30 Aralık 2018

Kırık zürafanın düşü

2019 kendi mücadelesinden güzel başarılar elde eden ve düş kuran kırık zürafaların yılı olacak

Zürafamın kırık ayağına baktıkça adeta hem kendimin bir yıllık mücadelesini hem de çok boyutlu yoksullukla mücadele eden 1,5 milyardan fazla insanı; zorunlu olarak savaştan kaçan mültecileri; tecavüzlere, tacizlere uğrayan ama haklarını arayan kadınları; balinaların karınları çöple dolmasın diye gecesini gündüzünü bunu adayan çevrecileri; kısıtlı imkanlarla iyi ve doğru işler yapmak isteyen sıradan insanları görüyorum.

Yılın bu günlerinde bir çoğumuz, kendimizle, yaptıklarımız ve yapacaklarımızla bir hayat muhasebesine girişiyor, kendimizi gazeteler, dergiler, televizyonlarda da çoğunluğu rakamlarla anlatılan, “en”lerin açıklandığı, “en olamayanlar”ın başarısız sayıldığı bir geçmiş yıl bilançosunda buluyoruz. 

O yüzden bugün tüm sayılardan uzaklaşıp, kırık zürafamın hikayesini ve bana verdiği ilhamı paylaşmak istiyorum. 

Geçtiğimiz ay, sıradan ama sevimli bir pazartesi olduğunu düşündüğüm 12 Kasım’da, market alışverişini yapmak üzere aşağıya indiğimde, posta kutumun yanında, benden uzun, birkaç yerinde kırıkları olan terk edilmiş bir ahşap zürafa heykeli buldum. 

İçinde yaşadığımız tüketim kültüründe hem kırık hem de kırgın bir zürafaya dönüşüvermişti bu güzel heykel. Halbuki Küçük Prens’in de dediği gibi “İnsan ancak yüreğiyle baktığında güzelliği görebilir”di.

Zürafada gördüğüm güzellik benim yaşadıklarımla da ilgiliydi elbette.  2018 yılının yaklaşık yarısını Afrika’da geçirmiş, Zanzibar ve Dar es Salaam’da iki belgesel çekmiş, Afrika ile ilgili tezimi yazmaya devam etmiştim. Durum böyle olunca kırık zürafanın posta kutumun yanında belirmesinin şüphesiz bana ifade ettiği anlam bir başkasının onda bulacağından çok daha mucizevi ve simgeseldi.

Fotoğraf: Christophe Reveille

“Yenisi-bulunur” yanılsaması

Fakat kırık zürafada başka bir metaforik anlam daha bulmuştum. Benim için, en güçlünün iktidarının, en yeninin itibarının, tamir etme kültürünün bitişinin, dolayısıyla özür dilemenin modasının geçişinin ve nihayet, sürekli “yenisi bulunur” yanılgısıyla yarattığımız bir görkemli yok oluşun özeti gibiydi. 

Üstelik, heykelin arka ayağının darbe aldığını aslında bunun çok önemli bir ayrıntı olduğunu belirtmeliyim; neden diye sorarsanız, zürafaların aslanları tek bir tekme ile öldürebilecek yetiye sahip olduklarını Afrika’dayken öğrenmiştim.

Öyle ki bu kırık, zürafayı benim için daha da anlamlı kıldı.

Elbette ki zürafayı yukarı taşıdım ve ona baktıkça kendimi daha da güçlü hissetmeye başladım.             

Şimdi yazımı yazarken, zürafanın ayağına baktıkça da adeta hem kendimin bir yıllık mücadelesini hem de çok boyutlu yoksullukla mücadele eden 1,5 milyardan fazla insanı, Ortadoğu coğrafyasının her hangi bir yerinde var olmaya çalışan çocukları, zorunlu olarak savaştan kaçan mültecileri, tecavüzlere, tacizlere uğrayan ama haklarını arayan kadınları, balinaların karınları çöple dolmasın diye gecesini gündüzünü bunu adayan çevrecileri, doğruları dile getiren gazetecileri, kısıtlı imkanlarla iyi ve doğru işler yapmak isteyen sıradan insanları görüyorum. 

