ABD’nin Los Angeles kentinde gerçekleşecek 85’nci Oscar gecesi nedeniyle herkesin gözü bir kez daha dünyanın en büyük ödül töreninde. Resmi adıyla Akademi Ödülleri, popüler ismiyle Oscar’lar ilk olarak 1929 yılında verilmeye başlandı. Oscar Ödülleri'ni "Academy of Motion Picture Arts and Sciences (Sahne Sanatları ve Bilimleri Akademisi)" üyelerinin oyları belirliyor. Akademi’nin 1927’de sadece 36 üyesi vardı. Bugün ise 5783 üyeye sahip. Peki bu Akademi’ye nasıl üye olunuyor ve oylamalar nasıl yapılıyor?
İşte merak edenler için Oscar’ın perde arkası:
Akademi üyeliği nasıl başlıyor?
Akademi üyelerinin büyük bölümü ABD’de yaşıyor. Ancak, Amerikalı olunması şart değil. Dünyanın değişik ülkelerindeki nitelikli filmcilere de üyelik yolu açık. Ancak üyelik başvuruyla değil sadece Akademi yönetim kurulunun davetiyle gerçekleşebiliyor. Oscar’a herhangi bir kategoride aday olduktan sonra üyelik daveti alıyorsunuz ya da mevcut en az 2 üyenin, film endüstrisine katkınız nedeniyle sizi önermesiyle üyeliğiniz gündeme geliyor. Üyeliğin yaşam boyu olması sayıyı her geçen yıl kalabalıklaştırıyor.
Peki Akademi'de ödül oylamaları nasıl yapılıyor?
1936 yılından beri kullanılan Bizans yöntemiyle oylama yapılıyor. Adayların belirlendiği ilk aşama oylamada, her akademi üyesi kendi sahasındaki aday adayları için oy veriyor. Yani, yönetmenler En İyi Yönetmen adaylarını belirliyor, sinematograflar En İyi Sinematografi adaylarını vs… Her akademi üyesi kendi sahasındaki filmler arasından 5 tercihte bulunuyor. En iyi film kategorisi içinse bütün üyeler oy kullanıyor. Oylama sonucunda, her kategoride en fazla oy alan 5’er aday belirleniyor. En İyi Film kategorisinde ise 9 aday belirleniyor.
Kazananları belirleyecek oylamada ise daha basit bir sistem işliyor. Herkes her kategoride istediklerine oy veriyor. Her dalda en fazla oyu alan ödülü kazanıyor.
Peki bu sistemin olumsuzluğu ne?
Sinema sanatının en değerli ödülleri böylesi bir oylamayla vermek çoğunlukla eleştiriye açık ve bazen de oldukça şaşırtıcı sonuçlar ortaya çıkarabiliyor. Orson Welles, Alfred Hitchcock, Richard Burton, Cary Grant ve Greta Garbo gibi efsane yıldızlar bir kere bile Oscar kazanamadı. Yine, "How Green Was My Valley (Vadim O Kadar Yeşildi Ki), 1942 yılında Citizen Kane’e (Yurttaş Kane) karşı, Rocky de Taxi Driver’a karşı 1977’de Oscar kazandı. Popülarite çoğu zaman Akademi’de sanatı yeniyor.
Akademi üyelerinin profili ne?
Los Angeles Times, 2012 yılında yaptığı haberde Akademi üyelerinin çoğunluğunu ‘beyaz ihtiyar erkeklerin’ oluşturmasına dikkat çekmişti. Akademi üyelerinin yüzde 86’sını 50 yaşın üzerindekiler, yüzde 77’sini erkekler ve yüzde 94’ünü ise beyazlar oluşturuyor. Yaklaşık 5800 üyeden sadece 1500’ü aktör ve yönetmenlerden oluşuyor. Çoğunluğu oluşturanlar, yapımcılar, ses efektçileri, dekoratörler, set işçileri, PR uzmanları gibi sinema sanatının artistik yönü ile doğrudan ilgili olmayan kişiler. Kazananların belirlendiği ikinci raund oylamada sonucu bu oy bloğundakiler belirliyor. Bu gruptakiler, yabancı ve bağımsız sinema örneklerini pek sevmiyor. Bunların 700’ü genelde aday filmlerde görev yapmış oluyor ve sessizce kendi filmleri için lobi yapıyor.
