27 Mart 2024

İstanbul seçimlerine yığınak

Seçim yaklaştıkça her gün bir bakanı İstanbul'un bir köşesinde AKP adayı Murat Kurum'a oy isterken görüyoruz

Yerel seçimlerde İstanbul seçimleri, birçok kilidin anahtarı niteliğinde. Sonuç, Türkiye'nin tamamını ve geleceğini etkileyecek. O nedenle İstanbul seçimi bu metropoldeki büyük mali, hukuki, doğal, coğrafi kaynakların kullanım "ruhsatı"nı tayin etmekle kalmayacak. Seçim sonucu, siyaset sahnesini de yeniden şekillendirecek. Siyasi aktörler, parti liderlikleri, rejimin geleceği ve hatta seçim takvimi bile yeniden tartışılmaya başlanacak.

Bu kadar çok farklı kırılımla sonuçlanacak bir seçimin, gerilim hatları üretmesi bir dereceye kadar normal kabul edilebilir. Ama sorun şu ki, uzun süredir normal, daha doğrusu koşulları, işleyişi normal olan, öngörülebilir, hukuk güvenliği sağlanmış bir ülkede yaşamıyoruz.

Tam da bu nedenle, iktidar, olanca devlet gücünü gayet rahat İstanbul'a yığıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, başta kendi yaptığı mitingler olmak üzere mali, siyasi ve personel kaynağını İstanbul'a yönlendiriyor. Seçim yaklaştıkça her gün bir bakanı İstanbul'un bir köşesinde AKP adayı Murat Kurum'a oy isterken görüyoruz.

"Kayıtsız bir razı oluş"

Ve aslında son derece anormal, olan bu durum, şarkıdaki gibi "kayıtsız bir razı oluş"la karşılaşıyor. Anayasa'ya hukuka seçim geleneklerine aykırı olduğu biline biline bu kabul edilemez durum kabul ediliyor.

Tabii büsbütün haksızlık etmeyelim. Yakınmalar ve serzenişler olmuyor değil. Ama işte o kadar. Yaptırım gücü olmayan, hüküm ifade etmeyen yakınmalar ve serzenişler. İktidarın sergilediği keyfiliğin yanında, bugün gösterilen tepki ve itiraz, durumu değiştirecek, frene bastıracak bir etki doğuramıyor.

AKP iktidarının, bu sınırsız gücü, aşama aşama ele geçirdiği, ele geçirirken bağlı medyasını, propaganda aygıtlarını inşa edip güçlendirdiği dönemlerde gerekli tepkinin itirazın yeterince güçlü gösterilmemiş olması ise bugünkü hükümsüzlüğün en önemli gerekçesini oluşturuyor.

 Buruk nostaljiden ötesi

Konuya dair yakınmaların başında İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya'nın sahaya inmesi geliyor. Hatırlayalım, tıpkı pandemi döneminde kamuoyunu bilgilendirdiği için Sağlık Bakanı Fahrettin Koca'nın övülmesi gibi, Yerlikaya'nın da göreve geldikten sonraki bazı ifade ve davranışları AKP muhalifi çevrelerde bile övgüyle karşılanmıştı. Bir bakanın sırf görevini yapıyor diye övülmesi olsa olsa memlekette çıtanın ne kadar aşağıya düşürüldüğünü gösterir, o kadar.

Ama işte abartılı her övgüde olduğu gibi yerine tam oturmayan bir şeylerin sezildiği durum kendi gerçeğine döndü.

İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, Atatürk fotoğrafı önünde mesaj verdi diye Kurum'a destek istendiğinde ret mi edecekti? Etmedi ve bence bundan çok da hoşnut olmadığı yüzüne yansıyan fotoğraflar ve görüntüler veriyor.

Hâl böyleyken, şaibeli referandumla ortadan kaldırılan bir kuraldan özlemle bahsetmek, biraz acıklı oluyor.

Genel seçim öncesi İçişleri, Adalet ve Ulaştırma bakanlarının istifasını zorunlu kılan Anayasa maddesinden söz ediyorum. Buruk nostaljinin alemi yok. Bu kanun maddesi yıllardır yürürlükte değil. Mühürsüz zarflar YSK kararıyla geçerli kılınmıştı ya hani. İşte o halkoylamasında kabul edilen değişiklikle Anayasa'nın 114. Maddesinin 1. Fıkrası yürürlükten kalktı.

