Amerika Birleşik Devletleri’nin 32'nci başkanını seçmek için sandık başına gittiği 2 Kasım 1948 Salı günü sandıklar kapanırken, Cumhuriyetçi Parti’nin başkan adayı New York valisi Thomas Dewey, ailesi ve kampanya yöneticileriyle New York Roosevelt Hoteli’nde bir araya geldi. Hotelin önü büyük zaferi kutlamaya gelen partililer ve bunu takip etmek isteyen medya mensuplarıyla hınca hınç doluydu. Herkes Dewey’in zafer konuşmasını bekliyordu. Çünkü seçim gününe kadar yapılan tüm anketler de Dewey’i açık farkla önde gösteriyordu.
Anket sonuçlarına göre kaybedeceği kesin olan Demokrat Parti adayı Henry Truman ise, sessizce memleketi Missouri eyaletinin Kansas City şehrine gitmişti. Medya, Truman'ın o geceki programını merak etmiyordu. Kampanyasını takip eden muhabirlerden bir tanesi bile Truman’ın kazanabileceğine ihtimal vermemiş, Missouri’ye gitmemişti. Öyle ki, Truman’ın yakın mesai arkadaşlarından bazıları, seçime birkaç gün kala gelen başka iş tekliflerini bile kabul etmişlerdi. Seçim akşamı Kansas City'deki tarihi Elms hotelinin Türk hamamına giderek yorgunluk atan Truman daha sonra evine gitti, radyoyu kapatıp erkenden uyudu. Gece yarısına doğru uyanan Truman radyosunu açınca bir şeylerin beklendiği gibi gitmediğini ilk kez öğrendi. Gelen ilk sonuçlar Truman’ı önde gösteriyordu. Ancak neredeyse bütün radyo yorumcuları, gecenin ilerleyen saatlerinde bu durumun kesinlikle değişeceğini belirtiyordu. Yeniden uyuyan Truman sabah saatlerinde uyanıp tekrar radyoyu açtığında rakibine hem de 2 milyon oy farkı atarak ABD başkanı seçildiğini öğrenecekti.
Truman uyurken, ülkenin önde gelen gazetelerinden Chicago Tribune, politika ve medya tarihine geçecek bir manşeti hazırlayıp baskıya göndermişti. 3 Kasım sabahı, Dewey taraftarı gazetenin ilk baskısını eline alanlar, gazetenin kesin sonuçları beklemeden, akşam saatlerinde büyük bir özgüvenle hazırladığı, "Dewey Truman'ı bozguna uğrattı" manşeti ile karşılaştılar. Aslında gazetenin bu utanç verici manşeti, o günün büyük şok yaşanan atmsoferi içinde çok da dikkat çekmeden unutulup gidebilirdi. Ama bir fotoğraf karesi buna engel oldu.
Seçimden iki gün sonra Washington DC’ye gitmek üzere St Louis tren istasyonuna gelen Truman, tam trene binerken eline Chicago Tribune gazetesinin iki gün önceki "Dewey Truman'ı bozguna uğrattı" manşetli sayısı tutuşturuldu. Truman, "biz biraz farklı duyduk" şeklinde neşeli şekilde takılırken gazetenin manşetini fotoğrafçılara gösterdi. İşte bu poz Amerikan siyasal tarih fotoğraf galerisinin en müstesna parçalarından biri haline geldi. O günden beri de dünyanın her yerinde, her seçim günü, ertesi günün manşetini hazırlayan editörlerin en büyük kabusu oldu.
Manşetiyle bozguna uğrayan Chicago Tribune yanlız değildi. Örneğin, The Daily Journal of Commerce gazetesi de, 3 Kasım günü "Başkan Dewey'den beklentileri" yorumlayan 3 köşe yazısı birden yayınlamıştı. Life dergisi, seçimden önceki son sayısında Dewey’in bir fotoğrafının altına ‘Müstakbel başkanımız’ yazmıştı. Newsweek dergisi, son sayısında 50 analist ve gözlemcinin tahminlerini basmıştı. 50’si de ‘Dewey kazanacak’ tahmininde bulunmuştu. Drew Pearson ve Joseph Alsop gibi bazı ünlü köşe yazarları, 3 Kasım için önceden yazıp gönderdikleri yazılarında, Dewey’in kabinesinde yer alabilecek muhtemel isimlerle ilgili spekülasyonlara yer vermişti. Kumar bahisleri, Truman’ın kazanma ihtimaline 1’e 15 vermişti. ABD’de yayınlanan bütün gazetelerin yüzde 76’sı ‘Dewey’in kazanacağını öngörerek onu desteklemişti. Yabancı gazeteciler bile aynı düşüncedeydi. Sonradan adı The Guardian’a dönüşecek Manchester Guardian gazetesinin efsane yazarı Alistair Cooke’un seçim günü köşesinin başlığı, ‘Harry Truman: Başarısızlığın Analizi’ şeklindeydi. NBC Televizyonu, seçim gecesi yayınında kartondan bir Beyaz Saray maketi yaptırmış ve içine Dewey’in zaferinin açıklanacağı anda fırlayacak fil maketi yerleştirmişti. Ancak Truman’ın kazandığı açıklanınca her hangi bir ‘eşek’ maketi ellerinde olmadığı için bu gösteriyi yapamamışlardı.
