Cumhur İttifakı, ilk hedefi siyasal ömrünü uzatıp güçlendirmek olan, sonuçları da en çok kendi iktidarının bekasına yarayacak büyük bir oyun kuruyor.
İktidar, toplumun menfaatineymiş gibi propaganda yaptığı ve en çok “kapsayıcı” sıfatıyla andığı yeni anayasa projesini, ömür uzatma hedefini gerçekleştirmek üzere kullanmayı arzuluyor.
Yakından takip edenlerin de gördüğü gibi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, 31 Mart 2024’te uğradığı yerel seçim yenilgisi ardından yakın ekibiyle kurmaya başladığı bu oyun; yolda yeni gelişmeler çıktıkça (Suriye’de rejimin devrilmesi gibi) güncellenip revize edilmekte.
1 Nisan 2024’ten itibaren, yenildiği muhalefete sözüm ona barış çubuğu uzatıp pasifize etme güdüsüyle başlattığı strateji, hemen her hamlesiyle kamuoyunda şaşkınlık doğurmayı başarıyor. Şaşırtmakla kalmayıp her adımda kitle duygularını harekete geçirerek üstünlük elde ediyor. Kitle duygularını hareket geçirmek, hiçbir işe yaramasa iktidara gündem avantajı sağlamaya yarıyor.
Yeniden cumhurbaşkanı hep cumhurbaşkanı
Öncelikle şunu hatırda tutmak gerekiyor: Mevcut Anayasal sistem izin vermediği halde, güçlü bir siyasal dirençle karşılaşmadığı için 2023’te üçüncü kez cumhurbaşkanı adayı olup seçilen Erdoğan’ın; bu sistem içinde yeniden cumhurbaşkanı seçilmesi iki zorlu koşula bağlı:
İlki Anayasa’daki iki dönem kuralının kaldırılması. Bu, Anayasa değişikliği demek ve AKP ile MHP’nin TBMM’deki toplam aritmetiği şu an için bu değişikliğe yetmiyor.
Daha muhtemel olan erken seçim seçeneği ise Anayasa’nın 116. maddesinde yer alıyor. Cumhurbaşkanı’nın ikinci döneminde TBMM’nin seçimlerin yenilenmesine karar verilmesi halinde cumhurbaşkanına üçüncü kez adaylık yolu açılabiliyor.
Böyle bir çerçevenin içinde, normal takvimi 2028 olan seçimlerin birkaç ay erkene alınması formülü, teorik olarak masada zaten durmakta ve zaman zaman dillendirilmekteydi de.
1 Ekim’de MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin Genel Kurul’da DEM Parti Grubu ile, el sıkma jesti, 22 Ekim’de ülke çapında şoke edici etki bırakan açıklamaları ardından, AKP yönetiminin DEM Parti üzerin terör örgütü lideri Öcalan ile yeni bir görüşme sürecine vize vermesi, siyasette kartların yeniden karılıp dağıtılacağı bir süreci başlattı. (Bu süreçte, Meclis’in devrede olmasının istendiği haberlerini es geçmeyelim.)
Bahçeli’nin kısa süre sonra, Öcalan’a çağrısının arkasında olduğunu açıklaması, bunu yaparken de Erdoğan’ın bir dönem daha cumhurbaşkanı seçilmesi için Anayasa değişikliğini gündeme getirmesi, herhalde meseleye biraz daha netlik ayarı yapıyordur.
Tabloda demokrasi görünmüyor
Ancak bu tablonun hiçbir yerinde demokrasinin d’sinin olmadığını söylemek zorunlu. Yasal ya da fiili dokunulmazlığı bulunmayan her vatandaş için iktidarı eleştirmenin gözaltıyla sonuçlanma kaygısının her geçen gün çoğaldığı bir iklimde bizden demokrasinin temel prensiplerini unutmamız isteniyor. Bütçeyi tahrip eden onca yolsuzluk ve savurganlık örnekleri ortadayken, ağır nepotizm gençlerin intiharlarıyla sonuçlanırken, asgari ücretin haysiyet kırıcı bir tutarda ilan edilip bu tutarın savunulurken, kapalı kapılar ardındaki hangi müzakere eşitsizliği giderip daha fazla demokrasi getirecek?
Bizzat Bahçeli’nin bir “çözüm süreci” olmadığını belirttiği, müzakere dönemi daha ziyade Suriye’deki gelişmeleri kullanarak bir kazan-kazan hamlesi olarak görünüyor. Yeni anayasanın nasıl bir anlayış ve ilkeler manzumesi içinde tasarlanacağı da bu süreçle birlikte ele alınması muhtemel görünüyor.
