Gece kulüplerinde dansçılık yapan Faslı Karima El Mahroug, 27 Mayıs 2010 tarihinde Milano’da 3 bin Euro çalınmasında şüpheli görülerek polis tarafından durduruldu. Sahne adı olarak Ruby Rubacuori (İtalyanca Yakut Gönülhırsızı) adını kullandığı için uluslararası medyada Rubygate olarak da anılacak skandalın koptuğu gündü bu. Üzerinde resmi hiçbir kimlik belgesi bulunmaması nedeniyle karakola götürüldü. 18 yaşından küçük olduğu için çocuklara ait adli işlemlere tabi tutuldu. Birkaç saat sonra Mahroug’un sorgusu sürerken bütün karakolu şok eden bir gelişme yaşandı. Fransa’da resmi bir ziyaret için bulunan İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi Paris’ten Milano Emniyet Müdürü’nü bizzat arayarak kızın serbest bırakılması için baskı yapmıştı. Kızın, Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek’in bir yakını olduğunu ve diplomatik kriz çıkmasını istemediğini de iddia ederek.
Berlusconi’nin gün içinde birkaç kez bizzat aramasından sonra gözaltındaki kız kendisini almaya gelen İtalyan televizyon ünlüsü Nicole Minetti’ye teslim edildi. 1985 doğumlu Minetti, Berlusconi’nin televizyonlarında program yapıyordu. Hiçbir politik deneyimi olmamasına rağmen 2010 yılında Berlusconi’nin partisince aday gösterilerek yerel meclise seçilmişti.
Ancak medya olayın peşini bırakmayınca o yıl 74 yaşında olan Berlusconi’nin o yıl 17 yaşında olan Faslı kızla beraber olduğu ortaya çıkacaktı. Mahroug, gazetecilere, İtalyan başbakanı ile hiç yatmadığını ancak muhtelif zamanlarda Milano yakınında verdiği partilere katıldığını ve burada kendisine bol para ve mücavher verdiğini iddia edecekti.
2011 yılı Ocak ayında Berlusconi hakkında, 18 yaşından küçük kızlarla para karşılığı beraber olma suçlamasıyla soruşturma başlatıldı. Aynı yılın 6 Mart’ında televizyon sunucusu Emilio Fede ile şöhret simsarı Dario "Lele" Mora, Başbakanın ‘bunga bunga’ olarak adlandırılan özel seks partilerine yaşı küçük kızları pazarlamak için bir şebeke kurmak suçlamasıyla soruşturmaya dahil edildiler. Soruşturma dosyasına göre Fede, Faslı Mahroug’u 2009 yılında Sicilya’da jüri üyesi olduğu bir güzellik yarışmasında keşfetmişti. Sonra da, Başbakanın seks partilerine para, pahalı hediyelere ya da TV dünyasında kariyer garantisiyle katılacak kızların ‘perdeleme merkezi’ olan Mora’nın ofisine Milano’ya havale etmişti.
Yargılama sonunda Berlusconi 24 Haziran 2013 günü yaşı küçük kızlarla fuhuş yapmaktan 7 yıl hapis cezasına ve ömür boyu kamu görevinden men cezasına çarptırıldı. Yargılamada savcı, Berlusconi’nin Faslı kıza bugüne kadar toplam 4,5 milyon Euro ödeme yaptığını tespit ettiğini iddia etti. Mahkeme kararına itiraz ederek temyize giden Berlusconi hükmü kesinleşse bile, kendi çıkardığı bir yasa nedeniyle 70 yaşını geçtiği için hapse girmeyecek.
Berlusconi’nin Milano yakınlarındaki malikanesinde evsahipliği yaptığı ve ülkenin birçok etkili isminin de zaman zaman katıldığı grup seks partilerine ‘bunga bunga’ deniyordu. Stanley Kubrick’in ‘Eyes Wide Shut (Gözleri Tamamen Kapalı)’ filminin sinema tarihine geçen, ‘’gizli bir topluluğun maskeli seks partisi’’ sahnesini andırdığı için bu filmle birlikte anılır oldu bu partiler.
Berlusconi’nin bu partileri Akdeniz’in güneyindeki komşusu Libya’nın öldürülen diktatörü Kaddafi’den öğrendiği yazıldı. Berlusconi ve Kaddafi’nin, birçok şirkete, medyaya, spor kulübüne doğrudan ya da dolaylı sahip olmaları dışında ortak bir özellikleri daha vardı yani: seks bağımlılığı… Kontrolsuz, hesapsız siyasi iktidarlardan erkeklere bulaşan bir cinsel hastalık.
Kaddafi’nin etrafındaki tamamı kadınlardan oluşan koruma ordusunun, bu psikopat albayı korumaktan daha önemli bir görevi daha olduğu çok sonradan öğrenilecekti; Ülkenin liderine gün içinde istediği her an ihtiyacını gidermesi için kendilerini sununuyordu bu kadın korumalar.
