28 Haziran 2023

Varlık Fonu operasyonunun asıl yüzü

TVF, en başından Sayıştay denetimi dışında tutularak kurgulandı. Kanunu öyle çıkarıldı. Eğer Sayıştay denetimine tabii olsaydı, bu olup bitenler dört yıl sonra değil, ertesi yılın Sayıştay raporunda yer alabilirdi

Türkiye Varlık Fonu (TVF), kuruluşunun yedinci yılında yolsuzluk operasyonu ile anılıyor. TVF'deki başkanlığın yanı sıra, bir süre Özelleştirme İdaresi Başkanlığı görevinde de bulunan Mehmet Bostan ile Mineks Uluslararası Sermaye ve Yatırım Danışmanlığı şirketinin başkanı Bülent Göktuna tutuklanarak cezaevine konuldular.

Kısaca "kayıp komisyon" olarak anılan suçlamanın, TVF'de saptanan 25 milyon dolarlık "açık" üzerine başlatılan incelemelere dayandığını, Patronlar Dünyası ile Habertürk sitelerinde çıkan haberlerde okuduk.

Habertürk'te Mustafa Şekeroğlu imzasıyla yayımlanan haberde, eski Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak'ın TVF'ye seçilmesinin ardından 25 milyon dolar açık saptandığı belirtiliyor. Habere göre bu gelişmenin ardından, Cumhurbaşkanı Erdoğan kendisine bağlı Devlet Denetleme Kurulu'ndan olayı incelemesini istedi.

Haberden bir bölüm aktarıyorum:

"İddialara göre yurt dışından 25 milyar dolarlık fon bulacağını söyleyen Bülent Göktuna, 25 milyon dolarlık bir komisyon karşılığında bu işe soyundu. Ancak istenen fon alınamadığı gibi 25 milyon dolarlık komisyon da buhar olup uçtu.

Rapor tamamlandı

Devlet Denetleme Kurulu 1 yılı aşkın bir sürenin ardından raporunu tamamladı. Raporda oklar, Mehmet Bostan ve Bülent Göktuna'yı gösteriyordu."

Bu girişi yaptım çünkü TVF'deki gelişmeleri, yasasının çıktığı 2016 yılından bu yana izlemeye çalışıyorum. Ama bugünkü konu sadece bu ilgimle sınırlı değil. Bostan ile Göktuna'nın tutuklanmasıyla ilgili haber ve iddialar bundan dört sene önce yazdığım bir yazıyı ve oradaki bilgileri yeniden anımsatmamı gerektiriyor.

Dört yıl önce yazmıştım

Türkiye'de koordinatları bu kadar bir yolsuzluk soruşturması artık ender görülen bir durum. Bu netliği neye borçlu olduğumuzu henüz bilmiyoruz ama söz konusu gelişmeyi dört sene önce henüz bir "nüve" halindeyken yazdım. Her gazeteci muhtemelen en az bir kez yaşamıştır: Bazı haberler erken doğar. Bazı nedenlerle ilerleyemez ve tartışılmadan unutulur gider. Bununla hak ettiği gündemi bulamayışını kastediyorum. Ancak haber ilerlemese de hiç değilse kayıt düşülmüş olur.

12 Ağustos 2019 tarihli Sözcü gazetesinde yayımlanan "75 milyar dolarlık bir Varlık Fonu öyküsü" başlıklı yazım, işte bu tanıma uyuyor. Yaklaşık dört yıl önce yayımlanan ve bugünkü TVF operasyonunu erken haber veren bu kulis, Sözcü'de hafta başı imzamla yayımlanan ve birden fazla yazının birlikte yer aldığı sayfadaki haberlerden biriydi. Bugüne de yeni soru işaretleri taşıyan, o kulis yazımdan (12 Ağustos 2019) ilgili bölümü paylaşıyorum:

"Kamu sermayeli banka ve kuruluşların ibretlik manzarasına bakarken ulaştığım bir bilgi Varlık Fonu'nun varlık gösteremeyişine biraz ışık tutuyor. 

Yüzde 3 faizle 75 milyar dolar

Meğer TVF, kurulduktan kısa süre sonra, Türkiye'ye yüklü bir finansman sağlayacağını taahhüt eden bir girişimciyle anlaşmış.

Yurtdışı bağlantıları çok güçlü olan girişimci, TVF'ye dünya piyasalarındaki emeklilik, aile, sigorta ve yatırım fonları ve vakıf fonları yönetimindeki kaynakları "Yüzde 3 vade ve 35 yıl vadeyle Türkiye'ye getiririm" demiş.

Garanti olarak da TVF bünyesindeki varlıkların temettü geliri gösterilecekmiş.

