31 Temmuz 2020

Sokrates'in mirası: Kendini bil

Sessizlik içinde, sadece kendinizi dinlemek için kendinize vereceğiniz bir haftanız var mı?

Hayat amacımızı bulmak neden bu kadar zordur ve sadece bu anlam arayışı için tek bir atışlık mı şansımız vardır?

Özellikle pandemi sonrası neredeyse çoğu arkadaşımla konuşmalarımızın bir kısmında mutlaka; biz ne yapıyoruz, ben bu işi yaparak mutlu değilim, gerçekten sevdiğim şeyi arıyorum ama bulamıyorum ve neden bulamıyorum soruları geçiyordu. Belki evde geçirdiğimiz o uzun zamanlar, her birimizi halının altına süpürdüğümüz o şeyleri düşünmeye itmişti.

Bende de durum pek farklı değildi.

Hayatta bir sonraki adımımın "bilmiyorum" aşamasında hissediyordum kendimi. Ama garip bir şekilde sakin, daha meraklı ve endişeli de hissediyordum. Kendimi; eşzamanlılıklarıma, okuduğum kitaplardaki cümlelere ve beni harekete geçiren rastgele görsel uyaranlara, anılarıma ve rüyalarıma dikkat ederken buluyordum. Ve yeni belirlenecek amaç duygusunun, önce umutsuzluk yaşamadan mümkün olmayacağını hissediyordum.

Bu umutsuzluğu aşmak için çıktığım yolculukta, kimi zaman Dalia Lama kimi zaman da Rumi’den ve Sokrates’ten, kimi zaman da Steve Jobs, Bill Gates gibi ikon olmuş yaratıcılardan referans alıyorum. Hayat amacı konusunda kafa yoruyor ve tadınız yavaştan kaçıyorsa siz de bir bakın ne düşüneceksiniz, harekete geçmek için bir dürtü hissedebilecek misiniz?

Birkaç yıldır kafama takılan bir nokta vardı. Yaşadığımız gezegendeki zaman kavramı ve yaşadığımız coğrafyaya dayalı kurulu düzende hayattaki amacımızı bulmak için, deneme yanılma şanslarımızın dahi çok kısıtlı olduğunu düşünüyor ve anlam veremiyordum, bu beni içten içe kızdırıyordu da. Yani düşünsenize, hayatta bir akış içindesiniz. Çocukken bazı eğilimleriniz, temalarınız ortaya çıkıyor, yatkınlıklarımızın en apaçık ortada olduğu yıllar… En çok da "bizim sadece iyiliğimizi isteyen" ailelerimizin yine kendi yetiştikleri coğrafyaya dayalı şanssızlıklarından dolayı ıskaladıkları yatkınlıklarımız.. Ve çoğu şanssız çocuk, okul hayatında girdiği yolun onu götürdüğü yerden ayrılamıyor. Okuduğu bölümü tesadüfen seçilimlerle hayatının merkezi yaparak, istemediği işlerde, mesai bitse de gitsek, yıllık iznimi kullanmaya gün sayıyorum dediği yerlerde tüketiyor zamanını çoğu. Ve ülke ekonomimiz içinde bu döngüden çıkmak Dark’ın 33 yıl döngüsünden çıkmak kadar zor! Dark’taki gibi bu döngüyü kırmak için, kafamızı tıpkı bir baykuş gibi 360 derece döndürerek bakış açımıza yeni özellikler kazandırmamız gerekiyor.

Hayat amacımızı bulmak için yürüdüğümüz tümseklerle dolu yolların üzerinde deneyimlemek istediğimiz şeyleri de birden fazla deneme şansımız da pek yok üstelik. Örneğin dans etmeyi sevdiğinizi derinden hissediyorsanız, dans öğrenmeden bunu yapabileceğinizi bilemezsiniz. Peki 9-6 bir çalışma düzeninde, sorumluluklarla dolu bir işyerinde çalışıp, zamanınızı ve paranızı dans öğrenmeye vermeniz belki olası, ancak bir de siz örneğin pilot olmak ve uçak uçurmayı öğrenmek istiyorsanız, bu ikisini birden deneme şansınız son derece düşük. Yani hayatta gerçekten amacımızı bulmak için pek fazla şansımız yok gibi duruyor buradan bakınca. Bu bir teori değil gerçek. Maksimum 1 ya da 2 uzmanlık kazanmak için zaman ve para kaynağımızı sunarak deneyimleme şansı buluyoruz, o da belki aramızda şanslı olanlarımız bu fırsatı yakalayabiliyorlar.

Neredeyse bir simülasyonda yaşadığımızın bazı emarelerinden biri olarak gördüğüm bu döngüyü kıramıyorsak, bu sistemi nasıl hack’leriz? Bunu farkeden sadece ben ya da sen değilsin elbette. Bir söz söylediğinde dikkat kesilip not aldığımız, dinleyelim çünkü o söylemiş dediğimiz bazı insanların bizlerle paylaştığı bazı formüller var bu döngülerimizi kırmamız ile ilgili. En güzeli ve en ünlüsü ama bence en yarım yamalak bilineni, Steve Jobs’ın Stanford Üniversitesi mezuniyet töreninde yaptığı konuşmada bahsettiği, "Noktaları birleştirmek için geriye bakmak".

