Şu korkunç deprem yıkımını yaşadığımız bugünlerde, sorgulamayı, eleştirmeyi aklının ucundan bile geçirmeyen, gerçeği binlerce ayrıntının ardına gizleyen kimi gazeteleri okurken, kimi TV kanallarını izlerken, kimi yorumcuları dinlerken, bir yandan gazetecilik adına utanıyorum, bir yandan da aklımdan tarih boyunca habercilik, gazetecilik üstüne söylenmiş sözler geçiyor.
Çizgi: Tan Oral
Eski Yunan'ın tragedya yazarlarından Sophokles İÖ 400'lerde yaşamıştı. O zamanlar gazete yoktu! Kral Oidipus'un, Elektra'nın yazarı, nerede demiş, neden demiş bilmiyorum, ama, "Kötü haber getireni kimse sevmez," demiş. Anlaşılan, bazı gazeteciler bunu çok iyi biliyorlar. O "kimse" kimse, bizi sevmez diye, "kötü haber" vermeyi göze alamıyorlar…
On yedinci yüzyılın en nüktedan yazarlarından Thomas Fuller da, bugünkü gazeteleri okumuş gibi, "Gerçek, bugünlerde en büyük haber," diye yazmış. Demek, o dönemde İngiltere'de de bizdeki gibi gazeteler varmış...
Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi'nin yazarlarından Thomas Jefferson, belli ki, gazetelere en az güvenenlerden biri. Demiş ki: "Bir gazetenin en güvenilir sayfaları ilan sayfalarıdır." Mizah ciddi bir şey söylemenin en etkili yollarından biri değil midir? Jefferson da bu yola başvurmadan edememiş. Gel gör ki, bugünlerde ilan sayfaları bile güvenilir değil. Ne iş bulabiliyorsun, ne ev, ne de araba…
Amerikan edebiyatının en önemli mizahçılarından Mark Twain, "Açık sözlülükle ve özgürce yazarız da, baskıya vermeden önce 'gözden geçiririz'" diyor. Günümüzde kimbilir kaç ülkede, kaç gazeteci böyle yapıyor ya da yapmak zorunda kalıyor, kendinden korkup kendine çekidüzen veriyor acaba?
Oscar Wilde, yalnızca Dorian Gray'in Portresi, De Profundis gibi yapıtlarıyla değil, toplumun alışılmış düzenini, tutucu anlayışları yerden yere vuran özlü sözleriyle de ünlüdür: "Eskiden işkence âletleri vardı. Şimdi gazeteler var." On dokuzuncu yüzyıldan bu yana değişen bir şey yok gibi. Öyle gazeteler, öyle TV kanalları var ki, baştan sona okumaya ya da izlemeye kalksan sinirlerin altüst olur, cinlerin başına toplanır.
Romancı ve eleştirmen Arnold Bennett, "Gazeteciler," diyor, "doğru olmadığını bildikleri bir şeyi söylemekten asla çekinmezler, yeterince söylersek doğru olur umuduyla." İçinde yaşadığımız günlerde bazı gazeteciler ve yorumcular bunu çok daha sık yapıyorlar; kırk kere söylersem olur sanıyorlar.
Birinci Dünya Savaşı döneminin Avusturyalı eleştirmeni Karl Kraus'a göre "gazeteci": "Olmayan düşüncelerini ifade edebilme yeteneği olan kişi." Böyle günlerde bunların sayısı daha da artıyor kuşkusuz. Öyleleri var ki, hiçbir şey söylemeden o kadar uzun nasıl yazıyorlar, o kadar uzun nasıl konuşuyorlar, anlamak olanaksız.
Fransız roman ve oyun yazarı Jean Giraudoux'nun bir yapıtından: "Hanımefendi, biz basınız. Gücümüzü bilirsiniz. Tüm değerleri biz belirleriz. Tüm ölçütleri biz koyarız. Tüm geleceğiniz bizim elimizde." Elbette tüm basın değil, ama egemen basın dediğin böyle konuşur işte. Peki, tüm geleceğimiz onların elinde mi? Bence bu onlardan çok, bize bağlı…
"Özgür bir basın, hiç kuşkusuz, iyi de olabilir kötü de; ama özgür olmayan bir basın mutlaka kötü olur." Albert Camus lafı gediğine koymuş. Doğru söze ne denir? Kendinin efendisi olmayan bir basın özgür olabilir mi? Gelgelelim, Schiller'in dediği gibi: "Özgürlük ot değil ki yerden bitsin…"
* * *
Ben kendimi bildim bileli bu ülkede sansürlü ve otosansürlü günlerde yaşadım. Bu yapışık kardeşleri birbirinden ayırabilen bir cerrah çıkmadı. Ağır bunalım ve büyük yıkım dönemlerinde bu ikizler kol kola girip kol gezerler.
