20 Mart 2021

Pederi'den Pederşahi'ye geçiş: İstanbul Sözleşmesi'nin iptali

Toplum olarak en çok neye ihtiyacımız var? En büyük arayışlarımız nerede başlıyor? Neyin eksikliğinde sorunlar ve kavgalar çıkmaya başlıyor?

İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılmasına dair en güçlü savunuları Türk aile yapısını bozduğuna dair. Aile yapısını ve işleyişine önem verilmesi üzerine geliştirilen bir çok politika ve "yapıcı" girişim yanında sözleşmenin feshi gerçekten buna hizmet ediyor mu?

Düşünmek gereken ve sorgulamak gereken gerçekten budur.

Türk aile yapısı bunca yıllık alışkanlıklar ile "Pederi" aile yapısına sahip olduğu ve son yıllarda aile yapısının yozlaşmaya başladığı ve bunun da toplumsal yapıya olumsuz etkileri olduğu konuşuluyor, tartışılıyor ve bunun önüne geçilmeye çalışılıyor. Bu perspektiften oluşturulan "Aile Danışmanlığı" mesleği ile ilgili 2013 yılından itibaren MEB onaylı eğitimler veriliyor ve kişiler "Aile Danışmanı" olarak sertifikalandırılıyor.

Amaç, aile kurumunu korumak ve sürdürülmesi için aile bireylerinin eğitimini ve aile içi ilişkileri düzenlemek diye kabaca özetlenebilir.

Peki, nedir bu pederi aile yapısı?

Pederi aile, ana ve babanın beraber oturduğu, akrabalığın hem anne hem de baba tarafına dayandığı aile biçimidir (Kocacık, 1986, 13).

Bu aile tipinde kadının belli bir statüsü vardır. Çocuklar üzerinde ana ve babanın eşit hakları vardır. Akrabalık böylece hem ana hem de baba tarafından gelmektedir. Ana ailesinde miras sadece ana tarafından olduğu halde, baba ailesinde her iki taraftan da miras hak olmaktadır (Gökçe, 1976, 59).

Pederi aile yapısında baba/erkek kararları tek başına verme hakkına sahip değildir. Pederi aile yapısı kadının kararlarının, tercihlerinin ve kadın akrabaların katılımının erkekle eşit haklara sahip olduğu bir ataerkil aile yapısına işaret eder. Türkiye’de bu anlamda yapılan araştırmalarda da ortaya çıkan erkek hane reisi olarak tanınsa dahi evin işleyişi ile ilgili kararlar da kadınların daha çok söz hakkına sahip olduğu, şekillendirdiğidir.

Peki, şiddet gören kadın, ezilen, yok sayılan kadının var olduğu bir aile yapısında pederi aileden söz etmemiz mümkün müdür? O sürekli üzerinde tartıştığımız Türk olma ve Türk’lüğü kabul etme vurgusu aile yapımızı bu şekilde değişmesine izin verdiğimiz de kendi kimliğini, "yerel ve milli değerlerini" koruyabilir mi?

Kadının söz hakkının elinden alınması ve yasal dayanaklarının azaltılması, onu koruyacak olan yapı ve sözleşmelerden uzaklaşılması bizleri pederşahi bir aile yapısına doğru taşır ki, o işte Türk anane ve örflerine ve hatta Anadolu İslamiyeti içinde yer almaması gereken bir yapıdır. Pederşahi aile yapısı baba soyunun, baba kararlarının tüm aile halkına hükmetmesi ve yönetmesidir ki, günümüz toplumunda bu şekilde yaşamak için kapalı bir toplum sistemine, dünyadan soyutlanmamıza gerek duyabiliriz.

Şimdi Türkiye reformları ile nereye gitme isteği içinde, bunu bir kez daha düşünmemiz gerekir. Özellikle de reformun savunucuları ve öncüleri aldığı kararları iyi bir şekilde gözden geçirmelidir.

Neden?

Sorun sadece kadın hakları mı? Değil.

Bir kadın sadece kadın değildir. Önce bunu kavramak gerekir.

Kadın, gelecek yeni neslin eğiticisi dönüştürücüsüdür.

Kadın, toplumun yapısının ve değişiminin belirleyicisi, şekillendiricisidir.

Kadın emektir. Emek yoğun üretim sürecinin en baş temsilcisidir. Bunun en temel göstergesi en geri plana atıldığı takdirde bile temiz çamaşırlar, iyi beslenme, hijyenik bir ev olarak karşımıza çıkar ki, dış dünyaya güvenli olarak açıldığında sunacağı katkı anımsanmayacak ölçüdedir.

Kadın aşktır. Aşk ise en büyük motivasyon kaynağı ve tetikleyicidir. Madem yerel ve milli kültürümüze odaklanıyoruz; Ferhat ile Şirin, Hz. Yusuf, Leyla ile Mecnun ve daha nicesinin yarattığı motivasyon ve azim bize esin olsun.

Kadın bilgeliktir. Sözlü kültürün hikaye anlatıcısıdır. Yüzyıllar boyu süren ders alınan hikayeleri kadın çocuğuna aktarır.

Kadın yeniden üreticidir. Yine en geri plana atılmış haliyle, her akşam eve yorgun argın gelen hane üyelerinin ertesi gün yeniden sokağa çıkması için gerekli düzenlemeyi ve üretimi yapan sunandır.

Kadın sevgidir. Sevgi ki, bağışıklık sistemini düzenleyen, yenileyen en koruyucu güçtür. Stresi azaltır, rahatlatır, güven vericidir.

Kadın neşedir, kahkahadır. Sustuğunda ortada sadece ciddiyet kalır ki, dayanılmaz bir kasvet yaratır.

Tüm bunları birleştirip topladığımızda kadın ve kadın hakları değil mesele. Meselemiz dişi yanımıza vurulan ağır bir darbedir.

En ülkücü Türk destanları dişi kurttan doğar.

Peygamberin en çok övülen özellikleri arasında kadını koruması ve kollaması yatar.

Neyin peşindeyiz hep beraber?

Dişilik yaratıcılıktır, dişilik bir verip on almaktır. Dişi akıl koruyucu, şefkatli, yatıştırıcı, yumuşak ve naif bir akışın ürünlerini ortaya çıkar.

Toplum olarak en çok neye ihtiyacımız var? En büyük arayışlarımız nerede başlıyor? Neyin eksikliğinde sorunlar ve kavgalar çıkmaya başlıyor?

Mesele sadece kadınların ezilmesi ve korunması değil. Mesele bizim gerçek toplumsal değerlerimiz, yani yerel ve milli değerlerimizi korumamız. İşte, sırf bu nedenle, İstanbul Sözleşmesinin bize ne kattığına ve neden vazgeçtiğimize bir kere, bir kere daha hatta bin kere bakmamız gerekir.

Yazarın Diğer Yazıları

Yetişkinlikte mutlu ve özgür olmanın yolu nedir?

Yolunda gitmeyen durumlara neden olan yaklaşımları bulup onları daha anlamlı, daha yaşanabilir biçimde yaşamımıza yerleştirdiğimizde var olana katkı sunmuş, üretken bir kimliğin içine girmiş oluyoruz. Buna ise yetişkinlik deniyor

En az üç çocuk ve ekonomik kriz

İktidara duyulan güven ve onun teşvikleri ile üç ve daha fazla çocuk doğurmuş aileler için krizin boyutları çok daha ağır hissediliyor

Düş görenleri uyandırma zamanı geldiyse açılsın perde

Belki de olması gereken bir hikâyenin parçalarını tamamlıyoruz hep beraber, bir şey ya da biri eksik kalsa bozulacak hikâye