Steve Jobs diyor ki; "Noktaları ileriye bakarak birleştiremezsiniz; yalnızca geriye doğru bakarak bağlantılar kurabilirsiniz."

Burada hayatımın yönünü, yaptığım şeyi değiştirmek ve gerçekten sevdiğim istediğim şeyi yapmak istiyorum diyenlere güzel bir yönlendirme var. Peki bizler kendi hayatlarımızdaki noktaları geriye doğru birleştirin yönergesinden nasıl bir ödev çıkartabiliriz?

Öncelikle durup düşünmenin, sessizliğin önemininin bir farkındalığına varmamız, hayatımızda fark yaratmak istiyorsak bu eylemin hiçbir şey yapmamak olduğuna kendimizi inandırmamız gerekiyor. Sessiz bir yerde zamanımızı düşünmeye ayırmanın önemini Dalai Lama şöyle aktarıyor: "Ne kadar sessiz olursan o kadar çok duyabilirsin."

Buna en güzel örnek olarak sizle paylaşabileceğim; teknolojinin gidişatına yön verenlerden girişimci, iş adamı, yazar Bill Gates kendisine iki haftalık bir süreçte "Düşünme Haftası" diye bir alan veriyor ya da Twitter’ın da kurucusu olan girişimci Jack Dorsey düzenli olarak sessizlik inzivasına gidiyor. Buna zihin susturma diyorlar. İç sesimizle bağlantı kurma aşamasında büyük ve sabır gerektiren bir adım. Gürültüden uzak, sessiz ve izole bir yerde olmak, kendi içinde derinleşmek ve yaratıcılığı arttırmak için bir kendilik pratiği diyebiliriz. Kendini tanımanın bir pratiği, kendinle kalmanın, kendine dürüst olma fırsatı vermenin bir yolu. Eylemlerine karar vermek için harekete geçmeden önce, onları sakinlikle ve gerçekten senin için değerini ölçerek değerlendirme zamanı. Bill Gates ya da Jack Dorsey gibi milyon dolarlarınız da olsa, harekete geçmediğinizde mutsuz olabileceğimizin farkına varmak, hepimiz için başarının ve mutluluğun çok para kazanmak ile doğrudan ilişkisi olmadığını, bu zengin etiketi taktığımız insanların inzivalarından bağırıyorlar adeta bizlere. Kendilerini dinleme inzivalarından…

Sokrates ise zaten bunu yüzyıllar öncesinden bizlere söylüyor. "Nosce te ipsum" Kendini Bil ya da Kendini Tanı olarak Latince’den çevriliyor.

Yani ruhunu tanı ve kendi yeteneğin ile neler yapabileceğini bil diyor Sokrates. Felsefe biliminin temel taşı olarak da Delphi Tapınağının kapısında yazıyor; "Kendini Bil".

Kendimizi tanımamız dış etkenlerle çarpıştığımız her an zorlaşıyor, hele günümüz dünyasındaki hiper gerçeklik seviyesinde insan canlısından son derece esnek ve dayanıklı olması bekleniyor. Son zamanların popüler lafı : Resillence- Dayanıklılık kavramı ve buna dair verilen kişisel gelişim eğitimleri, videoları bizi daha esnek olmaya, dayanıklı olmaya yönlendirir. Çok kolay da değil elbette dayanıklı ve esnek olmak, üstelik öyle bir eğitimde öğretilecek bir yetenek hiç değil.

Kadim felsefeye geri dönüp bakarsak, günümüz dehalarından Bill Gates’in kendini bilmeye, tanımaya yönelik geliştirdiği bu "Düşünme Haftası" etkinliğinin Sokrates’den bu yana kullanılan bir yöntem olduğunu söylemek yanlış olmaz.

Peki sizin sessizlik içinde, sadece kendinizi dinlemek için kendinize vereceğiniz bir haftanız var mı? Düşününce çok geliyor ama unuttuğumuz, uzaklaştığımız kendimize yakınlaşmak için hiç de yanlış görünmüyor buradan.

Peki bu düşünme haftasında hayat amacını arayan, neyi neden yapmak istediğimizi bizler nasıl bulacağız? Cevabı beni şaşırtmadı, sizi de şaşırtmayacak. Çocukluğumuz ile..

Fakat önce şu soruları sorup üzerinde düşünün diyor Dalia Lama.

Yönergesi de şu şekilde: "Kendimizle barış yapana kadar dış dünyada asla barış sağlayamayız." (Kendini bil, kendini tanı demenin başka bir yolu.)

Burada amaç gerçeklikten kaçmak için yaptığımız eylemlerin farkına varmak aslında düşünürseniz. Örneğin bir tatile çıkmayı planladınız, peki bu tatil gerçekten mutluluğunuza hizmet eden bir seyahat mi yoksa gerçekliğinizden bir kaçış mı?

Kendimize bu farkları bulabilmemiz için sormamız gerekenler şunlar?

