18 Mart 2023

Hemşerimiz Şvayk yüz yaşında

Hašek'in Aslan Asker Şvayk'ı bundan tam yüz yıl önce yayımlanmıştı. Şvayk bugün hâlâ aramızda, savaşlara gidiyor, karakollara düşüyor, başına olmadık belalar geliyor. O da türlü zorlukları savuşturmaya çalışıyor. Şvayk'gillerin başlarından geçenleri günümüz dünyasında da izlemeyi sürdürüyoruz…

Hizmetçi kadın, "Başımıza gelenleri duydunuz mu efendim?" dedi Şvayk'a. "Sevgili Ferdinand'ımızı öldürmüşler!" Şvayk, yıllar önce, ahmaklığı heyet raporuyla resmiyet kazanınca ordudan ayrılmak zorunda kalmış, köpek satıcılığına başlamıştı; soysuz hilkat garibelerini millete cins köpekler diye yutturuyordu.

Köpek satıcılığının yanı sıra bir de romatizma ağrılarıyla uğraşan Şvayk, kâfuruyla dizlerini ovarken, "Hangi Ferdinand, Bayan Müller?" diye sordu. "Benim bildiğim iki Ferdinand var. Biri, eczacı Pruşa'nın çırağı Ferdinand, bir gün yanlışlıkla bir şişe zaçyağı içmişti. Öbürü de Ferdinand Kokoşka; köpek boku toplar hani. İkisinin ölümü de kayıp sayılmaz."

"Yok, efendim, onlar değil. Ekselansları Arşidük Ferdinand, şu şişman, dindar Konopiştiye'li."

"Vay canına!" diye bağırdı Şvayk. "Olacak iş değil! Peki, nerede öldürmüşler Ekselanslarını?"

"Saraybosna'da vurmuşlar, efendim, tabancayla. Arabayla gitmiş oraya, karısı da yanındaymış."

"Ya, demek öyle, Bayan Müller, demek arabanın içindeymiş. Elbette, onun gibi beyzadeler binmesin de kimler binsin arabaya, ama masum bir araba gezintisinin felaketle sonuçlanacağını nereden bilebilirdi adamcağız!"

Birinci Dünya Savaşı'nın gelişi, Jaroslav Hašek'in Aslan Asker Şvayk (Can Yayınları) adlı yapıtının ilk satırlarında bu sıradan konuşmayla duyurulur. Böylece, Şvayk'ın savaş boyunca başından geçeceklerin gülünçlü öyküsü de başlamış olur.

* * *

2023, Hašek'in ölümünün yüzüncü yılı olduğu gibi, ilk başta fasikül fasikül basılmış olan romanın, Josef Lada'nın artık Şvayk'la özdeşleşmiş olan çizimleriyle kitap olarak yayımlanışının da yüzüncü yılı. Aslan Asker Şvayk'ın günümüzde de dünyanın dört bir yanında okunmasının bir nedeni de bugüne kadar yazılmış en güçlü savaş yergilerinden biri olması, ama bir nedeni de gezegenimizdeki savaşların bugün hâlâ —çok farklı niteliklere bürünerek de olsa— tüm acımasızlığıyla sürüyor olması.

İlyada'dan günümüze dünya edebiyatının hiç de azımsanmayacak bir bölümünü savaşla ilgili ya da savaş dönemlerinde geçen yapıtların oluşturması bir rastlantı olmasa gerek. Ama çağdaş edebiyatta Günter Grass'ın Teneke Trampet'ini (Cem Yayınevi), Jerzy Kosinski'nin Boyalı Kuş'unu (E Yayınları), Norman Mailer'ın Çıplak ve Ölü'sünü (Everest Yayınları) beni etkileyen savaş karşıtı romanlar arasında sayabilirim. "Savaş karşıtı" derken, bir an, "savaş yanlısı" romanlar da var mıdır diye geçirdim aklımdan. Belki vardır, ama ben okumadım en azından.

Albert Einstein, "İnsanlar var olduğu sürece savaşlar da olacaktır," demişti. Yerden göğe hakkı var, ama Carl Sandburg'ün dizelerindeki beklenti bana daha yakın düşüyor: "Bir gün bir savaş açacaklar / ama kimse gitmeyecek…"

Gel gör ki, 1914 yılında, hekim raporları ve şiddetli romatizma ağrıları bile Şvayk'ın kendini savaşın içinde bulmasına engel olamaz:

Ne zaman ki, Galiçya'daki Raab Irmağı'na bakan ormanlar Avusturya ordularının arkalarına bakmadan kaçtığına tanık oldu; ne zaman ki, Sırbistan'daki Avusturya birlikleri gafil avlanıp çoktandır hak ettikleri köteği yediler; Avusturya Savaş Bakanlığı birden Şvayk'ı anımsadı. İmparatorluğun içine düştüğü kargaşadan çıkmasına neden o da yardımcı olmasındı?