İdari yapıda ihtiyaca binaen
Bugüne ve bugünden biraz geriye bakıp AKP iktidarının ömrünü uzatmak, gücünü konsolide etmek için attığı adımları gözden geçirelim:
- Bir kere uluslararası sermayeyi memnun etme odaklı Şimşek programı, bütün haşmetiyle (!) sürüyor. Anayasal protesto haklarını kullanarak eşitsizliğe yoksulluğa itiraz edenler güç ile bastırılıyor.
- Üst düzey ağızlardan yeni anayasa, büyük bir ihtiyaç gibi söylem tedavülüne sokulurken, siyasi temsili yüksek bir heyetle de terör örgütü lideri Öcalan ile müzakere başlatılıyor.
- Muhalefetin elindeki yerel yönetimlere mali ve idari kıskaç eş zamanlı ve ağırlaştırılarak uygulanıyor. Bir yandan mali açıdan darboğaza sokacak merkezi yönetim yetkileri kullanılıp, yerel yönetimlerin elindeki gelir kaynakları kurutulurken, diğer yandan da kayyım operasyonları devreye sokuluyor.
- Bu tablonun içine son dönemde bir de idari yapıda 2018 öncesi dönemine dönüş adımları eklemleniyor. Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği geri getirilirken, halihazırda sayısı bir olan Cumhurbaşkanı Yardımcısı’nın ikiye çıkarılacağı haberleri geliyor. Besti Karalar’ın Ekonomi gazetesindeki haberine göre Parlamento’dan sorumlu olacağı konuşulan ikinci bir Cumhurbaşkanı Yardımcılığı için hazırlığı sürüyor.
İkinci yardımcılık Kürt meselesi için mi?
DPT kökenli bir siyasetçi olan Cevdet Yılmaz’ı ağırlıklı olarak ekonomiyle ilgili konularda görüyoruz. Söz konusu haberde yer almıyor ancak bu yeni makamın yani iki numaralı Cumhurbaşkanı Yardımcılığı’nın Kürt meselesiyle ilgili uzlaşı ve meşruiyet arayışında bir fonksiyon üstlenmesi şaşırtıcı olmaz. Özellikle DEM heyetinin İmralı ziyaretinin ardından, yeni süreçte TBMM’nin devrede olmasının gündeme geldiği haberlerini hatırlarsak, 2. Cumhurbaşkanı yardımcılığı makamının, Meclis ile bu amaca münhasıran iletişim içinde olacağını öngörebiliriz.
Bütün ülkeyi ilgilendiren konularda Meclis’in ana aktör olması çok takdire şayan bir tutum ve tercih şüphesiz. Ama artık kuvvetler ayrılığına dayalı bir parlamenter sistemin içinde olmadığımızın gözden ırak tutulmamasında yarar var.
Muhalefet partilerinden istifalar ile birlikte giderek hareketliliği artan bir parlamento yapısında Meclis aritmetiğinin de eski hesapların dışına çıkarak, Anayasal bir çoğunluğa erişme ihtimali artık denklemin içinde.
Bu karmaşık ve hareketlilik sürecin içinde, İmralı’ya atfedilen yeni “paradigma”nın, evlatlarının acısıyla yaşayan şehit yakınlarına nasıl anlatılacağını da herhalde bu sürece destek verenler düşünüyordur.
Çiğdem Toker kimdir?
Çiğdem Toker, Diyarbakır'da doğdu. Denizli Lisesi'nden mezun oldu. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. Gazeteciliğe üniversite öğrencisiyken Anka Ajansı'nda başladı. Günaydın, Ankara Ulus gazetelerinde, Nokta dergisinde stajlar yaptı.
Anadolu Ajansı'nın sınavlarını (1988) kazanarak, adliye, Devlet Güvenlik mahkemeleri (DGM), yüksek yargı muhabiri olarak çalıştı. 1990- 1993 yıllarında haftalık Ekonomik Panorama dergisinde; sonrasında da kesintisiz 15 yıl Hürriyet Gazetesi Ankara Bürosu'nda ekonomi muhabiri olarak görev yaptı. Burada maliye, vergi, özelleştirme, enerji, rekabet politikalarını izledi. 1994 ve 2001 ekonomik krizlerini, IMF ile ilişkileri, kriz kapsamında çıkarılan kanunların TBMM'deki yasama süreçlerini haberleştirdi. Çeşitli ülkelerde Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası toplantıları muhabir olarak takip etti.