Yedi sene önce ilga edilmiş bir maddeden söz ediyoruz. Kaldı ki ilga edilmemiş olsa bile söz konusu olan genel seçimlerdi.

2017 şaibeli referandumu sonucuna bağlı olarak 2018 yılında geçilen partili Cumhurbaşkanlığı, Türkiye'de sistemi hallaç pamuğu gibi attı. O nedenle İçişleri bakanı da iner sahaya, Dışişleri Bakanı da, eski içişleri bakanı da. Kendileri pek gönüllü olmasalar ve isteksizlikleri yüzlerine yansısa bile yan yana geldiklerinde adları değil Bakanlar Kurulu, kabile bile olmayan bakanlar, Erdoğan ne derse ne isterse onu yapıyor.

Bütün mesele, hiçbir yerinde zerre kadar adalet olmayan bu sistemin sürüp sürmeyeceğinde düğümleniyor.

Adalet değil kemer sıkma

İktidarın adaleti sağlamak konusunda herhangi bir istek ve hedefi bulunmuyor. Enflasyonu, ağır mali tedbirlerle dar gelirlilerin daha büyük bedeller ödemesi pahasına düşürmek en önemli mesele. Erdoğan'ın enflasyonu kabul eden ama faili belirsizleştiren son söylemi bu rotanın son göstergesi oldu. "Önce enflasyonu kontrol altına almamız gerekiyor" diyen Erdoğan'ın "Bunu başaracak programa ve kararlılığa sahibiz.'' diye sürdürmesi ise Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'i seçim sonrası görevden alacağı söylentilerinin de dolaylı tekzibi gibi oldu.

Şimşek demişken... Hazine ve Maliye Bakanı Şimşek'in  Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD) ile deprem bölgesine 500 milyon Euroluk finansman desteği için attığı imzaya bir parantez açalım. EBRD daha önce yine 6 Şubat depremlerinden etkilenen bölgeler için 1,5 milyar euroluk finansman paket açıklamıştı.

Seçime günler kala atılan bu imza, uluslararası finansman ve kredi çevrelerinin Şimşek adına yönelik desteğin güçlü olduğunu gösteriyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yukarıda alıntıladığım konuşmasında istediği sabıra, seçmenlerin cevabını ise Pazar günü göreceğiz.

Çiğdem Toker kimdir?

Çiğdem Toker, Diyarbakır'da doğdu. Denizli Lisesi'nden mezun oldu. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. Gazeteciliğe üniversite öğrencisiyken Anka Ajansı'nda başladı. Günaydın, Ankara Ulus gazetelerinde, Nokta dergisinde stajlar yaptı.

Anadolu Ajansı'nın sınavlarını (1988) kazanarak, adliye, Devlet Güvenlik mahkemeleri (DGM), yüksek yargı muhabiri olarak çalıştı. 1990- 1993 yıllarında haftalık Ekonomik Panorama dergisinde; sonrasında da kesintisiz 15 yıl Hürriyet Gazetesi Ankara Bürosu'nda ekonomi muhabiri olarak görev yaptı. Burada maliye, vergi, özelleştirme, enerji, rekabet politikalarını izledi. 1994 ve 2001 ekonomik krizlerini, IMF ile ilişkileri, kriz kapsamında çıkarılan kanunların TBMM'deki yasama süreçlerini haberleştirdi. Çeşitli ülkelerde Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası toplantıları muhabir olarak takip etti.

Habertürk gazetesinin ilk Ankara temsilcisi olarak gazetenin Ankara bürosunu kurdu. İstifa ederek ayrıldı. İnternet gazetesi T24'ün ilk yayınlarında OECD'nin "Futbolda Kara Para Aklama" raporunu konu alan dizi yazısıyla yer aldı. Köşe yazarı ve Ankara Temsilcisi olarak çalıştığı Akşam gazetesinden, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'nun (TMSF) el koyma sürecinde kendi isteğiyle ayrıldı.

2013- 2018 yılları arasında Cumhuriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Gazetenin sahibi konumundaki Cumhuriyet Vakfı yönetimi değiştikten sonra kendi isteğiyle ayrıldı. 2018'de katıldığı Sözcü gazetesindeki yazılarına 2022 Kasım ayında 'küçülme' gerekçesiyle son verildi. Fox TV kanalında yayımlanan "Orta Sayfa" adlı haber programında yorumcu olarak yer alıyor.

