Türkiye, kâğıt üzerinde hâlâ Avrupa Birliği (AB) adayı. Yani günün birinde AB’ye tam üye olma ihtimali teorik olarak mümkün. Taraflar, bir gün bu ihtimal gerçekleşecekmiş gibi tutumlar sergileseler nafile.
Üyelik hedefinin artık karşılıklı ve dönemsel yararlar gözetilerek araçsallaştığını söylemek can sıkıcı ama kabul edelim ki daha gerçekçi.
“Türkiye’nin AB üyesi olmasının önünde engeller nedir?” diye sorulsa, birçok madde sıralanır, uzun da bir liste olur. Din faktörü, yani artık klişe tabirle AB’nin bir “Hristiyan kulübü” oluşu, önemli bir kesime göre Türkiye’nin ilahi nihaye AB üyesi olmasının önündeki yegâne engeldir.
Demokrasi ve hukuk devleti kriterlerindeki gerilik, hatta yıllar içindeki gerileme, önemli bir gerekçe olarak üst sıralarda yer alabilir.
Ancak pek az kimsenin dillendirdiği, muhtemelen artık buna lüzum da hissetmediği bir büyük mesele var ki, AB üyeliğinin önünde görünmez bir başlık olarak “din”, görünür başlık olarak da ekonomik standartlar veya temel hak ve özgürlükler kadar önem taşımakta.
O meselenin adı yolsuzlukla mücadele.
Türkiye her yıl sınıfta kalıyor
AB Komisyonu’nun her yıl hazırlayıp yayımladığı Ülke Raporu’nda, Türkiye yolsuzluk alanında her yıl, düzenli olarak sınıfta kalmaktadır. 2024 tarihli son Ülke Raporu’na göre Türkiye, “yolsuzlukla mücadele hala başlangıç düzeyinde hazırlıklı ve rapor döneminde ilerlememe sağlanamadı.”
Karne sürekli kırıkla dolu
Artık Türkiye-AB ilişkileri açısından doğru düzgün gündem bile olamayan yolsuzlukla mücadele karnesi, raporda şöyle anlatılıyor:
- Ülke yolsuzluğu önleme ve kontrole dair bir çerçeve kurulmasına yönelik ya da yolsuzlukla mücadele için Avrupa Konseyi’nin Yolsuzluğa Karşı Özel Hukuk Sözleşmesi’ne ve Avrupa Konseyi Yolsuzluğa Karşı Ceza Hukuku Sözleşmesi’ne, Yolsuzluğa Karşı Devlet Grubu’nun (GRECO) tavsiyelerine ve Birleşmiş Milletler Yolsuzlukla Mücadele Sözleşmesi’ne uygun birimler kurmaya yönelik adımlar atmamıştır.
- Yasal çerçeve ve kurumsal yapının, yolsuzluk davalarının kovuşturma ve karar aşamalarında hukuka aykırı biçimde siyasi baskı kurulmasını sınırlandıracak şekilde iyileştirilmesi gerekmektedir.
- Kamu kurumlarının hesap verebilirliğinin ve şeffaflığının iyileştirilmesi gerekmektedir. Geçen sene Komisyon tarafından sunulan tavsiyeler uygulanmamıştır. Ve hâlâ geçerlidir.
- Gelecek yıl, Türkiye’nin özellikle BM Yolsuzlukla Mücadele Sözleşmesi ve ilgili Avrupa Konseyi sözleşmeleri başta olmak üzere, yolsuzlukla mücadele ile ilgili uluslararası yükümlülüklerini yerine getirmesi gerekmektedir.
- GRECO (Yolsuzluğa Karşı Devletler Grubu) tarafından yayımlanan tavsiyeleri, ihtiyaç duyulan mevzuatın da kabul edilmesi yoluyla etkili bir biçimde yerine getirmesi gerekmektedir.
- Yolsuzlukla etkili bir şekilde mücadele etmeye yönelik net bir siyasi irade ve vizyonu yansıtan, güvenilir ve gerçekçi bir eylem planıyla desteklenen bir yolsuzlukla mücadele stratejisini detaylı bir şekilde hazırlaması gerekmektedir.
