17 Ocak 2014

Arap Baharı neden Tunus ve Mısır’da farklı yaşanıyor?

Buazizi’nin yanan bedeni, Tunus’tan, Kahire’ye, Bingazi’den Sana’ya, İskenderiye’den Şam’a tam 3 yıldır devam eden kanlı değişim yangınını tutuşturan kıvılcım oldu.

Muhammed Buazizi adlı 27 yaşındaki Tunuslu seyyar satıcı 17 Aralık 2010 günü 200 dolar borçlanarak satın aldığı malları yerleştirdiği seyyar tezgahını açtı. Ancak rüşvet talepleri reddedilen güvenlik görevlileri, izni olmadığı gerekçesiyle tezgahına el koydu. Ne yapacağın şaşıran Buazizi, son bir ümitle valilik binasına giderek vali ile görüşmeye çalıştı. Ancak vali onunla görüşmedi. Çaresizliğin doğurduğu öfkeyle ‘’Beni görmüyorsan ben de görünmek için kendimi yakarım’’ diye bağırarak binanın dışına çıktı.  Aynı gün saat 11:30’da valilik binasının önünde kendini ateşe vererek yaktı.

Buazizi’nin yanan bedeni, Tunus’tan, Kahire’ye, Bingazi’den Sana’ya, İskenderiye’den Şam’a tam 3 yıldır devam eden kanlı değişim yangınını tutuşturan kıvılcım oldu.

Hiçbiri demokrasi ile daha önce tanışmamış Arap sokakları kitlelerle dolunca, Batı basınında birçok uzman, gazeteci, analist, Ortadoğu’daki fırtınanın, 1848 devrimine mi, 1968 hareketine mi yoksa 1989 devrimine mi benzediğini tartışmaya başladı. Ancak 3 yıl sonra manzaraya bakıldığında ne 1848, ne 1968 ne de 1989 devrimine benzemeyen yeni bir tarihsel durumla karşı karşıya olduğumuzu anlayabiliyoruz.  

Fakat bundan daha önemlisi, bütün bu Arap ülkeleri için aynı ‘bahar’dan söz etmek de imkansız. Kuzey Afrika – Ortadoğu hattındaki bu fırtınanın etkilediği her ülkede yansıması farklı oldu. Ülkeden ülkeye değişen dinamikler işledi. 

Bu hafta, ‘Arap Baharı’nın başladığı iki ülke Anayasa oylamasına sahne oluyor. Ancak bu iki ükede aynı ‘hava’ yok. Tunus, en azından diğer Arap Baharı ülkelerini kıskandıracak düzeyde bir diyalog ve demokrasi kültürüne sahne oluyor. Mısır ise, yeni şiddet olayları, yeni darbeler, yeni isyanlar kısır döngüsüne hapsolmuş bir görüntüye sahip. Peki bu fark neden?

Buna verilen yanıtlar içinde benim en önemsediğim faktör bu iki ülkenin farklı toplumsal kültür düzeyleri. Sosyal dinamiklerin de en az politik dinamikler kadar yaşamsal olduğunun göstergesi bu durum. Tunus, Arap aleminde kadınların en özgür olduğu ve sosyal yaşama en yüksek düzeyde katıldığı ülke. İnanç özgürlüğü ve farklı inançlarsa saygı da Mısır’a göre oldukça gelişmiş durumda. Ve en önemlisi eğitim düzeyi Mısır’a göre oldukça yüksek.

Bir başka faktör ise iki ülkenin ordusunun zihniyet dünyası ile ilgili. New York Times’ta 14 Ocak günü yayınlanan analizde iki ordunun askeri kültür farklılığına vurgu yapılıyor. Tunus, politikaya pek bulaşmamış bir orduya sahip. Diktatör Bin Ali yıkılırken bile ordu, halk ayaklanmasına karşı harekete geçmedi ve nötr tutumunu sürdürdü. Bu da orduya toplumun her kesiminin saygısını kazandırdı.

Son 3 yılda üçüncü anayasasını oylayan Mısır’da ise ordu, 1950’lerden beri en önemli politik aktör konumunda. Ordu, politikadan, ekonomiye ve sivil topluma kadar yaşamın her alanında aktif ve etkin. Bu haftaki yeni Anayasa da, ülkenin demokrasisini garanti altına alan bir toplumsal uzlaşma olmaktan çok, General Sisi’ye başkanlık yolunu açmak için dizayn edilmiş gibi.    