Washington Post gazetesi ise, Truman’a bir telgraf çekerek, onu, gazeteci ve anketçilerle ‘karga yeme’ye davet edecekti. Karga yemek (eating crow), bizdeki ‘tükürdüğünü yalamak’ deyimine benzer bir anlama sahip. Gazete, başkan seçilen Truman’a gönderdiği telgrafın sonuna da not düşmüştü: ‘Size hindi servis edilecek’.
Peki nasıl oldu da bu kadar çok gazeteci, uzman beraberce yanılmıştı?
Anket sonuçlarına olan güven yüzünden. Ülke çapında kamuoyu yoklaması, Amerikalı gazetecilerce 1930’lu yıllarda geliştirildi. Aslında önceki yıllarda anketler yapılmıştı ama bilimsel bir yöntemi yoktu. Literary Digest adlı dergi, 1916’da seçimlerden önce milyonlarca posta kartı gönderiyor, geri dönüşlerin toplamından tahmin yapıyordu. 1916 ve sonraki seçimleri de doğru tahmin edince ünlenmişti. Ta ki, 1936 seçimine kadar. Gelen kartlardan Cumhuriyetçi aday Alf Landon’un açık ara önde olduğu kehanetinde bulundular. Ama o seçimi Başkan F. D. Roosevelt açık ara kazandı. Roosevelt’in zaferini doğru tahmin eden yeni bir kuruluş bütün dikkatleri üzerine çekecekti. Columbia Üniversitesinde gazetecilik profesörüyken istifa edip 1935 yılında Amerikan Kamuoyu Enstitüsü’nü kuran George Gallup, geliştirdiği nispeten daha bilimsel ölçümleme ile 1936 seçimini doğru tahmin etmişti. Birkaç yıl içinde, Paris’te ve Londra’da da şubelerini açtı Gallup. 1945 İngiltere seçiminde Chuchill’in kaybedeceğini önceden tahmin eden tek anket kuruluşu oldu. Ama, bütün bu parıltılı süreç, 1948 seçiminde duvara çarptı. Gallup, Dewey’in 5 puan farkla, diğer önde gelen anket kuruluşu Roper ise 15 puan farkla kazanacağını öngörmüştü. Tam tersi oldu. Truman 5 puan farkla kazandı. Anket şirketlerinin sanıldığı kadar isabetli öngörü sahibi olmadıkları anlaşılmıştı. İçine düştükleri durum, Chicago Tribune’den bile kötüydü. İşte bu yüzden Washington Post’un karga yeme davetinin en önemli muhataplarından biri George Gallup’tu ve Gallup, Washington Post’a yaptığı açıklamada, karga yemeye geleceğini, hatta kendi kargasını getireceğini söylemişti.
1948, anketçilik ve kamuoyu araştırmaları kurumlarının, daha bilimsel yöntemler geliştirmesinde bir dönüm noktası oldu. Anketçilik o güne kadar daha çok gazetecilere ait bir iş gibi algılanırken, sosyal bilimciler ve istatistik bilimcileri de sektörün uzmanları arasına katılacaktı artık. 1948’in politik partilere de önemli bir dersi vardı: ‘Garanti sonuç yoktur ve son ana kadar hiçbir şeye bitmiş gözle bakılmaz’. Tabii ki demokratik, adil, şeffaf, eşit şartlarda bir mücadele söz konusuysa…
Alacağı oy oranını önceden belirleyebilen denetimsiz liderleri, iktidardan bağımsız hareket edemeyen seçim kurulları ve muhalefet ile eşit şart ve imkanlarla seçime girebilecek yüreğe sahip olmayan iktidarları olan az gelişmiş ülkeler için geçerli bir öykü değil bu…
@CemalTdemir