‘Bunga Bunga’ partilerinin içeriği ve etkili katılımcılarının birçoğu hala sır kalmaya devam ediyor. Aslında prensip olarak özel yaşamın gizliliğine inanırım. İnsanların cinsel tercihleri ya da zevkleri de beni zerre kadar ilgilendirmez. Ancak bir ülkenin başbakanının, hem küçük kız çocuklarını istsmar etmesinin hem de birçok üst düzey ismi de her türlü şantaja açık bu tür bir ilişkiye sokmasının ‘kişiselliği’ aşan bir durum olduğu çok açık. Bu çarpık partiler hakkında bir fikir vermesi için bu davetlerde ‘hizmet veren’ bir kadının bir arkadaşıyla teknik takibe takılmış telefon sohbetini tercüme ediyorum.
(Kadınlar savcı tarafından TM ve BV şeklinde kodlanmış.)
TM: Evsahibi gecenin kıvamını belirliyor ve ona göre davetli listesi hazırlıyor. Bu sebeple 20’li yaşlarının civarında epey kız vardı. Hayal bile edemezsin.
BV: Hayır, sadece gazetelerde yazılanları hayal edebiliyorum.
TM: Evet, ama inan bana gazeteler gerçeğin çok azını tasvir ediyor. Hatta O’na en sert şekilde saldıranlar bile. Çok çok daha kötü. Çok daha üzücü ve hatırladığımda ağzımda çok acı bir tat bırakacak kadar. Korktuğumdan değil, gizeminden dolayı.
BV: Oradaki insanlardan dolayı mı yoksa O’ndan dolayı mı?
TM: O’ndan dolayı. Bana özel ihtimam gösterdi. Herkesle tanıştırdı bana şarkılar söyledi. Ancak, benim gözümden düştüğünü farketmedi bile. Biliyorsun işte, komik bile olamayan ucuz yüzeysellik. ‘Eyes Wide Shut’ filmindeki kadar bile sofistike ve iyi kariografiye edilmiş değildi. Herkesin gözünün önünde, birbiri ardına bir dizi iğrenç şey, sanki doğalmış gibi gerçekleşiyordu.
BV: Yemek masasında mı?
TM: Evet, daha masadayken. Sonra disko gibi bir yere geçtik. Ve ortam tam bir kerhaneye dönüştü. Anlamadığım yüzümüze karşı yapılmasıydı. Sonunda ihtiyar biri (Berlusconi). Belli bir yaşın adamı.
Konuşmalarını dinlediğinde hakkında yanılıyorsun. Kendi kendini iyi pazarlayan biri. Ama o gece bana bir karikatür gibi göründü.
BV: Kendi kendisinin karikatürü...
TM: Kesinlikle, çok üzücü çok çirkin. Belli bir tavrı muhafaza eder diye düşünüyordum. Hiç öyle olmadı. Çok aşağı bir seviye sergiledi ve beni üzdü. Hiç ihtiyacı yoktu buna.
BV: Bari iyi yemek yedin mi? (gülüyor), Esas onu söyle...
TM: Asıl ortam yemek için kurulmamıştı aslında. Güzel dizilmiş bir sofraydı ancak yemek çok basitti. Buna rağmen çok lezzetliydi. Kapri meze, makarna, iyi risotto, ızgara tavuk ve parmejan...
BV: iyi miydi?
TM: Evet, evet, basit ama çok iyiydi.
BV: Etrafta aile üyesi falan yok muydu?
TM: Hayır, hayır, bir düşünsene olduğunu...
BV: Çoluk çocuk, kimse?
TM: Kesinlikle, inşallah böyle bir şeyden haberleri de yoktur.
BV: Ancak mümkün mü duymamaları, duymazlıktan geliyor olmalılar...
TM: Sonunda ona şunu söylemek isterdim: ‘Bak, kendini düşün en azından, daha iyi şeyler yapamaz mısın?’
BV: Kimsesi olmadığını düşünmüyorsun değil mi? Zannederim, psikolojide bu tür vakalar çok karmaşıktır. Yani, senin bu halin için endişe edecek etrafında tek bir kişi bile mi yok? Yoksa, kimsenin senin hakkında ne dediği umurunda bile olmayacak kadar ukala ve kibirli misin?
TM: Ya da bu kadar gücün varsa, herkes senden ne koparacağıyla ilgilenir bir tek.
BV: Gördüklerinden aldığın hisseyi merak ediyorum. Evine döndüğünde ne düşündün?
TM: Herşey bana şunu düşündürdü: Bu kadar parası ve kontrolsuz gücü olan, istediği herşeyi yapabilecek seviyeye ‘çıkan’ her adam, bu şekilde yaşamaya ‘alçalıyor’. Yani, samimiyetle ben vaktimi çocuklarım ve yeğenlerimle geçirmeyi tercih ederdim.
BV: Azize!
TM: Sonunda, sana söyleyeceğim, fazladan tatiller, istediğinde alabildiğin el çantaları.. Bir süre sonra bunlar seni tatmin etmeye yetmiyor. Şunun çok net farkına vardım; Bu yaşam tarzına girdiğinde, sonunda sürekli ‘daha fazlasını’ isteyen biri oluyorsun. İşte görüyorsun, hayatta herşeye sahip olduğu halde bunu asla yeterli göremeyen kızları. Hediyeler istiyorsun, sonra bazı ünvan ve makamların peşine düşüyorsun, sonra, yardım isteyen kardeşlerin, akrabaların var, kesinlikle senin elinden, kontrolünden çıkıyor yaşamın...