Gel gör ki, sansür çok eskilerden beri yeryüzünde sansar gibi dolaşıyor. Romalı yergi ustası Iuvenalis'in dizelerinde olduğu gibi tarihin yıkıntıları arasından karşımıza çıkabiliyor: "Sansür kuzgunu aklar, güvercini kovalar…" Ama sözcükler ele avuca sığmaz, onlar kartal kanatlıdır. ABD'li şair ve düşünür Ralph Waldo Emerson her zaman haklı çıkar: "Yasaklanan ya da sansür edilen her sözcük yeryüzünün dört bir yanında yankılanır durur."
1968'de Prag Baharı'nın belgeselini çekmeye kalkınca işten atılan ve ABD'ye göç eden Çek yönetmen Miloš Forman, sansürün gayrimeşru çocuğu otosansürü reddedenlerdendir: "Sansür kendi başına en büyük kötülük değildir. En kötüsü -sansürden doğan- otosansürdür, çünkü insanı omurgasızlaştırır, kişiliğimi yok eder, başka bir şey düşünüp başka bir şey söylemek, kendimi sürekli denetlemek zorunda kalırım. Dürüst olmaktan çıkar, ikiyüzlü olurum."
İngiliz filozof ve iktisatçı John Stuart Mill, daha on dokuzuncu yüzyılda, bu soruna köklü bir bakış getirmiş, demokrasinin temel taşlarını döşemiş, kolonları sağlam tutmuş: "Bir kişi dışında tüm insanlar aynı fikirde olsalar da, yalnızca bir kişi karşı fikirde bile olsa, tüm insanların o kişiyi susturmaya hakkı yoktur; tıpkı elinde güç olsa o kişinin tüm insanları susturmaya hakkı olmadığı gibi."
Celal Üster kimdir?
Celal Üster, İngiliz Erkek Lisesi ve Robert Academy'yi bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'nde öğrenim gördü. 1983'te George Thomson'ın Tarihöncesi Ege adlı yapıtının çevirisiyle Yazko Çeviri dergisinin Azra Erhat Çeviri Ödülü'ne değer görüldü. Aralarında Yeni Dergi, Aries, Sözcükler ve Notos'un da bulunduğu birçok dergide çevirileri yayımlandı.
Belgelerle Türk Eczacılığı, National Geographic Fotoğraflarıyla İstanbul, Metropolis: Ana Tanrıça Kenti, Unforgettable/Unutulmaz Dizisi, Ortak Kültürel Miras: Birlik İçinde Çokluk gibi kitapları yayına hazırladı.
Uzun yıllar Cumhuriyet Gazetesi Kültür Editörlüğü'nü, ilk yayımlandığı yıllarda Cumhuriyet Kitap'ın, 1996-2005 arasında P Dünya Sanatı Dergisi'nin, 2003-2008 arasında Can Yayınları'nın yayın yönetmenliğini üstlendi. “Yeryüzü Kitaplığı” yazılarını Radikal Kitap'tan sonra Cumhuriyet Kitap'ta sürdürdü.
Robert Louis Stevenson, H. G. Wells, Jaroslav Hašek, James Joyce, Liam O'Flaherty, George Orwell, Juan Rulfo, Iris Murdoch, Roald Dahl, Jorge Luis Borges, John Berger gibi yazarların yapıtlarının yanı sıra Marx ve Engels'in Komünist Manifesto'su ve Lenin'in Devlet ve Devrim'i gibi Marksist klasikleri dilimize kazandırdı.
Ünlü yazarlardan özlü sözleri Sözün Özü, eski ozanlardan aşk şiirlerini Aşk Olsun! adlı kitaplarda bir araya getirdi. İngiliz ve Amerikan Edebiyatında Kısa Öykünün Büyük Ustaları adlı bir antoloji hazırladı. Körün Taşı ve Bir 'Çevirgen'in Notları adlı kitapları yayımlandı.
|