Eleştirel finans haberciliği olarak da tanımlanan yazıları hakkında kimileri astronomik, çok sayıda manevi tazminat davası açıldı. Konusu bir imar haberi olan yazısı hakkında hapis cezası istemiyle yargılandı. Kamu ihaleleri ve şirketleri konu alan çok sayıda yazısı da Sulh Ceza hâkimlikleri kararlarıyla erişime engellendi.

Kitapları

- Adım da Benimle Beraber Büyüdü- Abdüllatif Şener, Doğan Kitap, 2008

- "Türkiye'de Sağlıkta Kamu Özel Ortaklığı - Şehir Hastaneleri" kitabına makale katkısı, İletişim Yayınları, 2018

- Kamu İhalelerinde Olağan İşler - Tekin Yayınevi, 2019

Ödülleri

- İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi "En Başarılı İktisat Muhabiri Ödülü" (1995)

- Sabah Gazetesi "Muammer Yaşar Bostancı Haber Yarışması Büyük Ödülü" (1997)

- Türkiye Ziraat Odaları Birliği "Basında Tarım Ödülü" (2000)

- Milliyet Gazetesi "Abdi İpekçi Barış ve Dostluk Ödülü" – "Taksiyarhis'in Zehra Teyzesi" başlıklı röportaj (2001)

- Türkiye Gazeteciler Cemiyeti- TGC "Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü" |"Evcil'in Dönüşü" dosyası – (2005)

- European Press Prize "The Mystery of the Secret Funds" – "Yorumcu Ödülü"nde kısa liste (2015)

- Halkevleri "Basın Ödülü" (2016)

- Uluslararası Şeffaflık Derneği Ödülü (2016)

- İstanbul Tabip Odası "Basında Sağlık Ödülü" (2016, 2018 ve 2019)

- TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi "Emre Madran Koruma Ödülü" (2017 ve 2019)

- Eskişehir - Bilecik Tabip Odası "Halk Sağlığı Ödülü" (2017)

- ÇGD "Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Ödülü" (2017)

- ÇGD Bursa Şubesi "Meslekte Dayanışma Ödülü" (2018)

- Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü "Uluslararası Cesaret Ödülü - Kısa liste" (2018)

- Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü – "Kamu İhalelerinde 21/b Usulü" dosyası- (2018)

- Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği "Önder Kadınlar Ödülü" (2019)

- Rekabet Derneği "Adil Rekabete Katkı Ödülü" (2019)

- TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası "Hasan Balıkçı Onur Ödülü" (2020)

- Halkevleri Dayanışma Ödülü (2020

- Ankara Tabip Odası – "Şehir hastanelerinin ekonomi politiğini tüm gerçekliğiyle ortaya koyarak kamuya ve sağlık çalışanlarına etkilerini görünür kılan haberleri" nedeniyle (2021)

- TMMOB Şehir Plancıları Odası - Kent Planlama Basın Ödülü (2021)

- İzmir Gazeteciler Cemiyeti "Hasan Tahsin Basın Özgürlüğü Ödülü" (2021)

- SES Eşitlik ve Dayanışma Derneği "Yılın Kadınları" Ödülü (2021)

- Alanya Gazeteciler Cemiyeti - Ulusal Basında Yılın Gazetecisi Ödülü (2021)

 

Yazarın Diğer Yazıları

Türkiye, AKP ve hizalı şirketlerin tapulu malı mıdır?

Ulaşım hizmeti fonksiyonuyla bilinen iki büyük garı, kültür sanat diktesiyle, tepeden inmeciliğiyle işlevsizleştiremezsiniz. Kamusallığın en birincil anlamı, yönetimlerin herkesin hakkını hukuku gözeterek hizmet sunması, kaynakları buna göre seferber etmesidir

İktidarın gündem “becerisi” ve 2025 bütçesi

Vatandaşın ayakta kalma savaşı verdiği, verirken yoklukla sınanıp ezildiği bu dönemde, asıl gündemin, yoksulluğun, açlığın, eşitsizliğin, başka hangi hamlelerle gölgelendiğini de izleyip göreceğiz

Yaz saati işkencesi

Vatandaşın elektrik faturalarının bir de kalıcı yaz saati yüzünden yükselecek olması da ücret artışlarının enflasyonist etki doğuracağını vaaz edenlerin umurunda değil. Niye olsun? Değil mi ki söz konusu olan vatandaş?

"
"