21 Temmuz 2022

Eva'nın gözyaşları…

Eva'nın gözyaşları bir lavanta kalbine dönüşmüş, bir iğne oyasına, bir keten peçetenin üzerinde taş baskıya…

Alman Eva yıllar önce gönlünü önce bir Türk'e kaptırdı, daha sonra da bir adaya. Büyükada ki o zamanlar çam iğneleri üzerine ada yaseminleri takılmış vaziyette karşılarmış vapurdan inenleri. Sokaklar martta mimoza, haziranda lavanta ve bütün yaz karanfil, gül, hanımeli kokarmış. Habip Kent adaya her ayak bastıklarında eşi Eva'yı çiçeklere boğarmış. Gel zaman git zaman adalı olmuş Eva ve Habip Kent. Tekstil işiyle ilgilenen Eva, kişisel cennetini adada kurmuş.

Bundan beş yıl önce eşi Eva'ya bir mimoza ağacı hediye etmiş. Her mart ayında açacak çiçekleri heyecanla beklemeye başlamış çift. Sarı sarı çiçekler ortaya çıktığında çocuklar gibi şenlenmişler. Sonra bir mart ayında ağaç bütün hünerini gösterip sarı sarı çiçekleri salmışken şehir haydutları gelip ağacı yağmalamış. Eva, sabah gözlerini çıplak bırakılmış ağaca açmış. Başlamış "Benim mimozalarımı çaldılar" diye ağlamaya. Önce polise gitmiş şikayet etmiş. Polisler "Abla burası Türkiye. Bunlar sadece çiçek" demişler, Eva daha çok ağlamış. Belediyeye, orman müdürlüğüne, zabıtaya, konu komşuya, herkese gitmiş. Herkes Eva'yı yaşamda ve adada daha büyük problemler olduğuna ikna etmeye çalışmış aynı cümleyle: "BUNLAR SADECE ÇİÇEK!" Eva daha çok ağlamış. En son adadan arkadaşı Işıl Sayın'a dökmüş içini. Işıl "Bu böyle olmaz" demiş, "Bunlar bizim mimozalarımız, bizim çiçeklerimiz." İki kadın yeniden başlamış kapı kapı dolaşmaya. İkisinin de adı çıkmış çiçek böcekçiye. Benzerlerini bulmuşlar ve Adalar Mimoza İnisiyatifi'ni oluşturmuşlar.

* * *

2010 yılında Adalar'da yapılan mimoza festivali Mimofest'i anımsamışlar, yeniden bir festival düzenlemek için kolları sıvamışlar. Sadece gözyaşı dökmekle olmuyor elbette, biraz da ter dökmek lazım… Geçtiğimiz mart ayında Adalar'da yeniden Mimofest düzenlenmiş. Küçük sarı sarı çiçeklerin hakkı teslim edilmiş. Ve daha sonra hep birlikte daha büyük bir düş kurmuşlar, eflatun bir düş… Bir zamanlar çiçekleriyle, bostanlarıyla, seralarıyla anılan Prens Adaları'nı yeniden o eski mis kokulu günlerine döndürmek… İşte bu düş, eflatun bir maya gibi tutmuş ve şu anda (19-24 temmuz) günlerinde Adalar Lavanta Günleri gerçekleşiyor.

Adalar Lavanta Günleri, "Lavantaları topladık keselere doldurduk, kermes açtık tarhananın yanında sattık" gibi yaygın, basit ve asla devamı gelmeyen girişimlere hiç benzemiyor. Adalar Belediyesi'ni, Adalar Müzesini, İBB'yi ve İSMEK'i de paydaş yapmışlar ve hem adada yaşayan yüksek gelire sahip olmayan kadınları ekonomik olarak yükseltecek, hem Adalar'a değer katacak hem de turistlere otantik hediye alma imkanı sunacak geniş ve uzun soluklu bir yola çıkmışlar. Önce bahçelerinde lavanta olanlardan fide desteği sağlamışlar. Sonra lavantayı merkeze koyup onun etrafında müthiş bir titizlik ve zarafetle tasarımlar yapmışlar. Tasarımın başında da Eva Kent var. İSMEK ile birlikte atölyeler oluşturup her yerde bulunabilen sıradan, kalitesiz, plastik ürünler yerine adaya özgü, gücünü adanın geleneklerinden alan niş ürünler tasarlamışlar. Lavanta kalpleri, iğne oyalı lavanta keseleri ve lavantadan yola çıkılarak oluşturulan bir konseptte keçe baskılar, taş baskılar, cam boyama, kupa boyama, ahşap boyama, kırlentler, hasır şapkalar, çantalar… Eva'nın gözyaşları bir lavanta kalbine dönüşmüş, bir iğne oyasına, bir keten peçetenin üzerinde taş baskıya… Fransa'da, İtalya'da, Yunanistan'da Çin malı kalitesiz eşyalar yerine el emeği-göz nuru, otantik, sadece oraya özel, zarif hediyelik eşyalar bulunur da neden Türkiye'de bulunmaz? Üç beş adanmış çiçekçi böcekçi, bu soruyu kaldırıp çöpe atmışlar.

