10 Ocak Perşembe günü yayınlanan Radikal Gazetesinde kapaktan verilen bir fotoğrafın üzerinde şu manşet atılmıştı: 8500 yıllık İstanbullular. Ömer Erbil'in haberine göre Marmaray çalışmaları sırasında İstanbul'un en eski köyü ve köy sakinlerine ait birçok eşya ve en önemlisi iskelet bulunmuştu. Buna benzer bir haberi yaklaşık 2 yıl önce, bu sefer Yenikapı kurtarma kazıları sırasında bir anne-çocuk iskeletinin bulunmasından sonra da okumuş ve çok heyecanlanmıştık. Her iki iskeletin de MÖ 8500 yıllarına tarihlendiğini belirterek İstanbul ne kadar eski sorusuna "şimdilik" 10500 yıllık cevabını verebilir miyiz?
Öncelikle belirtmek gerekir ki kentlerin kimliklerini sadece yer üzerindeki "görünür" anıtlar değil, yeraltındaki antik buluntularla da belirlenir. Bu açıdan bakıldığında kentlerin kuruluş tarihleri ne kadar geriye götürülebilirse, bu o kentin gurur kaynağı ve ayrıcalığı olacaktır. Ancak bu gurur ve ayrıcalık bir sorumluluğu da beraberinde getirmek zorundadır. Tarihi bir kent olmanın gereği olarak kentlilerinde bu bilince sahip olması bir zorunluluktur. Bu açıdan kuşkusuz İstanbul ve İstanbullulara tarihte eşi olmayan bir sorumluluk yükleniyor.
İstanbul dünyadaki emsalleriyle karşılaştırıldığı zaman doğal çevre koşullarının en abartılı şekilde değişmiş kenttir diyebiliriz. Bunun en basit örneği MÖ 5500 yılında bir depremle oluştuğu tahmin edilen İstanbul boğazıdır. Bu deprem sonucu daha önce bir tatlı su havzası- gölü olan Marmara Denizi Karadenizden boşalan tuzlu suyla bir iç deniz kimliğini kazanır. Sadece bu olay bile İstanbulun geçirdiği köklü değişikliklere bir örnek oluşturması açısından oldukça frapan bir örnektir. Pendik, Fikirtepe, Yenikapı gibi yerlerde ilk köylerin kurulmasının nedeni de Marmaranın henüz tatlı su gölü olmasından kaynaklanır. Suya yakın olmak insanlığın en eski hülyasıdır.
Ancak bununla sınırlı değil. Neden bu insanlar İstanbul ve civarında bu denli birbirine yakın köyler kuruyorlardı? Sebebi çok açık. İstanbul boğazının henüz oluşmadığı devirlerde Afrikadan yola çıkan ilk insansı kabileler İstanbul üzerinden Avrupa'ya dağıldılar. Dolayısıyla diyebiliriz ki İstanbul günümüzden 2 milyon yıl önce Afrikadan yola çıkan Homo Erectus'lar gibi, yine günümüzden 200 bin yıl önce yine Afrikadan yola çıkan Neandertal'leri, Avrupaya dağılmadan önce uzun bir süre konuk etmiştir.
Bu durumla ilgili en önemli veriler İstanbul Üniversitesi Prehistoria Bölümü tarafından yürütülen Küçükçekmece'deki Yarımburgaz mağaralarındaki kazılardır. Mehmet Özdoğan başkanlığında yaklaşık 30 yıldır aralıksız olarak sürdürülen kazılar sonucunda alt paleolitik döneme kadar inilen çeşitli katmanlar keşfedilmiştir. Bu buluntularla İstanbul'un bilinen tarihi 800.000 yıl öncesine kadar götürülebilmiştir.
Bu şu anlama geliyor; İstanbul'un geçmişi sadece bu kenti ilgilendirmiyor, aynı zamanda İstanbulla etkileşim halinde olan çok büyük bir coğrafyayı da- hadi buna Avrupa medeniyeti diyelim- ilgilendiriyor.
Basit bir karşılaştımayla örneğin Paris'in geçmişi, Paris yakınlarındaki St. Acheul bölgesinde bulunan alt paleolitik buluntularla 100.000 yıl önceye, Londra'nın ise Clacton buluntularıyla 300.000 yıl önceye kadar dayanmaktadır.
Her ne kadar tişörtlerin önüne "since 1453" yazsak da İstanbul ise "şimdilik" 800.000 yıllık bir tarihe sahip. Farkında mısınız?