“Yüzyılın meselesi”

Ama en çok da kırık zürafa, bana dünyanın iklim değişikliği mücadelesini hatırlatıyor.

Neden derseniz, 2018 yılı için sayısız siyasi, ekonomik ve toplumsal değerlendirme yapılabilir ancak bunların birçoğu içinden geçmekte olduğumuz ekolojik krizlerle kaçınılmaz olarak ilişkilendirilecektir.  2019 yılında yaşanacak birçok toplumsal hareketin de ekolojik krizin uzantısında ortaya çıkacağına inanıyorum; hatta inancımı doğrulayan bir hareket bugün yazımı tamamlamakta olduğum 27 Aralık 2018 günü yine Fransa’da yaşanıyor. 

“Affaire du siècle” yani “Yüzyılın Meselesi” anlamına gelen Fondation pour la nature et l'hommeGreenpeace France, Notre Affaire à Tous et Oxfam France sivil toplum kuruluşlarının başlattığı imza kampanyası, Fransızlardan yeni yılda da çok söz edeceğimizin şimdiden habercisi bir hareket olma yolunda ilerliyor.

İmza kampanyasının hedefinde Fransız devleti var. Kampanyayı başlatan kişiler iklim değişikliği için gereken yaptırımların sağlanamamasından devleti ve iş dünyasını sorumlu tutarken halihalihazırda dezavantajlı olan kesimlerin iklim değişikliğinden çok daha fazla etkileneceklerinin altını çiziyorlar. Sağlanamayan hedeflerin karşılığında, her gün için 100.000 Euro’luk bir ceza uygulanmasını talep ediyorlar.

Hareket 27 Aralık 2018 günü ile bir rekora imza attı ve şu an itibariyle 1 milyon 800 bin imzaya ulaştı. 

Dünya kırık bir zürafa gibi!..

Hareketin başarısı ve özellikleri de ayrıca sosyolojik bir gözlem konusu çünkü hareketi bu denli başarılı kılan, içlerinde Oscar’lı Marillon Cotillard, Juliette Binoche gibi sanatçılarla, sivil toplum kuruluşlarının ve yeni bir “meslek” olarak görülen “YouTuber”ların ortak bir çalışmasından ileri geldiği düşünülüyor.

İkinci önemli nokta ise imza kampanyasının devlete, yargının bağımsızlığına güvenerek açılmış bir dava oluşu.

Üçüncüsü ise elbette sanatçıların, sivil toplum kuruluşlarının ya da hareketin içinde olan hiç kimsenin hükümet ya da devletten hiçbir baskı ile karşılaşmamış olmaları. 

Kısacası dünya, bu günlerde kırık ve kırgın bir zürafa gibi…

2019, tüm dünya için son derece kritik ve yine birbirlerine 180 derece zıt fikirlere sahip kişilerin vereceği kararlarla dolu olacağa benziyor.

Kısacası, 2018’de hepimiz bir yerlerimizden kırıldık ama devam ettik.

2019 ise kendi mücadelesinden güzel başarılar elde eden ve düş kuran kırık zürafaların yılı olacak. 

Ama en çok, havası-suyu, toprağı-ağacı, börtü-böceği, balinası-martısı ile  “Dünyamızın yılı” olmasını tüm kalbimle arzu ediyor, iklim mücadelesinde birlikte olabilmeyi umut ediyorum!..

Yazarın Diğer Yazıları

Yeri değişmiş bir çiçek: Türkiye

Cumhuriyet'in 100. yılında sevdiklerini çöp torbasında gömmenin ya da kimi zaman molozların arasında kalmalarının dayanılmaz yüzleşmesini yaşadık

Daha da adaletsiz bir dünya mümkün!

Adalet arayışında hayatımız, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Daha adil bir dünya mümkün” kitabı ve dünyadan üç örnek…

Fransa'nın yeni giyotini: #BendeEnsest!

Camille Kouchner olağanüstü bir cesaret göstererek kaleme aldığı aile öykülerinde, kendi ikiz erkek kardeşinin, üvey babaları tarafından yıllarca ensest ilişki ile tecavüze uğramasını anlatıyor