Adalar Müzesi'nin bahçesindeki panayırda şu anda satışta olan ürünler tüm yıl Adalar Müzesi'nde, adalardaki otellerde ve İBB büfelerinde de satılacak. Devamlı online satış için de arayıştalar. Hedef Adalar'da lavanta tarlaları kurmak, kadınlara ekonomik güç vermek ve geleneksel ürünleri tasarım dokunuşuyla katma değerini artırarak geleceğe taşımak.

* * *

Işıl Sayın, her şeyin ekonomik olduğunu anlatıyor. "Mimozaları çalma nedenleri ekonomik. Hiçbir şey ekonomiden soyutlanmıyor. Adalardan mimozaları çalıp İstanbul'da satıyorlar" diyor.

Adalar Vakfı Başkanı ve Adalar Müzesi'nin kurucularından Halim Bulutoğlu, Adalar'da yaşayan herkesin çok varlıklı olduğu gibi yanlış bir kanının çok yaygın olduğunu söylüyor. Yazlıkçılar dışında sürekli yaşayan önemli bir nüfus olduğunu hatırlatırken şöyle konuşuyor: "Bunların arasında hiç çalışmayan ev hanımları, işsiz erkekler, düşük gelirli işlerde çalışan işçiler de var. Hem Adalar'ın unutulmuş eski geleneksel iş alanlarını canlandırmak hem de ekonomik değer yaratmak için bir araya gelmiş insanlarız."

Beş günlük etkinliklerin içinde atölyeler, konserler, sohbetler ve daha neler neler…

Gözyaşına biraz ter de katınca insanın gerçekleştiremeyeceği bir düş yok sanki…

Demet Cengiz kimdir?

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’ni 1999’da bitirdikten sonra Londra Westminster Üniversitesi’nde ‘British Journalism Studies’ eğitimi aldı.

1996’da gazeteciliğe başladı. Yeni Günaydın, Global, BusinessWeek, Hürriyet, Sözcü gibi çok sayıda gazetede ve dergilde çalıştı. Ekonomi haberlerinin ve yazılarının yanı sıra yaşama dair de kalem oynattı.

Patronların DNA’sını çıkaran kitabı Patron Çıplak ilgiyle karşılandı. Hayata dair denemelerden oluşan ikinci kitabı Turuncu Yazılar ise 2014 yılında yayımlandı. Patronlardan kulağa küpe önerileri, başarının sırlarını, pişmanlık ve şans faktörünün etkisini derlediği kitabı PATRONCA ise Ocak 2016’da okurlarla buluştu. Yayımlanmış beş kitabı bulunuyor. Altıncı kitabı ve ilk romanı olan Adımı Deniz Koydular -Kuşlar boynumuza dolandığında Temmuz 2021’de yayımlandı.

Yazarın Diğer Yazıları

Dünyadaki en derin yalnızlık

Keşke dilim Koko'nunki kadar dönse de anlatabilsem. Hepimiz yalnız değil miyiz kafamızın içinde kendimizi tutsak ettiğimiz camdan tanklarda?

Sokak hayvanlarını öldürmeli mi?

Köpeklerin parçaladığı çocuklara da içim yanıyor, sokakta tekmelenen/kötü muamele gören canlara da. İnsan sağlığını, can güvenliğini tehlikeye atmadan, tüm canlıların yaşam hakkına saygı göstererek bir orta yol bulmak mümkün

Herkesin mafyası kendine güzel

Çocuklara, gençlere, kadınlara tabut darlığında hayatlar mı reva? Ölen canından oluyor, kalan canı burnunda yaşıyor. Canı sıkkın olan sokak ortasında bir kadın seçip yumrukluyor, dişlerini kırıyor sırf rahatlamak için

"
"