyor, en sonunda bir soruyla konuşmayı kesmeyi seçiyor. Kasiyer ona yanıt veriyor, dönüp kaldığı yerden bana yönelik cümlesini tamamlıyor.

Derin bir iç çekiyor beyefendi. Henüz üç dakika bile olmadı.

İşlem bitti, paketleri aldım marketten çıkacağım. Market önü oldukça dar, insan trafiği yoğun, çıkış sırası bana gelmedi. Beyefendi de çıkışa geldi. Sinirli, sıkılmış ses tonuyla "Yol verin, geçeceğim" dedi.

Bir adım yana kaydım. Onun gideceği yön boş olduğu için bana ters ters bakarak çıktı, gitti.

Onun gözünde sallanan, sallandığı içinde toplumsal sistemin işleyişini aksatan bir insandım. Mümkün ihtimalde bir kadın olmam bu durumu arttırıyordu.

Alışverişimin tamamlanmasını sağlayan insanla iletişimde olmak normal bir şey değil miydi?

Kargaşanın dinmesini beklemek, kargaşayı besleyen olmaktansa uygun ortamı bekleyen bir sosyal varlık olmanın yargılanması anormal olan değil mi?

Büyük ihtimalle o erkeğin olması gerektiğine inandığı, yaşamak istediği toplumun bir parçasıydım.

O ise beni olmadığına inandığı insan örüntüsünün içine sıkıştırmayı tercih etti.

Toplum yapısının nasıl olması gerektiği ile ilgili sürekli düşünceleri olan ama bir türlü onun yansımasını gündelik hayatta bulamayacağına inanan bir tipoloji var. Bu düşünceye inanan insanlar aradıklarını bulmak için değil, savundukları düşüncenin gerçekliğine inanmak, kanıtlamak için bakıyorlar.

Onların bu tavır, tutumlarından ne öğrenebiliriz?

Ön yargının bizde yarattığı etkiyle başa çıkma becerimizi geliştirebiliriz. Böylece ne kadar yargılayıcı davransalar dahi kendi inandığımız hâli, değeri bozmaktan uzak durabiliriz.

Bu tarz insanlar uzunca bir süredir sokaklarda dolaşıyor. Mutsuzlukları o kadar yoğun ki, sosyal yaşam içinde aradığı, savunduğu değerleri yaşayan kişilerin farkına dahi varamıyorlar.

Toplumsal mutsuzluğumuzun, gelecek kaygımızın, ülkemize dair kaygılarımızın, korkuların bir market sırasına sinmiş hâlidir yaşanmışlık.

Benzer örüntüleri trafik sıkışıklığında sıkça görüyoruz. En ufak bir beklemeye dahi tahammülümüz yok. Hemen kornalar çalmaya başlıyor. Ne hikmetse de kornaya basarak var olan duruma itiraz edenler hep en iyisini bildiğine inananlar, hep hakkı yenildiğini düşününler.

Acı olan yanı ise bu kişilerin de itiraz ettiği kaosa yarattıkları etkiyi fark edememeleri. Her şeyin saygı çerçevesinde sürmesini ilerlemesini beklerken bir öncekinin alışveriş hakkına tahammül gösteremeyenler, her şeyin düzenli olmasını isterken ortaya çıkmış olan kargaşayı görmeden kendi yolunu bulmaya çalışanlar.

Bu normal bir durum, ülke gündemimiz gerçekliğinden emin olmadığımız, bilsek de müdahale edemediğimiz olaylarla dolu. Bu toplumsal anksiyeteyi arttırıyor, öfke kontrolünü azaltıyor. Vahim olan yanı ise hoşgörü, sabır gibi değerlerimizi neredeyse yok etmeye doğru ilerliyor oluşu.

Bireyler kamuoyu etkisinin gücünü yitirdiğine inandıkça yönetimin yanlış işleyişlerini öğrenip fark ettikçe öfke günlük, sıradan ilişkilere tezahür ediyor. Herkes karşılaştığı bir diğer insan suçlu, olandan sorumlu gibi davranıyor.

İnsanları sürekli olarak yargılayan ama onlara hiç hoşgörü gösteremeyenler ile karşılaştığınız an kendinize güveninizi, sadakatinizi perçinlemek için en doğru andır.

Bunu nasıl yaparsınız?

Olduğunuz şeyi olmaya devam edin. Amacınıza sarsılmaz bir bağ ile bağlı kalabilirsiniz. Disiplinli olmanın günlük hayattaki yansıması bu olabilir. Olmak, sadece olmak ve olmaya devam edebilmek.

Kişisel gelişim kavramları içinde geçen güçlü olmak, iradeyi kullanmak gibi değerleri yaşamınıza alabileceğiniz pratik anlar bunlar. Sırf bu nedenle öfkelenmek, gerilmek yerine derin bir nefes alın, yaptığınızı yapmaya devam edin. Hatırlayın ve temellendirin. Bunu şu an yapıyorum çünkü bunu yapmaktaki amacım budur, cümlesini amacınıza uygun bir halde iki üç saniye içinde tekrarlayın. O zaman bir diğerinin sizin için yaratmış olduğu sarsıcılığın dışına çıkabilirsiniz. Bunu belli bir düzeyde tekrarladığınızda artık daha fazla tekrara ihtiyacınız kalmaz.

O zaman bazı şeyleri savunmak, olmasını beklemek ya da varlığını aramak yerine yaşatmaya, yaşamaya başlamış olursunuz.

Kendinizi gerçekleştirmek için ihtiyacınız olan olma halinin verdiği haz hiçbir düşünce sisteminin içinde yer almaz, anlatılmaz. Bu sadece yaşayarak, olarak deneyimleyebileceğimiz bir şey.

Yazarın Diğer Yazıları

Yetişkinlikte mutlu ve özgür olmanın yolu nedir?

Yolunda gitmeyen durumlara neden olan yaklaşımları bulup onları daha anlamlı, daha yaşanabilir biçimde yaşamımıza yerleştirdiğimizde var olana katkı sunmuş, üretken bir kimliğin içine girmiş oluyoruz. Buna ise yetişkinlik deniyor

En az üç çocuk ve ekonomik kriz

İktidara duyulan güven ve onun teşvikleri ile üç ve daha fazla çocuk doğurmuş aileler için krizin boyutları çok daha ağır hissediliyor

Düş görenleri uyandırma zamanı geldiyse açılsın perde

Belki de olması gereken bir hikâyenin parçalarını tamamlıyoruz hep beraber, bir şey ya da biri eksik kalsa bozulacak hikâye