* * *
Türkiye’nin yerine getirmediği eksiklere bakıldığında sanırsınız ki ilişkiler yeni başlamış ya da daha yeni aday olmuş. Bu ülkeyi AB’ye üye yapma ümidini pompalayarak iktidara gelen AKP tam 23 yıldır Türkiye’yi yönetiyor ve ortaya çıkan karne 23 yıl sonra bile yolsuzlukla mücadele başlangıç düzeyinde olmak.
İşin daha yüz kızartıcı kısmı, aynı ifadelerin adeta bilgisayar klavyesinde kopyala yapıştır tuşuna basılarak üretildiği izlenimi verecek şekilde 2023, 2022 raporlarında da yer almasıdır. Yani Türkiye yolsuzlukla mücadele alanında o kadar berbat bir durumda, bir yıl boyunca o kadar hiç ilerleme kaydetmiyor ki, AB Komisyonu’nun ülke raporlarında bir cümlesi bile değişmeden ilgili bölümler muhafaza ediliyor.
Ondan sonra Türkiye, OECD’nin kara parayla mücadele alanındaki kötü performansını anlatan Gri Liste’den çıkıyor. Sanki AB ülkelerinin neredeyse tamamı OECD’ye de üye değilmiş gibi, AB bakışına göre kötü olan karne OECD teşkilatı nezdinde iyi hale geliyor. Anlamak gerçekten mümkün değil.
* * *
Hal böyleyken, Beşiktaş Belediye Başkanı Rıza Akpolat’ın bir yolsuzluk soruşturmasında gözaltına alınması, bu işlemi de yapılan soruşturmayı da soru işaretleriyle dolu bir hale getiriyor. Kuşkusuz, muhalefet belediyelerinde yolsuzluk yapılmaz iddiasında değilim. Kamu kaynakları nerede usulsüz kullanılıyorsa yasal yaptırıma tabi olmalı.
Ancak ülkeyi 23 yıldır yöneten bir iktidar olarak, devlet adına imza konulmuş uluslararası sözleşmelerden kaynaklanan yükümlülüklerin hiçbirine uymazken, “yargıya siyasal baskıyı sınırlandıracak bir yasal çerçeve”yi bir türlü kurmazken, sorumlu olduğun eksiklikler yerine getirilmediği için her sene resmi raporlara rahatsız edici bir şekilde tekrar tekrar girerken…
Eğer bir sabah, muhalefet partisine mensup belediye başkanı yolsuzluk soruşturması gerekçe gösterilerek gözaltına alınmışsa, o zaman bütün muhatapların şu soruyu sorması meşrudur:
Gerek merkezi yönetimde gerekse yerel yönetimlerde, iktidarın gücünü yansıttığı her dönem ve her kurum, tamamlanmış binlerce ihale, ödenen milyarlarca liralık kamu kaynağı yolsuzluklardan muaf mıydı?
Madem bu mücadele şafak baskınları yapacak kadar önemli, neden bu saate kadar, AB ülke raporlarında geçen, yolsuzlukların izlenebileceği bir bağımsız birim kurmadınız?
Kamu gücü kullanan herkes ve her kurum, “emanet edilen gücün özel çıkarlar için kötüye kullanılması” diyen tanımlanan yolsuzlukla mücadele konusunda yasalar önünde sorumludur. Ama başta ülkeyi yönetenler olmak üzere ayrımsız herkes! Türkiye bir hukuk devleti ise tabii.
Çiğdem Toker kimdir?
Çiğdem Toker, Diyarbakır'da doğdu. Denizli Lisesi'nden mezun oldu. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. Gazeteciliğe üniversite öğrencisiyken Anka Ajansı'nda başladı. Günaydın, Ankara Ulus gazetelerinde, Nokta dergisinde stajlar yaptı.
Anadolu Ajansı'nın sınavlarını (1988) kazanarak, adliye, Devlet Güvenlik mahkemeleri (DGM), yüksek yargı muhabiri olarak çalıştı. 1990- 1993 yıllarında haftalık Ekonomik Panorama dergisinde; sonrasında da kesintisiz 15 yıl Hürriyet Gazetesi Ankara Bürosu'nda ekonomi muhabiri olarak görev yaptı. Burada maliye, vergi, özelleştirme, enerji, rekabet politikalarını izledi. 1994 ve 2001 ekonomik krizlerini, IMF ile ilişkileri, kriz kapsamında çıkarılan kanunların TBMM'deki yasama süreçlerini haberleştirdi. Çeşitli ülkelerde Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası toplantıları muhabir olarak takip etti.