* * *

Jaroslav Hašek benzerine zor rastlanır yazarlardan biri. Prag'da Şkolska Sokağı'ndaki (Okul Sokağı) bir evde dünyaya gelmesine karşın, okuldaki en haylaz öğrencilerden biri olmuş, doğru dürüst okumamış. Çok genç yaşlarda yazarlığa soyunmuş, kendini gezginliğe vermiş. Beş parasızken dilendiği bile olmuş. Şvayk hikâyelerini meyhanelerde okuyarak şarabını, birasını içmiş. Kimi zaman da çingenelere, berduşlara takılarak oradan oraya dolaşmış.

Gençliğinden başlayarak toplum kurallarını hiçe saymakla kalmamış, daha okul çağındayken, Prag'da düzenlenen Alman karşıtı ayaklanmalara katılmış, duvarlardaki sıkıyönetim bildirilerini yırtmış, devlet dairelerinin camlarını taşlamış. 1906'da anarşist harekete katılarak polisle çatışmalara girmiş, kısa sürelerle tutuklanmış, hapse atılmış.

Aynı yıl Praglı bir duvar bezemecisinin kızı olan Yarmila'ya âşık olmuş, ama avareliği ve köktenci düşünceleri yüzünden Yarmila'nın ailesiyle ters düşmüş. Ailesi Yarmila'yı Prag'dan uzaklaştırırsa da, Hašek sevdiğinin peşinden gitmiş, tren bileti alacak parası olmadığından yüz kilometreye yakın yolu yürüyerek.

Kendini Yarmila'nın anababasına kanıtlama çabasındaki Hašek'in 1909 yılında yazdığı altmış beş öykünün çoğu, sonradan Aslan Asker Şvayk'ı resimleyecek olan Josef Lada'nın çıkardığı Karikaturi dergisinde yayımlanır. Hašek bir ara Svĕt zviřat (Hayvanlar Âlemi) dergisinin başına getirilirse de, çok geçmeden gerçekte var olmayan, kafasından uydurduğu hayvanlarla ilgili yazılar yazmaya başlayınca işinden olur.

Sonunda, pek çok ödün verdikten sonra Yarmila'yla evlenmeyi başarır, bir de çocukları olur. Bu arada birçok öykü yazan Hašek, Prag'da yayımlanan bir gazetede çalışmaya başlarsa da, gazetenin iplerini elinde tutan siyasal partinin yöneticilerini yerden yere vurunca işini kaybeder. Evliliğin de sonu gelmiştir artık. Yarmila evi terk ederek ailesinin yanına döner, Hašek de kendini yeniden o bohem hayatın içinde bulur. Yazmayı yoğun biçimde sürdürürse de neredeyse toplumdışı bir yaşam sürer.

1915'te, savaşın ikinci yılında Avusturya-Macaristan ordusuna alınır, çok geçmeden Galiçya cephesinde Ruslara tutsak düşer. Rusya'da esir kamplarında kaldıktan sonra önce Kızıl Ordu'ya karşı çarpışan Çek Lejyonu'na girer, ardından 1918'de Moskova'ya giderek Kızıl Ordu'ya, bir ay sonra da Bolşevik Parti'ye katılır. O günlerde içkiyi bırakır, hayatını düzene sokar.

1920'de Prag'a geri döner, ama Yarmila'ya geri dönemez, çünkü Rusya'da başka bir kadınla evlenmiş, onu da yanında getirmiştir. Yeni Çekoslovakya Cumhuriyeti'nde pek de hoş karşılanmaz. Hem Çek Lejyonu'ndan ayrıldığı için bir vatan haini, hem bir Bolşevik, hem de iki eşli olarak görüldüğünden düzenli bir iş bulamaz, savaştan önce olduğu gibi kendini içkiye ve aylaklığa vurur.

Yine de bir süre sonra geçimini sağlamak için işe koyulur. 1921 yılı başlarında Aslan Asker Şvayk adlı yapıtını yazmaya başlar. Dört cilt olarak tasarladığı romanını hiçbir yayıncıya satamaz. İlk cildi kendisi bastırıp dağıtmak zorunda kalır. Ancak bu ilk cildin kazandığı başarıdan sonra geri kalan ciltleri basacak bir yayıncı bulunur.

Ne var ki, yılların düzensiz yaşamı, Rusya günlerindeki zor koşullar Hašek'in sağlığını ciddi biçimde bozmuştur. Aslan Asker Şvayk'ın ilk üç cildini tamamladıktan sonra dördüncü cildin ortalarına gelebilen Hašek, 3 Ocak 1923 günü öldüğünde yalnızca kırk yaşındadır.

Şvayk'ın başından geçenlerden aşağı kalmayan bir hayat.

