KCK’nin “misilleme” açıklamasının amacı ateşkesi bitirmek değil, AKP’nin ihlal ettiği ateşkesi yeniden “tahkim etmek”.
Meğer birileri kenarda köşede, hatta devrilmiş iktidarda ellerini ovuştura ovuştura bekliyormuş PKK’nin iki yıl önce ilan ettiği ateşkesi bitirmesini.
KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığı 11 Temmuz Cumartesi günü “ateşkes ihlallerine karşı misilleme hakkını kullanma” açıklamasını yapınca neredeyse birileri zil takıp oynamaya başladı “PKK ateşkesi bitirdi” diye.
Aslında, KCK’nin son “misilleme” açıklamasını doğru anlamak için iki yıldan fazla bir süredir uygulanan ateşkes sürecinin ve bağlı olarak “çözüm süreci”nin vardığı son aşamaya birkaç açıdan bakmak gerekiyor.
Birincisi, bugün bitip bitmediğini tartıştığımız ateşkesin tek varlık sebebi aslında “çözüm süreci.”
Bunu bir kenara yazıp devam edelim.
İkincisi, peki o zaman bugün ortada yürüyen bir “çözüm süreci” var mı? Buna “var” demek de, “yok” demek de pek mümkün değil.
Çünkü, 7 Haziran seçimleri öncesinde AKP ile HDP’nin açıkladığı “Dolmabahçe Mutabakatı”na, kurulacak olan “müzakere masası”na, “İzleme Heyeti”nin oluşturulması kararına bakacak olursak “çözüm süreci” var.
Ancak seçimlere beş kala Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Ne Kürt sorunu ya” diyerek “mutabakatı”ı berhava eden, “müzakere masası”nı daha kurulmadan deviren, “İzleme Heyeti”ni hükümete rağmen kurdurtmayan tavrına bakınca da “çözüm süreci” yok.
İşte süreç tam bu durumdayken 7 Haziran seçimlerine gidildi.
Ancak, tek başına iktidarı kaybeden AKP, sanki hiç seçim yapılmamış gibi, Erdoğan’ın son tutumunun getirdiği belirsizliğin arkasına saklanmış, ateşkesi ihlal eden eylemleri sürdürüyor.
İşte KCK’yi son “misilleme” açıklamasına getiren üçüncü nokta da tam burası.
Örgütün bu açıklamayı yapmasındaki dayanağı, “İki yılı aşkın süredir devam eden ateşkesin Türk tarafınca ihlal edilmesi.”
KCK, ihlale kanıt olarak da bazı uygulamaların altını çiziyor.
* Sistematik keşif uçuşları,
* Medya Savunma Alanları’nın zaman zaman bombalanması,
* Askeri amaçlı baraj ve yol yapımı,
* 4 Sivil siyaset yapan bazı parti ve kitle örgütü kadrolarının seçim sonrasında da yoğun biçimde tutuklanması.
KCK’ye göre, ateşkes sürecinde tarafların hem askeri, hem de politik olarak durumlarını kendi lehlerine çevirme girişimleri kesinlikle ateşkesin ihlali anlamına geliyor.
KCK, ateşkes ihlalinin temel nedenlerinden biri olarak taraflardan birinin diğeri üzerinde “stratejik üstünlük” sağlama çabasını görüyor.
Bu nedenlere dayanarak da 11 Temmuz açıklamasında ateşkesi bitirmekten değil ama, ateşkes koşullarının ihlaline karşı “halkın ve gerillanın direnme hakkını kullanarak” yapılacak bir “misilleme”yi gündeme getiriyor.
Gelelim bu açıklamada altı çok çizilmeyen ama “Kürt Özgürlük Hareketi”nin kendi tabanını yeni yeni hareketlendirmeye başladığı dördüncü noktaya.
Öcalan, “müzakere masası”nın devrilmesinden, yani 5 Nisan’dan bu yana ne ailesiyle, ne avukatlarıyla, ne de HDP heyetiyle görüşebiliyor.
Bu yüzden özellikle bölgede “tecrite karşı”, “Öcalan’a özgürlük” gösterileri giderek yaygınlaşmaya başlıyor.
KCK’yi bu açıklamaya iten başka temel rahatsızlıklar da var. Biri “çözüm süreci”nin belirsizliğe ve karanlık bir sona doğru evrilmesi... Diğeri de AKP’nin olmayan bir “çözüm süreci” ile ateşkesi “istismar etmesi.”
İşte KCK’nin 11 Temmuz tarihli son “misilleme” açıklamasını bu açılardan okuyunca, ortada ateşkesi bitirmek gibi bir amaç olmadığı, tam tersine AKP’nin “düşmüş” iktidarınca ihlal edilen ateşkesi yeniden “tahkim etme”nin hedeflendiği görülür.
Seçimlere çok kısa bir süre kala Kandil’de görüştüğümüz KCK Eşbaşkanı Cemil Bayık’la yaptığımız uzun söyleşide ve Medya Savunma Alanları’nda edindiğimiz izlenim de zaten PKK’nin tekrar savaşmayı son çare olarak gördüğü, ateşkesin koşullarını sonuna kadar zorlamak yolunda olduğuydu.
İşte bu açıklama da tam olarak edindiğimiz bu izlenim doğrultusunda.
Son olarak bir noktaya daha değinmekte yarar var.
Ateşkesi kim ilan etti?
Öcalan.
Öcalan’ın ilan ettiği ateşkesi kim bitirebilir?
Yanıtı belli.
Elbette bu açıklamayı koalisyon ortağı olmayı düşünen partiler de ya da seçime kadar bir hükümet kurmayı düşünenler de, hatta erken seçim hesabı yapanlar da bir kenara yazar diye umuyorum.
Yani demem o ki, boşuna “savaş” için ellerinizi ovuşturmayın. Gökyüzüne açıp hiç değilse “barış” için dua edin. Daha insanca olur.
Bu yazı Cumhuriyet'te yayımlanmıştır.