Uluslararası analistlerin işaret ettiği bir diğer önemli fark ise politik kültür düzeyi. Economist dergisi, bu hafta yayınladığı ‘Tunus, bir başarı öyküsü mü?’ başlıklı analizde, Tunuslu politikacıların, ‘çizgisinden tavizsiz’ Mısır’daki meslektaşlarının aksine ‘uzlaşmaya açık’ olduklarına dikkat çekti. Mısır’da ilk demokratik seçimden birinci çıkan Müslüman Kardeşler hareketi, askerin soluğunu ensesinde hissedinceye kadar parlamentoda seküler muhalefet ile uzlaşmaya çok açık olmadı. Kendi anayasasını yapmaya kalkıştı. Tunus’ta sandıktan birinci çıkan En-Nahda hareketi ise, az ya da çok oy almış bütün seküler partilerle diyalog ve uzlaşmaya halinde olmaya öncelik verdi. Economist dergisi bunu şu şekilde kaydediyor:

Tunus’un, devleti İslami prensiplerle yönetmek isteyenlerle dini devlet yönetiminin dışında tutmak isteyenleri uzlaştırabilme kabiliyeti onu değişim yaşayan diğer Arap ülkelerinden farklı bir konuma getirdi. Ülkenin 10.6 milyon nüfusunun görece homojen olması da yardımcı oldu buna. Eğitim düzeyi Mısır’dan yüksek. Tunus ordusu, politikanın da ekonominin de dışında. Sivil memurluk ise ülkenin en saygın işi. Güçlü sivil özgürlükler lobisi, medyada da, ülke içinde de yurtdışında da kendisine kulak verecek muhataplar bulabiliyor. Bu yapı, En Nahda’nın, parti içindeki tutucuları bastırmaya ve radikalleri ise parti dışında tutmaya zorluyor.

Tunus’un Mısır’da yaşananlardan dersler çıkarabilmesi de görece baharını hala canlı tutabilmesinde etkili bir başka unsur oldu. En Nahda, 2013 yazında İslamcı olduğu düşünülen kişilerin iki laik politikacıya suikast düzenlemesiyle oluşan atmosferin ciddiyetini çok erken kavradı. NPR News’e konuşan Eleanor Beardsley, En Nahda’nın tam o sırada Mısır’da yaşanan kaosu da çok iyi okuyarak, yeni Anayasayı yazmak için seküler muhalefetle masaya oturduğuna dikkat çekiyor. En Nahda hükümeti, Eylül ayında istifa ederek, bu yıl sonunda yapılacak seçimlere kadar iktidarını partiler üstü bir geçici hükümete devretmeyi kabul etti. Tunus'un Mısır gibi bir kaosa sürüklenmesini engelledi ve 'bahar'a bir şans daha verdi.          

Eğer bir ‘Arap baharı’ndan söz edeceksek aslında bu, bir yönüyle sadece Mısır ve Tunus’ta yaşandı. Hal böyleyken, dünya medyasında Tunus’taki görece başarının, Mısır’daki büyük başarısızlık kadar ilgi görmemesi büyük eksiklik.   

Yazarın Diğer Yazıları

İki Amerika'nın siyasi savaşının tarihine bir yolculuk (4)

Seçimde kimin kazanacağı ve kimin Amerika’sının egemen olacağı belirsiz. Kesin olan ise İki Amerika’nın siyasi savaşının bitmekten hala uzak olduğu… 

İki Amerika’nın siyasi savaşının tarihine yolculuk (3): Demokratik Parti ve Cumhuriyetçi Parti nasıl kuruldu?

“Onlara, daha önceki politik isimleri ve organizasyonları unutmalarını ve sana Lovejoy’s Hotel’de önerdiğim ismin altında birleşmelerini telkin et. ‘Cumhuriyetçi’ ismi altında…”

İki Amerika'nın siyasi savaşının tarihine bir yolculuk (2): “Demir demiri biler, insan da insanı”

Güneyli Thomas Jefferson ve kuzeyli John Adams’a “Amerikan devriminin kuzey ve güney kutbu” yakıştırması yapılacaktı. Birçok tarihçiye göre ABD’yi bu iki kutbun oluşturduğu denge bir arada tuttu

"
"