* * *

Aslan Asker Şvayk bu yıl yüz yaşında, ama ben Şvayk'la 1963 kışında Sıraselviler'deki bir iş hanının en üst katında, Asaf Çiyiltepe'nin yönetimindeki Arena Tiyatrosu'nda tanıştım. Charles Apothéloz'un o koca romandan uyarladığı oyunda… Genco Erkal'da cisim bulan Şvayk'ı bir daha da unutmadım… Daha sonra Şvayk pek çok kez oynandı, ama daha çok Brecht'in İkinci Dünya Savaşı uyarlamasıyla. Şvayk Hitler'e Karşı, Şvayk İkinci Dünya Savaşı'nda gibi adlarla. Ardından Şehir Tiyatroları'nın Üsküdar Sahnesi'nde Başar Sabuncu'nun sahnelediği oyunda da Şener Şen bambaşka bir yorum getirmişti. 60'lardan 2000'lere uzanan süreçte farklı kuşaklar Şvayk'la tanıştı.

* * *

Bu arada, Hašek'in romanının birkaç çevirisi de yayımlandı. Ancak bunlar hem büyük ölçüde kısaltılmışlardı, hem de yetersiz bir Türkçeyle çevrilmişlerdi. Sanırım 2002 yılıydı, Şvayk tutkum yüzünden, tamamı dokuz yüz sayfayı bulan bu romanı çevirmeden edemedim. O sıralar hem Can Yayınları'nda çalıştığım, hem de elimde bir iki çeviri daha bulunduğu için Aslan Asker Şvayk'ın çevirisi yaklaşık iki yılda tamamlanabildi ve kitap 2004'te yayımlandı. Ama hemen söyleyeyim ki, o dokuz yüz sayfayı tek bir satırında bile sıkılmadan, büyük bir keyif alarak çevirdim. Şvayk'ın savaşın orta yerinde, ordugâhlarda, garnizonlarda geçen serüvenlerinin ele avuca sığmaz bir argoyla, akla zarar esprilerle, derin bir mizahla yüklü anlatımının Türkçeye de biçilmiş kaftan gibi oturduğunu gördüm.

* * *

Aslan Asker Şvayk romanında Dünya Savaşı boğazlaşmasının, o uluslararası kapışmanın yanı sıra, bir dil ve kültür savaşına da tanık oluruz. Çek ulusunun o günlerde Avusturya İmparatorluğu'na, Habsburglar'ın egemen kılmaya çalıştığı Alman dili ve kültürüne karşı gösterdiği direnişin gündelik yaşamdaki yansımalarını da izleriz; kuşkusuz, Hašek'in her zamanki ince alaycılığıyla. O yüzden, bu roman savaşa karşı apaçık bir edebi manifesto olmakla birlikte, aynı zamanda Avusturya ve Alman buyurganlığına karşı Çek kültürünün benzersiz bir kafa tutuşudur da.

* * *

Peki, roman boyunca karşısına çıkan subayları, hekimleri, yargıçları, polisleri hep ikircikte bırakan Şvayk nasıl bir adamdır? Akıllı mıdır, aptal mı? Saf mıdır, kurnaz mı? Çıkar gözetmez, kendi halinde biri midir, yoksa fırsatçının, çıkarcının teki mi?

Bana kalırsa, önüne gelene övüne övüne anlattığı gibi bir zamanlar geri zekâlı raporu verilerek ordudan uzaklaştırılmış olan Şvayk'ın ahmağın teki olduğunu söylemek biraz zordur. Ama kimi zor durumlardan sıyrılmak için aptal görünmeyi başardığı söylenebilir. Çoğu kez nereye çeksen gidebilecek laflar eder, bazen söylediği sözden birkaç anlam çıkabilir, bazen de hiçbir anlam çıkmaz. Hele karşısındaki omzu kalabalıklardan biri ise hiç sesini çıkarmaz, boyun eğmiş görünür. Paçayı kurtarmak için şaklabanlık ettiği bile olur. Ne ki, verdiği yanıtlarda ve davranışlarında her zaman bir alaycılık, olup bitenin ayırdında bir hınzırlık sezilir.

Biraz Sancho Panza'lık, biraz Keloğlan'lık vardır Şvayk'ta. Ama Şvayk neresinden bakarsak bakalım Şvayk'tır. Onu edebiyatın ortak belleğinin en kalıcı karakterlerinden biri olduğu kadar, bizden biri, çağdaşımız kılan, amansız devlet aygıtının çarklarından sıyrılmaya çabalayan "küçük insan"ı neredeyse tüm özellikleri ve çelişkileriyle temsil etmesi.