Habertürk gazetesinin ilk Ankara temsilcisi olarak gazetenin Ankara bürosunu kurdu. İstifa ederek ayrıldı. İnternet gazetesi T24'ün ilk yayınlarında OECD'nin "Futbolda Kara Para Aklama" raporunu konu alan dizi yazısıyla yer aldı. Köşe yazarı ve Ankara Temsilcisi olarak çalıştığı Akşam gazetesinden, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'nun (TMSF) el koyma sürecinde kendi isteğiyle ayrıldı.
2013- 2018 yılları arasında Cumhuriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Gazetenin sahibi konumundaki Cumhuriyet Vakfı yönetimi değiştikten sonra kendi isteğiyle ayrıldı. 2018'de katıldığı Sözcü gazetesindeki yazılarına 2022 Kasım ayında 'küçülme' gerekçesiyle son verildi. Fox TV kanalında yayımlanan "Orta Sayfa" adlı haber programında yorumcu olarak yer alıyor.
Eleştirel finans haberciliği olarak da tanımlanan yazıları hakkında kimileri astronomik, çok sayıda manevi tazminat davası açıldı. Konusu bir imar haberi olan yazısı hakkında hapis cezası istemiyle yargılandı. Kamu ihaleleri ve şirketleri konu alan çok sayıda yazısı da Sulh Ceza hâkimlikleri kararlarıyla erişime engellendi.
Kitapları
- Adım da Benimle Beraber Büyüdü- Abdüllatif Şener, Doğan Kitap, 2008
- "Türkiye'de Sağlıkta Kamu Özel Ortaklığı - Şehir Hastaneleri" kitabına makale katkısı, İletişim Yayınları, 2018
- Kamu İhalelerinde Olağan İşler - Tekin Yayınevi, 2019
Ödülleri
- İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi "En Başarılı İktisat Muhabiri Ödülü" (1995)
- Sabah Gazetesi "Muammer Yaşar Bostancı Haber Yarışması Büyük Ödülü" (1997)
- Türkiye Ziraat Odaları Birliği "Basında Tarım Ödülü" (2000)
- Milliyet Gazetesi "Abdi İpekçi Barış ve Dostluk Ödülü" – "Taksiyarhis'in Zehra Teyzesi" başlıklı röportaj (2001)
- Türkiye Gazeteciler Cemiyeti- TGC "Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü" |"Evcil'in Dönüşü" dosyası – (2005)
- European Press Prize "The Mystery of the Secret Funds" – "Yorumcu Ödülü"nde kısa liste (2015)
- Halkevleri "Basın Ödülü" (2016)
- Uluslararası Şeffaflık Derneği Ödülü (2016)
- İstanbul Tabip Odası "Basında Sağlık Ödülü" (2016, 2018 ve 2019)
- TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi "Emre Madran Koruma Ödülü" (2017 ve 2019)
- Eskişehir - Bilecik Tabip Odası "Halk Sağlığı Ödülü" (2017)
- ÇGD "Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Ödülü" (2017)
- ÇGD Bursa Şubesi "Meslekte Dayanışma Ödülü" (2018)
- Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü "Uluslararası Cesaret Ödülü - Kısa liste" (2018)
- Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü – "Kamu İhalelerinde 21/b Usulü" dosyası- (2018)
- Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği "Önder Kadınlar Ödülü" (2019)
- Rekabet Derneği "Adil Rekabete Katkı Ödülü" (2019)
- TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası "Hasan Balıkçı Onur Ödülü" (2020)
- Halkevleri Dayanışma Ödülü (2020)
- Ankara Tabip Odası – "Şehir hastanelerinin ekonomi politiğini tüm gerçekliğiyle ortaya koyarak kamuya ve sağlık çalışanlarına etkilerini görünür kılan haberleri" nedeniyle (2021)
- TMMOB Şehir Plancıları Odası - Kent Planlama Basın Ödülü (2021)
- İzmir Gazeteciler Cemiyeti "Hasan Tahsin Basın Özgürlüğü Ödülü" (2021)
- SES Eşitlik ve Dayanışma Derneği "Yılın Kadınları" Ödülü (2021)
- Alanya Gazeteciler Cemiyeti - Ulusal Basında Yılın Gazetecisi Ödülü (2021)
|