23 Ocak 2013

Galatasaray Üniversitesindeki Yangın ve Türk'ün Ateşle İmtihanı

Yirmi yıl önce ANAP milletvekili Dumankaya, Sait Halim Paşa Yalısı'nda bulunan el yazması kitapların ve resimlerin kaybolduğunu ve yalının yakında yanacağını söyledi. Bu kehanet gerçekleşti

Dün gece haberlerde Galatasaray Üniversitesindeki yangını izlerken Boğaziçinde yok olan kültür varlıklarımız geldi aklıma. Çok değil 10 yıl kadar önce yanan Ortaköy'deki Gaziosmanpaşa İlköğretim Okulu (Fehime Sultan Yalısı) arazisinin, yangından sonra yıllarca Reina ve Laila gibi gece kulüplerine otopark alanı olarak kullanıldığını biliyoruz. Bu gece kulüplerine giden bazı müdavimlerin valelere 1000 dolarlara varan bahşişler verdiği için valeler arasında cinayetlere varan bazı "münferit" hadiselerin çıktığını da hatırlarım.

Orhan Pamuk "Hatıralar ve Şehir: İstanbul" kitabında 1960 lı yıllarda sık sık otomobile atlayıp Boğaziçinde yalı yangını seyretmeye gittiklerini hüzünle anlatır. Yangınlardan sonra hızla beton ve çirkin apartmanların dikildiğine de şehadet eder. Ancak yangın seyri Osmanlıdan beri bizde neredeyse folklorik bir eğlence haline gelmiştir. Reşat Ekrem Koçu'dan öğreniyoruz ki, İstanbul'da büyük yangınlar başladığında Kupa arabalar hazırlanır, mangallar, kahve takımları, nargileler istiflenir ve İstanbul'un kalburüstü paşazade aileleri hep beraber pikniğe gider gibi yangın seyrine giderlermiş. Koyun can ahali eğlence derdinde..!

Her ne kadar yangınlar "doğal" afet olarak sınıflandırılsa da İstanbul'da pek de doğal olmayan bir niteliği vardır. Atasözlerimize- deyimlerimize kadar işlemiş uğursuz bir geleneği işaret ederler. En bilineni "Yangından mal kaçırma" deyimidir. Yangından mal neden ve nasıl kaçırılır? Herkesin malumu Tulumbacılar yangın yerlerine hiçte öyle üzgün bir şekilde koşmazlar. Neşe içinde hatta şarkı türkü söyleyerek yangına "müdahale" ederler. Ellerindeki  ilkel- iptidai araçlar, dillerinde "Yangın olur, biz yangına gideriz" türküsüyle bir tiyatro sergilenir adeta ve sonunda takdiri ilahi gerçekleşir, millet can derdine düşerken, tulumbacı tayfası mal derdindedir. Hülasa yangınlar çoğu işsiz ve serkeş takımından oluşan tulumbacılar için adeta mülkiyetin yeniden bölüşüm aracıdır. İstanbul yangınlarının kaçının doğal afet, kaçının kundakçılıktan çıktığı belirsizdir.

Bundan yirmi yıl önce devrin ANAP milletvekili Halit Dumankaya bir basın toplantısı yaparak Yeniköy'de bulunan Sait Halim Paşa yalısının içinde bulunan çok değerli el yazması kitapların ve resimlerin kaybolduğunu ve yalının yakında yanacağını söyledi. Gerçekten de 7 Aralık 1994'de yapılan bu kehanet, 12 Kasım 1995'de gerçekleşti  ve yalı içindeki çok değerli tablo ve kitaplarla "birlikte" yandı. Devrin başbakanı Çiller'di ve kendisi Yeniköy'de ikamet ederdi. Yangını kahve içerek seyretti mi bilinmez.

Tabii sadece kasıtla açıklanamaz herşey, bir de ihmaller zinciri vardır. William Shekespeare devrinin Londra'sı ile İstanbul aşağı yukarı aynı dokuda, neredeyse tamamen ahşaptır. 1666'da çıkan büyük Londra yangınından sonra Kral II. Charles bir karar alarak ahşap bina yapımını tamamen yasaklar. Bugün eski Londra'nın dokusunu oluşturan tuğla mimari bu yangından sonra oluşmuştur. Aynı dönemde İstanbul'da çıkan onlarca yangından sonra Ahşap bina yapımını yasaklayan onlarca ferman olmasına rağmen hiçbiri uygulanmaz. Çünkü taş bina maliyetli ve yavaş, ahşap bina ucuz ve hızlı inşa edilir. Gelenek ve tutarlılık açısından bu örnek bile iki toplumu karşılaştırmaya yeter.

19. yy başından itibaren Boğaziçinde olağanüstü bir yapılaşma faaliyeti başladı. Bu yapılaşma Sultan ve ailesi mensuplarının sahil hattına yaptırdıkları Sahil Sarayları denilen devasa büyüklükteki yalılarla simgeleşir. Bu yalılar ilk başta ahşap, sonraları kagir olarak yapılmıştır. Beşiktaş'tan başlayarak Ortaköy'e dek Çırağan Sarayı, Beşiktaş Kız Lisesi, Devlet Konukevi, Denizcilik Lisesi, Kabataş Lisesi ve nihayet Galatasaray Üniversitesi Feriye Sarayları denilen yapı topluluğunun bir parçasıdır. Çırağan Sarayı Otel olduktan sonra tüm bu saydığımız diğer yapıların da otel olması gündeme gelmiş ancak tepkiyle karşılanmıştır. Tüm bu yukarıda anlattıklarımızdan sonra sanırım olaya bir de bu yönden bakma ihtiyacı duyacaksınız...

Aşağıda Beşiktaş- Bebek arasında 19. yy başında yapılıp günümüze ulaşamayan bazı sahilsaraylarının fotoğraf ve illüstürasyonları var. Neleri yitirdiğimizi görebilmeniz açısından önemli...



(Çırağan Sarayının Ahşap Hali)

 

 


(Bebek Zeynep Sultan Yalısı)



 

(Kuruçeşme Arena, Reina, Sortie ve Kuruçeşme Parkının olduğu arazi üzerinde inşa edilen Nazime Sultan Yalısı. Mimarı Raimondo D'aranco. Bu eşsiz yalı Art Nouveau sitilinde yapılmıştı)
 





Ortaköy'de Antoine İgnacio Melling (Melling Kalfa) tarından yapılan Hatice Sultan yalısı. Gravürler de Melling Kalfa'ya ait.



(Tarabya Tokatlıyan Oteli. Mimarı Aleksanr Vallaury. 1960'lı yıllarda tamamen yanınca yerine betondan şimdiki Tarabya Oteli inşa ediliyor.)

Yazarın Diğer Yazıları

İstanbul İçin İsyan Vakti

Devrim nedir? Bu soru bizim kuşağın kafasında epeyce bir alan işgal etmiştir. Üç haftadır İstanbul\'da yaşananlar bu sorunun nazariyattan fiiliyata döküldüğünü gösteriyor bize

Dan Brown Cehennemin Kapılarını İstanbul'da Açıyor

Dan Brown\'un son romanı Cehennem 13 Mayıs günü tüm dünya ile aynı anda Türkiye\'de yayınlandığında romanın bir bölümünün İstanbul\'da geçtiği gazetelerde duyuruldu

Kadıköy'ün Boğası Kime Ait?

Acaba Milli Saraylar Kadıköy'de halka malolmuş bu boğa heykeline gösterdiği hassasiyeti aynı sipariş gurubunun içinde yer alan ve İstanbul Büyükşehir belediyesi önünde bulunan aslan heykeli için de gösterecek mi?