Gerçekten ne istiyorsun?

Neleri deneyimlemek istiyorsun?

Seni tatmin etmese bile her gün ne yapıyorsun?

Nelerden kurtulmak istiyorsun?

Bu soruları cevapladığınızda, içinizdeki çocuk yani asıl sizle bağlantıya geçmeniz için, eski albümlerinizi, belki tuttuğunuz defterler var ise onları yanınıza almak, ve düşünme haftanızda kendinizi aramak, sabırla deneyeceğiniz bir yöntem olabilir.

Değişimlerin über bir hızda hayatımızın yönünü değiştirdiği yeni zamanımızda, kendimizi diğer insanlarla karşılaştırır bulurken kendimizden uzaklaşıyoruz.

Çocukluğunuzda belki fotoğraf albümlerinizde, belki de aldığınız notlarda sürekli tekrarlanan bir eyleme, temaya rastalamanızı bekliyor Dalia Lama, dolaylı yoldan Sokrates’in de bizden yapmamızı istediği çok basit görünse de kolay olmayan Kendini Bil.

O tekrarlanan eylem, sizin muhtemelen yapmaktan en mutlu olduğunuz şey olacak. Her yaşınıza yavaş yavaş gidin ve o yaşlardaki duygularınızı hatırlamaya çalışın diyor bir nevi. Duygularınızı canlandıran eylemlerinizi bulup, etrafında gezinin. Sizi mutlu eden döngüleriniz nelerdi?

Bulduktan sonra yaratım gücünüzü yeniden hatırlayın, o eylem ne ise hemen yapmaya, denemeye çalışın. Gözlemleyin ne kadar mutlu oluyorsunuz, aynı duygular geri geliyor ve kafanızı çalıştırıp size yeni bir hedef veriyor mu? Daha önce yaptığınız ve mutlu olduğunuz şeyi yapmaktan korkmayın, yapan sizdiniz. Kendinizle ilgili önemli ayrıntıları unutmamaya özen gösterin, kendinize özen gösterin demek istiyor Sokrates.

Benim bu pratiği ilk yaptığımda karşıma çıkan tek şey vardı. Kasetlere kaydettiğim mahallemizde gelişen olayları anlattığım ses kayıtlarım, çıkardığım mahalle dergisi ve defterlerce hikâyeler, anılarımı, seyahatlerimdeki anılarım ve onlarla ilgili düşüncelerimi yazdığım defterlerim. Yaşlarım arasında sürekli tekrarlanan bir döngü. Peki hayatımı kazanmak için bu sevdiğim eylemleri kullanıyor muyum, hayatımı kazandırmaya yetmiyor ama deniyorum. Bildiklerimi, merak ettiklerimi anlattığım bir podcast yapıyorum, yazı yazmaya devam ediyorum. Ve çocukluğumdaki diğer yaratımlarımı aramaya devam ediyorum, kendimi unutmamak için bu hiper gerçeklik çağında çaba harcıyorum.

Rumi diyor ki; "İçinde bilmediğin bir sanatçı var".

Picasso biraz daha yakın zamandan Rumi’ye bağlanıyor; "Bütün çocuklar sanatçı. Sorun, büyüdükten sonra nasıl sanatçı olarak kalacakları."

Asla çocuk görünüzü kaybetmeyin, hepimiz kendi tarzımızda bir sanatçıyız. İçsel çocuğunuzu ortaya çıkarmaya ve yeteneğinizi keşfetmeye meraklıysanız kendinizle daha çok zaman geçirin, bunu denemiş ve faydasını gördüğünü somut örneklerle hayatına geçiren diğer insanların deneyimlerinden faydalanın, geçmişinize doğru noktalarınızı birleştirin ve bu noktalarda tekrarlanan eylemlerinize odaklanın. Özlem duyduğunuz kendinizi bulmakta geri dönüp Sokrates’e bakmayı unutmayın, kendinizi unutmayın, kendinizi tanıyın. Ve bunu daha çok kişiye anlatın, çünkü ne kadar çoğumuz kendimizi bilmeye yaklaşırsak hayat hepimiz için daha iyiye doğru güzelleşecek inanıyorum.

Yazarın Diğer Yazıları

Mimarinin mutlulukla bir ilgisi var...

"Mutluluğun ne olduğunu en kusursuz ve en ustaca anlatabilen binalar inşa etmeliyiz. Hiç değilse bu kadarını, binalar dikerek yok ettiğimiz kırlara, ağaçlara ve solucanlara borçluyuz."

Doğruluk mu, cesaret mi?

Cesaret, sadece başkalarına hakikati söylemek için gerekli bir erdem değil, kişinin kendisine dair hakikatleri yine kendisine söylemesi, kendisiyle yüzleşmesi için de gereklidir

Aşk diye bir şey olduğu söylenmese insanlar aşık olmaz mıydı?

Etrafımızdaki modern ilişki kalıp ve katmanlarını düşününce Alain De Botton’a katılmamak mümkün değil: Duygularımız bile öğrenilmiş hissiyatlardan oluşuyor!