Habertürk gazetesinin ilk Ankara temsilcisi olarak gazetenin Ankara bürosunu kurdu. İstifa ederek ayrıldı. İnternet gazetesi T24'ün ilk yayınlarında OECD'nin "Futbolda Kara Para Aklama" raporunu konu alan dizi yazısıyla yer aldı. Köşe yazarı ve Ankara Temsilcisi olarak çalıştığı Akşam gazetesinden, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'nun (TMSF) el koyma sürecinde kendi isteğiyle ayrıldı.
2013- 2018 yılları arasında Cumhuriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Gazetenin sahibi konumundaki Cumhuriyet Vakfı yönetimi değiştikten sonra kendi isteğiyle ayrıldı. 2018'de katıldığı Sözcü gazetesindeki yazılarına 2022 Kasım ayında 'küçülme' gerekçesiyle son verildi. Fox TV kanalında yayımlanan "Orta Sayfa" adlı haber programında yorumcu olarak yer alıyor.
Eleştirel finans haberciliği olarak da tanımlanan yazıları hakkında kimileri astronomik, çok sayıda manevi tazminat davası açıldı. Konusu bir imar haberi olan yazısı hakkında hapis cezası istemiyle yargılandı. Kamu ihaleleri ve şirketleri konu alan çok sayıda yazısı da Sulh Ceza hâkimlikleri kararlarıyla erişime engellendi.
Kitapları
- Adım da Benimle Beraber Büyüdü- Abdüllatif Şener, Doğan Kitap, 2008
- "Türkiye'de Sağlıkta Kamu Özel Ortaklığı - Şehir Hastaneleri" kitabına makale katkısı, İletişim Yayınları, 2018
- Kamu İhalelerinde Olağan İşler - Tekin Yayınevi, 2019
Ödülleri
- İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi "En Başarılı İktisat Muhabiri Ödülü" (1995)
- Sabah Gazetesi "Muammer Yaşar Bostancı Haber Yarışması Büyük Ödülü" (1997)
- Türkiye Ziraat Odaları Birliği "Basında Tarım Ödülü" (2000)
- Milliyet Gazetesi "Abdi İpekçi Barış ve Dostluk Ödülü" – "Taksiyarhis'in Zehra Teyzesi" başlıklı röportaj (2001)
- Türkiye Gazeteciler Cemiyeti- TGC "Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü" |"Evcil'in Dönüşü" dosyası – (2005)
- European Press Prize "The Mystery of the Secret Funds" – "Yorumcu Ödülü"nde kısa liste (2015)
- Halkevleri "Basın Ödülü" (2016)
- Uluslararası Şeffaflık Derneği Ödülü (2016)
- İstanbul Tabip Odası "Basında Sağlık Ödülü" (2016, 2018 ve 2019)
- TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi "Emre Madran Koruma Ödülü" (2017 ve 2019)
- Eskişehir - Bilecik Tabip Odası "Halk Sağlığı Ödülü" (2017)
- ÇGD "Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Ödülü" (2017)
- ÇGD Bursa Şubesi "Meslekte Dayanışma Ödülü" (2018)
- Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü "Uluslararası Cesaret Ödülü - Kısa liste" (2018)
- Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü – "Kamu İhalelerinde 21/b Usulü" dosyası- (2018)
- Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği "Önder Kadınlar Ödülü" (2019)
- Rekabet Derneği "Adil Rekabete Katkı Ödülü" (2019)
- TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası "Hasan Balıkçı Onur Ödülü" (2020)
- Halkevleri Dayanışma Ödülü (2020)
- Ankara Tabip Odası – "Şehir hastanelerinin ekonomi politiğini tüm gerçekliğiyle ortaya koyarak kamuya ve sağlık çalışanlarına etkilerini görünür kılan haberleri" nedeniyle (2021)
- TMMOB Şehir Plancıları Odası - Kent Planlama Basın Ödülü (2021)
- İzmir Gazeteciler Cemiyeti "Hasan Tahsin Basın Özgürlüğü Ödülü" (2021)
- SES Eşitlik ve Dayanışma Derneği "Yılın Kadınları" Ödülü (2021)
- Alanya Gazeteciler Cemiyeti - Ulusal Basında Yılın Gazetecisi Ödülü (2021)
|