Oscar’ı kazanmak önemli mi?
Sanatsal açıdan Oscar kazanamamış birçok kaliteli ve efsane film var. Ama finansal açıdan Oscar’ı kazanmak çok fark ettiriyor. Aday olmak bile gişeleri doğrudan etkiliyor. Slumdog Millionaire, 2009’da aday olduğunda ABD’deki gişe hasılatı yüzde 200 arttı. Adaylık bile filmin gösterimde kalma süresini haftalarca uzatabiliyor. Ancak şurası kesin ki Oscar, film gişelerinin krallarını belirleyen bir etken de değil. Gelmiş geçmiş en yüksek hasılata sahip 50 filmden sadece 3’ü en iyi film Oscarına sahip olabildi: Titanic, Forrest Gump, ve Lord of the Rings: The Return of the King.
Oscar yolunda bel altı vuruşlar yaşanıyor mu?
Oscar’ın parasal getirisi bazı yapımcıları etik dışı yöntemlere sevkediyor. Neredeyse her yıl bazı yapım şirketleri, rakip filmlere karşı el atından çeşitli karalama kampanyaları yaptırmaktan çekinmiyor. Bazen de filmin konusu nedeniyle başarılı olması istenmeyebiliyor. Oscar tarihindeki en büyük karalama kampanyası mağduru ‘’Citizen Kane’’ filmidir. Bugün tüm zamanların en önemli filmi kabul edilen Yurttaş Kane, 1942 yılında en iyi film de dahil 9 dalda Oscar adayı olmuştu. Filmin ana karakteri Charles Foster Kane’in canlandırdığı karakterin aslında kendisi olduğunu herkes gibi bilen dönemin büyük medya patronu William Randolph Hearst, sahibi olduğu tüm medya organlarında film ile ilgili tek kelime bile bahsedilmesini yasakladı. Etkisini kullanarak filmin gösterime gireceği salon sayısını bayağı azalttı ve filmin yönetmeni Orson Welles hakkında iftira kampanyası açtı.
Kampanya tuttu mu? Evet. En İyi Film Ödülü'nü ‘’Vadim O Kadar Yeşildi Ki’’ filmine kaptıran Citizen Kane, 9 adaylıktan sadece En İyi Senaryo Oscarı ile evine döndü. Welles’in hakkındaki iftira o kadar etkili olmuştu ki, adı anıldığında salon tarafından yuhalanmıştı.
Oscar’ı kazanmanın yolu nedir?
Oldukça ‘dramatik’ bir yolu var. California Üniversitesi'nin bir araştırmasına göre dram oyuncuları diğer türlerden 9 kat daha fazla aday gösteriliyor. Yine sayıları az olduğu için aktrisler de aktörlere göre 2 kat daha fazla aday gösterilme şansına sahip.
Bir de Oscar’a "eyvallah etmeyecek" kadar efsaneleşmiş bir isimseniz şansınız yükseliyor. Marlon Brando 1973 yılında kazandığı Oscar’ı almak için törene gelmedi. Yerine bir Kızılderili gönderdi. Paul Newman, 1987’de tören davetini reddetti. Woody Allen, 1978’de Annie Hall ile En İyi Film Ödülü'nü kazanadığı açıklandığında New York’taki evinde Conversations With Carl Jung kitabından biraz okumuş ve çoktan uykuya dalmıştı. Akademi, bu tavrı ortaya koyabilecek kadar büyüyenlerin önünde her zaman eğiliyor.