Yanılmıyorsam, Şvayk'ın hiç değişmeyen özelliği, yaşadığı dünyanın hoyratlıkları, gündelik yaşamın hoşgörüsüzlükleri, irili ufaklı güç sahiplerinin zorbalıkları, savaşın acımasızlıkları karşısında her zaman edilgin bir direniş içinde olması, kendince bir var olma uğraşı vermesi.

* * *

Dünyanın büyük bir değişimden geçmekte olduğu bir dönemin, yeryüzünün ilk büyük kanlı paylaşım savaşının gündelik yaşantılarından doğan Aslan Asker Şvayk bugün bir modern klasik. Hašek'in romanı, Birinci Dünya Savaşı'nı olanca dehşeti, anlamsızlığı, gülünçlüğüyle yerden yere vuran bir yergi başyapıtı. Kızılca kıyametin koptuğu bir dönemde yalnızca savaş çığırtkanlığını, militarizmi, devlet buyurganlığını değil, insanın insana ettiği zulmü de kimileyin dolaylıca, kimileyin dolaysızca eleştiren bir kara mizah klasiği…

* * *

Hocam Cevat Çapan, 1980'lerin başında Gösteri dergisinde çıkan bir yazısına "Hemşerimiz Shakespeare" başlığını atmıştı. Bir Yazdönümü Gecesi Rüyası'nı dilimize Bahar Noktası adıyla uyarlayan Can Yücel'in Shakespeare'i "hemşerimiz kılışını" vurgulamak amacıyla… Aslan Asker Şvayk yıllar içinde o kadar bizden biri oldu ki, ben de "Hemşerimiz Şvayk" demekten alamıyorum kendimi.

Celal Üster kimdir?

Celal Üster, İngiliz Erkek Lisesi ve Robert Academy'yi bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'nde öğrenim gördü. 1983'te George Thomson'ın Tarihöncesi Ege adlı yapıtının çevirisiyle Yazko Çeviri dergisinin Azra Erhat Çeviri Ödülü'ne değer görüldü. Aralarında Yeni Dergi, Aries, Sözcükler ve Notos'un da bulunduğu birçok dergide çevirileri yayımlandı.

Belgelerle Türk Eczacılığı, National Geographic Fotoğraflarıyla İstanbul, Metropolis: Ana Tanrıça Kenti, Unforgettable/Unutulmaz Dizisi, Ortak Kültürel Miras: Birlik İçinde Çokluk gibi kitapları yayına hazırladı.

Uzun yıllar Cumhuriyet Gazetesi Kültür Editörlüğü'nü, ilk yayımlandığı yıllarda Cumhuriyet Kitap'ın, 1996-2005 arasında P Dünya Sanatı Dergisi'nin, 2003-2008 arasında Can Yayınları'nın yayın yönetmenliğini üstlendi. “Yeryüzü Kitaplığı” yazılarını Radikal Kitap'tan sonra Cumhuriyet Kitap'ta sürdürdü.

Robert Louis StevensonH. G. Wells, Jaroslav HašekJames JoyceLiam O'FlahertyGeorge OrwellJuan RulfoIris MurdochRoald DahlJorge Luis BorgesJohn Berger gibi yazarların yapıtlarının yanı sıra Marx ve Engels'in Komünist Manifesto'su ve Lenin'in Devlet ve Devrim'i gibi Marksist klasikleri dilimize kazandırdı.

Ünlü yazarlardan özlü sözleri Sözün Özü, eski ozanlardan aşk şiirlerini Aşk Olsun! adlı kitaplarda bir araya getirdi. İngiliz ve Amerikan Edebiyatında Kısa Öykünün Büyük Ustaları adlı bir antoloji hazırladı. Körün Taşı ve Bir 'Çevirgen'in Notları adlı kitapları yayımlandı.

Yazarın Diğer Yazıları

"Vahşiler" ve "uygarlar"

Peru Amazonu'nun Yerli halkları "uygarlık"tan mustarip. Yüzyıllardır çekmedikleri kalmadı. Şimdi de doymak bilmez kereste tacirleri yüzünden Mashco Piru'lar yerlerinden oluyorlar

Gulyabani İngilizcede

Edebiyatımızın en ayrıksı yazarlarından Hüseyin Rahmi'nin Gulyabani'si Hande Eagle tarafından İngilizceye çevrildi. Eagle, Türkiye'de bile sadeleştirilerek yayımlanabilen bu romanı yabancı bir dile aktarmanın zorluklarını fazlasıyla aşmış

Benim deniz fenerim

Edgü, bir seferinde, "Sait Faik benim deniz fenerim," demişti. Ferit Edgü Gemisi, o fenerin ışığında, edebiyatın derin sularında kayalıklara çarpmadan seyretti. Yoksa Edgü ne Sait Faik'e benzer, ne de kuşağının yazarlarına. Başından sonuna kendi edebiyatını kurdu, üstünkörü, gelgeç beğenileri umursamadı, bütünüyle kendine özgü kaldı

"
"