***

Hedef 75 milyar dolarmış. Hazırlanan programa göre dört paket halinde 15+20+20+20 ‘şer milyar dolarlık bu finansmanın 6 ile 8'er aylık süreler içinde getirilmesi planlanmış.

Plana göre 15 milyar dolarlık ilk finansman paketinin üç katı bir varlığın TVF bünyesine transferi öngörülmüş.

TVF'deki varlıkların temettü gelirlerinin Türkiye dışındaki bir hesapta toplanması düşünülmüş.

Sağlanacak finansman için TVF bünyesindeki varlıklar gösterileceği için, bu varlıkların değer tespitinin yapılması, bu anlaşmanın canalıcı noktasını oluşturuyormuş.

Fakat iş tam bu noktada düğümlenmiş ve tıkanmış.

Fon'a devredilen kamu şirketlerinin değer tespitine yönelik değerleme ve hukuki inceleme çalışmaları engellenmiş.

Kim, neden engellemiş bu taahhütte bulunan şirket kime bulunan şirket kim?"

Bu soruların cevabı o zaman gelmedi… Bugün yazıda belirttiğim "engelleme"nin, içeride yapılan tespitler ve başlatılan DDK incelemesi olduğu anlaşılıyor.

Yazıda söz ettiğim "girişimci"nin Bülent Göktuna olduğu ve içerikteki ayrıntıların bilgisine o gün ulaşmış ancak teyit ettirediğim için isme yer vermemiştim. Zaten vadeler ve tutarlara ilişkin o rakamlar Göktuna'nın TVF yetkililerine ilettiği yazıda yer alıyordu. (Yazıyı yazmadan önce Göktuna'nın telefonuna konuya ilişkin mesaj bırakmıştım ancak yanıt gelmemişti.)

Denetimsizliğin bedeli

Yukarıdaki ara başlığa bakıp "Neden denetimsizlik olsun ki? İşte Devlet Denetleme Kurulu denetlemiş, yolsuzluğu saptamış bu sonuca ulaşmış" derseniz yanılırsınız. Çünkü TVF, en başından Sayıştay denetimi dışında tutularak kurgulandı. Kanunu öyle çıkarıldı. Eğer Sayıştay denetimine tabii olsaydı, bu olup bitenler dört yıl sonra değil, ertesi yılın Sayıştay raporunda yer alabilirdi. Kamuoyu öğrenirdi.

Öte yandan DDK'nın raporunun yayımlanmasını da talep edebiliriz. Sonuç olarak nereye gittiği belli olmayan milyon dolarlardan bahsediliyor. Ve bu tutarların, özel bir şirketin şemsiyesi altında olsa da sonuçta kamu sermayeli şirketlerle ilgili olduğu anlaşılıyor.

TVF ile ilgili son operasyonun bize gösterdiği asıl gerçek, TBMM adına yapılan Sayıştay denetiminden bile isteye kaçmanın bedelidir.

İyi bayramlar.

Çiğdem Toker kimdir?

Çiğdem Toker, Diyarbakır'da doğdu. Denizli Lisesi'nden mezun oldu. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. Gazeteciliğe üniversite öğrencisiyken Anka Ajansı'nda başladı. Günaydın, Ankara Ulus gazetelerinde, Nokta dergisinde stajlar yaptı.

Anadolu Ajansı'nın sınavlarını (1988) kazanarak, adliye, Devlet Güvenlik mahkemeleri (DGM), yüksek yargı muhabiri olarak çalıştı. 1990-1993 yıllarında haftalık Ekonomik Panorama dergisinde; sonrasında da kesintisiz 15 yıl Hürriyet Gazetesi Ankara Bürosu'nda ekonomi muhabiri olarak görev yaptı. Burada maliye, vergi, özelleştirme, enerji, rekabet politikalarını izledi. 1994 ve 2001 ekonomik krizlerini, IMF ile ilişkileri, kriz kapsamında çıkarılan kanunların TBMM'deki yasama süreçlerini haberleştirdi. Çeşitli ülkelerde Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası toplantıları muhabir olarak takip etti.

Habertürk gazetesinin ilk Ankara temsilcisi olarak gazetenin Ankara bürosunu kurdu. İstifa ederek ayrıldı. İnternet gazetesi T24'ün ilk yayınlarında OECD'nin "Futbolda Kara Para Aklama" raporunu konu alan dizi yazısıyla yer aldı. Köşe yazarı ve Ankara Temsilcisi olarak çalıştığı Akşam gazetesinden, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'nun (TMSF) el koyma sürecinde kendi isteğiyle ayrıldı.

2013-2018 yılları arasında Cumhuriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Gazetenin sahibi konumundaki Cumhuriyet Vakfı yönetimi değiştikten sonra kendi isteğiyle ayrıldı. 2018'de katıldığı Sözcü gazetesindeki yazılarına 2022 Kasım ayında ‘küçülme' gerekçesiyle son verildi. Fox TV kanalında yayımlanan "Orta Sayfa" adlı haber programında yorumcu olarak yer alıyor.

Eleştirel finans haberciliği olarak da tanımlanan yazıları hakkında kimileri astronomik, çok sayıda manevi tazminat davası açıldı. Konusu bir imar haberi olan yazısı hakkında hapis cezası istemiyle yargılandı. Kamu ihaleleri ve şirketleri konu alan çok sayıda yazısı da Sulh Ceza hâkimlikleri kararlarıyla erişime engellendi.

Kitapları

- Adım da Benimle Beraber Büyüdü- Abdüllatif Şener, Doğan Kitap, 2008

- "Türkiye'de Sağlıkta Kamu Özel Ortaklığı - Şehir Hastaneleri" kitabına makale katkısı, İletişim Yayınları, 2018

- Kamu İhalelerinde Olağan İşler - Tekin Yayınevi, 2019

Ödülleri

- İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi "En Başarılı İktisat Muhabiri Ödülü" (1995)

- Sabah Gazetesi "Muammer Yaşar Bostancı Haber Yarışması Büyük Ödülü" (1997)

- Türkiye Ziraat Odaları Birliği "Basında Tarım Ödülü" (2000)

- Milliyet Gazetesi "Abdi İpekçi Barış ve Dostluk Ödülü" – "Taksiyarhis'in Zehra Teyzesi" başlıklı röportaj (2001)

- Türkiye Gazeteciler Cemiyeti-TGC "Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü" |"Evcil'in Dönüşü" dosyası – (2005)

- European Press Prize "The Mystery of the Secret Funds" – "Yorumcu Ödülü"nde kısa liste (2015)

- Halkevleri "Basın Ödülü" (2016)

- Uluslararası Şeffaflık Derneği Ödülü (2016)

- İstanbul Tabip Odası "Basında Sağlık Ödülü" (2016, 2018 ve 2019)

- TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi "Emre Madran Koruma Ödülü" (2017 ve 2019)

- Eskişehir - Bilecik Tabip Odası "Halk Sağlığı Ödülü" (2017)

- ÇGD "Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Ödülü" (2017)

- ÇGD Bursa Şubesi "Meslekte Dayanışma Ödülü" (2018)

- Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü "Uluslararası Cesaret Ödülü - Kısa liste" (2018)

- Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü – "Kamu İhalelerinde 21/b Usulü" dosyası-(2018)

- Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği "Önder Kadınlar Ödülü" (2019)

- Rekabet Derneği "Adil Rekabete Katkı Ödülü" (2019)

- TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası "Hasan Balıkçı Onur Ödülü" (2020)

- Halkevleri Dayanışma Ödülü (2020

- Ankara Tabip Odası – "Şehir hastanelerinin ekonomi politiğini tüm gerçekliğiyle ortaya koyarak kamuya ve sağlık çalışanlarına etkilerini görünür kılan haberleri" nedeniyle (2021)

- TMMOB Şehir Plancıları Odası - Kent Planlama Basın Ödülü (2021)

- İzmir Gazeteciler Cemiyeti "Hasan Tahsin Basın Özgürlüğü Ödülü" (2021)

- SES Eşitlik ve Dayanışma Derneği "Yılın Kadınları" Ödülü (2021)

- Alanya Gazeteciler Cemiyeti - Ulusal Basında Yılın Gazetecisi Ödülü (2021)

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

TÜİK kimin tarafında duruyor?

TÜİK; DİSK’in zorunlu olarak Bilgi Edinme Kurulu’nun bağlı olduğu Adalet Bakanlığı’na açtığı davada çıkan karara itiraz etmiş. Madem taraf değilseniz bu itiraz ne? Bitmedi: TÜİK, bir de Adalet Bakanlığı aleyhine dava açıyor. Yetmiyor, Danıştay Başsavcılığı’na TÜİK olarak “Bu kararları bozun” diyor

Yargıya saygılı bir TÜİK aranıyor

Yeni Anayasa konusunda, TÜİK'in bilgi karartmasından, yargı kararına uymamasından zerre rahatsızlık duymayan bir iktidar partisinin ardına düşülür mü?

Kamu tasarrufunda farkı ne yaratacak?

Ne temsil, tören harcamalarında ne kırtasiyede ne araç kiralamalarında tasarruf sağlanmış değil. Peki bundan sonra ne değişecek de kendilerinden tasarruf beklenen bürokrasi bu plana sadık kalacak?